2. Sezon 6. Bölüm: Renklerin Çarpışması

avatar
989 5

Yıldızlar Kralı - 2. Sezon 6. Bölüm: Renklerin Çarpışması


Ersa esneye dokununca ürperdi. Zihninde belirsiz anılar canlandı. Bulanık görüntüler hızla gözlerinin önünden geçmeye başladı. İlk gördüğü kızıl rengiyle kaplı bir yerde elindeki nesneyi tutuyor olduğuydu. Sırada bazı canavarlarla savaştığı anlara geldi. Daha sonra görüntü tekrar değişti. Bir köprünün üzerindeydi. Köprünün altında simsiyah alevler yanarken karşısında onlarca insan vardı. Her biri silahlarıyla kendisine saldırıyordu. Vücudu kanlar içinde kalmıştı. Savaşırken ara sıra bakışları bir kıza yöneliyordu. Görüntü net olmasa da kızı görmek kalbinde yoğun bir acı oluşturdu. Kızı, saldıranlara karşı delicesine savunmaya çalışıyordu. Kız ise bakışlarını ayırmadan onu izliyordu. Belirsizce kızın ağlayan sesini duyabildi. Kendisi için endişelendiğini anlamıştı. Görüntüler hızla zihninden geçti ve kayboldu.

Görecek bir şey kalmadığında Ersa kıpırdamadan durdu. Vücudunda hareket eden tek şey göğsüydü. Sürekli inip kalkan göğsü ve kalbindeki tuhaf hisle kendisini sakinleştirmesi birkaç dakikasını aldı. Bakışları yeniden nesneye yöneldiğinde hala tuhaf hissetsede mantıklı düşünmesini engelleyecek kadar değildi.

"Kızıl-Kan?"

Ersa'nın mırıltısı alanı kızıl rengiyle aydınlattı. Ersa elindeki nesnenin bunu yaptığını anlamasıyla şaşırdı. Gördüklerinden bu nesnenin adının Kızıl Kan olduğu aklına kazınmıştı ama bunun dışında diğer her şey hala belirsizdi. Neden birden bütün bunları gördüğünü bilmiyordu. Yine de bunların unuttuğu anıların küçük bir kısmı olduğunu dair bir tahmini vardı.

Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Kalbinin ağrımasına neden olan şeyler görmüş olsa da artık bir ipucu vardı elinde. Önceden çok değer verdiği bir kız vardı ve ikisine bir grup saldırmıştı. Yaşadığına göre kızda yaşıyor olmalıydı. Aksi durumda ne yapacağını bilmiyordu.

Gördüğü kadarıyla anılarında enerji kullanmamasına rağmen yaşına göre güçlüydü. Neden enerji kullanmadığı ise hala muammaydı.

"Önceden benim yoldaşım mıydın?" Ersa'nın Kızıl Kan'a sorduğu soruyla alan tekrar kızıla büründü. "En azından geçmişimden başka biri daha benimle."

Kızıl Kan çok ilginç bir nesneydi. Daha doğrusu bir silahtı. Ersa böyle bir silahın var olduğuna şüphe etti. Canlılar gibi bir bilinci olan bir silah. Böyle bir şey nasıl mümkün olabiliyordu ki? Bu durumu aklı almıyordu.

Ersa içinde bulunduğu zifiri karanlık alanda gözlerini gezdirdi. Burada kontrolün kendisinde olduğunu hissediyordu. Derin bir nefes aldı ve zifiri karanlık alanın başka ne sırlar barındırdığını çözmeye çalıştı. Alandaki şeyleri hissedebildiğini keşfetti. Alan on kilometre kadardı ve içerisinde neredeyse hiçbir şey yoktu. Kızıl Kan dışında böylesine büyük bir alanda sadece bir tane nesne daha hissetti.

Nesneyi hissettiği an büyük bir heyecanla nesnenin yanına gitti. Nesneyi dikkatle inceledi ve bir kitap olduğunu gördü. Ne kadar yıldır var olduğu belli olmayacak kadar eski görünümlü bir kitaptı. Eski görünümünün aksine türlü renklerle bezenmişti. Ersa kaşları hafiften çatık kitaba uzandı. İki eliyle kavradığı kitap oldukça büyüktü. Kitabın kapağı üzerinde ilk defa gördüğü bir dilde bir şeyler yazıyordu. Kapağını açtı ve incelemeye koyuldu. İlk birkaç sayfa farklı dilde yazılarla devam etti. Ancak başka bir sayfa açtığında sayfadaki yazılar değişmeye başladı ve okuyabileceği bir hal aldı. Ersa beklenti ve heyecan karışımı duygularla okudu.

'Evrende bir etki bırakmak istediler, ancak bu basit değildi. Sonra bir adam saklı olanı keşfetti. Bilgiye olan arzusuyla özümsedi saklı bilgiyi. Artan güveniyle yeni amacını edindi. Kendisini takip edenlere yetenekler bahşetti. Evreni etkiledi aldığı tepkiyle. Evren değişime uğradı. Ezeli denge tehlikeye girdi. Saklı hazineler gün yüzüne çıktı. Büyük yıkım başladı. Evrenin yeni doğumu gerçekleşti.”

Ersa oldukça ilginç bulduğu bu paragrafın devamını merak etse de sayfanın diğer kısımları anlayamadığı bir dildeydi. Paragrafta yazan saklı bilginin ne olduğunu merak etti. Bu bilgi her ne ise bir adam bu bilgiyle evreni tehlikeye sokmuştu ve saklı hazinelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermişti. Büyük yıkım ve evrenin doğumu cümlelerinde bir süre duraksadı. Nedense okuduğu metnin çok önemli olduğu hissine kapıldı. Diğer sayfalarda okuyabildiği bir yer bulma umuduyla sayfaları karıştırdı. Ancak ilk sayfalara geri dönene kadar hiçbir sayfa okunaklı değildi. İlk sayfayı açtığında başka bir metin karşıladı onu.

‘Ey Evrenin Yavrusu,

Beklenen felaket yaklaşıyor, evren seçilmişleri hazırlıyor.

Seçilmişler fark etmezlerse hakikati, olacaklar evrenin felaketi.

Evren sınamasını gerçekleştirecek, yıkım yeni buluşmasını gerçekleştirecek.

Kurtarmak istiyorsan kendini ve sevdiklerini, hazırlıklı ol sınanmaya.

Okudukları nedenini bilmediği bir şekilde Ersa'nın nefes alışveriş hızını arttırmıştı. Bir miktar baş ağrısı hissettiği için kitap elinden yere düştü. Yazılanlar kalbine baskı oluşturmuştu. Kitabın yere çarpmasıyla kapağındaki renkler üstünden ayrıldı ve etrafa saçıldı. En sonunda kitabın üstünde renklerin uyumuyla oluşmuş muazzam bir bulut benzeri yapı oluşmuştu. Ersa ilgili gözlerle renkleri izledi. Renklere dalmışken aklında bir ses yankılandı.

[Anlatılan kaderi diliyorsan renklerin merkezi ol.]

Ersa renklerin oluşturduğu bulutsu yapıya baktı. Kalbindeki baskı hala dinmemiş, daha yoğun bir hal almıştı. Sanki kitabın teklifini kabul etmese de kaderi bu olacakmış hissi vardı kalbinde. Tereddütle bir adım attı renklerden oluşan bulutsu yapıya doğru. Başka bir adım daha attığında tereddüt etmedi ve renklerin arasına daldı. Ersa'yı ortasına alan renkler ani bir hız kazanarak küre şekli oluşturdu ve Ersa'nın takip edemediği bir hızla dönmeye başladı.

Renklerin oluşturduğu görüntüden hiçbir şey ayırt edilemiyordu. Gözleri havanın parçalandığına şahit oluyordu adeta. Ersa görüntünün gözlerine acı vermeye başlamasıyla göz kapaklarını indirdi.

Renklerden bir parça küreden ayrıldı ve Ersa'nın çekirdeğine hızla çarptı. Ersa'nın kırmızı rengindeki çekirdeği gelen renk parçasına hızla tepki verdi ve çekirdeğe girişini engelledi. Tek rengin onlarca renkle çarpışmasından kızıl renk galip çıkmıştı. Ersa'nın çekirdeğine ulaşamayan renkler daha hızlı dönmeye başladı. Öyle ki Ersa zaman algısını yitirmişti.

Bu sefer daha fazla renk Ersa'nın çekirdeğine doğru ilerledi. Bu duruma hiddetlenen kırmızı renkli enerjiler koyu kırmızı bir renge dönüştüler. Ersa'nın vücudundaki kanlar çekirdeğine doğru bir enerji akışı sağladı. Ersa baş ağrısı hissettiğinde tekrar renkler ve Ersa'nın çekirdeği çarpıştı. Kırmızı renkler, diğer renkler tarafından bastırılmaya başladı. Kırmızının tonu giderek soluklaştı. Ersa’nın çekirdeğinin merkezinden kırmızı bir kan damlası çıktı. Kan damlası genişledi ve gelen renklere saldırdı. Kan damlasının saldırısı renkleri sarsmıştı. Ersa vücudunun içinde gerçekleşen çarpışmaların etkisiyle bilincini kaybetti ve yere yığıldı. Kırmızı enerjiler kan damlasını etkisiyle koyulaşmaya başladı. Diğer renklerle başka bir çarpışmanın sonunda renkler kırmızı rengine karşı galip gelemedi. Ersa’nın kalbinin çalışma hızı hiç olmadığı kadar hızlıydı.

Bu sırada Ersa’nın ormanda oturan bedeni de karanlık ortamdakiyle aynı anda yere yığılmıştı. Javier endişe ile Ersa’nın yanına geldi. Ersa'nın yüzünün çok solgun olduğunu fark etti. Az önce çok iyi görünen kişinin neden birdenbire bu derece solgunlaştığını anlayamadı. Nabzını yoklamasıyla hayatındaki en hızlı atan nabzı duyması bir oldu. Göz bebekleri büyüdü ve Ersa'ya seslendi. "Ersa kendine gel!"

Yüzüğünden birkaç ilaç çıkardı ve enerji yardımıyla içirdi. Ancak tıp konusunda pek bir bilgisi yoktu. Devamında ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Javier, Ersa'ya ne olduğunu anlamaya çalışırken renkler kırmızı enerjiye tekrar saldırmıştı. Kırmızı enerjiler diğer renkler karşısında miktarca az olmasına rağmen çok hiddetliydi. Ersa'nın vücudu ölümün soğukluğunu verirken kırmızı enerjiler bir kralın edasını veriyordu. Tüm renklere karşı taviz vermeden duruyor, çekirdeğe ulaşamayacaklarını haykırıyordu adeta. Kan damlası, kırmızı enerjilere bir miktar kanını verdi ve bununla kırmızı enerjiler büyük bir değişim geçirmeye başladı. Ersa’nın bu olay karşısında tüyleri dimdik oldu.

Kırmızı rengi koyulaşmaya en hızlı hızında devam etti ve karşısındaki renklere hükmetmeye başladı. Renkler Ersa'nın bedeninden hızla kaçtı ve kitabın çevresini süslemeye geri döndüler, ancak bazı renkler kızıl enerjinin engellemesi ile bir yere kaçamadan Ersa'nın çekirdeğine çekildiler ve oraya hapsoldular. Sanki düşmanlarını esir alıyordu. Kırmızı enerji çekirdekten etrafa saçılarak kötü durumdaki Ersa'nın bedenini düzeltmeye koyuldu. Hızları çok yavaş olsa da adım adım iyileştiriyorlardı Ersa'yı. Kan damlası da çekirdekteki yerine geri döndü ve ortadan kayboldu.

Javier, Ersa'nın nabız hızının yavaşlamasıyla derin bir nefes aldı. Onun için Ersa en başından beri gizemli biriydi. Karumların bölgesine girebilmişti, ancak bir karum değildi. İnsan mı onu bile bilmiyordu. Hafızasını kaybetmiş olması, yaşına göre keskin bir zekaya sahip olması, sahip olduğu nesneler, kişiliği, her şey çok farklı ve özeldi. Ona karşı anlamsız yakınlık duyması bile garip hissettiriyordu. Acaba uzun süre yalnız kaldığından dolayı mıydı?

Hayır emindi. Bu çocukta özel bir şey vardı ve onunla arkadaş olma hissini uyandırıyordu. Belki de kendisine benzettiği içindi. Javier tekrar derin bir nefes aldı ve yeşilliklerin arasına büyük bir rahatlama ile uzandı. "Nasıl bir belasın sen bana?"

Geleceğin ne getireceğini bilmiyordu. Ersa ile iyi mi olurdu? Kaybolan geçmişi neleri barındırıyordu? Tüm bunları zaman gösterecekti ve bu süreçte Javier durumu gözlemleyecek ve ona göre hareket edecekti. Uzun süren bir yalnızlık sonrasında edindiği bir arkadaşını kaybetmek istemiyordu.

Ersa kendine geldiğinde baş ağrısı ile gözlerini kıstı. Halsiz ve yorgun hissediyordu. Neler olduğunu düşündü. Renkler onun vücuduna girmeye çalışmış ve o da bilincini yitirmişti. Daha sonrasında olanlar hakkında hiçbir fikri yoktu. Kızıl Kan isimli bir silahı vardı ve onunla kendisiyle ilgili bilgiler edinebilmişti. Aslında bu anılar onun muydu bundan da emin değildi. Kızıl Kan bir bilince sahip iken belki de gördükleri silahın anılarıydı. Bir silahın anıları? Mümkün müydü böyle bir şey?

"Ersa!" Kulaklarına giren endişeli ses ile Javier'a çevirdi bakışlarını.

"İyi misin? Nasıl hissediyorsun?"

Ersa başını salladı ve "İyiyim. Neler oldu bana? Yani bedenime?" dedi.

Javier tuhaf bir bakışla yanıtladı. "Aslında bu soruyu benim sana sormam lazım. Bedenin bir değişim geçirmeye başlamıştı. Saçların, tüylerin hepsi kızıl rengine dönüyordu yavaş bir hızla. Nabzın çok hızlı atıyordu. Hayatının tehlikede olduğundan endişelendim."

Ersa şaşırmıştı. "Vücudum değişim mi geçiriyordu?" Bakışları saçlarına düştü. Uzun saçları beline kadar geliyordu. Şuanda saçları koyu siyah rengindeydi.

"Nabız hızın düzelince sende eski haline döndün. Neler oldu?"

Ersa'nın gözleri hala saçlarındaydı. "Bilmiyorum. Hala anlam veremiyorum. Ne olduğunu çözünce seninle konuşacağım olur mu?"

Javier, Ersa'nın ifadesinden onun da ne olduğunu anlamak istediğini görebiliyordu.

"Tamam sorun değil. Biraz daha dinlen. Ben nöbet tutarım."

"Ne zamandır uyuyordum?"

Javier kısa bir an sessiz kaldı. "Üç gün oldu."

Ersa uzun bir süre uyuduğunu tahmin etmişti ama üç gün kadar uzun olduğunu aklından dahi geçirmemişti. Neden bu kadar uzun süre uyuduğunu merak etti.

"Üzgünüm Javier. Yorulmuş olmalısın. Ben iyiyim. Nöbeti ben tutacağım biraz dinlen."

"Hayır bu halde nöbet tutma. Daha yeni kendine geldin."

Ersa ayağa kalktı. Biraz zorlansa da Javier'a belli etmedi. Vücudunu gerdi. "Gördüğün gibi iyiyim. Hem uyumaya devam edersem vücudum tembelleşecek. Ayrıca biraz düşünmek istiyorum."

Javier daha fazla ısrar etmedi. "Tamam. Dinlenmen gerektiğinde bana seslen.”

Javier gönülsüz de olsa bir ağaca yaslandı ve gözlerini yumdu. Birkaç gündür zihinsel olarak çok yorulmuştu. Endişeleri kaybolduğunda kısa sürede uyudu.

Ersa ise bedenini kontrol etmeye koyuldu. Javier'ın dediğine göre bedeni bir değişim geçirmişti. Bu konuyu araştırmak istiyordu. Bir insanın böyle bir değişim geçirmesi mümkün müydü? Ersa da insan olup olmadığından şüphe ediyordu. Ele alınması gereken dört kısım vardı.

İlk olarak insan mıydı? Bunu öğrenmek zorundaydı. İkinci olarak girdiği karanlık boyut neresiydi? Tahmini orasının kendisine ait bir boyut olduğuydu. Çok gizemli bir yerdi ve iyice araştırması gerekiyordu.

Üçüncü olarak, karanlık boyutta varolan nesneler neydi? Kızıl Kan onun geçmişi ile bağlantılı bir silahtı. Geçmişini öğrenmek için anahtar noktalardan birisiydi. Ayrıca diğer nesne olan kitap çok tuhaftı ve kitap öğrenilmesi gereken dördüncü kısmı oluşturuyordu. Seçilmiş olan kişiler ve beklenen felaket neydi? Kitapta bahsedilene göre bunlar tüm canlıların kaderi ile alakalıydı.

Kendisi için en önemli olanı ise anılarıydı. Anılarını mutlaka geri kazanmalıydı. Anıları ile kim olduğunu, neden karanlık ormanda uyandığını ve nesnelerin varlığını çözebilirdi. En azından önemli bir ipucu elde etmişti. Geçmiş anılarında bir kız ile tehlikeli bir durum yaşamışlardı. Gördüklerine göre kızın kendisi için çok değerli olduğu belliydi. Siyah saçlarını seçebiliyor olsa bile, yüzünü seçemiyordu kızın. Bu nedenle elde edebildiği bilgiler sınırlıydı.

Yine de bu bile büyük bir gelişmeydi. İpucu olarak değeri muazzamdı. Bir gün o kızı bulacak, anılarını ve o kızın kendisi için ne kadar değerli olduğunu öğrenecekti. Mutlaka bulacaktı. Sadece dayanması ve güçlenmesi gerekiyordu. Güç ile birlikte onu bulma imkanı artacaktı. Ersa kararlı bir ses tonuyla mırıldandı. "Sadece bekle beni. Seni bulacağım."

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr