Cilt 17: Bölüm 7-4

avatar
1030 12

Terror Infinite - Cilt 17: Bölüm 7-4


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa



Çin Takımı Barınak 1'e vardığında gün ağarmıştı. Bu üssü görünce herkes rahat bir nefes verdi çünkü modern bir askeri üsttü. Tam tekmil bir havaalanı ve kışlalar vardı. Sivillerin çadırları diğerlerinden ayrıydı. Modern bir araştırma binası korunuyordu. Ve hepsinden iyisi, son model Apache saldırı helikopterleri, Transformerlara dönüşmeyen tanklar gibi yüksek teknolojili silahlar vardı. Uçan Kaykaylar uzakta belirdiğinde birkaç helikopter havalandı. İki grup önceden haberleşmişti, bu yüzden helikopterler Barınak 1'e kadar Uçan Kaykaylara eşlik etti.

 

 

Barınak 1, dağların arasında düz bir ovada yer alıyordu. Bu ovanın içinden bir nehir geçiyordu. Yani bu arazide çok daha fazla asker ve sivil vardı. Kuşatılan şehirlerde hayatta kalan bütün siviller burada toplanmıştı. Nüfus iki milyona yaklaşmış, bu engin ovayı kalabalıklaştırmıştı.

 

 

Birleşik Devletler Transformers felaketinin öncesinde lider ülkelerden biriydi. Şehirlerinin %99'u tahrip olmasına rağmen, federal hükümet tarafından depolanan kaynak ve küçük şehirler ile kasabalarda kalanlar birkaç milyon insanı belli bir süreliğine doyurabilirdi.

 

 

Yine de hükümet yetkililerini sıkıntı ele geçirdi. Bu sadece ABD ile sınırlı değildi tabii.  ABD en ağır hasarı aldı, neredeyse siliniyordu. Diğer ülkelerde tüm yüksek teknoloji silahlarını işe yaramaz hale getiren yeni robotlar oluşturuluyordu. Robotların sayısı artarken, insanlar aynı ikmal olmamasından dolayı teker teker ölüyorlardı.  Bilgisayar hesaplamaları insanlığın yaklaşık bir seneden önce yok olacağını söylüyordu.

 

 

İnsan ırkı için son yakındı... Bu normalde yanlış bir kehanetten başka bir şey olmazdı. Yalnızca kurgularda, filmlerde veya oyunlarda olurdu. Yok olmakla alakalı endişelerimiz sadece çevreye, doğaya ve nükleer silahlara ilişkindi. En kötümser kişi bile bu tarihin bir sene içinde geleceğine inanmazdı. Ancak, aslında geri sayım başlamıştı.

 

 

Çin Takımı'nın gelmesi özellikle bu durumda önemliydi. Eğer dedikleri doğruyduysa insanlar tahmin edildiği gibi yolun sonuna gelmemişti. İnsanlar robotlarla dolu bir arazide durana kadar dezavantajlı bir pozisyondan yükseldi. Zaman makinesi 100 seneden az bir sürede icat edilmişti. Bazı siyasiler savaşın teknolojik gelişmelerin arkasındaki güç olduğunu fark edince rahat bir nefes aldı.

 

 

Çin Takımı Uçan Kaykaylardan indi. Havaalanını 1000 asker kuşatmıştı. Siyasi bir şahıs ve beyaz saçlı 10 araştırmacı koşar adımla takımın yanına geldi. En az 50 yaşında olan bir adam Zheng'in elini sıktı ve  “Tam zamanında geldiniz. Minnettarız... Amerika vatandaşı size teşekkür ediyor. Dünya halkı size teşekkür ediyor," dedi. Zheng'i modern binaya doğru götürdü.

 

 

Zheng arkasına bakarken buruk bir şekilde gülümsedi. Araştırmacılar açlıktan ölen insanlar gibi Uçan Kaykayların etrafını sardı. Xuan acımasız davrandı. Zero'ya bir çanta uzattı. Ardından Zero çantayı herkesin önünde açıp iki Uçan Kaykay'ı içine koydu. Çantayı bir mendil gibi katladı. Xuan'a geri vermek yerine gömleğinin cebine koydu.

 

 

"Uzaysal..." Araştırmacılar Zero'yu işaret ederken hayretler içinde kaldılar. "Uzay Teknolojisi!" Geleceğin insanları uzay teknolojisi uygulamalarına çoktan ulaşmışlar mıydı? Bu nasıl başarıldı? Elektromanyetik alanda değişikliğe neden olan özel materyallerle mi? Yoksa uzay sıkıştırması ile mi?"

 

 

Araştırmacılar Zero'ya yapıştılar. Takımın geri kalanı hızlıca Zheng'e doğru gitti.

 

 

Yaşlı adamın suratı seğirdi, fakat hemen kendini toplayıp gülümsedi. "Önce konferans salonuna gidelim. Teknolojiler üzerine olan tartışmayı sonraya bırakabiliriz. Sanırım kimse daha fazla ertelemek istemiyor. Kaybettiğimiz her saniye on binlerce insanın yaşamına mal oluyor ve aynı sayıda robotun da artmasına sebep oluyor. Açıkçası, sizin yarından tezi yok bu robotları silmenizi diliyorum."

 

 

Yaşlı adam ağızlarından laf almaya çalıştı fakat Zheng konuşmanın raydan çıktığını anlamıştı. Siyasiler binaya ulaşıncaya kadar ondan hiçbir bilgi alamadılar. Grup konferans salonuna girdi ve Zero nihayet araştırmacılardan kurtuldu.

 

 

Barınak 1'in diğer bir ucunda, birkaç düzine insan bir X-ray gösteren ekranı endişeyle izliyordu. Çin Takımı'nın daha demin yürüdüğü bir koridor X-ray cihazı taramasının altındaydı. Onların insan mı yoksa kılık değiştirmiş robotlar mı olduklarını gösteriyordu.

 

 

"Sorun yok. Onlar gerçek insan, her biri. Vücutları etkileyiciliğin ötesinde. En zayıfları bile bizim en iyi askerimizin en az iki katı güçlü. Ve liderlerini nasıl tarif etsem bilemiyorum... Onlar gerçekten gelecekten gelen insanlar. Gelişmiş insanlar."

 

 

Gelecekten yollanmış oldukları iddiasına rağmen, hükümet bir anda çıkageldikleri için Çin Takımı'na karşı tedbirli davranıyordu. Mesele şu ki, eğer Çin Takımı geleceklerinden Dünya'yı kurtarmak için geldiyse, o halde bazı şeylere erişimlerine izin verilmesi gerekiyordu. Bu şeyler insanların son umutlarıydı. Bu nedenle, hükümet onların insan olup olmadıklarını, dahası Deseptikonlar tarafından kontrol edilen insanlar olmadıklarını bilmek zorundaydı.

 

 

"Öyle olamazlar. Medeniyetimiz AllSpark'ın sonsuz enerjisi üzerine kurulu. Yaşam biçimimiz bir robot, enerji ve yeniden yapılanma döngüsüdür. İnsanlar genetiğe dayalı türlerdir. Siz karşılaştığımız ilk benzer türler olduğunuz için bu türlerle ilgili ne bir araştırmamız var ne de önceden bir temasımız oldu. Bundan dolayı, insanları kontrol etmek için bir yöntem bulamadık. Megatron yalnızca her şeyi yok etmeyi bilen bir zalim. Asla insanlarla işbirliği yapmayacak." Yaşlı adamın kulağına bir ses konuştu.

 

 

Sonunda rahat bir nefes verdi. Kulaklığı cebine geri koydu ve ardından konferans salonuna yürüdü. "Beklettiğim için özür dilerim. Şimdi bu uzaylı robotların getirdiği felakete bir son verme tartışmasına başlayalım."

 

 

ABD kanadından siyasiler, askeri memurlar, araştırmacılar ve diğer ilgili personeller vardı. Çin Takımı'ndan yalnızca 12 kişi vardı fakat herkes onlara umutla, şüpheyle, tereddüt ve kibirle bakıyordu.

 

 

Yaşlı adam konuştu. "Öhöm. Ben ABD Başkan Yardımcısı'ydım, Andrew Roosevelt. Önceki başkan felakette ölünce görevi ben devraldım... ABD'nin güncel istatistikleri 13 milyon hayatta kalan kişinin Barınak 1'den Barınak 9'a ve bazı küçük kasabalara kadar yayıldığını gösteriyor. 1.2 milyon askerimiz var. Ancak, yalnızca Barınak 1 hala az miktarda ağır ekipman ve mekanik silah barındırıyor. Şu anki durumumuz pek umut vaad etmiyor. Dünyadaki çoğu ülke ABD ile aynı durumda... İnsanlar yok olmadan önceki son eşikte. Ulusal Güvenlik Ajansı Müdürü, lütfen durumumuz hakkında bilgilendirme yapın."

 

 

Orta yaşlı sert görünümlü bir adama döndü. Adam selamladı ve  ''Evet. Sayın Başkan. Deseptikonların bizi yok etmeye henüz gelmemelerinin tek nedeni şu an başka önceliklerinin olması. Onlardan gelecek bir saldırıyı asla karşılayamayız. Barınak 3'ten Barınak 9'a kadar her üste yalnızca 100 bin asker bulunuyor. Askeri ekipmanları oldukça eski. Yalnızca eski tankları var ve ateşli silah eksikleri mevcut. Hava desteği yok. Uydu bilgilerine erişim yok. Hiçbir şey. Deseptikonlar karşısındaki savunmaları bir kağıt parçasından fazla bir şey değil. Bir hafif dürtü ve ardından büyük farkla yenecekler. Barınak 1 ve Barınak 2 bizim umudumuz. Elimizde bir sürü silahlı araç ve hava silahı var. Fakat bunlar daha güçlü olan Deseptikonlarla savaşmaya yetmez. Aynı zamanda sayı avantajları var. Tavsiyem nükleer silahları kullanmak. İnsanlığı yok olmadan kurtarmanın tek yolu bu."

 

 

UGA (Ulusal Güvenlik Ajansı) Müdürü askeri bir üniforma giyiyordu ve ordudaki bir insanın ses tonuyla konuştu. Konuşmasının sonuna kadar neredeyse bağırıyordu.

 

 

Siyasiler ve memurlar tartıştı. Birçoğu nükleer silahları kullanmaya katılıyordu, fakat çoğunluk değillerdi. Neredeyse hiçbir siyasetçi buna katılmadı.

 

 

"Beyler, sakin olun. Geçen sefer diğer ülkelerle konuştuk ve oy birliğiyle nükleer silah kullanmamaya karar verdik. Eğer ABD bu akımı başlatırsa, nükleer silahlara sahip olan bütün ülkeler robotların olduğu şehirleri bombalamaya başlayacak. Öyle bir zaman geldiğinde, geri sayıma gerek kalmaz. Bildiğimiz gibi, okyanus suyu AllSpark'ın gücünü nesnelerden arıtabiliyor. Yani nükleer denizaltı etkilenmiyor fakat bu aynı zamanda büyük miktarda nükleer silahın hala var olduğu anlamına geliyor. Gelecek savaşçılarının söyleyeceklerine kulak verelim. İnanıyorum ki bize ışık tutacaklardır." Roosevelt iç çekti.

 

 

Zheng konuşmadan önce Xuan ayağa kalktı. "Birincisi. 12 kişinin dünyadaki tüm robotlarla savaşması mümkün değil. Stratejimiz AllSpark'ın konumunu bulup yok etmek. Robotlar enerji kaynaklarını kaybettiklerinde, yıpratma savaşı olarak savaşabiliriz veya sınırlı miktarda nükleer silah kullanırız. İnsanların hayatta kalabilirliği robotların çoğunluğunu öldürdüğümüzde garanti altına alınmış olacak. Yani ilk görev AllSpark'ı bulmak. Bu görevi tek başımıza başaramayız. Ordunun ve hükümetin desteğine ihtiyacımız var. İkincisi, silahlarımız aynı zamanda mekanik nesneler ve gücümüzü büyük bir farkla azaltacak olan Transformerlere dönüşme riskine sahip. Bunun olmasını önlemek için, mekanik nesnelerin bu bölgede neden dönüştürülmediğinin sebebini bilmeliyiz. Bu bölgenin elektromanyetik arazisi yüzünden mi?"

 

 

60 kişinin hepsi başkana döndü. Yaşlı adam tereddüt etti. İç çekmeden önce sessizce Çin Takımı'na baktı. “Beni takip edin. Onlar insanların son umudu. Bizi Allspark'ın gücünden korudular. Sanırım istediğiniz cevap onlarda yatıyor."









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44349 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr