Çevirmen: Starshollow
Editör: Mariposa
Nehir gittikçe
daraldı. Nehrin bir kolundan ana nehre doğru yelken açmışlardı. Film
karakterlerinin çoğu hala Galadriel'i düşünmekteydi. Onların bir suçu yoktu
zira Lorein'ın Leydisi çok güçlü bir ruh gücü kullanıcısıydı. Oyuncular bile
temkinli olmadıkları zamanlarda ondan etkilenmişlerdi. İyi olansa kendilerini
korumak için kendi ruh gücü kullanıcılarının olmasıydı. Öte yandan film
karakterleriyse, Galadriel'in etkisine maruz kalmışlardı.
Nehirde birkaç
saat daha yol aldılar ve teknede bir şeyler atıştırdılar. Kıyılar hala yeşildi.
Daha uzakta karla kaplı beyaz dağlar vardı. Su berraktı ve yeşim rengindeydi.
Kıyıdaki ağaçları aksettiriyordu. Manzara belki cennetten kopmuş değildi fakat
dünyaya nazaran nadir bir görüntüydü. Oyuncuların birçoğu bu manzarada
kendilerini kaybetmişlerdi.
Kıyıdaki tuhaf
ağaçları izleyen biri aniden bağırdı. ''Hey, kıyıya bakın. Ağaçların arasında
koşan bir grup insan gördüm sanki.''
Grubun kalanı
anında kafalarını çevirdi. Ağaçlar oldukça sıkıydı. Onların arkasında hiçbir
şey göremezlerdi. Aragorn kürek çekiyordu ve ''Bu kadar yaygara koparma. Onlar
Uruk-hai'lar. Bizi kıyıdan takip ediyorlar. Bu yüzden onlar yetişmeden önce
şelaleye varmalıyız. Oraya ulaştığımızda daha güvende olacağız.'' dedi.
Ve böylece, grup
yolun geri kalanında Urukların gölgelerini hissedebiliyordu. Tekneler nehrin
aşağısında birkaç manevra yaptı. Urukların nehrin karşısına geçmek için biraz
zamana ihtiyacı olacaktı. Akşam grup kıyıda ağaçsız bir arazide kamp kurdu.
''Tetikte olmak
için dönüşümlü nöbet tutacağız. Üç kişi bir ekip, her ekip birer saat.
Hobbitlerin tutmasına gerek yok. Beş saat dinlendikten sonra şafakta yola
çıkacağız. O zaman da dönüşümlü kürek çekerek dinlenebiliriz. Uruklardan
kurtulmak için daha büyük bir şansımız olur.'' dedi Aragorn, bir çubukla kamp
ateşini körüklerken.
Oyuncuların bir
itirazı olmadı, film karakterlerinin de öyle. Dinlenmeleri sırasında bir olay
oldu. Boromir, Kardeşlik'i Gondor'da bir şehir olan Minas Tirith'e ve Mordor'un
güçlerine karşı bir savunma görevine götürmeyi önerdi. Oradan, tekrar toplanıp
Mordor'a saldırırlardı.
Aragorn Boromir'le
aynı fikirde değildi. Bu konu üzerinde durmaksızın tartıştılar. Sonunda
Aragorn'un Boromir'e olan güvensizliğini açıkladığı bir noktaya geldi.
Bu yalnızca bir
perde arasıydı. Gecenin geri kalanı huzur doluydu. Ertesi gün güneş ufka doğru
yükselirken grup teknelerine atladı. Tekrar nehrin aşağısına açıldılar. Birkaç
gün aynı şekilde geçti. Kıyılardaki ağaçlar azalmış ve yerlerini kayalar almıştı.
Arazi ovalardan vadilere dönmüştü.
Bir saat sonra,
Aragorn aniden bağırdı. ''Bakın, Argonath! Uzun yıllar boyu eski krallarıma
bakmayı arzulamıştım. Benim atalarım.''
Vadinin sonunda
iki görkemli heykel belirdi. Yüzlerce metre uzunluğunda heykellerin bu dünyada
ayakta kalması mucizevi bir manzaraydı. Heykeller Anduin'in iki tarafına
oyulmuştu. Her kim olursa olsun onların önünde eğilirdi.
''Gerçekten... Muhteşem!'' Zheng yükses sesle haykırdı. Grubun geri kalanı da aynı şekilde.
Teknelerin iki heykelin arasından
geçtiğini ve boylarının heykellerin ayaklarından daha kısa olduğunu hayal edin.
Onların büyüklüğü ancak bir mucize olarak tanımlanabilirdi. Hepsi
nefeslerini tuttu ve yanlarından geçerken gözlerini yukarıya diktiler.
İlerledikten çok sonra bile, Kardeşlik hala kafalarını oraya çevirmişti. Bu
ihtişam yalnızca gözlerle anlaşılırdı, sözlerle anlatılamazdı.
Aragorn ''Öylesine
onurlu, asil ve cesur bir kişi, benim atam, Tek Yüzük'ün cazibesine teslim
oldu...''
Tekneler vadiyi ve
görkemli insan heykellerini geride bıraktı. Ve gürüldeyen şelaleye vardılar.
Grup kıyıya çıktı.
İleri gitmek yerine bir kamp kurdular. "Gölü gece
vakti geçeceğiz. Tekneleri saklayın ve yayan devam edin. Mordor'a kuzeyden
yaklaşacağız.'' dedi Aragorn, elflerin hediyelerini ve yemekleri ayırırken.
Gimli ''Ah, evet!
Sadece, Emyn Muil'den gitmek biraz sıkıntılı olmaz mı? Jilet gibi keskin
kayalardan geçilmez bir labirent! Göz alabildiğince pis, kokulu bataklıklar!''
dedi.
Aragorn Gimli'ye
baktı ve kafasını salladı. ''Yolumuz bu. Biraz dinlenmeni ve gücünü toplamanı
öneririm, Cüce Efendi.'' dedi.
Legolas birden
yanlarına geldi ve ''Şimdi gitmeliyiz.'' dedi.
Aragorn ''Hayır.
Orklar doğu kıyısını devriye geziyor. Karanlığın çökmesini beklemeliyiz.'' diye
cevap verdi.
Legolas ''Beni
endişelendiren doğu kıyısı değil. Kafamda bir gölge ve tehdit büyüyor. Bir şey
yaklaşıyor... Hissediyorum.'' dedi.
Legolas cümlesini
bitirmeden, Merry ''Frodo nerede? Frodo yok!'' dedi.
Sam yerde
uyukluyordu. Anında yerinden sıçradı ve endişeli bir şekilde etrafına baktı.
Aragorn ve Legolas kıyının yakınındaki ormana yöneldiler.
Oyuncular orijinal
hikâyede Boromir'in bu noktada Tek Yüzük'ün cazibesine kapıldığını
biliyorlardı. Yüzüğü Frodo'dan çalmak istemişti. Ancak, Uruklar onları pusuya
düşürüyordu, Boromir Hobitleri ve Kardeşlik'in geri kalanını kurtarırken
ölmüştü.
Zheng oyuncularla
göz göze geldi. Birbirlerine kafa salladılar. Başka bir söze gerek yoktu. Üç
ruh gücü kullanıcısı Urukların sayısını ve yerlerini taradı ve görüntüleri
hepsinin zihnine gönderdi. Zheng Kaplanın Ruhu'nu çıkardı ve Kabus'un üzerine
bindi. Diğerleri de silahlarını hazırlayıp ayağa kalktı.
Zheng ''Heng ve
Xuan ruh gücü kullanıcılarını korumak için burada kalsınlar. Kuzey İzlanda ve
Afrika Takımlarının her biri geride bir adam bıraksın... Geri kalanımız savaşa
hazır olsun!'' dedi.
Aragorn şimdiye
kadar Frodo'yu bulmuştu. Frodo avucundaki yüzüğü ona uzattı. Aragorn cazibeye
kapılmadı ve onu almadı. Frodo tek başına Hüküm Dağı'na gidip onu yok edeceğini
söyledi.
''Ah, ne harika...
nezaket ve cesaret, masumiyet ve hayal. Gerçekler acıdır fakat bu asil duygular
olmadan, onunla karşılaştığında, eksik hissettirir. Bu yüzden güzel şeyler en çok
yok edildiğinde güzeldir.'' Bir ses Aragorn ve Frodo'yu böldü.
Aragorn kılıcını
çekerken hızlıca arkasını döndü. Qi silahını aktive etti çünkü bu ses ona bir
bıçağın tam arkasında konumlandığına dair bir his vermişti. Tüyleri diken diken
oldu.
Yakışıklı bir adam
arkalarında uzun bir sütunun üzerinde dikiliyordu. Kibar bir gülümsemeyle
onlara baktı. Bu tebessümün tehdit eder bir yanı yoktu. Yine de gözleri, buz
kadar keskindi.
Sütun sekiz metre
uzunluğundaydı. Etrafta başka yapı yoktu. Hiç ses çıkarmadan oraya nasıl
çıkmıştı? Aragorn bir şey olduğunu anlamamıştı. Bu kavrayış silahını
indirmesini sağlamıştı. Bu adam onu öldürmek isteseydi, direnme şansı bile
olmadan ölmüş olurdu.
''Ah, geldiler.
Peki o zaman. Arkadaşlarınız için bu savaş cesaretini koruyun. Yeniden
buluşacağız.'' Gülümsedi. Silueti hafifçe hareket etti, sonra da ortadan
kayboldu. Sanki hiç oraya gelmemiş gibiydi.
Zheng Kabus'un
üzerinde koşuyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..