Cilt 3 - Bölüm 70: Yurine Valarfin (2/3)

avatar
304 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 70: Yurine Valarfin (2/3)


Çanlar çalmaya devam ediyordu. Adam onu kaldırdı ve deriyle kaplı bir koltuğa koydu, yerden yüksekteydi. Onu taşıyan adam iki saniyeliğine ortadan kaybolduktan sonra koltuğun öteki tarafından çıktı.

 

“DEH!” Adamın sesinin ardından bir şaklama sesi geldi ve hareketi hisseti. Adam bağırmaya devam ediyordu. “DEH! KOŞ! KOŞ! KOŞ AMINA KODUĞUMUN ATI! KOŞ!”

 

Adam bağırdıkça bir şey daha fazla şaklıyor ve hareket hızları gittikçe artıyordu. Yağmur yüzüne vururken adam onu tutup çekti ve dizlerinin üstüne yatırdı.

 

“Merak etme Yurine!” dedi. O kadar hızlı konuşuyordu ki kelimeleri birbirinden ayırması zordu. “Her şey çok iyi olacak, söz veriyorum! Söz veriyorum! Bizi kurtaracağım! Dayan... Yalvarırım dayan...”

 

Yüzüne düşen yağmur suyunun arasında farklı sıcak damlalar hissetmeye başladı ama bunun ne olduğunu sorgulayacak durumda değildi.

 

Yolculuk öncekinden de daha sarsıntılıydı. Sürekli sıçrıyor, yerlerinde duramıyorlardı. Yolculuğun konforsuz olması sebebiyle uykuya dalmakta güçlük çekiyordu. Uyumadan geçirdiği her saniyenin ardından uyku daha güçlü bir şekilde saldırıyordu.

 

Uykuya teslim olmak istiyordu. Zaten vücudunun kontrolünü kaybetmiş, etrafında olanların farkına varamaz bir hâldeydi. Eğer uyursa uyandığında düşünebilir ve neler olduğunu kavramaya çalışabilirdi.

 

“Yu-Yurine? Bu ne?”

 

Adam elini göğsüne koydu ve hafifçe bastırdı. Göğsü anormal şekilde içine çöktü, elini hemen geri çekti ve göğsünden çıkan siyah duman gökyüzüne yükseldi.

 

Adamın ağzından değişik sesler çıktı. İnleme ve hırıltıya benziyordu ama kelime olmadığı kesindi. Konuşmaya çalışıyor ama her denemesinde başarısız oluyordu.

 

En sonunda bağırdı. “YURİNE!”

 

“Yurine... Ben miyim?”

 

---:---:---:---:---

 

“Bunun kötü sonuçlar doğuracağını söylüyorum,” dedi ablası olarak çağırdığı Rie. Konuşurken sesi git gide alçalmıştı.

 

Akşam yemeğinin ardından babası, annesi ve Rie ‘iş’ konuşmak için Emily’yi odadan dışarı çıkarmıştı. Emily ne konuştuklarını merak ettiği için çok uzaklaşmamış, duvarın arkasına saklanıp onları dinlemeye başlamıştı. Kedi kulaklarına sahip olduğu için bu mesafeden ne dediklerini rahatça duyabiliyordu.

 

“Bu kötü sonuçları senin varlığın doğuracak.” Annesinin sesinde yadsınamaz bir öfke mevcuttu. “Hiç gelmeseydin-”

 

“Eri, bu meselelere girmek bir işe yaramayacak.” Bu sefer babası konuşuyordu. “Mevcut durumu değerlendirsek daha iyi olur.”

 

Babasının sesi canı yanıyormuş gibi çıkıyordu. Emily onu iyileştirmek için hemen yanına koşup sarılmak istedi ama bunu yaparsa konuşmayı keser ve onun duyamayacağı bir yerde konuşmaya devam ederlerdi.

 

“Bunların yaşanmasını isteyen ben değildim. Ben de Emily gibi bir kurbanım.”

 

Kurbanın ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. Hafızası bunun Azer’e sunulan hayvanlar olduğunu söylüyordu ama Emily bir hayvan değildi. Kedi kulaklarına ve bir kuyruğa sahip olsa da kendini bir hayvan olarak görmüyordu.

 

Öyleyse Emily neyin kurbanıydı? Onu Azer’e sunmak için öldürecekler miydi? Böyle bir şey korkunç olurdu, ölmeyi istemiyordu. Neden Azer kendisine kurban verilmesini istiyordu ki? Azer’i görürse ona söyleyecek iki çift lafı olacaktı.

 

“Benim kızım bir kurban değil!” Rie konuştuktan sonra kısa süreli bir sessizlik oluşmuştu ama annesi bir anda bağırarak bu sessizliği bozdu. “Onu hiç kimseye vermeyeceğim! O benim kızım, benim!”

 

“Onu birine-”

 

“KAPAT ŞU ÇENENİ!”

 

Annesi bağırdığında Emily az kalsın çığlık atacaktı. Son anda kendi sesini bastırdı ve korkarak duvardan birkaç adım uzaklaştı.

 

“Erina!” Babasının ilk defa bağırdığını duyuyordu, üstelik annesinin tam ismini kullanmıştı. “Bu Emily’nin iyiliği için. Kimse onun zarar görmesini istemiyor.”

 

“Ama istiyorlar...” Annesinin sesi yükseldiği hızda kısıldı, hıçkırıklarını duyabiliyordu. “İstiyorlar, onu almak istiyorlar... Yavrumuzu almak istiyorlar...”

 

“Beni kim almak istiyor?”

 

Emily ile böyle bir şey konuşulmamıştı. Kimsenin onu almasını istemiyordu, burayı terk etmek istemiyordu. Sonsuza dek ailesinin yanında kalmak, onlarla birlikte yaşamak istiyordu.

 

“Size onu bana vermenizi söylemiyorum, zaten kendimde birine bakacak kabiliyetin olduğunu da iddia etmedim. Sizden istediğim kaçmanız.” Rie’nin sesi önceki seferin aksine artık güçlü çıkıyordu. “Kaçın, burayı terk edin, Rolderhelm’e gidin. Orası daha güvenlidir.”

 

“Burayı terk etmeyeceğim,” dedi annesi. Rie’nin sesinin aksine onun sesi güçsüzdü. “Bizim evimiz burası, uğruna bir sürü şeyi feda ettiğimiz yer burası.”

 

“Biliyorum ama bu Emily’nin iyiliği için. Tüm bu malikâne, tüm bu hayat ondan daha değerli değil. Burası olmasa bile bir aile olmaya devam edeceğiz.” Göremese de babasının şu anda annesine sarıldığına emindi. “Her zaman birbirimizi seveceğiz, Eri. Önemli olan nerede olduğumuz değil, bir arada olmamız.”

 

Annesi hıçkırmaya devam ediyordu. “Biliyorum.”

 

“Peki ya neden Rolderhelm?” diye sordu babası.

 

Rie cevapladı. “Ustam oradaki insanların daha güçlü ve ülkedeki güvenliğin Mora’ya göre daha üst düzey olduğunu söyledi. Maceracılar da buradakilere göre daha güçlüymüş, sizi korumaları için onları tutabilirsiniz.”

 

“Buradaki maceracılar hiçbir şey beceremiyor,” dedi annesi.

 

Emily buna katılıyordu. Kendilerini korumaları için bir sürü maceracı tutmuşlardı ama o kurt adam onlara saldırdığında Rie, kurt adamı kaçırmak için orada olmasaydı hepsi ölmüş olacaktı.

 

“Ben de sizinle geleceğim. Orada büyü konusunda eğitim alabileceğim yerler varmış, oralarda eğitim almak istiyorum. Bu sayede peşimdeki şeyi öldürebilir ve Emily’yi de bu işten kurtarabilirim. O zaman isterseniz buraya tekrar gelebilirsiniz.”

 

Rie kimi öldürmek istiyordu? Emily’nin bununla alakası neydi? Daha iyi duymak için duvara tekrar yaklaştı ama onun merak ettiği konular hakkında konuşmadılar.

 

“Yolculuğu karşılayacak paran var mı?” diye sordu babası.

 

“Evet, ustamdan kalan şeyler var.”

 

“Eri, sen ne diyorsun?”

 

Annesi burnunu çekti. “Emily için... Olur...”

 

Böylece Emily’nin ailesi Mora’yı terk etmeye karar verdi.

 

---:---:---:---:---

 

Araçları geçtikleri bir yolun üstündeki çukur yüzünden sallandı, eğer adam onu tutmasaydı az kalsın düşecekti.

 

“YURİNE! YURİNE!”

 

Adam bağırmaya devam ediyordu ama sesindeki inancın gitgide söndüğünü söyleyebilirdi. Baştaki öfke ve kararlılık yerini bilinmezlik ve çaresizliğe bırakıyordu.

 

Araçları bir defa daha sarsıldı. Bu sefer düşmesini sağlayacak kadar kuvvetli değildi ama gözleri bir kez daha aralanmış ve parlak bir ışık uykusunu açmak istercesine görüşünü kaplamıştı.

 

Zincir artık daha gözle görülür olsa da ışığın sebebi zincir değildi. Işık onu taşıyan adamın göğsünden yayılıyordu. Yıldızın ağırlığını hissedebiliyor, o yıldızın merkezine doğru çekiliyordu. Öylesine parlak, öylesine göz alıcıydı ki dikkatini ondan alamıyordu.

 

Ve bir de sıcaktı.

 

“AAAAAHHHHHHHHH!”

 

Adam bağırdı. Çok, çok ama çok güçlü bir şekilde bağırdı. O bile yıldızın sıcaklığını hissedebiliyorsa kim bilir yıldızı taşıyan adamın canı nasıl yanıyordu? Bu kadar sıcak bir nesneye bir insanın temas etmesi kesinlikle istenmeyen sonuçlar doğururdu.

 

“Canın yanmasın,” diye geçirdi içinden.

 

İçinden bir ses isterse canının yanmasına engel olabileceğini söylüyordu. Onun acısını dindirmek için kolunu havaya kaldırmayı denedi ama kolu yere geri düştü ve onu tekrar hareket ettiremedi.

 

“HAYIR!” Adam tekrar bağırdı. “Hayır! Gücünü boşa harcama! Sadece uyanık kal! SADECE UYANIK KAL!”

 

Elini tekrar kaldırmak için çabalıyordu ama ne kolunda bunu yapacak güç vardı ne de adam bunu yapması için ona izin veriyordu. Elini kaldırmaması için tuttu ve bunu yaptığında hoşuna giden bir sıcaklık hissetti.

 

“LANET OLSUN BE!”

 

Adam tekrar küfür etmeye başladı. Bu esnada hemen üstlerinden geçen büyük kırmızı bir topu ve onun yaydığı ısıyı hissederek terledi. Vücudunun git gide soğuduğunu düşünürse hissettiği sıcaklıkların hoşuna gittiğini söyleyebilirdi. Özellikle göğsünde harikulade bir sıcaklık hissediyordu.

 

---:---:---:---:---

 

Evini terk etmek onu kendini hazırladığından daha çok yaralamıştı. Alelacele her şeylerini satmış ve limana gitmek için yola çıkmışlardı ama yolda bazı sorunlar onları bekliyordu.

 

“Emily!”

 

Bindikleri at arabasının sarsılmasıyla annesi onun üstüne kapandı, babası da yanlarındaydı ve Emily’nin elini tutuyordu. Dışarıda neler olduğunu göremeseler de Emily vücudunun karıncalandığını hissediyor, bu karıncalanma ona tehdit sinyali veriyordu.

 

“Rie abla dışarıda kaldı!” diye bağırdı Emily.

 

“Merak etme, o bir çaresine bakar.” Babası, Emily’nin elini tutmaya devam ediyordu. “Her şey yoluna girecek, merak etme.”

 

“Ama baba! Dışarıda-”

 

“Emily.” Annesi sözünü kesti ve sarı saçlarının üstüne bir öpücük kondurdu. Bunun ona güven vermesi gerekse de vermemişti “Dışarısı hakkında düşünmeyelim. Limana gidecek ve bir gemiye bineceğiz, sonra baban bizi ço~k güzel bir ülkeye götürecek.”

 

Annesi onu rahatlatmak için konuşuyor, Emily ise ağlıyordu. Ona ne anlatırlarsa anlatsınlar dışarıdan gelen karanlığı hissedebildiği için ağlamasına ve endişelenmesine engel olamazlardı. Aracın dışında onları bekleyen kötü şeyler vardı.

 

“Arak Pura!”

 

Rie’nin ergen sesi araçlarının üstünden geldi. Söylediği iki kelimenin anlamını bilmiyordu ama o bu iki kelimeyi söyledikten sonra patlayan bir şeylerin sesini duydu. Araçları biraz daha sarsıldı, yine bir şeyin üstünden geçmişlerdi.

 

“Anne! Anne!” Annesini omuzlarından tutup sarstı. “Dışarıya bakmak istiyorum!”

 

“Hayır!”

 

İlk defa annesinden böyle direkt ve sert bir yanıt alıyordu. Onun ciddiyetini anlayabiliyordu ama dışarıda olan olayları görmek zorunda olduğunu hissediyordu. Merakı ve annesinin sözü arasında kalıp kararsızlığın içinde sürüklenirken araçları bir defa daha sarsıldı.

 

Araçlarının bir sonraki sarsılışı öncekilerden daha kuvvetliydi. Araçları yana doğru yattı ve Emily, babası ve annesinin kollarından kayarak yere düştü. Babası onu yerden kaldırmayı denerken araçları tekrar düzeldi ama bu kısa süreliydi, araç şimdi de diğer tarafa yatmıştı. Annesi koltuktan düştü ve aracın kapısına çarptı, kapı kırıldı ve annesi araçtan dışarı çıktı.

 

“ERİ!”

 

Babası bağırırken araç yana doğru eğilmeye devam etti ve en sonunda tamamen yan yattı, ikisi aracın içinde yuvarlanırken araçları takla attı. Bu esnada babasının başı aracın kırık kapısının dışına çıktı, araç bir kez daha yan yatınca araç ile yer arasında kaldı.

 

Emily ağlayıp çığlık atarken babasını fark edemedi bile. Onu ancak araç sürüklenerek durduğunda fark edebilmişti. Babasının başı araç ile yer arasında sıkışmıştı ve babası hareket etmiyordu.

 

Kan çimenlere yayılırken Emily’nin dili tutuldu, ağzını açamıyordu. Ne diyeceği, ne yapacağı, gördüğü görüntüyü nasıl tarif edeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Emily altını ıslattı.

 

Sıcak idrarı bacaklarından aşağıya aktı ve babasının cansız vücudunu kapladı.

 

“Ah... Ah... AH? AAAAAHHHHHHHHHHH!”

 

Çığlığı araçlarının tahtadan duvarlarını titretirken hâlâ aracın dışında olan Rie’nin de çığlık attığını duydu. Daha sonra kızın ağzından bir küfür döküldü.

 

“Siktir!”

 

İlk kez Rie’nin küfür ettiğini duyuyordu ama tabii ki de bunu ayıplayacak hâli yoktu. Emily, babasının cesedine bakıp çığlık atmaya devam etti.

 

---:---:---:---:---

 

“Yurine...” Bu ismin kime ait olduğunu hatırlamak üzereydi. “Yurine, benim adım...”

 

Adam ona ısrarla Yurine diye bağırmaya devam ediyordu. İsminin yanına bir de adamın çığlığı karışmıştı ki bu ismi acılı bir şekilde duymak onun da kalbini acıtıyordu.

 

Artık yıldızın çekim gücüne kapılmıştı, onun yörüngesinde döndüğünü hissediyordu. Gittikçe yıldıza yaklaşıyor ve yıldızdan uzaklaşmak gittikçe imkânsızlaşıyordu.

 

“Bu sesler çok rahatsız edici,” diye düşündü hâlâ çalmaya devam eden çanların sesi hakkında.

 

“YURİNEEEEE!”

 

Gözlerini kapamayı denediği esnada adam yine bağırdı. Uykuya karşı koymak bu kadar zorken hâlâ onu uyanık tutmaya çalışıyordu. Uykuya karşı koymayı denemek de adamın yıldızının çekim gücünden kaçmak kadar zordu. Git gide uyuma isteği artıyordu. Artık gözlerini tamamen açamıyordu bile, tüm vücudu soğurken yalnızca birazcık aralayabiliyordu.

 

Güzel miydi?

 

Duyduğu ses onu bir kez daha uykuya dalmaktan alıkoydu. İlginçti, sesi tanıyormuş gibi hissediyordu. Ses o kadar tanıdık geliyordu ki sahibinin ismi hemen dilinin ucundaydı.

 

Benim vücudumla yaşamak? Benim hakkım olan hayatı yaşamak?

 

Evet, bu kendi sesiydi ama bir yandan da ona ait değildi.  Bu onun bir başkasından aldığı sesti. Sesin sahibinin konuşma tarzına bakılırsa bunu birine vermekten hoşnut olmadığı belliydi.

 

Sahte bir varlık olmak güzel miydi?

 

Eğer uykulu olmasaydı ona uzun cevaplar verebilirdi ama bu hâldeyken ne diyeceğini düşünemiyordu bile. En başta onun hangi hayattan bahsettiğini bile bilmiyordu. O, bir hayat mı yaşamıştı? Varlığının yalnızca bu andan ibaret olduğunu zannediyordu.

 

Adam bir kez daha bağırdı. “YURİNE!”

 

“Ah... Evet, benim adım Yurine.”

 

---:---:---:---:---

 

Hâlâ babasının cesedinin üstünde oturmaya devam ederken annesine ne olduğunu bilmiyordu bile. Araçları biraz önceki saldırıyla parçalanmıştı ve artık dışarısını görebiliyordu.

 

Limana gitmek için şehrin içinden geçmeleri gerekiyordu ama şehirde değillerdi,  yeşil bir çayırın üstünde duruyorlardı. Uzaklarında bir orman vardı ve yanlarındaki derenin bir kısmı üzerindeki cesetlerle birlikte kırmızıya boyanmıştı. Suyun bazı yerlerindeyse sadece siyah birikintiler vardı.

 

“Genç hanım, size zarar vermek gibi bir niyetimiz yok. Vaktiniz gelene dek bekleyin.”

 

Emily’nin iki katı uzunluktaydı, vücudu iriydi. Siyah dövmelerle kaplı kırmızı vücudunun üstünde yine kırmızı renkli lekeler vardı, ağzından ve uzun siyah boynuzlarından kan damlıyordu.

 

Rie ona büyücülerin savaşlar esnasında araya mesafe koymaları gerektiğini söylemişti ama şeytan ona çok yakındı. Rie uzaktan saldırabilmek için aralarını açmayı denese de rakibinin hızı buna müsaade etmiyordu.

 

Şeytanın pençeli parmaklarının darbesinden geriye doğru takla atarak kaçtı ve ellerini bile hareket ettirmeden havada oluşturduğu gölgeleri katılaştırıp mor bir mızrağa çevirdi, onu fırlattığında şeytan yalnızca yerinde durdu ve avucunu mızrağa doğru açtı.

 

Mızrak onun avucuna çarptığında alevler belirdi, şeytan yerinde durmaya devam ederken mızrak gittikçe eridi ve yok oldu.

 

“Emily!”

 

Rie geri sıçramaya devam ederken onun ne durumda olduğuna baktı. Emily aynı pozisyonda otururken ağlamaya devam ediyordu. Babasının cesedine sarılmıştı.

 

Rie bir anda havaya sıçradı. Rie’nin sıçramasının hemen ardından bir alev topu onun altından geçip gitti.

 

Yere inmeden önce kollarını iki yana açtı ve oluşturduğu kristal mızraklar aşağıya doğru fırladı. Emily alev topunu atan kişinin nerede olduğunu göremese de mızrakların yere inmesinin ardından gelen çığlığın ona ait olduğunu umdu.

 

Rie yere indiğinde kıyafeti ter yüzünden derisine yapışmıştı ve beyaz teni gözle görülebiliyordu. Alnına yapışmış saçlarını eliyle geriye attı ve etrafında daha fazla gölge toplamaya başladı.

 

Şeytanın yanında daha fazla düşman toplanıyordu. Rie bunu fark ettiğinde Emily’nin olduğu tarafa yaklaştı ve onu arkasına aldı. “Merak etme, tüm bunlar geride kalacak.”

 

Ağlamayı sürdüren Emily için bu sözlerin hiçbir olumlu anlamı yoktu. Babasının geride kalmasını istemiyordu, annesinin geride kalmasını istemiyordu, mutlu hayatlarının geride kalmasını istemiyordu. Şu anda Rie’ye bu sözlerinden ötürü hakaretler ederek bağırmıyor oluşunun tek sebebi ağlamak dışında bir şey yapamıyor oluşuydu.

 

Şeytana katılan yeni düşmanlar vardı. İnsana benzeyen ama her yönden karanlık yayan varlıklardı.

 

Üzerine koşmaya başladıklarında Rie soluklanmayı kesti ve oluşturduğu mızrakları rakiplerinin üstüne fırlattı. Tek bir tanesi dışında hepsi mızraklardan kaçmayı başarmıştı.

 

En önde bir fırtına gibi ilerleyen şeytan Rie’nin üstüne atladı. Eğer Rie geri çekilirse doğrudan Emily’nin üstüne gelecekti. Bu yüzden geri çekilmek yerine yerinde durdu ve elinde kristal bir kılıç oluşturdu. Şeytanın pençelerinden kaçıldı ve kılıç ile bacağına saldırdı.

 

Şeytanın bacağını kesemeden önce eli insan formundaki bir şeytan tarafından tutuldu. Rie elini tutan şeytana kafa atmayı denedi ama boyu buna izin vermedi, bunun yerine eğildi ve arkasından saldıran şeytanın kılıcı Rie’yi yakalayan şeytanın kafasını kesti.

 

“Aptallar!” diye bağırdı Emily’nin önüne geçen şeytan. “Onu öldürecek bir şey yapmayın.”

 

Elinden kurtulduğu şeytan erirken Rie’nin etrafı kalan beş şeytan tarafından sarıldı. Şeytan ağlamaya devam eden Emily’yi tek seferde kolundan yakalayıp havaya kaldırdı.

 

“Buraya kadarmış.”

-------------------------

09.05.2022 – 21:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr