Cilt 2 - Bölüm 40: Rolderhelm’in Altın Mektupları

avatar
376 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 40: Rolderhelm’in Altın Mektupları


Önceki maçlar öğlen oynanıyordu ama yarın Rolderhelm’in kuruluş yıldönümü olduğu için final maçı sabah oynanacaktı.

 

Yu ve Yurine bankaya gitmeden önce Swann Postanesinde onları bekleyen Marino Swann ile buluşmayı kararlaştırmışlardı. Onu aldıktan sonra beraber bankaya gidecek ve kazandıkları parayı bölüştükten sonra bir daha görüşmemek üzere birbirlerine veda edeceklerdi.

 

“İyi para toplayacağız, hissediyorum.”

 

Denise El Rolder, Yu ile yaptığı konuşmanın ardından kendilerine para ödülü vermişti. Yu daha yüksek bir miktar bekliyordu ama Denise’in Yu’ya verdiği üç yüz altınlık ödül, daha doğrusu “yardım” aslında bir orduyu doyurmaktan fazlasını yapmaya yarardı. Bu parayla Mora’da iki ya da üç aylığına küçük bir birlik kurmak mümkündü.

 

Kızılşapel’in diğer kahramanlarına da ödül vermişti ama onlara verdiği ödül Yu’ya verdiği paradan çok daha azdı. Onların payına elli altın düşmüştü.

 

“Yavşak Raul hiçbir işe yaramadan hem para aldı hem kahraman oldu ya, ona yanıyorum...”

 

Yurine’ye yaptığı ödeme ise beş altındı ve bunun harçlık olduğunu, zaten parayı ona ya da Yu’ya vermesinin bir önemi olmayacağını söylemişti.

 

“Yani işin başı ben olduğuma göre en yüksek miktarı ben kazanmalıyım. Sonuçta ben olmasam başaramazlardı... Başaramazlardı da Sivina ve Ana’ya çok para gitti ya... Umarım çok para kazandık hadi Rolderhelm’de çiçekçi dükkânı açalım diyerek yanımızdan ayrılmazlar.”

 

Denise’in onlara yaptığı tek iyilik para vermek değildi. Aynı zamanda onun sayesinde Yu ve Yurine mahkemede yargılanmaktan da kurtulmuştu. Denise’in yolladığı tek mektup davanın düşmesi için yeterliydi.

 

Fayton şirketin önünde durdu. Denise’den de para gelince Yu bir anda cömertleşmiş ve biraz lüks tüketime kaçmaya başlamıştı.  Sivina ve Ana aldıkları ödül ile Southelm’de bir tatil yaparken Yu ve Yurine başkentte kalan günlerini takımlardan aldıkları parayla ufak çaplı şımarıklıklar yaparak geçirmişlerdi.

 

“Bay Valarfin, buraya yürüyerek gelmediğiniz ilk sefer.”

 

Faytoncu aşağıya inip aracın kapısını resmi kıyafetler giymiş Marino’ya açtı. Marino faytona bindi ve Yu’nun karşısına geçerek eliyle onu ve Yurine’yi selamladı.

 

“Arada sırada böyle küçük şımarıklıklar yapıyorum işte.”

 

“Heyecanlıyım ve biraz sonra mutluluktan havaya uçabilmek için ismini bildiğim tüm tanrılara dua ediyorum.”

 

“Tanrılar bu işi başarmamızda bize yardım etmezler bence.”

 

Nasıl bir tanrı dolandırıcılara dolandırıcılık işinde başarılı olması için yardım ederdi ki?

 

“Umarım başarmışızdır,” Marino ellerini çenesinin altında birleştirip tekrar dua etti.

 

Kargaşa yaratmaması için son haftanın mektuplarını yolladıkları altı bin iki yüz elli kişiye paralarını bankaya farklı saat ve günlerde yatırmalarını söylemişlerdi. İnsanlar önce parayı yatıracak sonra da önceden rüşvetini verdikleri iki banka görevlisi tarafından mektupları verilecekti.

 

“Tabii ki de başaracağız! Yu’ya inanıyorum.”

 

Yurine kucağında doğum gününde Yu’nun ona hediye ettiği oyuncak ayıyı tutarken sağ kolunu da Yu’nun koluna geçirmişti.

 

Büyücülük Akademisinde yaptıkları duygusal konuşmanın ardından Yurine daima Yu’ya yakın duruyor, Yu ancak tuvalete gittiği sıralarda yalnız kalıyordu.

 

Bundan rahatsız değildi tabii, onun sevgisine sahip olmak hoşuna gidiyordu. Ne zaman uyansa Yurine’yi ya kolu ya bacağı ya kuyruğu ya da üçüyle birlikten kendisine sarılırken buluyordu.

 

Gün içinde eli de çok fazla boş kalmıyordu. Yurine mümkün olduğunca Yu’nun elini tutuyor, Yu’dan kendisini kucağına almasını istiyor ve bazen yemeğini kendisine yedirmesini talep ediyordu.

 

İlgi istediği gibi ilgileniyordu da. Yu ne zaman istese ona masaj yapıyor ve sırtını çiğniyordu. Sürekli Yu’yu övüyor ve diğer kızlarla Yu yan yana geldiğinde kıskançlığını gizlemiyordu.

 

Kısacası Yurine kısa sürede Valarfin Fan Kulübünün kurucu başkanı olarak göreve başlamıştı.

 

“Burada bekle,” dedi Yu, faytoncuya. İnsanların mektup paralarını yatırdığı bankanın önünde durmuştu.

 

Bankaya girdiklerinde içeride çok fazla kişi olmasa da veznedarların hepsi meşguldü. Boşa çıkan veznedarlar Yu’ya yardımcı olmak istemiş ama Yu içerideki son müşteriler gidene dek beklemeyi tercih etmişti.

 

On beş dakika sonra, bankanın kapanmasına az bir vakit kala anlaştıkları iki banka personelinden birinin yanına gittiler. Rüşvetler için ayırdıkları toplam bütçe tamı tamına iki yüz altındı ve hesap defteri tutulmaması için onları ikna etmek çok zor olmuştu.

 

Yu onlara rüşvet verirken Marino’nun parası yoktu ve iki yüz altınlık ücretin yüz altını kendi parasından vermek zorunda kalmıştı. İş bitiminde de o iki veznedara yüz altın daha vereceklerdi ve bu sefer para Marino’nun payından çıkacaktı.

 

“Bay Yin, şeref verdiniz.” Veznedar, Yu’yu büyük bir gülümsemeyle karşıladı. Yu ona sahte bir isim vermişti.

 

“Daha gelen giden yok değil mi?”

 

“Hayır, verdiğiniz hesaplara para yatıran son kişiler bir saat önce geldi.”

 

Tam da Yu’nun mektuplarda belirttiği saatlerde gelmişlerdi.

 

“Öyleyse soruyu soruyorum, hazır mısınız?” diye sordu Yurine ve Marino’ya.

 

“Evet!” diye haykırdı Marino. Heyecanına hâkim olamıyordu.

 

Yurine sadece başını sallayınca Yu o soruyu sordu.

 

“Totalde kaç kişi para yatırdı?”

 

“İki hesaba para yatıranların sayısı toplam dört bin beş yüz, Bay Valarfin.”

 

Yu kahkaha atmaya başlarken Marino heyecandan yerinde duramıyordu. Bankanın içinde koşmaya başlayınca diğer personeller ve güvenlik görevlileri ona şaşkın gözlerle baktı.

 

“Bay Yin! Hahaha! Bu parayla borcumu öder üstüne yeni bir hayat kurarım!”

 

Marino’nun sevinci ona komik geliyordu ve kendinden geçmişken bile Yu’nun takma adını hatırlaması şaşırtıcıydı ama Yu ona şaşıracak durumda değildi.

 

“Hee-hee-ha-haha-hahaHAHAHAHA!” Korkunç bir kahkaha attı, şu anda gerçek bir kötü adama benziyordu. “Çok zekiyim lan ben! Harikayım ulan! Muhteşemim! Benim kadar zeki olmayan insanlar nasıl yaşıyor acaba? HAHAHA!”

 

Yu başka bir kendini övme krizine girerken Marino paraları görmek istedi. Veznedar gülümsemeye devam ederek onları veznenin arkasına aldı ve kasaya götürdü. Diğer veznedar da yanlarına geldi ve sahip oldukları farklı anahtarlar ile kasanın kapısını açtılar. Daha sonra ikisi birlik olup her biri içinde beş yüz altın olan torbaları Yu ve Marino’nun önüne getirdi.

 

Keseler yere bırakıldığında içindeki altınlar gözüküyordu. Parlak sarı metallerin gerçekliğinden emin olmak için Yu elini altınların arasına soktu ve çıkardığında avucundan aşağıya dökülen altınları izledi.

 

Ardından Yurine’yi koltuk altlarından yakalayıp havaya kaldırdı ve kendi etrafında dönerken Akasya Durağı Sinan şivesi ile bağırdı!

 

“Yurine! Ze~nginolduk, ze~ngin! Hahaha!”

 

“Yu, anlıyorum ama beni bırakmalısın, kusacağım. Yu! Beni döndürme diyorum!”

 

Yu gülmeye devam ederken Yurine’ye sıkıca sarıldı. Yurine yere inmek ve nefes alabilmek için omuzlarına vuruyordu. Yu onu bıraktığında başı döndüğü için düz durmakta zorlandı ve sallanarak yürümeye başladı.

 

“Yu, seni aptal. Tut beni.”

 

Yurine’ye düz durmasında yardımcı olmak için elini tuttu.

 

“Pekâlâ, diğer iş de tamam değil mi? Defterler ile alakalı olanı.” Diğer personellerin dikkatini çekmemek için kısık sesle konuşmuştu.

 

“Evet, hiçbir defterde adınız geçmiyor. Buyurun, bakın.”

 

Yu tüm defterleri kontrol etti ve isimlerinin yazmadığından emin oldu.

 

“Güzel, takma isim olsa da kayıt tutulmaması iyi oldu. Gerçi Yurine ile birbirimizin ismini söyledik ama sadece isimden bir şey olmaz herhalde... Olsa da yarından sonra kimse bir şey yapamaz gerçi.”

 

Bu gece ve yarını atlattıklarında Rolderhelm ile ilgili meseleler hakkında endişelenmelerine gerek kalmayacaktı.

 

“Anlaştığımız gibi ne biz sizi tanıyoruz ne de siz bizi. Şimdi gelin bize yardım edin.”

 

Altınları faytona taşımalarında anlaştıkları veznedarlar onlara yardımcı oldu ve rüşvetin kalanını orada aldılar.

 

Bunun dışında Yu, bankadan çektiği altınların evrakını da almıştı ve bu belge yalnızca kendisinde vardı. Yin ismine çekilmişti ama sahte ad olmasının bir önemi yoktu çünkü İlonya’ya ilk kez gideceklerdi. Evraklar altınları İlonya’ya sokarken işe yarayacaktı.

 

***

 

“Dört bin dört yüz doksan beş, dört bin dört yüz doksan altı, dört bin dört yüz doksan yedi, dört bin dört yüz doksan sekiz, dört bin dört yüz doksan dokuz, dört bin beş yüz... İşte tüm para burada!”

 

Bakır ve gümüş paralar ile birlikte dört bin beş yüz altınlık bir meblağ karşılarında duruyordu.

 

“Sana yüzde kırk dokuz, bana yüzde kırk dokuz ve Yurine’ye yüzde iki. Bu tarafa toplamda iki bin beş yüz doksan beş altın düşüyor ve sana da iki bin iki yüz beş altın düşüyor.”

 

Yu eliyle paraları paylaştırdı.

 

“Ama bankacılara da rüşveti yine kendi cebimden ödedim. Yani şimdi senden yüz altın alacağım, böylece sana düşen para iki bin yüz beş altın olurken bana düşen para iki bin altı yüz doksan beş oluyor.”

 

Kazançlarını paylaştıktan sonra Marino onları hazırlattığı sofraya davet etti. Aldığı paraya güveniyor olacak ki tam bir ziyafet sofrasıydı. Yu arasa kuş tüyü bile bulabileceğini düşündü.

 

“Teşekkür ederim ama sen yine de paranı böyle şeyler için fazla harcama.”

 

“Bugün özel bir gün, sorun değil. İçki ister misiniz?”

 

Yu’nun boş bardağına şarap koymak üzereydi ki Yu elini bardağın üzerine getirerek onu durdurdu ve Yurine için getirilen meyve suyundan içmek istediğini söyledi.

 

“Kızıma örnek bir baba olmaya çalışıyorum.”

 

Aslında içmiyor oluşunun sebebi alkolün ablalarının ölümüne sebep olmasından ötürüydü.

 

“Buradan sonra Elhaven’e mi gideceksiniz?”

 

“Evet. Qrath’a dönmek istemiyorum ve İlonya buraya fazla yakın. Hem Elhaven’de yeni yatırımcılar için güzel imkânlar varmış. Bir planınız yoksa siz de oraya gidebilirsiniz ama siz çoktan ne yapacağınıza karar vermişsinizdir diye düşünüyorum.”

 

Qrath haritanın doğusunda, Brahatul İmparatorluğunun güneyinde yer alan bir ada ülkesiydi ve Marino Swann’ın memleketiydi.

 

“Biz buradan sonra İlonya’ya geçeceğiz.”

 

İlonya ise Yu ve Yurine’nin Mora’ya gitmeden önce uğrayacakları duraktı. Yu’nun öğrendiğine göre İlonya, Rolderhelm’den sonra en yaşanabilir ülkeydi ve ekonomik olarak Rolderhelm ile yarışıyordu.

 

Marino’nun gideceği Elhaven ise Sivina’nın memleketiydi.

 

“Ama o ülkenin ırkçı olduğunu duymuştum. Marino orada yapabilecek mi ki?”

 

Ülkenin bulunduğu ada anakaraya uzaktı ve adadaki diğer ülkeler birbirleriyle sürekli olarak savaş halindeydi.

 

Konumu nedeni ile dışarıdan gelen işgalcilere kapalı olsa da aynı zamanda ticaret yollarına uzaklığı sebebiyle tüccar ve yatırımcıların rotasına uzak kalıyordu.

 

Elhaven kralı kötü giden ekonomiyi düzeltmek için ülkeye para sokmaya razı gelen kişilere yeni imkânlar sunmaya karar vermişti.

 

Vatandaşlık konusunda sıkıntı yaşamıyorlar, vergi indirimleri ile karşılaşıyorlar ve işlerine devlet tarafından yardım ediliyordu.

 

Ayrıca Elhaven Krallığının ismini aldığı başkenti Elhaven dünyadaki en güçlü surlardan birine sahipti ve insanlar oradayken kendini güvende hissediyordu.

 

“Umarım şansınız yaver gider.”

 

Yarın için Mora’ya gidecek bir gemi bulamamışlardı. Bu yüzden önce İlonya’ya gidecek, oradan da kara yolculuğuyla Mora’ya ilerleyeceklerdi.

 

“Size bol şans diliyorum, Bay Valarfin. Size tekrar teşekkür ederim, hem benim hem de ailemin hayatını kurtardınız. Eğer sizin için yapabileceğim herhangi bir şey varsa memnuniyetle yaparım.”

 

“Bu akşamın ardından bizi tamamen unutmanız yapabileceğiniz en iyi şey olur.” Sol elini çenesine götürüp düşündü. “Belki bir de N-Pass alabilirim.”

 

“N-Pass ne oluyor?”

 

“Siz bana N-Pass vermeden söyleyemem, yalnızca veriyorum demeniz yeterli olur.”

 

“Veriyorum. Ne demek o?”

 

“Sadece ihtiyaç duyduğum anda uygulayabileceğim yıkıcı bir güç.”

 

Marino kendisiyle dalga geçildiğini düşündü ve güldü. Yaptıkları kutlamanın ardından birbirlerini unutacaklarına söz vererek ayrıldılar.

 

***

 

“Pekâlâ... İki bin altı yüz doksan beş altın mektuplardan aldık, iki yüz altın Denise’in verdiğinden bize kalan... İyi para topladık ya.”

 

“Yu, bu parayla ne yapacağız?”

 

“Seni Başak Kardinal’i yaptıktan sonra güç elde etmek için kullanacağız. Ethalot’daki Nekonozwei’ya girmek için önce Ethalot kralı ile anlaşmayı deneriz ama işler kolayca halledilmezse askeri güç kullanmak zorunda kalabiliriz. Tabii annenin davasını çözmek için de paranın bize getireceği güce ihtiyacımız olacak. Artık rakiplerimiz birkaç kaçaktan ibaret değil.”

 

Bekleme odasında Bahis Şirketi’nin başkanı Barney Loyd’u bekliyorlardı. Barney’nin ayak seslerini duyduklarında konuşmayı bıraktılar.

 

Barney odaya girdiğinde Yu yüzünde bir gülümsemeyle ayağa kalktı. En az dört bin bahisçi gelmiş olmalıydı.

 

Barney de yaptığı anlaşmadan son derece memnun gözüküyordu. Normal bir maçta kazanamayacağı kadar çok para kazanmıştı.

 

“Bahis Şirketi daha önce kılıç oyunundan hiç bu kadar yüksek bir meblağ kazanmamıştı. Böyle bir başarı beklemiyordum.”

 

“Benim başarısız olmam evrenin kurallarına haykırı. Neyse acelemiz var, fazla uzatmadan meselemizi halledilim istiyorum. Kaç bahisçi aldık?”

 

Barney kollarını iki yana açtı ve gururla konuştu, “Beş bin sekiz yüz elli bahisçi aldık.”

 

“Vay anasını sayın okuyucular,” dedi Yu.

 

Bahisçi sayısı dört bin beş yüzden çok daha fazlaydı. Yu inanılmaz miktarda bir para kazanmak üzereydi.

 

“Bu son bir haftada dönen para ülke tarihine geçebilecek kadar yüksek ve sizin payınızı da hemen vermek istiyorum ama...” Barney parmağını Yu’ya doğru kaldırdı. “Bin beş yüz bahisçi eksik hesaplarken sondakileri mi baştakileri mi çıkartacağız belirtmemiştik.”

 

“Sondakileri çıkartalım.”

 

Düşünmeden cevabını verdi. Sondakileri çıkarmayı seçmesinin sebebi gün ve gün bankaya gelenleri izlediğinde yoğunluğun en az olduğu zamanların son iki gün olmasıydı.

 

“Öyle olsun...” dedi Barney ofisine geçerken. Yüzü biraz düşmüştü. Ofisten geri geldiğinde elinde hesap defterini tutuyordu.

 

“Bahislerde oynanan toplam para kırk beş bin altın.”

 

“Sizin buradan aldığınız komisyon yüzde ondu değil mi? Size dört bin dört yüz elli altın kalıyor ve bunların yarısı da benim olacaktı. Yani iki bin iki yüz yirmi beş.”

 

“Evet, öyle.”

 

Böylece Rolderhelm’de kazandıkları toplam para beş bin yüz yirmi altın oluyordu.

 

“Bu kadar bahisçiyi nasıl getirdiğinizi söyleyebilir misiniz?"

 

“Üzgünüm ama bu meslek sırrı.”

-------------------------

25.1.2022 - 01:30






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr