Cilt 16 Bölüm: 25-1

avatar
1023 13

Terror Infinite - Cilt 16 Bölüm: 25-1


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa 

 



Xuan'ın ölümü doğrulandı. Savaş hala devam ederken, takım bir puan düşüşü bildirimini duydu. Zheng hala bunun Xuan'ın çılgın planlarından biri olduğunu hayal ediyordu fakat belli ki değildi. Xuan ölmüştü. Ve çok acı bir ölüm şekliydi.

 

 

''En bilge bile bin kere düşünse bir hata yapar. Yoksa savaşmaktan mı yoruldu? Neredeyse hayali olan dördüncü aşamayı kovalamaktan yoruldu ve ölümü mü seçti?'' Zheng bir koridorda oturdu. Sessizce önündeki insanlara baktı. Xuan'ın cesedi ortada duruyordu.

 

 

Uruk-hai ordusuna karşı savaştan sonra bütün bir gün geçti. Gandalf gerçekten de iki bin süvariyle şafak vakti gelmişti. Fakat onları bekleyen hayal ettikleri Uruk-hai sürüsü değildi. İnsanlar çoktan savaş alanını temizlemeye başlamıştı. Kale savaşın izleriyle doluydu. Ancak, her şeyden çok dikkatlerini çeken şey yerdeki Uruk-hai cesetleri olmuştu. Bu bir savaşın sonucu değildi. Bu bir mezbahada parçalanmış et sahnesiydi.

 

 

İnsanlar Zheng'in dehşet verici performansı sayesinde zafer kazandılar. Ordu savaş alanını temizleyip ardından dinlenmek için Miğfer Dibi'ne geri döndü. Gandalf film karakterlerinin geri kalanıyla bir konuşma yaptı. İkinci günün şafağında Isengard'a ilerlemeye karar verdiler. Saruman'ı en zayıf halindeyken yenmeleri gerekiyordu.

 

 

Gece yarısından önce saat 3'te, Zheng uyandı. Çin Takımı'nın diğer dört üyesi hemen yanına geldi. Kimse tek bir laf etmeden öylece oturdu, Chengxiao bile. Çünkü Xuan'ın bedeni önlerinde yatıyordu. Bakışları sessizce Zheng'e sabitlendi. Xuan'ın ölümünden sonra takımın tek bel kemiği oydu.

 

 

Zheng Çin Takımı'nın kalbiydi, farklı kişilikte, değerde ve inançta olan insanlarla bağ kurardı. Bu insanları bir takıma dönüştürdü. O olmadan Çin Takımı diye bir şey olmazdı.

 

 

Xuan takımın beyniydi. En çaresiz tehlikelerde bile herkese yaşama inancı verdi. Ona karşı bir güven duyulmuyordu çünkü planları hem düşmanlarını hem arkadaşlarını tuzağa düşürüyordu. Ancak, zekası her insan tarafından kabul edilirdi. Savaşta aynı tarafta kaldıkları sürece, çözülemez bir durumun olacağı  konusunda hiçbir zaman endişelenmemişlerdi. Tabii Xuan ölmediyse.

 

 

Ki Çin Takımı'nın şu an karşı karşıya kaldığı durum buydu. Tanrı Takımı'nın bu savaşta olduğunu biliyorlardı. Doğu Afrika Takımı'nın onlardan daha güçlü olduğunu biliyorlardı fakat pek fazla endişelenmemişlerdi çünkü Xuan vardı. Ne kadar geride kalırlarsa kalsınlar onun planları onları silinmekten kurtarırdı.

 

 

Kimse onu kaybetmeyi beklemiyordu, özellikle diğer iki takımla karşılaşmadan önce. En önemli entelektüel destekleri gitmişti. Güçleri çığır açmıştı ancak bu diğer iki takıma rakip olmanın bir garantisi değildi. Ya diğer iki takım da benzer seviyede güce sahipse?

 

 

Chengxiao artık kendini tutamayana kadar odadaki sessizlik sürdü. ''Xuan, Haotiao ve diğerlerini gönderdi. O zaman öleceğini zaten biliyor muydu? Diğer gruba verdiği bir görev olabilir...''

 

 

''Kahretsin!'' Zheng öfkeliydi. Chengxiao'yu kaldırdı ve bağırdı. ''Plan mı? Kıçını planla! O öldü! O bizim yoldaşımızdı. Bana her zaman tuzak kursa da. Her zaman ne planladığını bilmek istediysem de. Ama ona kalbimde bir yoldaşmış gibi davrandım! Sırtımı yaslayabileceğim biri o! Ne olduğunu sanıyorsun? Çin Takımı'nın hayatta kalması için bir araç mı? Seni parçalara ayıracağıma inanıyor musun?''

 

 

Chengxiao tek bir adım gerilemeden ona baktı. Bir kere Zheng'den daha uzundu yani onun görünümü Zheng'den daha göz korkutucuydu. Bağırdı. ''Peki Xuan'ın asıl niyeti neydi? Takımın hayatta kalmasını, güçlenmesini istedi. Başlangıçta dördüncü aşamanın gücünü kullansaydın, ölmüş olmayacaktı! Gel öldürebiliyorsan öldür beni yoksa o lanet çeneni kapat!''

 

 

Zheng yavaş yavaş sakinleşti. Chengxiao'nun yakasını bıraktı sonra kederli bir şekilde sandalyeye oturdu.

 

 

Chengxiao da sakinleşti. Birkaç derin nefes aldı. ''Yapmamız gerekeni yapın. Hala yaşamak zorundayız. Daha önce Xuan öldüğünde kendi başınıza hayatta kalmadınız mı? S*ktir, bu kadar boş muhabbet yeter... Bir lider olarak bunu söyleyen sen olmalıydın!''

 

 

Zheng acı bir şekilde gülümsedi. ''Beni azarlamakta haklısın... O gücü kulanmak istemediğimden değil, sadece korktum. Uruk-hai'ları delilik içinde doğradığımı gördün ama o an yanımda sen olsaydın, aynı şeyi sana da yapardım. O zaman hiçbir şekilde kendimin farkında değildim. Vücudumun istediği tek şey yanımdaki her canlıyı öldürmek ya da dördüncü aşamayı daha fazla kontrol edemediğimde düşmekti. Muazzam bir gücü var, Uruk-hai'ları hatta Balrog'u parçalayabilirim fakat...''

 

 

Kimsenin ifadesine dikkat etmedi ve devam etti. ''İşler bu noktaya geldi, ama yine de yapmamız gerekeni yapmalıyız. Ertesi sabah Gandalf'la Isengard'a gideceğiz. Eğer Xuan ölümünü önceden hissettiyse ve Haotian'ı varisi olarak belirlediyse, ona güvenmek zorunda kalacağız. Haotian şimdiden sonra onun yerini alacak. Planlarına göre, Isengard'ı şimdiye dek indirmeleri gerekirdi. Onlarla buluşacağız.''

 

 

(Bir liderin sorumluluğu takımı yönetmek ve hayatta kalmaktır . Fakat, gerçekten öldün mü?) Zheng onun şah damarına dokundu. Soğuktu ve kan akışına dair bir işaret yoktu. (O zaman Haotian'ın yeteneği gerçekten seninki kadar güçlü mü?)

 

 

Isengard'dan uzak olmayan ormanlarda. Haotian'ın grubu henüz Saruman'a saldırmamıştı. Nemesisler daha yeni uyanıyordu. Hepsi savaş Qi'si kullanabilen 300 Nemesis yarattılar. 50 tanesi Patlayıcı Atış'ı kullanabiliyordu. Nemesisler yaklaşık 4 metre boyundaydı ve normal bir insanın üç katıydı. Her bir Nemesis'in 50 Uruk-hai'ı indirebileceği neredeyse kesindi. Uruk-hai'dan dönüşmüş Nemesisler normal olanlardan çok daha güçlüydüler.

 

 

Zero ormanın içinde bir bölgede tek başına durdu. Bir parça metalik levha çıkarıp açtı. Bir süre sonra levhadan bir ses çıktı.

 

 

''Zero, bana o zaman ne olduğunu ve bu iki günkü durumu detaylı bir şekilde anlat.'' Adamın sesi doğrudan Zero'nun zihnine gönderildi.

 

 

Zero rahat bir nefes aldı. Ayrılmadan önce Xuan vermişti bu itemi. Eskiden zihinler arası iletişim için kullanılırdı, daha pratik bir telefon.

 

 

''Tuhaf bir şey olmadı. Hepimiz bir puan eksilme bildirimini duyduk. Hiçbirimiz ölmedi yani senin gruptan birisi olması gerek. Ancak, Haotian planladığımız gibi Saruman'a saldırmadı. Büyük miktarda Uruk-hai yakaladı ve onları Nemesis'e çevirdi. Hala bugünkü saldırıdan bahsetmedi.” Zero zihninden konuştu.

 

 

“Öyle mi? Anladım.'' Ses devam etti. "Haotian'ın gücü hakkında ne düşünüyorsun?”

 

 

“İnanılmaz derecede güçlü.'' Zero tereddüt etmeden cevapladı. ''Bir yeni gelenin bu kadar güçlü olmasına inanamıyorum. Psikokinezi çok güçlü. 20 metre içindeki neredeyse hiçbir şey ona zarar veremiyor. Gerçi onu öldürecek olsak, Gauss keskin nişancı tüfeğine, WangXia'nın bombalarına, Valkyrie'e hatta Kampa'nın RPG'sine bile karşı koyamaz. Ancak, bu silahları onun üzerinde kullanmak için yeterli mesafeye ihtiyacımız var. Yakın bir dövüşte, kaybederiz.''

 

 

''Ah, o zaman yapmanız gereken...''

 

 

"Kampa, WangXia ve Gando planlandığı gibi devam ettiler. Bir yolunu bulup gruptan ayrılmalısın. Gondor'un başkenti Minas Tirith'e git. Zheng'i başka biriyle savaşırken göreceksin. Ve senin görevin...''

 

 

''Bu bizim içinde bulunduğumuz durum işte. Bundan sonra temas kurmayacağım. Varlığım için bir zaman sınırı var. Galadriel'e göre, hala 20 günüm var... O zaman bu 20 günde Tanrı Takımı'nı bitirelim.''

 

 

Ses azaldı. Xuan'ın sesiydi. Zero metalik levhayı kapattı ve cebine geri koydu. Haotian ve Çin Takımı'nın diğer üyelerinin üç yüz düşmanı eğittiği ormanın dış tarafına doğru yürüdü.

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr