Bölüm 442: Dokuz Güneşli Gök Topluluğunun Kökeni

avatar
1927 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 442: Dokuz Güneşli Gök Topluluğunun Kökeni


Küçük Huang oldukça açık sözlüydü hamlesini inkâr etmedi.

 

Jiang Chen ise bir centilmen olarak Küçük Huang itirafta bulunduktan sonra sorularına devam etmedi.

 

Küçük Huang gülümseyerek konuştu: “Efendi Jiang, Büyük Shun zamanında sizin üç yıl gibi bir sürede orijin âlemine geçeceğinizi tahmin etmişti. Ben zamanında bu fikri benimsememiştim. Fakat bugün, bu üç yıllık tahminin iki yılı geçti ve siz tam karşımda bir Ruh Kralı olarak duruyorsunuz. Orijin âlemine sadece yarım adım uzaklıktasınız.”

 

Jiang Chen şaşırmıştı, demek Büyük Shun kendisinin üç yıl içerisinde orijin âlemine geçeceğini tahmin edebilmişti?

 

Söylemek gerekirdi ki Jiang Chen bu üç yıllık süreç içerisinde birçok kaliteli maceraya atılmıştı. Fakat bu olayların hiçbiri Büyük Shun’un tahmin edebileceği cinsten değildi aslında. Fakat bu durum sonuçları değiştirmezdi, üç yıl evvel böyle bir tahminde bulunabilen bir yaşlı kişi kesinlikle ileri görüşlü birisiydi.

 

Jiang Chen artık bu dede-torun ikilisinin hangi yetişim seviyesinde olduklarını iyice merak ediyordu.

 

Jiang Chen önceki hayatında çok görmüş geçirmiş birisi olsa da bu hayatında karşısındaki kişi gücünü tam anlamıyla göstermezse onun hangi seviyede olduğunu anlayamıyordu.

 

Büyük Shun ve küçük Huang ise düşük bir profil sergilemiş ve güçlerinin tamamını sergilememişlerdi, bu durum Jiang Chen’in onların yetişim seviyelerini görmesini imkânsız kılıyordu.

 

Fakat Jiang Chen’in emin olduğu bir şey vardı, Küçük Huang’ın yetişim seviyesi kesinlikle en az yeryüzü dereceli orijin âlemiydi.

 

Jiang Chen elbette bu durum karşısında kıskanç değildi. Kendisinin gücünün de, eğer doğru yoldan sapmadan ilerlerse, tıpkı bu insanlar gibi artacağının farkındaydı.

 

“Efendi Jiang, Gök Topluluğu kesinlikle intikamını alana kadar rahat durmayacaktır. Kıymetli Ağaç Topluluğunun temelleri Gök Topluluğundan gelen bir saldırıya karşı dayanamaz. Aklınızda ne gibi planlar var?”

 

Jiang Chen hafiften şaşkındı, Küçük Huang’ın böyle bir şey soracağını düşünememişti.

 

“Ben Gök Topluluğunun ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum fakat mademki Kıymetli Ağaç Topluluğuna katıldım, onlara yardım etmeden duramam elbette. Askeri Dao dünyası sürekli olarak değişkenlik gösterebilen bir dünyadır, hiç kimse aynı anda hem doğru hem de yanlış tarafta olamaz. Bir kişinin prensiplerinin olması büyük bir avantajdır. Ben her ne kadar Kıymetli Ağaç Topluluğuna henüz yeni katılmış birisi olsam da bir aylık meditasyondan sonra Kızıl Şafağın Kıymetli Ağacıyla aramda müthiş bir bağ oluştuğunu hissediyorum. Ben Kıymetli Ağaç Topluluğunun her ne kadar zayıf bir topluluk olsa da, ruh gücünü miras olarak sonraki nesillere aktarabilen bir topluluk olduğunu düşünüyorum.”

 

Jiang Chen bu toplulukla bağ kurduğunu düşünüyordu, bundan dolayı Küçük Huang’ın sorusuna verdiği cevap gerçekten de samimi düşünceleriydi. Kalbinde Gök Topluluğuna teslim olmak adına hiçbir istek yoktu. Her ne kadar Gök Topluluğunu yenebilecek güçte olmasa da, gerekirse ölümüne savaşacak ve gururundan taviz vermeyecekti.

 

Elbette bunun sebebi Kıymetli Ağaç Topluluğunu çok sevdiğinden değildi, Kızıl Şafağın Kıymetli Ağacıyla kurduğu kaliteli bağ idi.

 

Küçük Huang Jiang Chen’in cevabını duyduktan sonra Büyük Shun’un Jiang Chen hakkındaki görüşlerinin ne kadar da doğru olduğunu anlamıştı.

 

Küçük Huang küçüklüğünden beri insan doğasını araştıran birisiydi. Jiang Chen gibi minnet ve kin duygularını bu kadar dengeli şekilde yürütebilen ve dostlarına sahip çıkıp düşmana hiçbir koşul altında boyun eğmeyen kişilerin sayısı oldukça azdı.

 

Küçük Huang son yaşananları düşündüğünde on altı krallıkta bulunmanın aslında çok da kötü bir şey olmadığını anlamıştı. En azından burada bulunduğu süreçte tanıştığı insanlar oldukça cana yakın ve samimiydiler.

 

Özellikle de Jiang Chen’in takipçileri, çok arkadaş canlısı ve nazik kişilerdi. Dış görünüşünden dolayı Küçük Huang’dan uzak durmayı akıllarından bile geçirmemişlerdi.

 

Aslında Küçük Huang ilk başta dış görünüşünü değiştirdiği için şimdi pişman olmuştu, fakat artık herkes kendisini tanıyordu ve yüz hatlarını eski güzelliğine geri çevirmesi imkânsızdı.

 

İlk başta dış görünüşü çirkin olursa buradaki insanlarla daha az muhatap olacağını düşünmüştü, elbette şimdi bu düşüncesini açık edemezdi.

 

Küçük Huang’ın yaşı Jiang Chen’le aynı sayılırdı. Büyük Shun’la gezdiği bunca yıldan sonra dünyada birçok yeri görmüş ve tanımıştı.

 

Fakat Büyük Shun’la gezerken dünyanın en mutlu ikilisi olmuşlardı.

 

Politik meselelerden uzaktaydılar, düşmanları yoktu ve sürekli geziyorlardı.

 

Aslında Küçük Huang o eski günleri özlüyordu.

 

Fakat ağaçlar sabit kalmak istese de rüzgar estiğinde sarsılırlardı.

 

Gök Topluluğu gelmiş ve Küçük Huang’ın bulduğu huzuru parçalamıştı, Küçük Huang aslında bu olaylara karışmak istemiyordu.

 

Fakat elçiler affedilemez derecede zorbalık etmişlerdi. Eğer bu elçiler amaçlarını yerine getirip Kıymetli Ağaç Topluluğunu kendi bünyelerine katsalardı Küçük Huang’ın hayatı da mahvolurdu.

 

Hem kendisinin hem de yakın zamanda arkadaşlık kurduğu o kişilerin hayatı değişirdi.

 

Bu durum elbette Küçük Huang’ın asla istemeyeceği bir şeydi, bundan dolayı bu mutlu hayat tarzını koruyabilmek adına hamle yapmıştı.

 

Küçük Huang artık Jiang Chen’le geçirdiği vaktin üzerine onu arkadaşı olarak nitelendiriyordu.

 

Küçük Huang düşünceli birisiydi, Jiang Chen’in müzik ile yardım konusunun arkasındaki gizemi bilmesini istemiyordu. Jiang Chen her ne kadar kendisinden yaşça küçük bir kızdan yardım almayı utanç kaynağı olarak görmese de çevresindeki kişiler belki de bu durumu yadırgayabilirdi.

 

İşin aslı, Jiang Chen’in bile müziğin kaynağının kendisi olduğunu anlamasını istememişti Küçük Huang.

 

Fakat Jiang Chen gözlem yeteneği güçlü ve zeki birisiydi, bu müzik notalarının kaynağını doğru şekilde tahmin edebilmişti. Küçük Huang’a sorduğunda ise inkâr ile karşılaşmadı.

 

Jiang Chen’in açık görüşlü birisi olması iyiydi.

 

Fakat Küçük Huang yine de hatırlatmak istedi: “Kıymetli Ağaç Topluluğu Efendi Jiang’ı bünyesinde barındırdığı için çok şanslı, fakat Gök Topluluğunun arkasındaki güç oldukça büyük ve onlar bu meselenin peşini bırakmayacaklar, kaliteli bir strateji izlemek en iyisi olacaktır.”

 

Jiang Chen Gök Topluluğu hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

 

Önceki hayatında çok fazla bilgiye sahip olsa da, yine de bu dünyadaki her kuruma ve bölgeye hâkim olamazdı elbette.

 

Ayrıca zaten önceki hayatını yaşadığı yerle bu dünyanın bir kara parçası olarak bağlı olup olmadığını bile bilmiyordu. Sonuçta evren derinlemesine geniş bir yerdi, toprakları gezmekle bitmezdi.

 

Fakat Jiang Chen yine de bu dünyanın bir şekilde önceki hayatını geçirdiği dünya ile bağlantılı olduğu hissine sahipti.

 

Jiang Chen dünyalar arasındaki bağlantıları ve evreni düşünürken derin düşüncelere dalmıştı.

 

Aniden aklına bir şey geldi ve konuştu: “Bayan Küçük Huang, Gök Topluluğunun arkasındaki gücü biliyor musunuz?”

 

“Hmm, Gök Topluluğu, tam ismi Dokuz Güneşli Gök Topluluğu. Üst Sekiz Bölgesinin bir diyarıdır ve o bölgenin en güçlü sekiz varlığından biridir. Bu dünyanın elit güçleri arasında yer alırlar.”

 

Elit güçler arasında yer almak… Bu bile arkalarındaki gücün ne kadar fazla olduğunun kanıtıydı.

 

Küçük Huang gülümseyerek parmaklarını oynattı ve eline kadim bir kitap aldı.

 

“Efendi Jiang, bu kitabın adı ‘Dağların ve Nehirlerin Tarihi’dir ve kadim bir kitaptır. Bu kitap bizim dünyamızın yapılanmasını ve tarihini anlatır, bölgeleri, güçleri ve kültürleri barındırır. Basit gibi görünse de aslında bu kitap bir harita niteliğindedir. Bu kitap Büyük Shun’un yıllardır gezerken zorluk çekmemesini sağladı. Eğer ilgileniyorsanız bu kitabı alabilirsiniz.”

 

Jiang Chen kafasını salladı ve kitaba uzandı, kitabın üzerinde ‘Dağların ve Nehirlerin Tarihi’ yazıyordu.

 

İlk sayfasını açtığında ‘Kutsal Uçurum Kıtası’ yazılarını gördü.

 

Böylesine bir kitap elbette on altı krallıkta daha evvel görülmemiş bir şeydi. Böylesine küçük bir yerde doğanların yüzde doksan dokuzu doğduğu yeri hayatı boyunca terk etmiyordu.

 

En güçlü uzmanlar bile sadece Devasa Muhit’in sınırlarında gezmişler, hiç dışarı çıkmamışlardı.

 

Bundan dolayı bütün dünyayı bir harita şeklinde anlatabilen bir kitap elbette on altı krallık gibi bir yerde daha önce görülmemişti.

 

Jiang Chen kitabı gözlemlemeye başladı, bu kitap sayesinde Küçük Huang ve Büyük Shun’un da arkalarındaki gücün olağanüstü olduğuna artık emin olmuştu.

 

Sıradan insanlar böylesine etkileyici bir kitaba kesinlikle sahip olamazdı.

 

Jiang Chen ciddi şekilde kitabı inceliyordu, Kutsal Uçurum Kıtası isimli yer bölmelere ayrılmıştı, ‘Üst Sekiz’, ‘Orta On Altı’ ve ‘Alt Otuz İki’ bölgeleri. Kıtanın geri kalanı ise ıssız bölgelerden, sonsuz çöllerden, uçsuz denizlerden ve gizemli kara parçalarından oluşuyordu.

 

Jiang Chen Kutsal Uçurum Kıtası ismini gördüğünde kalbi bir anlığına düzensiz atmaya başlamıştı.

 

Önceki hayatından bazı anılar gün yüzüne çıktığında tepki veremeden duramıyordu elbette, Kutsal İmparator olan babasının yüz hatları aklında canlandı.

 

Babasının kendisine gösterdiği ilgiyi hatırladı, Güneş-Ay İlacını ve göklerin çökmesinden sonra babasının akıbetinin bilinmezliği zihninde çakıyordu.

 

Jiang Chen kendini kontrol etmekte zorlanmaya başlamıştı.

 

Babasının ismi İmparator Taiyuan’dı, uçsuz bucaksız uçurumların imparatoru! Bu yüzden ‘Kutsal Uçurum Kıtası’ kelimeleri Jiang Chen’in kalbini düzensiz attırmaya başlamıştı.

 

Sadece ‘Yuan’ kelimesi bile tek başına düşünüldüğünde Jiang Chen’in önceki hayatına dair binlerce şey hatırlamasına sebep oluyordu.

 

Kutsal Uçurum Kıtasındaki güçler üst, orta ve alt olmak üzere sınıflandırılmıştı, bu güçler ise kendi aralarında birden dokuza kadar derecelendiriliyordu.

 

Dokuz Güneşli Gök Topluluğu birinci dereceden bir topluluktu, birinci derecede olan topluluklar isimlerinde ‘Gök’ ibaresini kullanma hakkına sahiptiler.

 

On altı krallıktaki dört büyük topluluk ise sadece yedinci dereceli topluluklardı. Genel durum düşünüldüğünde bu topluluklar ‘alt sınıf’ olarak değerlendirilirdi elbette.

 

Jiang Chen okudukça iç çekiyordu.

 

Birinci dereceli bir topluluğun yedinci dereceli bir topluluğa gözlerini dikmesi demek zaferin kesin olacağı demekti.

 

Jiang Chen artık Zuo Lan’ın neden bu kadar agresif ve kibirli olduğunu anlayabiliyordu.

 

Birinci dereceli bir topluluğun dördüncü kademeli bir müfettişi bile on altı krallık gibi küçük bir yerde istediği gibi davranabilirdi.

 

Birinci dereceli bir topluluğun ışığının, on altı krallık gibi küçücük bir yerde parlamasını kim önleyebilirdi ki? Birinci dereceli topluluğun hapşırması bile dört topluluğu yıkabilecek güçteydi.

 

Jiang Chen kitabı kapattı ve hafifçe gülümsedi: “Dokuz Güneşli Gök Topluluğu gerçekten de çok büyük ve güçlü bir kurum. Onlar on altı krallık gibi küçücük bir yeri yutmaya çalışacak kadar bilinçsiz mi yoksa kafalarında bir sıkıntı mı var anlamadım. Ne açıdan bakılırsa bakılsın, gerçekten de birinci dereceli bir topluluğun gelip de yedinci dereceli bir topluluğa zorbalık etmesi mide bulandırıcı bir hamle.”

 

Küçük Huang gülümsedi: “Üst Sekiz Bölgesindeki sekiz gücün rekabeti oldukça vahşidir. Onlar Kutsal Uçurum Kıtasındaki nüfuzlarını nasıl genişletecekleri hususunda oldukça heyecanlılar. Mesele Dokuz Güneşli Gök Topluluğu, onlar on altı krallığın tamamını bir araya getirerek burayı kendilerine ait bir bölge haline getirmeye çalışıyorlar. Benim tahminlerime göre bu kıtada bu tarzda hizmet veren yaklaşık üç bin tane bölge olmalı.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr