Çevirmen: Starshollow
Editör: Mariposa
Xuan'ın
analizine göre, enerji taşlarını ele geçirmek veya elflerden direkt istemek
aptalcaydı. Film karakterlerinin onlara olan sempatisini azaltırdı, özellikle
ana karakterlerin. Zheng onları önceki savaşlarda defalarca kurtarmıştı. Enerji
taşları tek başına buna değmezdi.
''Enerji
taşlarını elde etmek yerine, onları bir yedek mal gibi görmek daha iyi. Enerji
taşlarını hemen toplamamıza gerek yok. Her takımın bir filmi tamamladıktan
sonra diğer takımlarla tanışmadan kendi film dünyalarına dönebildiğini
unutmayın. Şu an yalnızca elflerle olan ilişkimizi geliştirmek zorundayız.
Sonra bu dünyaya özel mallarla değiştirmek için Tanrı'nın boyutundan mallar kullanabiliriz.
Enerji taşları, mithril ve diğer nadir şeyler. Burada açgözlü olmanın bir
anlamı yok. Şimdiki hedefimiz itibar kazanmak ve bu dünyaya erken giriş
fırsatımızı boşa harcamamak.''
Herkes
durumlarının böyle olduğunu anlamıştı. En büyük düşmanları artan zorluktaki
film karakterleri, çok sayıda köle ve onları bekleyen iki takımdı. Enerji
taşları hakkında açgözlü olmanın zamanı değildi. Yine de dinlenmeleri sırasında
herkes hala enerji taşlarını izliyordu. Elfler bu lüksten daha fazlasıydı. Oyuncuların
gece boş vakitleri vardı. Kısa bir konuşmanın ardından, takımlar halinde
ayrılarak şehrin etrafında dolaşmaya çıktılar. Şehirde bonus görevler ya da
görev malları keşfedip keşfedemeyeceklerini görmek istiyorlardı. Nasıl olsa
yapacak başka bir şey yoktu. Aynı zamanda yürüyüş biraz rahatlatıcı olabilirdi.
Üç
takım şehrin içinde güvendeydi. Öte yandan, yedi kıdemlinin eşlik ettiği on
yedi yeni gelen, Rohan Geçidi'ne doğru yola çıkmıştı. Bu grubun gücü endişe
vericiydi ancak ''yüzük'' onlarda değildi. Rohan Geçidi'nin batısına
ulaştılar. Bu bölge insanlara ve elflere aitti, bu yüzden yol onlar için
güvenli olmuştu.
Normal
yolu izledikleri için Rivendell'den Rohan Geçidi'ne gitmek 40 gün sürecekti. Ya
da acele ederlerse 30 gün. Yoldaki manzaralar tablo gibiydi. Bu dünyada çevre
kirliliği veya tahrip edilmiş ormanlar diye bir şey yoktu. Manzaralar yeni gelenleri
etkiledi ve onlara sanki bir tatildelermiş hissi verdi.
Diğer
yandan kıdemliler bütün süre boyunca kalplerini sıktı. Grubun en zayıfı Kuzey İzlanda
Takımı'ndan bir adamdı. Yalnızca üç film atlatmıştı ama burada barışçıl dünya
diye bir şey olmadığını biliyordu. Şu an öyle görünebilirdi fakat ölüm hiçbir
işaret vermeden gelebilirdi.
Çin
Takımı'ndan Kampa ve diğerlerinin yolda ateşi çıktı. Çabuk gelip geçti.
Geçtikten sonra, kilitsiz modun ilk aşamasına ulaştılar. Xuan'ın ürettiği T
virüs prototipi etkisini göstermişti. Biraz gecikmeli oldu ama ilk aşamayı
açmayı başarmışlardı. Çin Takımı üyeleri arttırılmış güç ve tepki hızı
kazanmışlardı. Tabi yine de bu artış ejderha kanı kadar belirgin değildi.
Haotian,
yolculuğa başladıktan beş gün sonra Çin Takımı'nın kıdemlileriyle irtibata
geçti. Onları tarlaya sürükledi, sonra gülümseyerek; ''Biraz zahmetli ama
kendimi tekrar tanıtayım. Tanrı ve Xian Hırsızları. Ben Xian'ım, Haotian. Ahem.
Beni tanımıyor gibisiniz.'' dedi.
Ona
kaşları çatık bir şekilde baktılar. Haotian tuhaflığı fark etti ve kahkaha
attı. ''Gerçek dünyada değerli mallar çalmada ustayım. Antikalardan,
hayvanlara, teknolojiye ve hatta insanlara kadar her şey. Değerli ve elde
edilmesi zor olduğu sürece, hedeflerim bunlardı. Gerçek dünyada bir çete ile
çalıştım.''
Gando
umursamamış gibiydi. ''Ee, bunun bizimle ne ilgisi var? Gerçek dünyada ne
kadar güçlü olursan ol, hala burada hayatta kalmak için mücadele edeceksin. Bir
hırsız olmak seni burada güçlü kılmaz.''
''Demek
istediğim bu değildi.'' Haotian kafasını kaşıdı ve güldü. ''Kendimi
tekrar tanıtıyordum sadece. Söylemek istediğim, Xuan bize bir görev verecek.'' dedi.
İfadeleri
anında değişti. Özellikle Xuan'ın planlarının kurbanı ve Zheng ona yardım
etmeseydi Starship Troopers'ta (Yıldız Gemisi Askerleri) neredeyse ölecek olan
Gando'nun ifadesi.
''Görev...''
Haotion,
Xuan'ın onunla ilk konuştuğu zamanı hatırladı. Xuan grubunun adını seslenmişti
ve onun gerçek ismini. O an kalbi duracakmış gibi oldu. Eğer böyle bir durumda
olmasaydı, Xuan'ı öldürmeye çalışırdı.
''Bana
karşı böyle bir düşmanlık hissetmeye gerek yok. Dokuzuncu bölümdeki National
Security'de (Bela İş Başında) bilgilerinizin olduğunu unutmuş olamazsınız.
Tesadüfen oradaki verileri okuma yetkim ve alışkanlığım vardı. Bu yüzden size
aşinayım. Siz genetiği değiştirilmiş ilk nesil insanlardan bir buçuk yıl sonra
oluşturulan insanlarsınız. Tesis ilk seferinde olduğu gibi insanların
sınırlarının aşılmasını öncelemedi. İkinci nesilde sadece gerekli genetik
değişiklikler yapıldı. Ne yazık ki, ölüm oranı hala yüksekti. Sen hayatta kalan
yirmi kişiden birisin ve olumsuz yan etkisi olmayan tek kişisin.''
Haotian
onu süzdü sonra da kayıtsız bir tonla ''Sen kimsin? Sana otuz saniye
veriyorum.''
''Genetiği
değiştirilmiş birinci nesil insanlardan sağ kurtulan tek kişi. Benim adım Chu
Xuan.''
Haotian'ın
DNA'sında sadece iki değişiklik vardı; zekâ ve psikokinezi (Maddeleri zihin
gücüyle hareket ettirebilme). Değişikliklerinin amacı ona yeterli zekâ ve
mücadele yeteneği kazandırmaktı. Neslinde, yan etkilerin olmaması sayesinde
yirmi yıldan fazla yaşayan tek kişi oydu. Haotian, Çin'e ait yadigarı,
yeraltında ticareti yapılan bilgileri ve teknolojiyi çalmak için yaratıldı. Bu
eylemler su yüzüne çıkarılamadı, bu yüzden adı hükümetin resmi kayıtlarında
hiçbir yerde yoktu. Geçmişi olmayan bir insandı. Kökeninin tek göstergesi
dokuzuncu bölümdeki bir not defterinin içindeydi.
''Zekân
ve yeteneğin nedeniyle sana verdiğimiz tek destek bilgiydi. Ancak, imkansız
olduğu düşünülen çok sayıda görevi tamamladın. Daha sonra bir partnerin
olduğunu öğrendik. Tanrı ve Xian Hırsızları, sen Xian'sın, bu yüzden kendine
Haotian adını verdin, bu da Xian imparatoru anlamına geliyor. O zaman Adam kim?
Tanrıların atası olarak bilinen kişi. Kökeni nedir?''
dedi Xuan duygusuzca.
Haotian
acı bir gülümsemeyle cevap verdi: ''Kuralımız asla birbirimizin kökenini
sormamaktı. Siz olduğuna inanamıyorum Albay Chu Xuan. Bu dünyaya girdiğinize de
inanamıyorum. Adam'ın yanı sıra, yaptığımız iş birliklerinden sonra kalbimin
derinliklerinden saygı duyduğum tek kişisiniz. Planlarınız olmasaydı ölmüş
olabilirdim.''
Xuan
başıyla onayladı. ''İki sorum var. Bir, Adam nerede? İki, buraya nasıl
geldin? Yalan söyleyebilirsin ama kişiliğin ve bedeninle bu alana girmen imkânsız
olmalı. Söyle bana. Bunu nasıl başardın?''
Haotian
kafasını kaşıdı. ''Adam'ı kovalarken buraya girdim. Birdenbire ortadan
kayboldu. Gizli bir odanın içindeydi. Hiçbir hilenin olmadığı gerçek bir gizli
oda. Size rakip olan bir zekâsı olsa bile odadan nasıl çıktığını anlayamadım.
Böylece kaybolduğu odayı araştırdım. Yerde bir dizüstü bilgisayar vardı.''
''Sonra?''
Haotian
devam etti: ''O odanın kamera kayıtlarını izledim. Kendi davranışlarını
gözlemleme gibi tuhaf bir alışkanlığı vardı. Kaybolmadan önce ekranda ''EVET''e
tıkladığını gördüm. Programı araştırmaya çalıştım ama geride hiçbir iz
kalmamıştı. Sonra dünyadaki hükümetlerin benzer olaylarını araştırdım. Ve
sonunda mesajınızı Çin'in en büyük askeri üssü veri tabanında buldum. Adam'ın
nerde olduğunu sordunuz, onu öldürmek mi istiyorsunuz?''
Xuan
başıyla onayladı. ''Evet. Böylesine tehlikeli bir insanın yaşamasına izin
vermek riskli. Sana planımı anlatacağım. Yapman gereken...''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..