Cilt 16: Bölüm 27-2

avatar
1077 13

Terror Infinite - Cilt 16: Bölüm 27-2


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa 

 



Zheng'in grubu üç gündür uyumaksızın yoldaydı. Zheng ve Gandalf fiziksel olarak zorluğa katlanmak için yeterince güçlülerdi fakat Lan ve Merry'nin devam edecek takatleri kalmamıştı. İkisi birbirinin sırtına yaslanarak uyuyakaldı. Bu yolculuk boyunca neredeyse hiç dinlenememişlerdi. Dördüncü günün şafağı geldi. Sabah ışığının içinde beyaz bir şehir belirdi.

 

 

''Gondor'un başkenti, insanların en görkemli şehri, Minas Tirith, Krallar Şehri. İnsan rejiminin sembolüdür. Mordor'un güçleri şehri geçerse, insanlığın sonu yakındır.'' Gandalf iç çekti. Gölge Yele'yi dehledi ve şehre doğru koştu.

 

 

Zheng, Gandalf'ın hemen arkasından takip etti. Duvardaki muhafızlar bir iskelet at tarafından takip edilen büyük bir gümüş at görünce heyecanlandılar. Beyaz Büyücü bu dünyada büyük bir üne sahipti. Saruman'ın gözden düşmesi ününü azaltmıştı fakat insanların büyük çoğunluğu ona hala kurtarıcı olarak inanıyordu.

 

 

Beyaz Büyücü'nün aksine muhafızlar iskelet atına daha aşinaydı ve ondan korkuyorlardı. Yeri doldurulamaz olan Nazgullerin bineğiydi. Beyaz Büyücü'nün Nazgul tarafından kovalandığını görünce, bir grup okçu telaşla hemen karargahlarından şehrin duvarlarına geçtiler.

 

 

Bu yanlış anlaşılmanın çözülmesi bir saat sürdü. Zheng, Kabus'tan indi ve onu Gondor'daki birliklere teslim etti. Sonunda Beyaz Büyücü'nün bir Nazgul öldürüp Kabus'u ganimet olarak ele geçirdiğine inandılar. Kimse insan bedeniyle bir Nazgulun öldürülebileceğine inanmazdı.

 

 

''Çaresiz mi hissediyorsun?'' Gandalf güldü. “Gondor halkı bu kadar inatçıdır. Karar verdikleri şeyin sonuna kadar arkasında dururlar, iyi ya da kötü, yeter ki yürümek istedikleri yol orası olsun.''

 

 

Zheng bir savaş atı sürmekte oldukça deneyimsizdi. Gondor birlikleri Kabus'u götürdükten sonra ona bir savaş atı verdiler. Onu geri alamamak konusunda endişeli de değildi. Onu almak için ölümcül bir kuvvet uygulayacak olsaydı normal insan birlikleri onu durduramazdı. Dahası, Gandalf bunun olmasına izin vermezdi.

 

 

''Gidip yöneticiyi görelim!''

 

 

Yaşanacak olan şey senaryodan bir hikayeydi. Her neyse, grup yöneticiyi görmeye gitti fakat Denethor, Rohan'ın yardımını istemedi çünkü Gondor'un varisi Aragorn'un orada olduğunu biliyordu. Gondor'un kralın ellerine dönmesi görmek istediği bir şey değildi. Bu onu krallıkta yersiz yurtsuz bırakırdı. Bundan dolayı, Denethor Gandalf'ın fenerleri yakma önerisini reddetti.

 

 

''Aptal! Tam bir aptal! Gondor onun ama Mordor onu yerle bir edince ne alacak? Hiçbir şey! Onu yalnızca ölüm bekler. Neden krallığı krala teslim edip kendisine iyi bir itibar sağlamıyor?'' Gandalf taht odasından çıktı. Avluya yürüdü. Dağların arkasından Mordor'u görebiliyordu. Sanki hava yanıyormuş gibi kırmızıyla kaplıydı.

 

 

Gandalf mahzun görünüyordu. "Kaybettik. İnsanlığın sonu yakın. Sauron geri döndü. Tek Yüzük ona geri döndü. Ve insanlar hala ele geçirmesi zor olan bu otorite için birbirleriyle savaşıyor. Böyle bir ordu ve rejimle Karanlık Lord'u nasıl yenebiliriz? Kaybettik.”

 

 

Zheng onun omzuna dokundu. ''Pes etme. Biz çok zorluk ve savaşlar atlattık. İşe yaramaz bir yöneticiye karşı kaybetmeyeceğiz. Rohan Süvarileri var. Ent'ler yolda. Bir grup müttefikimiz var. Sauron geri geldiğinde Elf'ler bize yardım edecek. Yoksa kaçmak zorunda kalırlar.''

 

 

Gandalf derin bir nefes aldı. ''Planımızı uygulayacağız. Merry.''

 

 

Merry kızıl gökyüzünü izliyordu. Manzara güzel fakat acayipti. Kafasını çevirdiğinde, üç çift gözün ona dikilmiş olduğunu gördü. Kötü bir his yükseldi, sanki bir korsan gemisine binmiş gibi...

 

 

''Sonunda, fenerler yandı.''

 

 

Siyah saçlı bir adam karlı bir dağın tepesine oturdu. Ritimli bir şekilde nefes alıp veriyordu. Aşağıdaki dağa baktı. Zirvesindeki fenerler yanıyordu. Işık diğer dağdaki insanların karşısındaydı. Ardından ikinci dağ fenerlerini yaktı. Işıklar uzaklardaki dağlara ulaşana kadar birbiri ardına yandı.

 

 

"Peki o zaman, Minas Tirith'teki savaş şimdi başlayacak mı?” Genç adam gülümsedi, sonra yüksek sesle güldü. Kendi kendine konuşuyormuş gibi söylendi. ''Zhao Zhuikong, şimdi beni durdurmak için söyleyebileceğin hiçbir şey yok. S*ktir git! Jindan'a (Altın Çekirdek) ulaşana kadar bekle, dördüncü aşamayı açsan bile senden korkmayacağım. Seni, klonunu ve o iblisi öldüreceğim...

 

 

Xiuzhen (Yetiştirme) en büyük güçtür!”

 

 

Vahşi genç adamdan uzaklaşıyoruz. Fenerlerin ışıkları Edoras'a ulaştığında, Theoden ordusunu Gondor'a göndermekte kararlıydı. Yetkili bir konumda olan bir kişi olarak, iki krallığın birbirine bağlı olduğunu biliyordu. Rohan Süvarileri Mordor kuvvetlerine karşı tek başına dayanamazdı. Tek şansları Gondor Piyadeleri ile birleşmek ve Mordor ordusuna karşı birlikte savaşmaktı.

 

 

''Bu talihsiz bir haber fakat sizi bilgilendirmeliyim.'' Theoden bir gözcüyü dinledikten sonra ifadesi değişti. ''Miğfer Dibi'ndeki savaştan önce Gondor'a birkaç gözcü gönderdim. Birincisi, yardım talep etmek için, ikincisiyse Mordor kuvvetlerinin saldırılarına başlayıp başlamadığını kontrol etmek için. İzcilerimiz gördüklerine dair bilgi ile geri döndü... Kötü haber şu ki yüz bin yarı ork, orklar ve trollerden oluşan bir orduyla karşı karşıya kalacağız. Bu ordu hayal ettiğimiz her şeyin, Son İttifak Savaşı'ndaki şeytansı güçlerin ötesinde. Yalnızca beş bin süvarimiz var. Elimizdekinin hepsi bu...''

 

 

Altın Salon'un içinde, Theoden süvarilerini bir saniye tereddüt etmeden topladı. Ve gözcü bu haberle birlikte geri geldiğinde, çoğu kişinin güveni tek seferde parçalandı. Bu gerçek dünya değildi. Orta Dünya tarihinde hiçbir savaşta bir araya gelmiş böylesine kötücül güçler yoktu.

 

 

''Madem durum bu... Yeni müttefikler arayacağız!''

 

 

Altın Salonun dışından bir ses geldi. Odadaki kişiler dikkatlerini o yöne çevirdi ve pelerinli birinin içeri girdiğini gördü. Kapüşonunu çıkarıp kimliğini gösterdi. Adam Ayrıkvadi Lordu ve üç Elf yüzüğünden birinin sahibi olan Elrond'du.

 

 

Çin Takımı'ndaki üç kişi hariç herkes eğildi. Elrond, ''Sauron Tek Yüzük'ü bir kez daha ele geçirdi. Gücü geri döndü. Eskisi kadar güçlü fakat ittifak zayıfladı. İnsanlarda Isildur'un tek bir varisi var. Elf yüzükleri güçlerini kaybediyor, bizi Orta Dünya'yı terk etmeye zorluyorlar. İnsanların hayatta kalması için, Aragorn, yeni güçler aramalısın.'' dedi.

 

 

Aragorn acı bir şekilde gülümsedi. ''Hiç yok ki. Ent'ler yola çıktı. Rohan Süvarileri hazır. Gondor Piyadeleri benim yetkimin dışında. Elf'ler üç yüzüğün gücü azaldığı için gidiyorlar. Daha fazla müttefiğimiz yok.''

 

 

“Hayır. Bin yıldır bekleyen bir ordu var!'' Elrond pelerininin altından bir kılıç çıkardı. Kılıç savaş Qi'siyle aktive edilmeden gümüş bir ışıkla parlıyordu. Gümüş bir ayna gibiydi.

 

 

''Narsil parçalarından oluşturuldu. Yalnızca Isildur'un varisi tarafından kullanılabilen bir kılıç. Soyunu kanıtlamak için kullan.'' Elrond duraksadı ve sonra ciddi bir tonda, ''Dağda yaşayanları ara. Bin seneden fazla bir süredir bunu bekliyorlar. Bu sayı farkımızı yok edip savaşın seyrini değiştirecek tek ordu!'' dedi.

 

 

''Dağ mı?'' Aragorn duraksadı. Mırıldanırken yüzü solgunlaştı. "Katiller! Hainler! Onları savaşmaya mı çağıracaksınız? Onlar hiçbir şeye inanmazlar! Kimseye cevap vermezler.''

 

 

Elrond bağırdı. ''Gondor'un Kralı'na cevap verirler! Bu senin ordun!''

 

 

Gimli Aragorn'un tereddüt ettiğini görünce Legolas'a, ''Sorun ne? Neden ordudan korkuyormuş gibi duruyor?'' diye sordu.

 

 

''Korku değil, öfke.'' Legolas iç çekti. ''O ordu Gondor kralına bağlılık yemini etmişti ama en lazım oldukları zamanda yeminlerini bozdular. Isildur'un soyu neredeyse tükendi. Aragorn kalan tek varis oldu. Onlar yaşayan insanlardan değiller. Isildur tarafından lanetlenmiş ölü insanlardır. Ancak yeminlerini yerine getirdikleri zaman affedilecek ve huzur içinde yatacaklar.''

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44341 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr