Cilt 16: Bölüm 24-1

avatar
1025 9

Terror Infinite - Cilt 16: Bölüm 24-1


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa 



Xuan orjinal senaryoda bombalanacak olan yerde duruyordu. Bu, savaşın dönüm noktasıydı. Uruk-Hai'lar aksi halde tek bir gecede bu kaleye giremezdi. Zheng önceden Xuan'la konuşmuştu ve bir çözüm bulmuşlardı. Duvar bombalandıktan sonra Zheng, Uruk-Hai'ların kaleye girmesini engellemek üzere bölgenin arazisini değiştirmek için Ölüler Kitabı'nı kullanacaktı.

 

 

Xuan bombayı nasıl unutmuş olabilirdi? Yine de hala duvarın o kısmında dikiliyordu. Zheng arkasını döndüğünde, Uruk-Hai'ların ellerinde meşaleyle duvarın altındaki kanalizasyona hücum ettiğini gördü.

 

 

“Hayır!” Zheng'in gözleri kıpkırmızıydı. Attan inmesi için bile zamanı yoktu. Hemen Kabus'un sırtından atladı ve Ani Yıkım'la Geppo'nun içine zıpladı. Xuan'ın olduğu yere uçuyordu.

 

 

Hızı hala çok yavaştı. Uruk-Hai'lar duvardan sadece dört metre uzaktaydı. Vücudu sayısız okla doluydu fakat hayatına son vermeden önce lağımın içine atlamayı başardı. Paat! Duvarın 7 metre genişliğinde bir bölümü yıkıldı. Patlama o kadar şiddetliydi ki şok dalgası Zheng'i birkaç metre geri püskürttü. Bu filmde tasvir edildiği gibi baruttan yapılmış ilkel bir bomba değildi. Patlama, yüksek patlayıcı bombalarıyla eşit düzeydeydi.

 

 

Zheng yere indiği an, patlayan alana doğru hücum etti. Uruk-Hai'lar öfkeyle kükreyerek açılan bölgeye akın ediyorlardı. Sonra daha da öfkeli Zheng ile karşılaştılar. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve vahşi bir yaratık gibi hırıldıyordu. Onun yanına ilk gelen Uruk-Hai'ların çoğu anında sayısız küçük parçalara ayrıldı. Kimse ne yaptığını tam olarak görememişti. Zheng girişe ilk ulaşan olmayı umarak direkt Uruk-Hai'ların üzerine saldırıyordu.

 

 

Uruk-Hai'lar tabiki de müsaade etmedi. Minik insana (kendi gözlerinde) saldırdılar.  Zheng'in elleri o kadar hafif hareket etti ki, yanındaki onlarca Uruk-hai, sanki bir canavar tarafından öldürülmüş gibi parçalara ayrıldı. Zheng, koşarken parçalanmış cesetlerden oluşan bir iz bıraktı. İki elinde de Uruk-Hai kafası vardı. Yıkılmış duvara vardığında, kafaları duvara çarptı. İki kafa da küçük parçalara ayrıldı.

 

 

''Xuan? İyi misin?” Yıkılmış duvardan içeri girer girmez delicesine bağırdı. Arkasında parçalanmış cesetler yatıyordu. Bir Uruk-Hai dahi onu bir saniye bile geciktirememişti. Uzaktaki Uruk-Hai'lar onun gücüne tanık olduklarında tereddüte düştüler.

 

 

Yıkık duvarın altında, YinKong ve ChengXiao çoktan oradaydı. YinKong patlamadan hemen sonra Xuan'ı dışarı taşımıştı. ChengXiao, Xuan'ın ağzına ilaç vermeye çalışıyordu. Fakat, hüzünlü ifadesinin o neşeli ve öz güvenli haliyle alakası yoktu. Zheng'in içinde kötü duygular yoğunlaştı.

 

 

''O nasıl? Lanet olsun sana nasıl olduğunu soruyorum!?'' Zheng daha yaklaşmadan bağırdı.

 

 

ChengXiao da ona bağırdı. ''Sen sadece orada dur ve Uruk-Hai'ları engelle! Yaralandığın zaman doktora güven... Burada doktor benim. Şimdi, kapa çeneni!'' Konuşurken yavaşlamadı. Xuan'ın kıyafetlerini çıkardı. Zheng, Xuan'ın sol göğsünden, kalbin olduğu taraftan akan kanı gördü. Tıpkı şey gibi görünüyordu...

 

 

“Ah! Bunu size hayatınızla ödeteceğim! Uruk-Hai'lar!! Saruman!'' Haykırdı ve tekrar girişe hücum etti.

 

 

Legolas tereddüt ediyor gibiydi. Bir şeyler söylemek istedi fakat Uruk-Hai ordusu içindeki et ve kan fırtınasını görünce aklına tek bir kelime dahi gelmedi. Kaşlarını çattı ve ateş etmeye devam etti. Elf'lerin diyarındayken, Xuan bir keresinde onu aramıştı.

 

 

''Evet. Legolas'tan beni sizinle tanıştırmasını istedim, Ormanın Leydisi.''

 

 

Gece çökmek üzereydi. Kardeşlik güneş doğduktan sonra gidecekti ve Galadriel her birine birer hediye verecekti. Gece yarısından sonra saat 2'de, Xuan kendisini Galdriel'e götürmesi için Legolas'ı uyandırdı.

 

 

Galadriel muzip bir gülümsemeyle, ''Ah, duygusuz insan. Beni ne için görmek istedin? Dağıttığın süs için mi?"

 

 

Xuan, sakin bir şekilde cevap verdi. ''Hayır, sizinle bir anlaşma yapmak için.''

 

 

Galadriel şaşırdı ve sonra güldü. ''Arkadaşların Elf'lerle bir anlaşma yaptılar. Onların arkasından bizimle tek başına bir anlaşma mı yapmak istiyorsun?''

 

 

''O tarz bir şey değil.'' Xuan başını salladı. ''Sizden bir şey almak istiyorum. Ve karşılığında size, Sauron'un ruhunu yok eden Tek Yüzük'ü vereceğim. Elbette, bu şimdi olmayacak. Bir daha ki sefere bu dünyaya geldiğimizde...''

 

 

Galadriel kaşlarını çattı. Xuan'a ciddiyetle baktı. "Cazip geliyor fakat imkansız bir şeyden bahsettiğini düşünmüyor musun? Sauron bu kadar kolay yeniliyor olsaydı, Orta Dünya'nın birçok ırkı ona Karanlık Lord lakabını takmazdı. Korkumuzun bir işareti bu. Benden ne elde etmeyi bekliyorsun?"

 

 

Xuan, Galadriel'e baktı. ''Bana bir kişiyi ölümden geri getiren ya da bir ölünün kılığına sokabilen bir şey lazım. Bir item olabilir ya da eşya... Ekibimizin bu dünyada dehşet verici düşmanları var. Onlara rakip olabileceğimiz konusunda şüpheliyim. Eğer başaramazsak, o zaman Tek Yüzük ve Elf'lerle olan anlaşmamız suya düşecek. Söyleyin bana, Elfler böyle bir iteme veya büyüye sahipler mi?''

 

 

Legolas yüzünde keskin bir acı hissetti. Bir ok yanağını sıyırdı ve onu anıdan uyandırdı. Xuan, Galadriel ile konuştuktan sonra onunla da konuşmuştu. Çin Takımı'nın geri kalanına toplantıdan söz etmemesi söylenmişti. Legolas kabul etmiş ve bu sırrı kalbine gömmüştü.

 

 

(Ancak, her şey beklediğin gibi ilerleyecek mi, Xuan? Zheng o itemi unutursa, hayatını kaybedeceksin.) Legolas, Zheng'e baktı. Bağırmak istedi fakat kendini birçok kez geri çekti. Zheng Uruk-Hai'lara geri koştuğunda, Legolas atışı durdurdu ve gözlerini Zheng'e dikti.

 

 

Zheng elinde Telperion yaprağını tutuyordu. Bütün vücudundan kan damlıyordu, eli de aynı şekildeydi. Yaprağı Xuan'ın ağzına soktu. Yaprak anında yeşil bir sıvıya dönüştü ve boğazından aşağı aktı.

 

 

Zheng rahat bir nefes aldı. Chengxiao'ya baktı. "Acele et ve yarasına bak. Göğsünde kocaman bir delik varken bile Boromir'i kurtarmadın mı? Yoldaşını nasıl kurtarmazsın?”

 

 

Aşırı mantıksız davranıyordu. Yaralanma, doktorun birini kurtarıp kurtaramayacağını belirleyen faktördü. ChengXiao onu görmezden geldi. İğnesi Xuan'ın göğsündeki deri arasında hareket etti. İplik yarayı dikiyordu. YinKong, Xuan kritik duruma girerse diye elinde bir Dondurucu Hap tutuyordu.

 

 

Zheng, ChengXiao tedaviyi uygularken onu izledi. Aynı zamanda yıkılmış duvara tekrar koştu ve dönmeden önce yaklaşık 300 Uruk-Hai'ı parçalara ayırdı. Uruk-Hai'lar bu bölgeye gelmeyi bıraktılar. Ve böylece duvardaki okçular ilerlemelerini engellemeyi başardı.

 

 

ChengXiao'nun elleri hızlı hızlı hareket ediyordu. Xuan'ın yüzüne biraz kan geldi. Göğsünden çıkan kan azalıyordu. Ancak, ChengXiao tam yarayı kapatacakken, gözyaşları içinde ağladı. ''S*kerler be! Bıktım artık... Kalbi mahvolmuşken benden ne yapmamı istiyorsun? Yarayı tedavi etmek için zamanım bile yoktu ve Dondurucu Hapı ona verecek zaman yoktu. Ne yapmamı istiyorsun...''

 

 

Zheng'in yüz ifadesi aniden değişti. Chengxiao'yu kaldırdı ve bağırdı. ''Yarayı kapatmadın mı? Yüzüne kan gelmedi mi? Onu Telperion yaprağıyla beslemedim mi? Neden ona Dondurucu Hapı vermedin? Niye?''

 

 

YinKong hemen hapı Xuan'ın ağzına soktu. Ancak, artık hapı yutamadığı için donduğuna dair bir işaret yoktu. YinKong hapı ezdi ve dudaklarından vermeye çalıştı fakat hiçbir faydası yoktu. Boynundaki nabzını kontrol etti ardından kalktı. ''... Öldü.''

 

 

(Adam. Chu Xuan'ın ölümü doğrulandı.)

 

 

Zheng gücünü kaybetti. ChengXiao'yu bıraktı. Gözleri kıpkırmızı ve baygın görünüyordu. Arkasını döndü ve adım adım Uruk-Hai ordusuna yürüdü. Kırık duvardan çıkarken, bir Patlayıcı Atış yüzüne doğru uçtu. Elini kaldırdı ve oku yakaladı. Ardından Uruk-Hai ordusunun içine hücum ederken kükredi.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44305 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr