Bölüm 140: Şeytanlar Denizi

avatar
4738 29

Xian Ni - Bölüm 140: Şeytanlar Denizi


 

 

 

Ülke mühürleme düzeninin kırılması genç adam için çok kötü bir haber olduğundan dolayı ifadesi hoşnutsuz bir hal aldı. Ateş yaratıkları dışarı çıktığına göre, ilk hedef o olacaktı. 

 

Ateş yaratıklarının peşine takılmasının düşüncesi bile Wang Lin’in kafa derisinin uyuşmasını sağladı. Hemen planını yaptı; haritayı ne olursa olsun almalıydı, ve Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nı almak için ay sonuna kadar bekleyemezdi.

 

Bunu düşünürken, Wang Lin’in kaşları çatıldı. Haritanın son parçası Feng Luan’ın elindeydi ve gerekli gelişimciyi öldürecek zamanı yoktu. Biraz düşündükten sonra, Wang Lin’in gözleri ışıldadı ve bir karara vardı.

 

İlahi hissiyle çabucak Lin Tao ve Yang Xiong’u buldu ve ardından Yang Xiong’a doğru uçmadan önce sessizce uzaklaştı.

 

Yang Xiong bölgede devriye gezmekle sorumlu öğrencilerden biriydi. Dikkatli bir şekilde etrafı kolaçan ederken rahatlamaya cesaret edemiyordu, lakin bakışlarının dağın tepesine kaymasına engel olamadı. Zarar görmüş Kadim Ruh geçtiğinde, büyük bir şeylerin yaşanmak üzere olduğuna dair içinde bir hissiyat belirmişti.

 

Yang Xiong içindeki ağır kayayı bastırırken iç çekti. Tam kuzeybatı bölgesini devriye gezmeye gidecekti ki, aniden bir şey hissetti, bu yüzden kuzeydeki sık ormana uçtu. Sık ormana girdikten sonra, etrafına bakındı ve saygıyla söylendi, ‘’Yang Xiong ustasını selamlıyor.’’

 

Wang Lin bir ağaçtan çıktı. Söylenmeden önce Yang Xiong’u inceledi, ‘’Zhong Zihong nerede?’’ 

 

Yang Xiong şüphelendi, lakin bir şey söylemeye cesaret edemedi. Biraz düşünüp yanıtladı, ‘’Yanlış hatırlamıyorsam, küçük öğrenci kardeşim Zhong 4.ordunun 3.bölüğünde olmalı, fakat tam detayları bilmiyorum.’’

 

Wang Lin Yang Xiong’a bakıp konuşmaya başladı, ‘’Çoktan Zhong Zihong’un ruh kanı özünü geri verdim.’’

 

Yang Xiong’un bedeni titredi ve nefes alış verişleri ağırlaştı, ancak çabucak kendini sakinleştirdi. Kafasını kaldırıp Wang Lin’e baktı. Sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzı açıldı.

 

Wang Lin söylenirken sakindi, ‘’Eğer Zhong Zihong’un buraya gelmesini sağlayabilirsen, o zaman senin ruh kanı özünü de geri vereceğim.’’

 

Yang Xiong’un gözleri kan çanağına döndü ve nefes alış verişleri tekrardan ağırlaştı. Uzunca bir zaman zarfının ardından, fısıldadı, ‘’Usta, doğru mu söylüyorsun?’’

 

Wang Lin kaşlarını çattı, fakat yine de onayladı.

 

Tek kelime etmeden, Yang Xiong bir yeşim parçası çıkardı ve alnına yerleştirdi. Wang Lin sadece yeşimin fırlatılmadan önce birkaç kere parladığını görmüştü. Ardından Yang Xiong mesafede kayboldu.

 

Bir saat sonra, mesafeden uçan kılıç sesleri geldi ve kırmızı dudaklarıyla, beyaz teniyle, kıvrımlı hatlarıyla son derece güzel bir figür geldi. Bu kişi Zhong Zihong’dan başkası değildi.

 

Güzel kadın uçan kılıcını kaldırdı, ve tam konuşmak üzereyken, yüzünün anında solgunlaşmasını sağlayan, Yang Xiong’un yanındaki Wang Lin’i fark etti.

 

Wang Lin elini salladı ve Yang Xiong’un ruh kanı özü Yang Xiong’a doğru uçtu. Yang Xiong ruh kanı özünü yakalayıp Zhong Zihong’a bakmaya cesaret edemeyerek ayrılırken son derece utanç içindeydi.

 

Zhou Zihong’un yüzü solgundu ve güzel kırmızı dudaklarını ısırıyordu. Uzunca bir süre sonra, sırtındaki ürpertiyle konuştu, ‘’Ata Feng Luan…benim annem. Beni gördüğünde, hemen bir şeylerin yanlış olduğunu fark etti, bu yüzden…’’

 

Wang Lin kafasını iki yana salladı. İç çekti ve söylendi, ‘’Bu konuyu kapattık, bu yüzden tekrardan açmaya gerek yok. Zhong Zihong, bir şey konusunda bana yardım etmeni istiyorum.’’

 

Zhong Zihong şaşırdı ve ‘’Harita mı?’’ diye sordu.

 

Wang Lin onayladı ve karşılık verdi, ‘’Evim çok çok uzakta. Bir harita olmadan bulmam imkansız.’’

 

Zhou Zihong karmaşık bir bakışla Wang Lin’e baktı ve söylendi, ‘’İki kişiyi öldürmemde bana yardım et.’’

 

Wang Lin kaşlarını kaldırdı. ‘’Hangi gelişim seviyesindeler?’’

 

Zhou Zihong’un gözleri soğuklaşırken yanıt verdi, ‘’Birisi orta aşama Temel Oluşturma seviyesinde ve diğeri geç aşama Temel Oluşturma’nın zirvesinde.’’

 

‘’Tamamdır!’’ Wang Lin kabul ederken tereddüt etmedi.

 

‘’İkisini biliyor olmalısın. Birisi Mai Liang’ın kıymetli küçük öğrenci kardeşi, Xu Si. Diğeri de her zaman onun etrafında dolaşan Zhou Au. Onları şimdi öldürmek zorunda değilsin, ayrılacağın zaman da öldürebilirsin. Haritaya gelirsek, bir saat içinde getireceğim.’’ Zhou Zihong konuşmasını bitirince, uçan kılıcıyla ayrılmadan önce Wang Lin’e anlamlı anlamlı baktı.

 

‘’Mai Liang, bu sana yardım ettiğim son sefer…’’ Zhong Zihong yavaşça uzaklaşırken melankolik bir tavır takındı.

 

Wang Lin ilahi hissini yayıp Xu Si’yi bulmadan önce Zhong Zihong’ın arkasından anlamlı bakışlar attı. Xu Si’nin bedeninde Ji Alemi’nden bir şerit bırakmıştı, bu sayede eliyle oymuş gibi bulmuştu.

 

Xu Si’nin yerini bulduktan sonra, Wang Lin öne doğru bir adım attı ve yeraltına girdi.

 

Yarım saat sonra, Wang Lin geri çıktı. Bağdaş kurarak oturup, Zhong Zihong’un geri dönüşünü beklemeye başladı.

 

Xu Si ve Zhou Au’yu bulduğunda, genç adamın yüzünde garip bir bakış belirmişti. İkili dağın ücra bir bölgesindeydi. İkisi de çarpışma ve patlama sesleri eşliğinde beyaz bedenleriyle eğleniyordu.

 

Wang Lin bir bakış atmış ve sessizce ayrılmadan önce Zhou Au’nun üzerine yarım ay sonra aktif olacak ilahi hissinden bir şerit yerleştirmişti.

 

Bir süre sık ormanda bekledikten sonra, Zhong Zhiong yerine Qi Yoğunlaştırması seviyesindeki bir kadın gelmişti. Ormanın içine yeşili fırlattıktan sonra kadın arkasına bile bakmadan uzaklaşmıştı.

 

Wang Lin’in sağ eli hareket etti ve yeşim hızlıca elinin içine uçtu. Yeşimi kaldırmadan önce ilahi hissiyle kontrol etti. Ardından derin bir nefes alarak, yeraltına indi, ve hızlıca ayrıldı.

 

Haritanın üç parçası da birleştikten sonra, Wang Lin Hou Fen’in Zhou Wu kıtasında olduğunu anladı. Zhao kıtası ile burası arasında Şeytanlar Denizi diye adlandırılan bir yer vardı.

 

Eğer Zhao’ya geri dönmek istiyorsa, şeytani gelişimcilerle dolu olduğu söylenen Şeytanlar Denizi’ni aşması gerekiyordu.

 

Harita Şeytanlar Denizi hakkında sadece birkaç detay barındırıyordu. Tek söylediği şey orasının aşırı tehlikeli bir yer olduğu ve Kadim Ruh gelişimcilerinin bile rahatça girmeye cesaret edemediğiydi.

 

VE harita Şeytanlar Denizi’nin bile artık gerçek bir deniz olmadığını belirtiyordu. Kadim zamanlarda, güçlü bir gelişimci tarafından rakibini öldürmek için deniz buharlaştırılmıştı.

 

O zamandan sonra, Şeytanlar Deniz’inin kapladığı bütün alan sisle kaplanmış, yani bir sis denizi demek daha doğru olurdu. Şeytanlar Denizi’nde yaşayan yaratıklar da bu siste hayatta kalmaya adapte olmuşlardı.

 

Aynı zamanda, Şeytanlar Denizi’ndeki sis özel olduğundan, sis yılın bir ayında deniz suyu halini alıyordu. 

 

Sert yerin yanı sıra, kaynaklar aşırı kısıtlıydı, oldukça az ruh madeni vardı, ve insan öldürmek aşırı yaygındı. Bütün bunlar Şeytanlar Denizi’nin şeytani gelişimcilerin toplanma noktası halini almasına neden olmuştu.  Hatta yüksek derece ölümsüz ülkelerinden bile suçlular ülkeleri tarafından avlanmamak için Şeytanlar Denizi’ne kaçıyordu.

 

Şeytanlar Denizi ismi buradan geliyordu. Gerçek adına gelirsek, kimse hatırlamıyordu bile. Şeytanlar Denizi son derece karmaşık ve dağınık bir yerdi. Şeytani gelişimci olmayan çok az sayıda kişi bu yere girmeye istekli oluyordu.

 

Wang Lin Yeryüzü Kaçış Tekniği’ni kullanırken yeşimdeki bilgileri kavradı. İlahi hissi zeminden yayıldığında ve iki uçan kılıcın gökyüzünde ilerlediğini gördüğünde aniden durdu. Bu ikiliden önde ilerleyen yüzü çok telaşlı ve soluk yüze sahip olan bir kızdı. Bedeni neredeyse yere düşecekmiş gibi duruyordu.

 

Bu kız bir peri kadar güzel, zarif ve mükemmeldi. O, Lou He Tarikatı’ndan genç adamın bir kere karşılaştığı Li Muwan’dı.

 

Peşindeki figürse düz saçlarıyla genç bir adamdı. Genç adam kızı rahatça takip ederken hiç acele etmiyordu, ayrıca yüksek sesle de dalga geçiyordu, ‘’Küçük sevgilim, 13.bölüğündeki herkesi öldürdüm. Nereye kaçabilirsin ki?’’ 

 

Li Muwan alt dudağını ısırırken sessizliğini kordu ve ileri uçtu.

 

Genç adam elini salladı. Li Muwan, sırtındaki kıyafetlerden büyük bir parça yırtılarak, beyaz ve yumuşak cildini açığa çıkarırken bir çığlık attı.

 

Genç adam yırttığı kumaş parçasını koklarken bir kahkaha patlattı. Gözleri ışıldıyordu.

 

Wang Lin bakışlarını çekmeden önce sadece biraz bakınmakla yetindi. Bu genç adamın gelişim seviyesi aşırı yüksekti, orta aşama Merkez Oluşturma. Ateş yaratıkları yetişmeden önce ayrılmayı hedeflediği için herhangi bir belaya bulaşmak istemiyordu.

 

Li Muwan’la sadece bir kere karşılaşmıştı, bu yüzden onu kurtarmak için hayatını riske atması için gerçek bir sebebi yoktu. Lakin tam o anda, genç adamın gözleri parladı ve Wang Lin’in saklandığı yere doğru siyah bir ışık fırlattı.

 

‘’Bak sen şu işe, burada Yeryüzü Kaçış Tekniği’ni bilen bir velet saklanıyormuş. Karşılaştığımıza göre, kalabilirsin.’’

 

Wang Lin dışarı doğru nefesini üfledi ve siyah ışık yere çarptığı anda dışarı atıldı. Li Muwan değişikliği fark etmişti, bu yüzden arkasını döndü. Neşeli bir ifade takınırken bağırdı, ‘’Sensin! Kıdemli öğrenci kardeşim, lütfen kurtar beni!’’ Bununla birlikte, uçan kılıcını döndürdü ve bir anda Wang Lin’in yanına ulaştı.

 

Genç adam bir kahkaha patlattı. Elini sallayarak, sekiz uçan kılıcın belirmesini sağladı. Hepsi Wang Lin ve Li Muwan’a doğru atıldı. Uçan kılıçlar hızla arayı kapattı, ancak çoğu Wang Lin’i hedef alıyordu. Sadece bir kılıç Li Muwan’ı hedef alıyordu ve onu öldürmeyi denemediği belliydi. Açıkça, genç adam bu güzel kızı hayatta tutmak istiyordu.

 

Wang Lin Li Muwan’ın kolunu yakalayıp uçan kılıçları tehlikeli bir şekilde atlatırken gizlice ofladı. Li Muwan’ı yeraltına çekti ve Yeryüzü Kaçış Tekniği’ni kaçmak için aktifleştirdi.

 

Yeryüzü Kaçış Tekniği antik ölümsüz dünyasından kalma gerçek bir teknikti, bu sadece basit bir kopyası olsa bile durum böyleydi. Wang Lin başka birisini daha taşırken dahi, hızı zar zor azalmıştı.

 

Genç uçan kılıçları kontrol ederek zemine saldırdı. Şok dalgaları yeraltına aktarılırken alaylı bir gülümseme takınmıştı, lakin Wang Lin’in hızı daha da artarken, gencin ifadesi gittikçe ciddileşmiş ve takibe odaklanmıştı.

 

Merkez Oluşturma seviyesinde olsa da, hız konusunda uzman değildi. Eğer Wang Lin normal bir uçan kılıç kullanan bir Temel Oluşturma gelişimcisi olsaydı, sorun olmazdı, lakin Yeryüzü Kaçış Tekniği’nde uzman birine karşın, gencin zayıflığı ortaya çıkmıştı. Takibe devam ettikçe, Wang Lin’le aralarındaki fark daha da çok açılıyordu.

 

Wang Lin’in yüzü, Li Muwan’a acımasız bir ifadeyle bakarken kasvetliydi. Li Muwan’ın kalbi hızlanmaya başladı. Wang Lin’i kendisiyle birlikte sürüklediğini biliyordu. Alt dudağını ısırdı ve hızlıca konuşmaya başladı, ‘’Arkamızdaki kişi Xuan Wu’dan İkili Ölümsüzlük Tarikatı’nın üstadı. Bir şekilde benim Gökyüzü İlerleyiş Hapı’na sahip olduğumu öğrenmiş. Bu yüzden konumunu göz ardı edip peşimden geldi.’’

 

Konuşmasını bitirmesini beklemeden Wang Lin’in gözleri parladı ve, ‘’Gökyüzü İlerleyiş Hapı’na mı sahipsin?’’ diye sordu.

 

Wang Lin’in bakışları Li Muwan’ın oldukça ürkmesine neden oldu. Bu güzel kız çok da akıllı biriydi, yoksa kendisini kurtarması için ‘’Gökyüzü İlerleyiş Hapı’’ deme riskine girmezdi.

 

Sonuçta, ikisi de Hou Fen’den idi, bu yüzden o genç adamın eline düşmektense Wang Lin’in eline düşmek daha iyiydi. Bunu düşünürken, çabucak yanıtladı, ‘’Tamamlanmış bir Gökyüzü İlerleyiş Hapı’na sahip değilim, sadece bir yarı tamamlanmış ürün…’’ Wang Lin’in bakışlarını görünce gözleri kan çanağına döndü ve hızla açıklamaya başladı, ‘’Lou He Tarikatı’nın Gökyüzü İlerleyiş Haplarından hiçbirisi tamamlanmadı; hepsi yarı tamamlanmış bir durumda. Ancak, tamamlanmış bir ürün olmasını sağlamak için sadece yarım saat rafine etmem gerekli. Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nın tamamlanmama sebebi, depolamak için bir yol olmamasıdır. Bir yıl içinde tüketilmelidir, yokta etkisi büyük ölçüde azalacaktır.”

 

Wang Lin’in fikirleri çabucak değişmişti. Başlangıçta Şeytanlar Denizi’ne gitmek için Hou Fen’in etrafından dolaşmayı planlıyordu, lakin şimdi Li Muwan’ın yumuşak küçük elini yakalamış ve Hou Fen’in sınırlarına doğru atılmıştı.

 

Wang Lin şu anda iki seçeneğe sahipti. Birisi Hou Fen Birliği’ne dönmekti. Orada bir sürü güçlü gelişimci vardı ve vardıklarında, güvende olurlardı. Ancak, bu genç adam o kadar uzağa gitmelerine izin bile vermeyebilirdi. Eğer Li Muwan güvenli bölgeye girince kararını değiştirirse, o zaman Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nı alması oldukça zor olurdu.

 

İkinci seçeneğiyse Hou Fen’in sınırına gitmekti. Ülke Mühürleme Düzeni bariyerinin kırılmasının üzerinden geçen zaman düşünülürse, ateş yaratıkları yolu üzerinde olmalıydı.

 

Wang Lin ikinci seçeneği tercih ederken tereddüt etmedi.

 

Genç adam hala peşlerindeydi. Küçük, şirin avının uzaklaştığını görünce, öfkeyle homurdandı ve boyutsal çantasından bir kristal yaprak çıkardı. Genç adam yaprağı fırlatmadan önce bir bakış attı. Yaprak üç metre genişliğine ulaşana kadar çabucak büyüdü ve genişledi. Genç adam yaprağın üzerine zıpladı, ardından eli bir mühür oluşturdu ve bağırdı, ‘’İleri!’’

 

Bağırdığı anda, yaprak inanılmaz bir hızla ileri atıldı. O kadar hızlıydı ki arkasında bir süre sonra kaybolan bir halüsinasyon bırakıyordu.

 

Genç adam ve Wang Lin arasındaki mesafe azalmaya başlayınca, Li Muwan’ın yüzü daha da solgunlaşıyordu. Genç adam yetişirse neler yaşanacağını düşünmeye cesaret edemiyordu  Wang Lin’e Hou Fen Birliği’ne doğru gitmediği için kızgındı, ancak Wang Lin’in onu arkada bırakmasından dolayı sadece içinden kızmaya cesaret edebiliyordu.

 

Wang Lin zamanı dikkatle hesaplarken sakindi. Ülke Mühürleme Düzeni’nin kırıldığına dair haberler geleli üç saat olmuştu. Kadim Ruh’un buraya gelmek için bütün gücünü kullanarak ışınlandığı zamanı da sayarsak ve ateş yaratıklarının mührü kırdıktan sonra ilerlediği zamanı da eklersek, şu anda Xuan Wu’nun sınırlarına ulaşmış olmalıydılar.

 

Genç adam hesaplama yaparken, ilahi hissiyle mesafede dönüp duran kırmızı bir bulut tespit etmişti.

 

Genç adam da kırmızı bulutu gördüğünde, anında durdu ve takip etmekten vazgeçti. Konumuyla, Hou Fen’in Xuan Wu’yu istila etme nedenini biliyordu. Sebep; ateş yaratıklarının bu kırmızı bulutu oluşturmasıydı.

 

Ateş yaratıkları topluluğu aşırı hızlıydı, ve Wang Lin’in Yeryüzü Kaçış Tekniği de son derece hızlıydı, bu yüzden birbirlerini geçtiklerinde devasa bir boşluk oluşmuştu.

 

Li Muwan’ın kalbi kırmızı bulutu izlerken direkt hızlanmıştı. Biraz uzaklaştıklarını fark ettiğinde nihayet sakinleşebildi. Ne var ki, aniden bir şeyi fark etti ve bağırdı, ‘’Çabuk, dur! Ateş yaratıkları Ülke Mühürleme Düzeni tarafından mühürlenmemiş miydi…geri dönmeli ve bunu bildirlmeliyiz!’’

 

Wang Lin soğukça baktı ve söylendi, ‘’Zaten biliyorlar, endişelenmene gerek yok.’’

 

Hemen ardından, güçlü bir ilahi his yayıldı ve aniden Wang Lin’in bedenine kilitlendi. Wang Lin bir şeylerin yanlış olduğunu fark etti, bu yüzden ruhsal sıvı dolu bir şişe çıkardı ve kafaya dikti. Kendini zorlayarak Yeryüzü Kaçış Tekniği’ni normal hızının %120’sine çıkardı ve Li Muwan’la birlikte hızlıca kaçtı. 

 

Çoktan uzaklaşmış ateş yaratıkları birdenbire durdu. Hepsi kükremeler savurdu, ardından dönüp Wang Lin’i takip etmeye başladılar.

 

Ancak, aralarındaki mesafe aşırı fazlaydı ve Wang Lin’in tepkisi de çok hızlıydı. Yavaşlamak yerine, genç adam hızlanmıştı, bu yüzden ateş yaratıkları peşlerine takılmış olsa bile, sadece uzaktan takip edebiliyorlardı ve görünüşe göre yakın bir zamanda da yetişemeyeceklerdi.

 

Li Muwan değişikliği fark ederken dehşete düştü, ancak ardından aniden garip bir düşünce aklına geldi. Sanki bu ateş yaratıkları Hou Fen’i yok etmek için ortaya çıkmamıştı, bunun yerine bu soğuk gencin peşine takılmak için harekete geçmişlerdi.

 

Gerçek Beş Element Kaçış Tekniği efsanevi bir teknikti. Sadece yüksek miktarda ruhsal enerji istemiyordu, ayrıca kullanacak kişinin yeteneği konusunda da katı gereksinimleri vardı. Ne var ki, Wang Lin sadece Yeryüzü Kaçış Tekniği denilen bir kopyasını öğrenmişti. Yüksek ruhsal enerji tüketiminin yanı sıra, yetenek gereksinimi aşırı yüksek değildi. Tekniği birçok kez kullandıktan sonra ince ayarlar bile yapılabiliyordu. Genç adam tekniği uzun süredir bilmiyor olsa da, öğrendiğinden beri birçok kez kullanmıştı, bu yüzden şimdi kolaylıkla kullanabiliyordu.

 

Ruhsal enerji tüketimine gelirsek, pekala, dürüst olalım, Wang Lin’in korkacağı son şey ruhsal enerji tüketimiydi.

 

Wang Lin Li Muwan’ı Hou Fen’e getirirken, üç gün boyunca Yeryüzü Kaçış Tekniği’ni kullanmıştı. Ateş Yaratıkları daha da yaklaşmış ve kükremeleri şimdi kulaklarına ulaşabilmeye başlamıştı. Hou Fen’in sınırında, Wang Lin zeminden çıktı. Şeytanlar Denizi’ne baktı, ardından soluk ve yorgun bir ifade takınmış Li Muwan’a döndü. ‘’Ateş yaratıkları yetişmeden önce hapı rafine etmeyi bitirebileceğine emin misin?’’ diye sordu.

 

O noktada, Li Muwan bütün kalbiyle Wang Lin’den korktu. Ateş Yaratıklarının önündeki bu kişi hedef aldığına artık emindi. Yoksa neden ateş yaratıkları Hou Fen Birliği’ni görmezden gelip peşlerine takılırdı ki? Ayrıca, ateş yaratıklarına bakıldığında, sanki bu kişiye karşı derin bir nefesleri var gibi duruyordu. 

 

En önemlisi de, Li Muwan Yeryüzü Kaçış Tekniği hakkında biraz bir şey biliyordu. Birisi Merkez Oluşturma aşamasına ulaşmadığı sürece, üç gün boyunca kullanması mümkün değildi. Wang Lin’in ruhsal enerjisi bitecek gibi olduğunda sürekli içtiği sıvı konusunda da son derece meraklıydı.

 

Şimdi Wang Lin’in sözlerini duyunca, yüzü daha da soluklaştı. Li Muwan’ın zekiliğiyle, nasıl olurdu da bu sorunun altında yatan anlamı anlayamazdı? Eğer yapabilirse, ateşli yaratıkları uzağa çekerek veya başka bir şey yaparak güzel kız için bir yol açabilirdi.

 

Lakin yapamazsa, bu soğuk gencin yarı tamamlanmış Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nı alıp onu arkasında bırakacağını düşünüyordu.

 

Bunu düşünürken, Li Muwan’ın bedeni titremeye başladı. Birçok gelişimcinin ateş yaratıkları tarafından parçalanışını izlemişti, bu yüzden şu anda dehşete düşmüştü.

 

Wang Lin’in kaşları çatıldı. Şu anda zaman çok önemliydi, yine de bu kız sersemlemişti. Tabii nasıl olurdu da genç adam kızın kafasından geçen düşünceleri bilebilirdi? Ne var ki Li Muwan şu anda cevap verebilecekmiş gibi durmuyordu. Wang Lin’in kafasındaki plana göre; hapı şimdi bitiremese bile, yarı tamamlanmış hapı alıp ayrılabilirdi, fakat yine de ona bir hayat kurtaran hazine verirdi. Ateş yaratıklarının genç adamın peşinde olduğu gerçeği de düşünülürse, kızın hayatta kalmak için yüksek bir şansı olurdu.

 

Li Muwan, Wang Lin’in kaşlarını çattığını görünce ürperdi. Alt dudağını ısırdı ve titrek bir ses tonuyla konuşmaya başladı, ‘’Kıdemli…kıdemli öğrenci kardeşim, zaman hapı tamamlanmış bir ürün haline getiremeyeceğim kadar az, ancak ben…ben hap rafine edebilirim. Lou He Tarikatı’ndaki neredeyse her hapın nasıl rafine edilebileceğini biliyorum ve birçok antik tarifi de ezberledim. Malzemem olduğu sürece, hap rafine edebilirim.’’

 

Wang Lin şaşırdı ve Li Muwan’ı birkaç kez inceledi, ardından mesafeden kırmızı bir ışığın geldiğini fark etti ve Li Muwan’ı yakaladı. Hemen sonrasında da, genç adam Şeytanlar Denizi’ne atıldı. 

 

Li Muwan sözlerinin gerçekten Wang Lin’in ilgisini çekeceğini beklemiyordu. Genç adamın görüşünde, Li Muwan bir yürüyen hap fırınıydı. Eğer onu doğru bir şekilde kullanırsa, gelişim seviyesi büyük ölçüde artabilirdi.

 

Wang Lin bu fikir Sun Youcai’nin günlüğünde bulmuştu.

 

Şeytanlar Denizi aşırı büyüktü, ve temelde büyük bir delik olarak görülebilirdi. Şeytanlar Denizi’ni devasa bir havza olarak tarif etmek yanlış olmazdı, tabii sadece bu havza içinde birçok dağ dizisine sahipti. Hiç ağaç yoktu, fakat birçok garip bitki vardı. Birisi bu bitkilerin soylarını kontrol edecek olsaydı, soylarının antik denizdeki bitkilere kadar uzandığını keşfederdi. 

 

Wang Lin’in şeytanlar Denizi’ne girdiği zaman sisin en kalın zamana denk geliyordu. Çok geçmeden, sis suya dönüşecek, ve ardından bir ay sonra, bütün su tekrardan sis halini alacaktı.

 

Li Muwan Wang Lin tarafından kalın sise sürüklendi. Güzel kızın çekici bedeni titrerken alt dudağını ısırdı ve fısıldadı, ‘’Kıdemli…kıdemli öğrenci kardeşim, burası Şeytanlar Denizi!’’

 

Wang Lin soğukça yanıtladı, ‘’Biliyorum!’’

 

Li Muwan gizlice iç çekti ve daha fazla bir şey söylemedi.

 

Şeytanlar Denizi’ne girdikleri anda, Yin enerjisi iplikleri bedenlerine girdi.  Bu Wang Lin’in alarm durumuna geçmesine neden oldu. Burada Yin Ruhsal Enerjisi bulacağını beklemiyordu. Bu olan genç adamın son derece mutlu olmasını sağladı.

 

Hou Fen’e kıyasla, Şeytanlar Denizi büyük bir zıtlık oluşturan, bir buz parçası gibiydi. Bu, Li Muwan’ın Şeytanlar Denizi’ne ilk gelişiydi. Şeytanlar Denizi hakkında duyduğu çeşitli hikayeler aklına gelerek, yüzünün öncesine göre daha da solgunlaşmasına sebep oldu.

 

Wang Lin sisin ortasında durdu. Sis bu noktada aşırı kalın değildi, yani Hou Fen’in sınırları görünüyordu. Kırmızı bulutun mesafeden yaklaştığını gördü, ancak ateş yaratıkları sınıra ulaşınca, hiçbirisi geçmedi. Sadece Wang Lin’e kükreyebiliyorlardı.

 

Yavaş yavaş, daha da çok ateş yaratığı toplandı, lakin hiçbiri Şeytanlar Denizi’ne girmedi. Sanki yollarında devasa bir yarık vardı ve bu yarığı geçmek istemiyorlardı.

 

Uzunca bir süre sonra, ateş yaratıklarından birisi nihayet atıldı, lakin sise dokunduğu anda, sefil bir çığlık attı. Bedeni hızlıca küçüldü ve derisi beyazdan kırmızıya, kırmızıdan griye döndü. Bu sahne  buzlu suya sıcak bir kömür atmaya son derece benziyordu.

 

Bunu gördükten sonra, Wang Lin biraz sakinleşti. Planına göre, ateş yaratıkları atılsa bile, buranın yaratıkları ve gelişimcileri onları durdururdu.

 

Ve Şeytanlar Denizi’nin boyutu birkaç bin tane Hou Fen’e denkti. Harita tamamını göstermese de, açıkça  boyut farkı anlaşılıyordu.

 

Şeytanlar Denizi’nin boyutuyla, Wang Lin burada saklanırsa, ateş yaratıklarının onu bulması zor olurdu.

 

Wang Lin’in bedeni hareket etti ve taşınabilir hap fırınını, Li Muwan’ı yakaladı, ve hızlıca uçmaya başladı. Ji Alemi İlahi Hissi’ni etrafına yaymıştı. Çevresini dikkatle gözlüyordu.

 

Bir mağara yapmalı ve olabildiğince çabuk Merkez Oluşturma aşamasına ulaşmalıydı. Sadece Merkez Oluşturma aşamasına ulaştıktan ve Kadim Ruh aşamasının altındaki en güçlü gelişimci olduktan sonra, Şeytanlar Denizi’nde hayatta kalabileceğine emin olabilirdi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr