Bölüm 111: Göksel Dan Havuz Mücadelesi

avatar
4750 4

Wu Dong Qian Kun - Bölüm 111: Göksel Dan Havuz Mücadelesi


Çeviri: Deuce

 

Yue Shan’ın sözlerini duyduğunda Xia Wanjin, kendisine doğru yaklaşan Xuan Su ve grubuna göz gezdirirken sadece gülümsüyordu. Grubu şöyle kolaçan ederken birden bakışları Lin Dong’un üzerinde durdu. Biraz şaşırmıştı ve: “Xuan Su, Song Qing gelmedi mi?”

 

“Son dakika değişikliği yaptık.” Xuan Su nazikçe gülümseyip cevap verdi.

 

Söylenenleri işitmesi üzerine Xia Jinshan, Lin Dong’un bedenini gözleriyle süzerken acı acı gülmekten kendisini alamadı. Tanımadığı bu gençten şüphelendiği açık açık belli oluyordu.

 

“Baba, kes şöyle bakmayı. Lin Dong çok güçlü olmasa bile, en azından Song Qing’i yenmeyi başarabildi. Bu yüzden, onun yerini alması gayet doğal.” Xia Zhilan yan taraftan araya girerek konuşmuştu.

 

“Yaa?” Xia Wanjin, Lin Dong’a nazikçe gülümserken kaşlarını kaldırmıştı. Madem durum böyleydi o zaman sorun yoktu.

 

“Çoktan Kanlı Kurt Çetesindeki üç adaydan ikisi olan Yue Feng ile Yue Ling kardeşleri fark etmiş olmalısın. Şuan ikisi de, Xia Zhilan ve Liu Yi gibi, Göksel Yuan Son Seviyesinde. O yüzden, mücadelenin sonunda kimin galip geleceğini söylemek çok zor.”*

*Deuce: Bu da demek oluyor ki; Lin Dong, Göksel Yuan Orta Seviyesinde.

 

“Peki ya diğer rakip?” Xia Zhilan sorarken pek de şaşkın görünmüyordu.

 

“Söylenenlere göre, Kanlı Kurt Çetesinin yandaşlarından biriymiş. Ancak çok da bilinen biri değil. Gözlemlerime dayanarak, onun Göksel Yuan Orta Seviyesinde olduğunu söyleyebilirim. Oldukça etkileyici bir rakip.” Xia Jinshan yanıtladı.

 

“Oh…”

 

Bu sözler üzerine, Xia Zhilan, Xuan Su ve diğerleri rahat bir nefes almışlardı. Göksel Yuan Orta Seviye… Lin Dong daha önceden Song Qing’i yendiğinden bu rakiple mücadele etmesi zor olmamalı, şeklinde düşünüyorlardı.

 

Onlar kendi aralarında durum değerlendirmesi yaparken, Kanlı Kurt çetesindeki kalabalığın arasından üç kişi çıktı ve Yue Shan’ın hemen arkasında durdular.

 

Lin Dong, kalabalıktan çıkan üç kişiye bakma fırsatı yakaladı ve gelenlerin iki erkek bir kız olduğunu gördü. Erkeklerden biri, beyaz elbiseli ve yüzüne nazik bir gülümse kondurmuş gibi görünen yakışıklı biriydi. Korkutucu Kanlı Kurt Çetesinden değilmiş gibi görünen giyinişi birçok gözün dikkatini çekmesine neden oluyordu.

 

Diğer gir elbiseli erkeğin ise sıradan bir görünümü vardı. Beyazlı erkeğin yanında, aşırı zıt iki kutup gibiydiler. Grili erkek ayakta dikilirken daha çok bir korumaya benziyordu.

 

Ancak Lin Dong bakışları grili erkeğin üzerine geldiğinde nedeni alayamadığı bir şekilde kaşlarını çatmıştı.

 

Son bayan rakipse oldukça güzel biriydi. Ancak Xia Zhilan’ın yanında biraz eksik kalıyordu. Güzelliği en fazla Xie Yingying* ile kıyaslanabilirdi.

*Deuce: Bu kimdi diyecek olursanız, Qingyang Kasabasında birinci amcasının kızı.

 

“Beyazlı erkek, Yue Shan oğlu Yue Feng. Göksel Yuan Son Seviyesinde ve Yan Şehrinde oldukça ünlü bir sima. Yanındaki kız ise kız kardeşi Yue Ling. Abisiyle aynı seviyede ve her ikisi de yüksek yeteneklere sahip. Aynı zamanda şuradaki gri elbiseli şahıs da Kanlı Kurt Çetesinin parayla tuttuğu biri olmalı. Göksel Yuan Orta Seviye, fena sayılmaz…” Liu Yi, Lin Dong’u gülümseyerek bilgilendiriyordu.

 

Lin Dong, ne idüğü belirsiz grili gence bakarken hafifçe başını sallayarak onayladı. Onda herhangi bir olağanüstü bir şey sezememişti ve sonunda bakışlarını ondan geri çekti.

 

“Kesin şu zırvalığı artık. Sizden ilk kim geliyor?”

 

Lin Dong rakip üçlüyü incelerken, gayet mağrur görünüşlü olan Yue Ling elinde uzun kırmızı bir kırbaç tutmuş birkaç adım öne çıkarken, Lin Dong ile diğerlerine bakıp dudaklarını yukarıya doğru kıvırmış bir şekilde konuşmuştu.

 

Yue Ling’in öne çıktığını görmelerinin ardından, Bin Altın Derneğindeki kalabalığın bakışları Xia Zhilan’a çevrilmişti. Zhilan, Yue Ling’e doğru adım atarken kıkırdayarak konuştu: “Neden kaybetmek için bu kadar acele ediyorsun?” 

 

“Hıh Xia Zhilan, o güzel yüzünü parça pinçik ettiğimde ağlama sakın!” şeklinde karşılık verdi Yue Ling. Görünüşe göre, ondaki kibir Xia Zhilan’dan çok daha fazlaydı.

 

Bu iki kızın geçmişe dayanan husumeti vardı. Bin Altın Derneği ile Kanlı Kurt Çetesi dostane ilişkilerde içerisinde olmadığından doğal olarak bu iki kız tanıştıkları ilk andan itibaren birbirleriyle dövüşüyorlardı.

 

“İki taraf da hazırsa Göksel Dan Havuz Mücadelesi başlıyor!”

 

İki kızın arenaya girdiğini gördükleri anda kalabalık hızlıca geri geçildi ve kaşla göz arasında, ortaya koca bir alan açıldı.

 

“Hıh!”

 

Mücadeleyi başlatan sesin hemen ardından, iki kızın bedeninde neredeyse aynı anda kuvvetli bir Yuan Gücü patladı. Güçlü ve vahşi Yuan Gücü, çevrelerindeki zeminde bulunan yaprakları silip süpürürken tıpkı bir tayfun gibiydi.

 

“Şıırraakk!”

 

Alev almış bir piton gibi, kıpkırmızı bir kırbaç anında havayı yarıp Xia Zhilan’a doğru hızlıca yol alıyordu.

 

Yue Ling’in merhametten yoksun atağı karşısında Xia Zhilan öfkeyle burnundan soludu. Yeşim elleri, parıldayan kızıl kılıcı tutarken geriye doğru hafif çekildi ve Yue Ling’den gelen darbeleri kılıcıyla karşılamaya başladı.

 

Her iki kız da Göksel Yuan Son Seviyesindeydi ve ikisi de Yan Şehrindeki genç nesillerin arasında çok iyi bilinen figürlerdi. Bu sebeple, bu ikilinin mücadelesi oldukça heyecan vericiydi. Kılıcın gölgesi, kırbacın rüzgarında ahenkle dans ediyor, şok dalgaları ise zeminde kırık üstüne kırıkların oluşmasına neden oluyordu.

 

Lin Dong, bu şiddetli dövüşü çok dikkatli gözlerle takip ediyordu. Kısa bir süre sonra bakışlarını dövüşten yavaş yavaş çekti. Her ne kadar iki kız da Göksel Yuan Son Seviyesinde olsa da Xia Zhilan’ın bu seviyedeki Yuan Gücü, Yue Ling’in Yuan Gücünden biraz daha ilerideydi. Başlangıçta bu fark kendini göstermese de, mücadelenin ilerleyen safhalarında bu fark yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.

 

Bu mücadelenin kazananı, büyük olasılıkla Xia Zhilan olacaktı.

 

Tam da Lin Dong’un tahmin ettiği gibi, ikilinin başa baş süren mücadelesi devam ederken Yue Ling’in saldırıları bocalamaya başlamış, Xia Zhilan’ın saldırılarıysa giderek güç kazanmıştı.

 

“Zafer…”

 

Lin Dong, içinden kendi kendine mırıldandı. Bir süre sonra, Xia Zhilan rakibinin açığından faydalanıp usta bir kılıç hareketiyle Yue Ling’in elindeki kırbacı uçururken etrafta metalik bir ses yankı bulmuştu. O esnada kılıcı, Yue Ling’in tam yüzünün önünde durmuştu.

 

“İlk tur, Bin Altın Derneğinin oluyor.”

 

İki grubun Yan Şehrinden davet ettiği jüriler her bir ağızdan bağırarak sonucu ilan ettiler.

 

Bu sözleri işitmesi üzerine Xia Zhilan, arkasını dönüp Bin Altın Derneğinin olduğu noktaya gitmeden önce yüzü tavuk götü gibi solmuş Yue Ling’e bakış atıp gülümsemişti.

 

“Yue Ling, geri dön.”

 

Yue Ling’in kaybetmesi üzerine çok da şaşırmayan Yue Shan kaygısız bir tavırla kendi kendine mırıldanmıştı. Ardından, yanındaki beyaz elbiseli genç adama dönüp: “Feng-er, sıra sende.”

 

“Tamam.”

 

Yue Feng ileri doğru çıkarken başıyla onaylayıp gülümsedi. Gözleriyle Lin Dong’u baştan aşağı süzmesinin ardından Liu Yi’ye dönüp: “Liu Yi, sıra sende…”

 

Rakibinin meydan okumasını duyduğu esnada, Liu Yi gönülsüzce iç çekip ileriye doğru adımladı ve rakibinin önünde durdu.  Parmakları, Qiankun Çantasından çıkardığı kaliteli çelikten yapılmış mızrağı kavrarken ağırca zemine vurdu: “Bana birkaç tavsiyede bulunmanızı umut ediyorum!”

 

Dikkat edilmesi gerekir ki; Xuan Su, Xia Zhilan ve diğerlerinin Liu Yi’ye bu kadar değer vermelerinin iyi bir sebebi vardı. Bu genci, güç konusu bir kenara, sadece karakter bazından inceleyecek olsak bu onun başkaları tarafından onaylamasında yeter de artardı bile.

 

Koyu kırmızı mızrağı anında ortaya çıkarken Yue Feng, ilgisiz bir tavırla gülümsüyordu. Kolunu uzatmasıyla mızrağını savururken üzerinde kıvılcımlar uçuşuyor ve mızrak konusunda ne kadar mahir olduğunu etrafındakilere dikkat etmeden gösteriyordu.

 

Ye Feng’in mızrak hareketlerini görmesi üzerine Liu Yi’nin ifadesi ciddileşti. Ne de olsa rakibinin ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Yan Şehrinde, genç neslin arasından Yue Feng’i yenebilecek kişilerin sayısı bir elin parmağını geçmezdi.

 

“İkinci tur başlasın!”

 

Jürinin ikinci turu ilan etmesinin hemen ardından, Yue Feng’in ifadesi de nerdeyse eş zamanlı olarak keskin bir bıçak gibi sertleşti. Liu Yi’nin hayati noktalarına doğru birkaç mızrak darbesi gönderirken elindeki mızrak alabildiğine titriyordu.

 

“Çııınn… Çıınnn…”

 

Yue Feng’in zorlu ve korkunç saldırılarıyla karşılaşması üzerine, Liu Yi rahat davranmaya cesaret edemedi. Elindeki uzun mızrak, kıvrıla kıvrıla Yue Feng’in ataklarını karşılarken tıpkı öfkeden kudurmuş bir piton gibiydi. Ancak, iki mızrağın çarpışmasından doğan kudretli güç, yüz ifadesinin anında kararmasına neden olmuştu.

 

Xia Zhilan ile Yue Ling’in önceki maçına kıyasla bu mücadelenin çok daha korkutucu olduğu her halinden belliydi. Her iki rakip de mızrak konusunda uzmandı. Ölümcük mızrak saldırılarının ardıl görüntüleri, boğucu atmosferin dışa doğru taşmasına neden oluyordu.

 

Sahnedeki iki figür karşılıklı darbe alışverişi yaparken her seferinde uçuşan mızrakların kıvılcımları, Bin Altın Derneğindeki birçok kişinin endişeli hale gelmesine sebep oluyordu. Eğer Liu Yi bu turda Yue Feng’i mağlup edebilirse, Bin Altın Derneği, Göksel Dan Havuzu Mücadelesinin galibi olacaktı.

 

Lin Dong’un dikkati, sahnede amansızca mücadele eden iki figüre odaklanmıştı. Genç nesiller arasında meydana gelen böyle muhteşem bir mücadeleye, hayatında ilk defa tanıklık ediyordu. Onlarla karşılaştırıldığında, Lei Li ve Qingyang Kasabasındakilerin geri kalanı pek de dikkate değer değildi.

 

“Çııınn… Çıın… Çııınnn…!!”

 

İki mızrak sanki canlıymışçasına, havada sürekli çarpışıyor ve devamlı olarak etrafa kıvılcımlar saçıyorlardı.

 

“Tıınnn!”

 

İki mızrağın uçları kafa kafaya çarpışırken, etrafa keskin ve tok bir ses yankılandı.

 

“Vıııızzz!”

 

Bedeni geriye doğru düştüğünde, Yue Feng’in ifadesi değişti. Hızla ileriye doğru iki adım attı ve kolları aşırı derecede şiddetli bir hızla titremeye başladı.

 

Titreşim nedeniyle, etrafındaki hava ıslık çalar gibi uğuldamaya başlamıştı. Sayısız mızrak görüntüsünün, mızrak hortumunun içinde yoğunlaşması çıplak gözlerle görülebiliyordu. İçerden dışarı doğru sızan yoğun Yuan Gücünün altında, tam merkezde hızla atan bir aura ortaya çıkmıştı.

 

“Ağır Gölge Mızrak, Seviye 4 Dövüş Sanatı…”

 

Yue Feng’in müthiş saldırısını gördükleri anda, Bin Altın Derneği cephesindeki birçok insanın yüz ifadeleri değişmüşti. Hatta Yönetici Su’nun bile o güzel yüzü endişe ile dolmuştu.

 

“Ağır Gölge Mızrak, dört katmana sahip. Her katman, bir öncekinden çok daha fazla güçlü. Duyduğum kadarıyla Yue Feng, ilk üç katmanı başarıyla aşmış. Bu gencin ortaya çıkardığı güce genç kuşaktakilerden hiçbirisi karşı koyamıyor…”

 

Xia Wanjin’in sözlerini duyması üzerine Lin Dong, gizlice başıyla onayladı. Bu mızrak saldırısının ne kadar güçlü olduğunu o da biliyordu. Eğer bu saldırıyla kendisi yüzleşseydi, saldırıyı karşılamak için Mucize Geçit Mührü’nün üçüncü katmanını kullanmak zorunda kalırdı.

 

“Çıınn!”

 

Xia Wanjin’in sözleri tam bitmişti ki Yue Feng’in kasırgaya benzeyen mızrağı, Yuan Gücüyle sarılmış Liu Yi’nin mızrağına çarpmadan evvel katı bir rüzgar sütunu gibi ileriye doğru patlamıştı.

 

O esnada vahşi, şiddetli rüzgar dışarıya doğru yayılmış, güçlü ve büyük bir ses çevredeki herkesin kulaklarına yayılırken zemindeki toprağı bile zorla geriye doğru fırlatmıştı. Aynı zamanda, Liu Yi de birkaç adım gerilemek zorunda kalmıştı. Ancak rahat bir nefes alamadan, bir kez daha peş peşe gelen zalim ve bunaltıcı darbeler nedeniyle kendisini tüm gücüyle saldırıları savuşturmak için zorluyordu.

 

“Çıııınn!”

 

“Çınn!”

 

İki büyük ve gürültü ses, dalga dalga yankılanırken Bin Altın Derneğindeki herkesin kalplerinin hızlıca atmasına sebep olmuştu. Liu Yi’nin, Yue Feng’den gelen üç “Ağır Gölge Mızrak” saldırısını karşılamasına ve başparmağıyla işaret parmağının arasının yarılmasıyla oradan sürekli kan aktığına şahitlik etmişlerdi.

 

“Eğer sadece üç saldırı olsaydı, Liu Yi hala savaşabilirdi…”

 

Bin Altın Derneğindekiler bu sahneye tanıklık etmelerinin ardından içlerinden derin bir oh çekmişlerdi. Ancak ne var ki nefeslerini vermeden hemen önce, Yue Feng garip bir kahkaha atarken elindeki mızrak bir kasırga gibi yoğunlaşıp sarsıla sarsıla ileriye doğru fırladı. Tıpkı bir yıldırım gibi, Liu Yi’nin mızrağına acımasızca çarptı.

 

“Çatırrtt!”

 

Bu güçlü saldırının ardından, Liu Yi daha fazla dayanamadı. Ağız dolusu taze kan kusmuş ve hatta elindeki mızrağı saldırı yüzünden bükülmüştü.

 

Kendisini dengelemeden önce düzinelerce adım geriye gitmek zorunda kalmış Liu Ye’ye bakan Xia Wanjin, Xuan Su ve diğerleri oldukça fazla hayal kırıklığına uğramıştı. Asla Yue Feng’in “Ağır Gölge Mızrak”nın dördüncü katmanında ustalaşmasını beklemiyorlardı.

 

Dolayısıyla bu tur, Kanlı Kurt Çetesi durumu eşitlemiş oldu.

 

Böylece, herkesin bakışları aynı anda Lin Dong’a doğru dönmüştü…

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44723 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr