Cilt 16: Bölüm 28-1

avatar
1083 12

Terror Infinite - Cilt 16: Bölüm 28-1


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa 

 



Bu sahne gerçek bir savaş tasviriydi. Öndeki ork ordusunun sadece yirmi ila otuz bini surları yıkabilirdi, ancak mancınıklar uzaktan saldırabilirdi. Minas Tirith'in üzerine kaya parçaları yağdı.

 

 

Zheng böyle bir durumu tamamen savunamazdı. Yan tarafları dağlara karşı olsa bile bu şehir savunmak için çok büyüktü. Antik Çin'deki şehirlerin sadece ön tarafın saldırıya uğradığı dikdörtgen şekillerden farklıydı ve Miğfer Dibi'ndeki küçük kaleden farklıydı. Bu on kattan fazla yüksekliği olan ve yüzlerce metreye yayılmış gerçek bir şehirdi. Her tarafla tek başına nasıl ilgilenebilirdi?

 

 

(Dördüncü aşamanın kilidini açabilirsem, ork ordusuna kolayca saldırabilirim...) Zheng ve Gandalf orta seviyede durmuş, savaş alanına bakıyorlardı. Aşağıda olan her bir değişikliği rahatça görebilirlerdi. Birçok kez, büyük kayalar duvara fırlatıldığında Zheng yardım etmek istedi fakat Gandalf onu durdurdu.

 

 

''Bekle. Nazgul geldi... Son Nazgul muazzam bir güce sahip. Sauron niçin burada değil bilmiyorum fakat Nazgul tek başına ağır hasar verecek gibi. Sen yakın dövüşte en iyi savaşçımızsın. Nazgul'u durdurmalısın.'' Gandalf ciddi bir tonda söyledi.

 

 

(Nazgul'da değil. Üç kişi dağın oradan izliyor. İki erkek ve bir kadın. Biri muhtemelen Luo YingLong. Diğer ikisini tanıyamadım fakat Tanrı Takımı'nın üyeleri olmalılar. Ne kibir ama. Ruh gücü kullanıcımızın onları saptayabileceğini umursamıyorlar, yoksa benim dördüncü aşamamı takmadıkları için mi?) Zheng kendini kaybetmemek için dördüncü aşamaya girmek istemedi. Ancak, dördüncü aşama onun gururuydu. Bu dünyada onu merdivenin başına koymuştu. Gücü onu en azından ilk beşe sokardı.

 

 

Yine de, bu son Nazgul'a ve Tanrı Takımı'ndaki diğer üç kişiye rakip olmak için yeterli miydi?

 

 

Kayalar azalan aralıklarla yağmaya devam ediyordu. Surda birçok asker ölmüştü. Duvarda çatlaklar ve kırıklar oluştu. Buna rağmen,  yüksekliği sayesinde orklar hala içeri girememişti.

 

 

''Yalnızca üç bin askerimiz kaldı. Şehirdeki yerel güçler hala dağınık vaziyette. Denethor bir geri zekalı. Neyle karşı karşıya olduğundan haberi yok!'' Gandalf sövdü.

 

 

Zheng yüzünde buruk bir gülümseme ile omuz silkti. İşler aynı yönde ilerlerse bu şehir düşecekti. İki tarafta da daha yüksek rütbeli askerlerin savaş Qi'sini kullanabildiklerini fark etti. Patlayıcı Atış'ı kullanabilen birkaç kişi de vardı. Bu güçlü teknik ne zaman elde edilmesi bu kadar kolay hale geldi? Tekniği kullanabilenlerin sayısı azdı fakat çoğu ork ordusundaydı. Yalnızca 100 Patlayıcı Atış'la bile, Zheng onları doğrudan yenmeye cesaret edemezdi.

 

 

''Burada bekleyip izleyemeyiz! Gandalf, ben savunmaya yardım etmeye gidiyorum. Rohan Süvarileri'nin ne zaman geleceğini bilmiyoruz. Şehir o zamana kadar dayanamayabilir!''

 

 

Tanrı Takımı'ndaki üç kişiyi dert edecek zamanı yoktu. Lan'a birkaç tavsiye verdi ve Gandalf'a onu korumasını tembihledi. Ardından Kabus'a atladı ve duvardan aşağı koştu.

 

 

Şehir dağlara yaslanmış şekilde inşa edilmişti. Yollar şehrin içinde yukarı doğru kıvrılıyordu. İçinden geçmek biraz zaman alacaktı fakat anti-yerçekimi özelliği Kabus'a süratli bir koşu sağladı. Zheng sadece on saniye içinde surların üzerinde duruyordu.

 

 

Tak. Tak. Tak. Oraya vardığı gibi sayısız ok vücuduna saplandı. Zheng, ana yuları çekerken tereddüt etmedi. Kabus duvardan atladı ve bir gümbürtüyle altındaki yarı orkları ve orkları ezdi.

 

 

Zheng, Patlayıcı Atış'ın muazzam gücünün gayet farkındaydı. Onun ışın kılıcı bariyerinin savunma kapasitesinin ötesindeydi. Bu yüzden savunmak ya da onları atlatmak yerine, düşmana direkt   saldırmayı seçti. Normal savaş Qi'siyle yapılan saldırılar bariyerine nüfuz edemezdi ve böyle kaotik bir durumda onu  Patlayıcı Atış'la vuramazlardı. Bir kaplanın koyun sürüsüne girmesi gibiydi!

 

 

Kabus yere iner inmez on metreye kadar etrafında olan tüm orkları ve yarı orkları ikiye ayırdı. Kaplan Ruhu'ndaki ışın kılıcının şakası yoktu. Savaş Qi'si koruması olmayan her yarı ork ve ork, kesilmekten kaçamadı.

 

 

(Bu yarı ork ve orklar Uruk-hai'lerden biraz daha zayıflar. Bunların çok daha az bir kısmı savaş Qi'Sini ve Patlayıcı Atış'ı kullanabiliyor. Bazıları insan kuvvetlerinden fiziksel olarak bile daha zayıf. Onlar hakkında korkutucu olan tek şey sayıları. Yüz bin... Sadece orada durup gelmemi bekleseler bile onları öldürmek ne kadar sürer bilmiyorum.) Aklına çeşitli düşünceler geldi ama onu saldırı konusunda yavaşlatmadı. Kaç yarı ork ve ork öldürdüğünü bilmiyordu. Troller bile ışın kılıcının bir hareketiyle düşüyordu. Mükemmel güçleri vardı fakat savaş Qi'leri yoktu. Zheng ordunun içinde bir sağa bir sola saldırıyordu. Surlara yakın olan ork ordusu dizilimlerini kaybediyor gibiydi.

 

 

Dağın tepesindeki üç kişi bu sahneyi görünce müdahaleye geçecek gibi oldular fakat Luo YingLong diğer ikisini durdurdu. Olması gerektiğinin aksine son derece ağırbaşlıydı. Zheng'e bakıp, ''Hala çok erken. Onun gücü akıl sır ermez seviyede. Şeytan kadar güçlü olmasa bile, yine de orijinal olan o. Bırakın daha çok enerji harcasın. Nazgul da gelecek. Birbirlerini yıprattıktan sonra onun işini bitireceğiz!'' dedi.

 

 

Zheng bu üç kişiye dikkat ediyordu. Lan bütün bu süre boyunca etraflarındaki her şeyi ruh gücüyle taramıştı. Beklenmedik bir durum olursa haberi olurdu. Bu yüzden savaş alanında çok fazla saldırı yapmakta endişelenmiyordu. Kazanabileceği kadar çok zaman kazanmaya çalışıyordu.

 

 

Ork ordusu duvarı yıkmak üzereyken, bulutların üzerinden bir çığlık sesi geldi. Ses ruhlarının derinliklerini delip geçti. Ağrı, kulaklarında sürtünen bir bıçak gibi hissettirdi. Duvardaki birliklerin çoğu elleriyle kulaklarını kapayıp kaçmaya başladı. Duvardan aşağı yağan oklar durdu. Ork ordusu da güçlerini buldu. Çığlık sesinin onlar üzerinde bir etkisi olmamış gibiydi.

 

 

''Nazgul! Bu Nazgul!''

 

 

Askerler haykırdı. Zheng onu ruh taraması üzerinden gördü. Siyahlar içinde ağır zırhlı bir savaşçı ejderha gibi metrelerce uzun bir yaratığın üzerinde oturuyordu. Bu batı efsanelerindeki iki kanatlı bir ejderhaydı. Gerçi önceki dünyada karşılaştıkları ateş püskürten ejderhalardan küçüktü. Göz açıp kapayıncaya kadar, ejderha bulutların arasından uçup doğruca şehre indi.

 

 

Olaylar bu noktadan sonra film senaryosundan kopmaya başladı. Gandalf'ın büyü sözleri bütün şehirde yankılandı. Ve sesiyle birlikte, ejderhanın önünde yarı şeffaf bir bariyer belirdi. Dong! Ejderha bariyere çarptı ve düşmeye başladı.

 

 

Zheng gözleri ve ağzı açık kalarak izledi. Bu sahne filmin bir parçası değildi. Gandalf filmde bir sihirbaz olduğundan daha çok bir savaş yöneticisiydi. Hiç güçlü bir büyü yapmamıştı. Zheng onun tek bir vuruşta Nazgul'u düşürmesini asla beklemiyordu.

 

 

Zheng düşünürken, ejderhanın durduğu duvar parçalandı. Bir grup asker dışarıya uçtu. Canlı çıkabilme şansları yoktu. Ortada, Nazgul sağlam bir şekilde ayağa kalktı. Bir elinde koyu bir parlaklık yayan uzun bir kılıç tutuyordu, diğerindeyse bir sabah yıldızı. Yakınındaki bir eve bir gürz fırlattı. O ve yanındaki ev yıkıldı. Toz haline gelmiş kireç havada uçuştu. Bütün alan yıkıldı.

 

 

(Bu güç korkunç!) Zheng'in kalbi sıkıştı. Bir saniye düşünmeden Kabus'u duvara doğru sürdü. Nazgul'un gücü Yıkım seviyesinde değildi fakat ona yakındı. Nazgul'u durdurmazsa, ork ordusu kapıdan içeri girmeden önce bütün şehri yok edecekti.

 

 

"Lan! Tanrı Takımı'ndaki o kişiler yakında saldıracaklar! Gandalf'ın yanından ayrılma! Senin güvenliğinle daha fazla ilgilenemem!'' Zheng ruh bağı aracılığıyla Lan'e söyledi. Kabus duvar boyunca koştu. Nazgul'a yüz metreden daha az bir mesafedeydi.

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr