Bölüm 214: Melankoli

avatar
3731 20

Xian Ni - Bölüm 214: Melankoli


 

 

Çevirmen: Zawoske

Editör: Lord Viole Grace

 

Wang Lin’in gözleri ciddileşti. Üstatli, Hou Fen ülkesinden Luo He Tarikatı’nın öğrencisi... Bu iki cümle kafasında dolaşırken aniden zihninde bir isim belirdi.

 

‘’Mümkün değil...’’ Wang Lin içinden düşündü. Bu dünyada nasıl böyle bir tesadüf olabilirdi? O zamanki kız Bulutlu Gök Tarikatı’nın bir üstadı olmuş olabilir miydi?

 

Wang Lin sahte bir gülümseme takındı ve fazla abarttığını düşündü.

 

Pişmanlıkla dolu bir sesle, Cheng Xian söylendi, ‘’Üstat Li neslinin bir dahisi. Hou Fen ülkesindeyken, zaten ünlüymüş. Hou Fen ülkesi istila edilince, Luo He Tarikatı’nın çökmesi ve bütün öğrencilerin dağılmasına neden olundu. Eğer böyle olmasaydı, Üstat Li buraya gelmezdi.’’

 

Wang Lin onayladı, lakin ilerlemeye devam ederken konuşmadı. 

 

Cheng Xian birkaç kez gözlerini kırptı ve çabucak Wang Lin’i takip etti. ‘’Büyük dövüşçü kardeş, ne zaman batı avlusuna gideceğiz?’’ diye sordu.

 

Wang Lin gökyüzüne baktı ve yanıtladı, ‘’Ustayı gördükten sonra, seni batı avlusuna götüreceğim. Ama, daha önce de söylediğim gibi, o kızı tanımıyorum. İsmini bile bilmiyorum. İşe yaramazsa, o zaman oh pekala.’’

 

Cheng Xian afalladı. Ardından, uzağa baktı ve söylendi, ‘’Sorun değil, ismini biliyorum. Tek yapman göreken onu görmek istemek. Kardeşim, sezgilerime inanırım. O kız kesinlikle seni görmek için çıkacak.’’

 

Wang Lin güney avlusuna ilerlemeye devam ederken daha fazla konuşmadı.

 

Bütün yolculuk boyunca, Cheng Xian neredeyse hiç konuşmayı kesmedi. Konuşma konusunda iyi birisi olduğuı açıktı. Bulutlu Gök Tarikatı hakkındaki bütün haberleri, dedikoduları ve söylentileri aktarmıştı.

 

Konuşma tarzı neredeyse aşırı canlıydı, dolayısıyla Wang Lin onu dinlemekten rahatsız değildi. Aynen böyle, ikili güney avlusuna ulaştı.

 

‘’Üstat Li’nin uzun zamandır tarikatta bulunmadığı söylenmeli. Sadece yaklaşık yüz yıldır burada, lakin simya yeteneği muhteşem ötesi. Duyduğuma göre bir keresinde, Üstat Li Bulutlu Gök Tarikatı’ndaki iki beşinci kademe simyacıyla rekabet etmiş. Hiç arkalarında kalmamış ve tarikatımızın üç hazinesinden biri olan beşinci kademe bir İblis Gelişim Hapı arıtmakta başarılı olmuş.’’ Hap hakkında konuşurken, Cheng Xian hayranlık dolu bir bakış sergiledi.

 

‘’İblis Gelişim Hapı?’’ Wang Lin sersemledi. Bu hapın ismi aşırı garipti. Hapı tüketirsen, bir iblise dönüşebilir miydin?

 

Cheng Xian Wang Lin’in ifadesini fark etti. Çabucak gururlu bir gülümseme takındı ve söylendi, ‘’Hehe, bu hap garip bir isme sahip. Hap oluşturulduğunda, ata, Üstat Li’ye bir isim düşünmesini söylemiş. Üstat Li bir süre düşündükten sonra, böyle bir isim ortaya atmış. Hapın ismi İblis Gelişim Hapı olsa da, bir iblise dönüşmekle alakası yok.’’

 

‘’Bu hapın ne etkisi var?’’ Wang Lin bunun çok garip olduğunu düşündü. Bu hap İblis Gelişim Hapı olarak adlandırılmıştı ve bu Üstat Li Hou Fen ülkesinin Liu Hui Tarikatı’ndandı. Bununla alakalı mutlaka bir bağlantı olmalıydı.

 

‘’Hapın etkisi muazzam, lakin gerçekten tam etkilerini bilmiyorum.’’ Cheng Xian omuzlarını silkeledi ve devam etti, ‘’Benim pozisyonumla, nasıl olabilir de hapın etkisini öğrenebilirim ki? Bu hap tarikatımızın üç büyük hazinesinden biri olarak görülüyor.’’ 

 

Wang Lin önemsemedi. Kafasını sallayarak onayladı. Bir süre sonra, ikili güney avlusunun dışına ulaştı. Wang Lin’in önünde altından su akan bir kemerli köprü girdi. Su, ruhsal enerji dalgaları yayıyordu.

 

Suyun içinde sayısız yedi renkli sazan, sakince yüzüyordu.

 

Cheng Xian köprünün önünde durdu ve gülümsedi, ‘’İblis Gelişim Hapı’yla alakalı bir söylenti daha var. Kardeşim duymak ister misin?’’

 

‘’Dinliyorum.’’ Wang Lin’in gölzeri köprüyü avluya doğru takip etti, ancak çok derinlere bakmasını engelleyen bir kısıtlama vardı. İçerideki hoş çevreyi zar zor görebiliyordu. Tıpkı cenetten bir bahçe gibi duruyordu.

 

Cheng Xian gururla söylendi, ‘’Söylentiye göre Üstat Li Şeytanlar Denizi’nde bir süre yaşamış. Hapın ismi orada deneyimleri bir olayla alakalıymış. Tabii ki, bu sadece bir söylendi. Aslında, Bulutlu Gök Tarikatı’nda Üstat Li hakkında bir sürü söylenti var. Sonra güzelce bir konuşuruz.’’

 

Wang Lin bunu duyduktan sonra, ifadesi sakinliğini korudu. Ellerini Cheng Xian’a doğru birleştirdi ve köprüye doğru yürüdü.

 

Cheng Xian çabucak bağırdı, ‘’Kardeş Wang Lin, seni burada bekleyeceğim. Bundan sonra yapacağımız bir şey olduğunu unutma!’’

 

Wang Lin yanıt vermedi. Köprüyü geçti.

 

Güney avlusuna girdikten sonra, sis daha da kalın bir hal aldı. Bir metre önünden sonrasını göremiyordu. Eğer Wang Lin’in ana bedeni burada olsaydı, hiç önemsemezdi. Tek yapması gereken ilahi hissini yaymaktı, ardından her şeyi görebilirdi.

 

Lakin, şu anda, Wang Lin’in klonu sadece 8.katmandaydı, dolayısıyla sadece yavaşça ilerleyebilirdi.

 

Derinlere gittikçe, sis de bir o kadar kalınlaşıyordu. Görüşü yavaş yavaş bir metreden 30-40 santimetreye düştü.

 

Sisten bir ses duyuldu.

 

‘’Güney avlusu kısıtlı bir bölge. Eğer dış tarikat öğrencileri bir rozete sahip değilse, girememezler.’’

 

Wang Lin duraksadı. ‘’Öğrenci Wang Lin ustasının ustası, Üstat Li’yi görmek için burada.’’

 

Ses bir süreliğine düşündü, ardından Wang Lin’in önündeki sis adeta devasa bir çift el ön ünü açmış gibi açıldı. Güney avlusunun derinliklerine giden bir yol belirdi.

 

‘’Bu yolu takip edersen Üstat Li’nin kaldığı yere ulaşacaksın. Şimdi git.’’ Ses tekrardan belirdi ve Wang Lin seste bir kıskançlık parçası duyabildi.

 

Wang Lin tek kelime etmeden yolu takip etti. Mesafede bir enstrüman sesi duyulabiliyordu. Kısa süre sonra, Wang Lin yolun sonuna, bir binanın olduğu yer eulaştı.

 

Pencereden bakan, bir kadın figürü vardı. Önündeyse bir zither duruyordu. Ancak, ince bir perde katmanından dolayı, Wang Lin nasıl göründüğünü göremiyordu.

 

Wang Lin belirdiği anda, binadan bir şarkı yükseldi ve Wang Lin’in kalbine taşan bir nehir gibi akın etti.

 

Wang Lin konuşmadı, bunun yerine orada durdu ve şarkıyı dinledi. Şarkı bittikten sonra, nazik bir ses binadan geldi. ‘’Wang Lin sen misin?’’

 

Bu ses, Wang Lin’in kulaklarına girdiği anda, genç adam afallayıp kaldı. Yüzünde inanmazlıkla dolu bir bakış belirdi, lakin hızlıca kendini toparladı. Uzun bir süre düşündükten sonra, yanıt verdi. ‘’Evet.’’

 

Sesi duyulduğunda, kadın zitherinden bir teli koparırken ani bir pop sesi geldi. Ardından, pencere birdenbire açıldı. Genç kadının görünüşü birinin kalbinin hızlanmasına neden olabilirdi.

 

Yüzü bir çiçek kadar güzeldi ve teni bir yeşim kadar pürüzsüz. Görünüşünün bir çiçek gibi olduğu, sesinin bir kuş şarkısı gibi, ruhunun ay, ve teninin yeşim gibi olduğu söylenebilirdi.

 

Kadının bakışları Wang Lin’in üzerine yerleşti. Wang Lin’e bir süre baktıktan sonra, bir parça melankoli ifadesinde yer edindi. Perdeyi bıraktı ve zarif duruşunu geri toparladı.

 

Wang Lin’in ifadesi hala durgun bir su kadar sakindi. Kadın konuştuğu anda, çoktan kim olduğunu anlamıştı. Onca yıl sonra, o kızın Bulutlu Gök Tarikatı’nda bir üstat olacağını beklemiyordu.

 

Wang Lin’in klonunun gelişimi yüksek olmasa da, hala keskin algılarına sahipti. Bu kadının yetişiminin erken aşama Merkez Oluşturma seviyesinde olduğunu söyleyebilirdi. Başka herhangi bir tarikatta, öğrenci ve ustanın aynı gelişim seviyesinde olması garip olurdu, lakin Bulutlu Gök Tarikatı’nda garip değildi.

 

İç tarikat kişinin değerini simya yeteneğiyle belirliyordu, yetişimiyle değil.

 

Sonuç oalrak, Bulutlu Gök Tarikatı’nın iç tarikatında ustanın öğrencisinden daha düşük yetişim seviyesinde olduğu bir sürü durum vardı. Bu yüzden Bulutlu Gök Tarikatı diğer herkese kıyasla farklı bir kulvardaydı.

 

Tabii ki, bazı hapların arıtılması için belli bir yetişim seviyesi gerekliydi. Bu yüzden, belli haplar için, kişinin yetişimini arttırması lazımdı.

 

Bu dünyada, Li Muwan gibi arıtılması için Kadim Ruh aşamasında olunması gereken beşinci kademe hapları arıtabilen çok az kişi vardı.

 

Wang Lin gizlcie iç çekti. Zaman denen şey işte aynen böyle birisini değiştiriyordu. 200 yıl tam olarak uzun değildi, lakin kısa değildi.

 

Öncesinden birkaç kat daha güzeldi. 200 yıl tıpkı dün gibi geliyordu. Ancak, ikili arasında hala büyük bir boşluk vardı, Wang Lin’in öyle kolay kolay geçemeyeceği bir boşluk.

 

Wang Lin kimliğini açığa çıkartmayı planlamıyordu.Ayrıca görünüşü Li Muwan’la ilk karşılaştığı zamandan farklıydı, yani bakışlarından o olduğunu anlamazdı.

 

‘’Ne oldu?’’ Li Muwan’ın sesi hala bir parça üzgünlükle kaplıydı.

 

Wang Lin derin bir nefes aldı ve içten içe acı acı gülümsedi. Konuşmaya başladı, ‘’Öğr...öğrenciniz...’’ Eski bir dostla karşılaşınca, Wang Lin neredeyse ‘öğrenciniz’ diyemedi.

 

Li Muwan Wang Lin’in sesini tekrardan duyunca, bedeni baştan aşağı titredi. Elini salladı ve yüzünde mor bir peçe belirdi. Binadan çıktı ve Wang Lin’e baktı.

 

Wang Lin’in ifadesi sakindi. Yavaşça konuştu, ‘’Öğrencinizin hap kazanı parçalandı.’’

 

Li Muwan bir süre Wang Lin’e baktı. Karmakarışık duygularla dolu bir ifade yüzünde yer edindi ve sordu, ‘’Chu ülkesinden misin?’’

 

Wang Lin biraz düşünüp onayladı.

 

Li Muwan derin bir nefes verdi. Ruh hali normal haline döndü. Söylendi, ‘’Hap kazanı gelişimin çok hızlı arttığından ve bedenindeki ruhsal enerjiyi ateşi yönetecek kadar iyi kontrol edemediğinden dolayı patlıyor olmalı. Bu son derece yaygın bir şey. Tek yapman pratik yapmaya devam etmek ve kendi kendine çözülmeli.’’

 

‘’Zhou Lin’in öğrencisi olduğuna göre, sana bu hap kazanını hediye edeceğim. Bu hap kazanı 100 parçalanmayı engelleyecektir. Yüz kereden sonra hala ateşi kontrol edemiyorsan, o zaman bu simyada hiç yeteneğin olmadığı anlamına gelir. Öyle olursa vazgeçip dış tarikata gitmelisin.’’

 

Li Muwan konuşmayı bitirdikten sonra, hap kazanını Wang Lin’e yolladı ve kazan Wang Lin’in önüne süzüldü.

 

Wang Lin hemen hap kazanını boyutsal çantasına yerleştirdi. İfadesi sakin olsa da, içinde çok karışık duygular dolaşıyordu. Burada geçirdiği her saniye işkence gibiydi. Ellerini birleştirdi ve ayrılmak için döndü.

 

Li Muwan aniden mırıldandı, ‘’Mai Liang...’’

 

Wang Lin şaşırmış bir ifade takındı. Arkasını döndü ve Li Muwan’a karmaşaya düşmüş bir bakışla baktı.

 

Li Muwan gizlice iç çekti ve söylendi, ‘’Gidebilirsin. Eğer bir sorun olursa, gelip bana sorabilirsin.’’ Bunun ardından, kaldığı yere geri döndü ve zither sesi tekrardan binadan gelmeye başladı.

 

Bu sefer, şarkıda bir melankoli ve yalnızlık hisleri vardı.

 

Wang Lin zihninin karışıklığını tamamen açığa çıkaran bir ifade takındı. Binanın içindeki kişiye düşünceli bir bakış yöneltti. Gizlice iç çekti ve ayrılmak için döndü.

 

Binada, Li Muwan enstrümanı bıraktı. Bir süre düşündü, arıdndan pencereden mesafeye baktı. Uzun bir süre sonra, kaşlarını çattı ve mırıldandı, ‘’Bir şey doğru değil. Nasıl iki kişi bu kadar benzer gelebilir? Böyle bir şey doğru olsa bile, ifadelerinin aynı olması mümkün değil. Ayrıca, Wang Lin’in ifadesi aşırı sakindi. Normal birisi böyle hareket edemez.’’

 

Gözlerinde bir ışık yanıp söndü ve alnını işaret etti. Alnından bir damla kan çıktı. Kan, kırmızı rengindeydi ve yıkıcı bir aura yayıyordu.

 

Bu, Wang Lin’in ayrıldığında verdiği hediyeydi. Bu kan damlası Ji Alemi’nin bir parçasını barındırıyordu. Wang Lin bunu hayatının geri kalanında onu koruması için vermişti. Eğer bu kan damlası olmasaydı, Li Muwan Hou Fen’in yıkımından kaçamazdı.

 

‘’Eğer gerçekten oysa, neden bu kan tepki vermedi?’’ Li Muwan dudağını ısırdı ve derin bir nefes verdi.

O anda, binanın dışından aniden bir ses geldi. ‘’Küçük dövüşçü kardeş, biraz dışarı çıkabilir misin?’’

 

Li Muwan hafifçe kaşlarını çattı ve kapıyı açtı. Yüzünde sıcak bir gülümsemeyle, ona doğru yürüyen yakışıklı orta yaşlı bir adam gördü. 

 

Orta yaşlı adam Li Muwan’ı gördüğünde, samimi bir aşık bakışı takındı ve nazikçe konuştu, ‘’Küçük kardeş, birkaç ay önce, bir Long Yan Zhi’ye ihtiyacın olduğunu duydum. Bütün Chu ülkesini araştırdım ve sonunda bir tane buldum.’’ Bununla birlikte, yeşim bir kutu çıkardı. Yeşim kutunun içinde bir kol boyutunda olan tam bir mor zhi vardı.

 

Li Muwan’ın ifadesi donuktu. Yeşim kutuya bakmadı bile ve söylendi, ‘’Kıdemli kardeş Sun’un nazikliği için çok teşekkürler, ama zaten yerine yerleştirilecek bir malzeme bulup hapı yaptım. Kardeş Sun bu malzemeyi kendine saklamalı.’’

 

Orta yaşlı adam dudaklarına sıcak bir gülümseme yerleştirdi. Yeşim kutuyu yana koydu ve nazikçe devam etti, ‘’Küçük kardeş, atalar güzelce açıkladı. Sonuçta, sen Bulutlu Gök Tarikatı’nın bir direkt öğrencisi değilsin. Eğer daha iyi simya teknikleri elde etmek istiyorsan, o zaman bir yetişim çifti oluşturmak için direkt bir öğrenci seçmelisin. Senle ben birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz. Umarım küçük kardeş nasıl hissettiğimi anlıyordur.’’

 

Li Muwan’ın gözlerinde soğuk bir ışık parlayıp kayboldu. Orta yaşlı adama baktı ve kelime kelime, homurdandı, ‘’Bu konuyu sakın bir daha açma!’’

 

Orta yaşlı adam sessizce Li Muwan’a baktı. Uzun bir zaman sonra, sakince konuştu, ‘’Küçük kardeş, eğer Hou Fen ülkesi saldırıya uğrarken orada seni kurtarmasaydım, ölmüş olurdun. Geçen yıllarda sana karşı nasıldım? Buna neden bu kadar karşısın öğrenmek istiyorum.’’

 

Li Muwan bir süre düşündü. Farkında oolmadan zihninde bir figür dolaştı. Düşünmeyi kesti ve yanıt verdi, ‘’Sebebi yok...’’

 

Orta yaşlı adam iç çekti. Sesi hala nazikti. ‘’Küçük kardeş, ata çoktan şahsen emir verdi. Her şey zaten ayarlandı, lütfen tekrardan bir düşün.’’ Bununla birlikte, Li Muwan’a derin bir bakış attı, ardından acı bir gülümsemeyle döndü ve ayrıldı.

 

Li Muwan bir süreliğine sessizce evinin dışında durdu, sonra da geri girmek için arkasını döndü. Arkadan, o kadar yalnız ve üzgün görünüyordu ki...

 

Wang Lin içinde karmaşık bir duyguyla güney avlusundan ayrıldı. Tam köprüden geçerken, onu bekleyen Cheng Xian’ı gördü. Cheng Xian hemen yukarı çıktı ve sordu, ‘’Kardeşim, nasıl gitti?’’

 

Wang Lin ona bakıp söylendi, ‘’Hadi gidelim.’’

 

Cheng Xian bu cümleyi bekliyordu. Bir gülücük takındı ve çabucak konuştu, ‘’Kıdemli, gün neredeyse bitecek, yani elimizi çabuk tutmalıyız. Biraz bekle ben iki binek çağıracağım.’’ Bununla birlikte, iki parmağını azğına yerleştirdi ve keskin bir ıslık sesi yayıldı.

 

Kısa süre sonra, mesafeden birkaç yaratık kükremesi geldi. Wang Lin kafasını kaldırdı ve bir büyük bir küçük gölgenin onlara doğru yardırdığını gördü.

 

Çok geçmeden, gölgeler yaklaştı. Cheng Xian’dan 3 metre uzağa ulaştıklarında, Wang Lin bunların iki maymun olduğunu açıkça görebildi. Büyük olan bir buçuk metreyken küçük olan bir metreydi. İki maymunun da gözleri kırmızyıdı. Cheng Xian’a haykırdılar.

 

Cheng Xian biraz öksürüp söylendi, ‘’Sizlerden sadece bir şey ödünç aldım canım. Birbirimizi yıllardır tanıyoruz. Pekala, bizi batı avlusuna taşıyın ben de size aldığım şeyi geri vereyim.’’

 

İki maymun birbirlerine bir süre haykırırlarken ağır ağır nefes aldılar. Ardından, birisi Cheng Xian’ı kavramak için uzandı.

 

Cheng Xian kaçınmadı ve elin kendisini kavramasına izin verdi. Büyük maymun Cheng Xian’ın kıyafetlerini yakaladı ve sırtına kaldırdı. Hızlıca ileriye atıldılar.

 

Küçük maymun Wang Lin’e bakarak, gözlerindeki öfkeyi açığa çıkardı. Wang Lin’e doğru uzandı, lakin Wang Lin elinden kaçındı ve sırtına atladı. Maymun umursuyormuş gibi görünmüyordu, hızlıca büyük maymunun peşine takıldı.

 

Maymunlar son derece atikti. Onları sürmek tıpkı bulutların üzerinde oturmak gibiydi. Cheng Xian buna oldukça alışık görünüyordu. Birkaç kez bağırdıktan sonra, şarapla dolu bir su kabağı çıkardı ve bir yudum aldı. Ardından bir kahkaha patlatıp konuştu, ‘’Batı avlusuna bir ruh maymunu sürmek. Bulutlu Gök Tarikatı’nda, sadece ben böyle bir şey yapabilirim! Haha!’’

 

Wang Lin çarpıkça gülümsedi. Cheng Xian son derece haylaz olsa da, sinir bozucu değildi. Wang Lin’in zamanını boşa harcıyor olsa da, Wang Lin o kadar da önemsemiyordu. Aslında, Cheng Xian yüzünden, Wang Lin’in insanlarla iletişime geçmekten hoşlanmayan yapısı biraz yumuşamıştı.

 

Cheng Xian su kabağını Wang Lin’e fırlattı. Wang Lin su kabağını yakalayıp bir süre baktı. Li Muwan’ın ifadesini düşündü ve büyük bir yudum aldı...








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr