Bölüm 150: Öl

avatar
4359 29

Xian Ni - Bölüm 150: Öl


 

Çevirmen: Zawoske

Editör: Mehmet Uyar

 

//Bölüm Ufkun Üçüncü arkadaşımızın sponsorluğunda geliyor, teşekkür etmeyi unutmayalım! Önceki bölüm de ondan geldi ama yazmayı unutmuşum özür diliyorum.//

 

Li Muwan bu figürü gördüğünde, rahat bir nefes verdi ve bedeni rahatladı. Duvara yaslanmalıydı. Onu şaşırtarak, soğuk bir el koltuk altının altından geçti, ardından güzel kız kendini anında yerden havalanırken buldu.

 

Tanıdık bir koku burnuna ulaştı ve rahatlamasını sağladı. Önündeki sisi görünce, tam konuşmak üzereydi ki Wang Lin’in değişmemiş sesi kulaklarına ulaştı;

 

‘’Hareket etme. İnsan öldürme işine ben bakıyorum.’’

 

Wang Lin Li Muwan’ı tuttu ve havada bir anlığına durdu. Şimdi daha çok bir kırbaca benzeyen ejderha tendonunu çıkardı ve salladı. Bir ucu kafasız koca kafalı gelişimcinin vücuduna sarıldı, ardından bölündü ve Pu Lin’in cesedini kavradı.

 

Wang Lin sağ eliyle ejderha tendonunu tuttuğu esnada ilahi hissini yaydı ve kaçanlardan birisine yerleştirdi.  Kuzeydoğuya uçarken alayla gülümsedi, ejderha tendonu iki Merkez Oluşturma gelişimcisiyle arkasından süzülüyordu.

 

Kun Sang paniğe kapılmıştı. Wang Lin’i gördüğü anda, devasa bir el ruhunu yakalamış ve yok etmek için tek yapması gereken küçük bir güç uygulamakmış gibi hissediyordu.

 

Pu Lin’in gizemli ölümü en çok onu ürkütmüştü. İçindeki korkuyu açıklamak için kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Bir hap fırını için, üçlüden çoktan ikisi ölmüştü. Tam bunu düşündüğü sırada hızlıca birkaç hap çıkartıp atarken şaşkınlığı hissetmesine neden olmuştu. Ruhsal enerjisi yenilendikten sonra, dilinin ucunu ısırdı ve biraz kan tükürdü. Eliyle hızlıca mühürler oluşturuyor, ardından kanını mühürlere aktarıyordu. Mühür oluştururken, bedeni hızlıca solgunlaştı, lakin hızı birkaç kat arttı.

 

Yüzlerce metre atılırken arkasında bir illüzyon bıraktı.

 

Wang Lin meteor vari bir şekilde gökyüzüne atılırken alayla gülümsedi. Kun Sang’ı gördüğünde, gözlerinde soğuk bir ışık parladı. Ağzını açtı ve kristal renkli bir ışık fırladı. Neredeyse bir anda, kristal ışık yüzlerce metre kat etti.

 

Kun Sang kaçarken, aniden göğsünde bir acı hissetti. Kafasını eğdiği anda, kristal bir ışığın göğsünün içine işlediğini gördü. Çekirdeği göğsünden dışarı çıktı ve yavaşça geriye süzüldü. Kun Sang ağzını açtı, lakin ses çıkartamadı. Gökyüzünden düşerken, görüşü karardıkça karardı. Öldüğü anda bile, her şeyin nasıl bu kadar hızlıca değiştiğini anlayamamıştı. Av aniden avcı olmuştu.

 

Bedeni düşerken, ince, altın bir ışık ejderha tendonunden bedene doğru uzandı. Wang Lin uçarak geçtiği sırada, ceset ejderha tendonu tarafından yakalandı ve genç adamın arkasında süzülmeye başladı.

 

Merkez Oluşturma gelişimcilerinin üç bedeni tavus kuşunun kuyruğundaki üç tüy gibiydi, ve Wang Lin de kafaydı.

 

‘’Üçüncü!’’ Wang Lin boyutsal çantasına çekirdeği yerleştirip sıradaki hedefine ilerlerken kasvetliydi.

 

Li Muwan önünde yaşanan her şeyi izliyordu. Hazırlandığını düşünse bile, şoke olmadan edemiyordu. Wang Lin’in gücü kalbinin derinliklerine kazınmıştı.

 

Chen Hai normalde gördüğü saygıdan keyif alan bir figürdü, Savaşan Şeytan Tarikatı’nda bir üstattı. Hızının yeterince yüksek olmadığını biliyordu, bu yüzden biraz ilerledikten sonra, yerde büyük bir delik kazdı, varlığını geri çekti, ve kendisini yaktı.

 

Sadece Temel Oluşturma aşamasındayken, bu numarayı birçok kez kullanmıştı. Yeraltında yatarken, acı acı gülümsemesine ve bu hayat kurtaran tekniği kullanmasının üzerinden ne kadar zaman geçtiğini düşünmesine engel olamadı.

 

Derin bir nefes verdi, lakin gözleri aniden kocaman açılırken nefesi donarak, yanıp sönen kırmızı yıldırımı gözler önüne serdi. Deliklerinden sınırsızca kan sızdı ve kırmızı yıldırım ruhunu doldurdu.

 

Altın bir şerit yeri kazarak, Chen Hai’nin bedenini kavradı, ve büyük miktarda toprakla peşinden sürükledi.

 

‘’Dördüncü!’’ Ejderha tendonu dörde bölünmüştü, her şeritte bir beden vardı. Kafasız ceset dışında, diğer bedenler tamdı ve korkutucu görünmelerine neden olan kanla kaplıydı.

 

İki figürü öldürdükten sonra, Wang Lin’in gözlerindeki soğukluk sadece azalmamakla kalmamıştı, takibe devam ederken daha da güçlenmişti.

 

Bir saat sonra, Wang Lin’in arkasındaki beden sayısı dörtten dokuza yükseldi. Kafa derisi anında uyuşmuştu.

 

Son kalan kişi, ilk kaçan Qian Kun’du. Qian Kun kaçtıkça, korkusu da bir o kadar artıyordu. Bu korkusu ilahi hissi Wang Lin’i ve arkasında uçan dokuz bedeni tespit ettiğinde sınırına ulaştı.

 

Bu kadar kısa zaman zarfında, Wang Lin diğer bütün Merkez Oluşturma gelişimcilerini öldürebilmişti. Böyle bir şeyi yapmak için nasıl bir gelişim seviyesine sahip olmak lazımdı?’’

 

‘’Bir Kadim Ruh gelişimcisi olabilir mi?’’ Qian Kun’un içi bu fikirle daha da çok titredi, lakin hızlıca bu fikri eledi. Wang Lin’i öncesinde takip ederken, açıkça gelişim seviyesini görmüştü. Genç adam sadece Temel Oluşturma aşamasının zirvesinde, bir yarı Merkez Oluşturma gelişimcisiydi.

 

Öyle olmasaydı, o kadar rahatça kovalamazdı. Ne var ki, her şey aşırı hızlı yaşanmıştı, Qian Kun’un hala gündüz vakti rüya gördüğünü düşündüğü noktadan, şimdi bu rüyanın dönüştüğü kabusa kadar olan her şey.

 

Wang Lin yakından takip ederken, gözleri daha da soğuklaştı. Önündeki Qian Kun’a bakarken dudakları kıvrıldı ve genç adam alayla gülümsedi. Bu figür, sonuçta, orta aşama Merkez Oluşturma gelişimcisiydi, bu yüzden diğerlerinden birkaç kat daha hızlıydı. Ancak, bu hızda uçmak oldukça çok ruhsal enerji harcıyor olmalıydı, yani Wang Lin’in acele etmesine gerek yoktu. Qian Kun’un ruhsal enerjisi bitmeye başladığında, yavaşlamak zorunda kalacaktı.

 

Qian Kun dişlerini sıktı ve kafasını çevirdi. Yakınında, sorumlu olan iki Merkez Oluşturma gelişimcisiyle Savaşan Şeytan Tarikatı’nın bir şubesi olduğunu hatırlıyordu. Onların, kendi kıçını kurtaracak kadar Wang Lin’i oyalayacağını umut ediyordu.

 

Savaşan Şeytan Tarikatı’nın şubesine doğru atılırken ruhsal enerjisinin %120’sini kullanmaya başladı.

 

Wu Ding Dağı üzerinde birçok damlı binanın olduğu devasa bir dağ idi. Binlerce yıl önce çok büyük bir tarikatın evi olarak kullanılıyordu, lakin tarikat güçten düştükten sonra, Savaşan Şeytan Tarikatı tarafından silinmişler ve Savaşan Şeytan Tarikatı’nın bir şubesi haline gelmişlerdi.

 

Bu gün, şubenin öğrencileri iki Merkez Oluşturma üstadı sorumluyken meditasyon yapıyordu, Mu Nan ve Mu Bei kardeşler, kapıyı açtılar ve dışarı uçtular.

 

Havada, Qian Kun hırpalanmış ve tükenmişti. Yaklaşmalarını bile beklemeden bağırdı, ‘’Mu Nan, Mu Bei, ikinize Wu Ding’deki bütün öğrencileri toplamanızı ve arkamdaki kişiyi durdurmanızı emrediyorum. Bu kişinin Wu Ding Dağı’ndan ayrılmasına izin vermeyin! Eğer başarırsanız, ikinizi 10.000 yüksek kalite ruh taşıyla ödüllendireceğim.’’ Bununla birlikte, paniğe kapılmış bir şekilde uçtu.

 

Mu Nan ve Mu Bei dışarı çıktığında, baş üstadın sözlerini duymuşlar ve şaşırmışlardı. Nasıl olurdu da ikisi baş üstadın bile kaçtığı birini durdurabilirdi?

 

Tam o anda, Wang Lin görüşlerine girdi. İkisi ne tür bir kişinin baş üstadı kaçmaya zorladığını merak ediyordu. Wang Lin’i gördükleri anda, şoke oldular, özellikle de arkasında uçan dokuz bedeni gördükten sonra.

 

İkili dikkatle birbirlerine baktılar. Suratlarının rengi durmaksızın değişiyordu. Mu Nan haykırdı, ‘’Merkezden dokuz üstat…bu…bu…’’

 

Mu Bei derin bir nefes aldı. Bütün bedeninin karıncalandığını hissetti. Hızlıca Mu Nan’ı çekeledi ve saygıyla konuşmaya başladı, ‘’Küçüğünüz Mu Bei kıdemliyi selamlıyor.’’

 

Mu Nan’ın bedeni titredi ve hızlıca aynısını tekrarladı, ‘’Küçüğünüz Mu Nan kıdemliyi selamlıyor.’’

 

Wang Lin ikiliye soğukça baktı. Yavaşlamadan ikiliyi geçti. Ancak attığı o bakış ikilinin tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu. Sırtları çok geçmeden terle kaplandı.

 

Qian Kun çok uzun süredir en yüksek hızında uçtuğundan dolayı ruhsal enerjisi tükenmek üzereydi. Hızlıca birkaç hap çıkardı, lakin sadece bu duraklama Wang Lni’in daha da yaklaşmasına izin vermişti.

 

Wang Lin’in yaklaştığını görünce, arkasını dönüp Wang Lin’e vahşice bakmadan önce acınası bir gülümseme takındı. Dişlerini sıktı ve boyutsal çantasından kırmızı bir nişan çıkardı. Bu nişanın üzerinde koyu kırmızı bir şekilde ‘’Cezalandır’’ yazıyordu.

 

Bu nişan Şeytanlar Denizi’nde ünlü olan On Bin Şeytan Yüz Günlük Öldürme Emri nişanıydı. Bu nişan antik zamanlardan kalmaydı, ve yapılma yöntemi uzun zamandır kayıptı. Şeytanlar Denizi’nde bile, sadece on tane civarı kalmıştı. Qian Kun şans eseri elde etmişti ve hemen kendine bağlamıştı. Diğerlerinin bulmasından korkuyordu ve her zaman koz olarak saklıyordu. Bunun gelecekteki tekniklerinin gücünü arttıracağını umuyordu.

 

Nişanı aktif etmek için gereksinimler son derece katıydı. Aktif etmek için hayatıyla takas edecek kişinin Merkez Oluşturma aşamasında veya daha yüksek bir aşamada olmasını gerektiriyordu. Aktif eden kişinin seçtiği hedefi öldürmeyi başaran kişiye tam arıtılmış bir gelişim hapı verilecekti.

 

Bu nişanın özel özelliği yüzünden, ne zaman bir şeytani gelişimci işaretlenmiş birisini görse, ona saldıracaktı. Nişanı kendisi için kullanması zor olduğundan nadiren kişiler kendisi için kullanırdı. Eğer kendisi için kullanmak isterse, bir Merkez Oluşturma gelişimcisi bulmalı ve kullanmaya zorlamalıydı. Hedefe gelirsek, sadece yakındaki birisini bulabilirdi. Bu yolla, bir gelişim hapını kolayca elde edebilirdi.

 

Sonuç olarak, nişan miktarı büyük ölçüde azalmıştı, bu yüzden on nişanın belki de birazcık daha fazlasının kaldığı söyleniyordu. Qian Kun da bu nişanı kullanmak için birini zorlamayı düşünen birisiydi, lakin şimdi ölmek üzere olunca, acımasızlaşmış ve Wang Lin’in yetişmesini beklemeye başlamıştı.

 

Nadiren Şeytanlar Denizi’nde nişan tarafından işaretlenen kişiler belirirdi ve kişi son 100 gününü geçirirdi. Ancak, eğer işaretlenen kişi  100 günü aşkın süre hayatta kalabilirse, o zaman hapı kendisi tüketebilirdi.

 

Wang Lin’in yaklaştığını görünce, Qian Kun On Bin Şeytan Yüz Günlük Öldürme Emri’ni kaldırdı ve bağırdı, ‘’Dur! Bu nişanı biliyor musun? Bunu ruhumla arıttım. Eğer beni öldürürsen, öldürme emri tarafından işaretleneceksin! Bugünün meselesi benim hatamdı, lakin zaten dokuz üstadı öldürdün, yani neden daha fazla öldüreceksin? Beni bağışlarsan, senden bahsedebilir ve benim gibi Savaşan Şeytan Tarikatı’nın bir baş üstadı olmana izin verebilirim. Buna ne dersin?’’

 

//Evet günün son bölümü! Bugün iyi çalıştım ha :D Başlangıçta attığım 144’ün iki partını bir bölümden saydığımız için, toplam 7 bölüm! Deniz’in yolundan tam gaz ilerliyorum!

 

Bu arada, bugünden sonra muhtemelen bir düzene geçeceğim ve günde iki bölüm atarak ilerleyeceğim. He bazı günler bu sayı iki olmaz da 6 olur belki, kim bilir :D Yaz tatili geldiğine göre, birazcık hareketlenelim canım!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr