Bölüm 406: Sonsuz Ruh Dağı, Çıkmaz!

avatar
2014 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 406: Sonsuz Ruh Dağı, Çıkmaz!


Mor Güneş Topluluğunun elemanları Kıymetli Ağaç Topluluğunun tarafında da bir kaos ortamı oluştuğunu görünce sevinmişti. Eğer bir kişi Sonsuz Ruh Dağında kapalı kaldıysa kesinlikle öldü demekti.

 

Eğer Kıymetli Ağaç Topluluğu dağın girişini kısa zaman içerisinde açamazsa Jiang Chen tamamen ortadan kaybolacak demekti.

 

Fakat dağın girişini açmak o kadar olacak mıydı?

 

Dağın girişini ilk seferde açmak zaten dört topluluğun büyük bir çaba sarf etmesi sonucu gerçekleşmişti, bütün Ata kişilerin güçlerinin birleşimi ile yapılmıştı bu iş.

 

Şimdi dört topluluğun bu dağ girişini açmak için elinde ne gibi geçerli bir sebep vardı ki?

 

Güneş Avcısı dağın girişine bakarken gülümseyerek konuştu: “Biz gidiyoruz!”

 

Güneş Avcısı sözünü söyledikten sonra bir süre ortamı gözlemledi ve elini sallayarak ayrıldı, Long Juxue’nin ölümü bu adamı büyük bir stresin içine sokmuştu, doğal olarak bu hüzünlü mekanda daha fazla durmak istemiyorlardı.

 

Fakat bir yandan da ellerinde hala kayda değer bir mürit vardı, Lei Gangyang…

 

Şimdi Jiang Chen Sonsuz Ruh Dağında hapsolduğuna göre artık genç neslin öncüsü yine Lei Gangyang olacaktı. Manzara şu anda yine Mor Güneş Topluluğunun lehine gibiydi.

 

Şu anda durumdan memnuniyetsiz olan tek kişi Usta Shuiyue gibi duruyordu, yürüyüşü sanki ruhunu kaybetmiş ölü birisi gibiydi. Suratındaki ifade odun gibiydi, eski kibirli halinden eser yoktu.

 

“Daoist Güneş Avcısı, lütfen biraz bekle.” Bin Akbaşlı bir anda seslenmişti.

 

“Ne var?”

 

“Topluluklarımızın bu seçmeleri düzenlemesinin sebebi on altı krallığın kaderini kurtarmaktı. Jiang Chen şu anda orada hapsoldu ve bir ay içerisinde onu kurtarmazsak ölecek. Daoist Güneş Avcısı ölmekte olan birisine yardım etmeyecek mi?”

 

“Hahaha!” Güneş Avcısı sanki gülünç bir şaka duymuş gibi gülüyordu: “Sence ben gönüllü şekilde bu dediğin şeye yardım eli uzatır mıyım? Sence benim Mor Güneş Topluluğum gerçekten de Jiang Chen’i kurtarmak için efor sarf eder mi?”

 

Bin Akbaşlı zaten Güneş Avcısının bunu söyleyeceğini tahmin etmişti, fakat öfkesini saklı tuttu ve gülerek konuştu: “Aslında senin kaynak harcamana ihtiyacımız yok, dağın girişinin zaten uzun bir süre boyunca açılmayacağını biliyoruz, benim Kıymetli Ağaç Topluluğum zaten Ruh Taşları harcamasında görev alacak, yani Ruh Taşlarının masrafı bizden çıkacak. Senden istediğim tek şey sadece gücünü kullanman. Lütfen gücünü kullandığın takdirde karşılığının ne olacağını söyle ve bizden iste. Benim topluluğumun karşılayabileceği bir şey olduğu sürece tereddüt etmeden istediğin şeyi vereceğim.”

 

Bin Akbaşlı eğer zor durumda kalmamış olsaydı kesinlikle Güneş Avcısından yardım istemezdi.

 

Fakat formasyonu aktif hale getirmek için dört Ata kişi de lazımdı.

 

Bir kişinin olmaması demek bu işi katlarca zorlaştırmak demekti.

 

Bin Akbaşlı şu anda kaynak konusunda değil insan sayısında sıkıntı çekiyordu. Eğer mesele sadece kaynak meselesi olsaydı zaten Kıymetli Ağaç Topluluğu bunu kendi başına karşılayabilirdi.

 

Güneş Avcısı garip bir gülümseme ile cevapladı: “Vay be! Böylesine düşük değerli bir uygulayıcıyı bünyene katmak için böylesine büyük kaynak harcayacağını kim düşünürdü? Ayrıca, sence sen benim ihtiyacım olan herhangi bir şeyi karşılayabilecek durumda mısın?”

 

“Güneş Avcısı, bu kadar kalpsiz olma, bu seçmeleri düzenlememizin amacı dâhi kişileri ortaya çıkarmak değil miydi? Jiang Chen on altı krallık arasında en kaliteli dâhi! Sen şahsi meselelerin yüzünden on altı krallığın geleceğini çöpe mi atacaksın?”

 

Dokuz Aslan da bu esnada söze girdi: “Ben kesinlikle Daoist Bin Akbaşlının yardımına geleceğim. Eminim ki saygın Buz Buharı da benimle aynı görüştedir.”

 

Buz Buharı kafasını hafifçe salladı: “Daoist Güneş Avcısı, neden kinini arkanda bırakıp on altı krallığın geleceği için minicik bir çaba göstermiyorsun?”

 

“Minik bir çama mı? Hahaha! Görünüşe göre sen beni birazcık bile tanımıyorsun! Sen bana zarar veren kişilere nazik davranan birisi olduğumu mu düşünüyorsun? Jiang Chen benim topluluğumun dâhilerini öldürdü! Ben zaten o herifin bağırsaklarını deşmeye yemin ettim! Şimdi siz karşıma dikilmiş benden ona yardım etmemi istiyorsunuz! Saçmalık!”

 

Güneş Avcısı şu anda oldukça mutluydu.

 

Eğer yapabilseydi zaten Jiang Chen’i bizzat kendisi, elleriyle boğarak öldürecekti, on altı krallığın geleceğini düşündüğü falan yoktu!

 

Dürüst olmak gerekirse Güneş Avcısı on altı krallığı zerre umursamıyordu.

 

Bu seçmeleri düzenlemeye katılmasındaki asıl amacı kendi topluluğuna daha fazla dâhi katmak istemesiydi.

 

“Bencil yaşlı bunak!” Dokuz Aslan hakaret etmeye başlamıştı: “Eğer on altı krallık ittifakı bir gün dağılırsa o zaman nasıl özgürlüğün tadını çıkaracaksın? Sence Mor Güneş Topluluğu diğer toplulukların yardımı olmadan tek başına ayakta kalabilir mi?”

 

“Of! Yeter ders vermeye çalıştığınız! Eğer on altı krallık ittifakı gerçekten dağılacaksa, zaten bu durum Jiang Chen’in tek başına kurtaramayacağı bir şey demektir! Ben sadece kendi topluluğumun geleceği için endişe duyarım. Dürüst olmak gerekirse ben bugün buradan ayrılmayacağım, Sonsuz Ruh Dağına dokunmaya çalışan olursa karşısında beni bulacak!”

 

Güneş Avcısı utanmaz şekilde konuşuyordu.

 

 

Sonsuz Ruh Dağının içinde, Jiang Chen formasyonun kapandığını gördüğünde ağlasa mı yoksa gülse mi bilememişti. Bir kayanın üzerine oturdu ve yanında bilinçsiz şekilde yatan Chu Xinghan’a baktı.

 

“Acaba gerçekten de çıkamayacak mıyım buradan?” Jiang Chen dağın çıkışındaki mühre bakıyordu. Henüz yeni kapanmış olmasına rağmen dört Ata kişi aynı anda hareket etmezse bu mühür kalkmayacak ve kapı açılmayacaktı.

 

Jiang Chen eğer bu mühre saldırsaydı, mühür de ona saldıracaktı.

 

Acaba Altın Yiyen Fare Kralı bir yol bulabilir miydi?

 

Jiang Chen dağın çıkışındaki mühre bir daha baktı, oraya Altın Yiyen Fareleri göndermek demek ölüme göndermek demekti.

 

Jiang Chen bir süre beyin fırtınası yaptı ve asla buradan çıkamayacağını anladı.

 

Sonsuz Ruh Dağındaki ruh enerjisi yoğunluğu kapı kapandıktan sonra büyük ölçüde azalmıştı.

 

“Bir an önce çıkış yolunu bulmalıyım. Her ne kadar bir süre boyunca hayatta kalabilecek durumda olsam da sadece birkaç ay dayanabilirim. Eğer burada uzun süre kalırsam şüphesiz şekilde öleceğim.”

 

“Acaba Ata Bin Akbaşlı hala dışarıda mı? Eğer orijin âlemindeki Ata kişiler bir hamle yaparsa hayatta kalabilirim belki de!”

 

Jiang Chen daha önce hiçbir şekilde başkalarından umut bekleyecek bir durumda kalmamıştı. Fakat şu anda elinde başka seçenek kalmamıştı. Şu anda bunları düşünmek zorundaydı.

 

“Gökler her daim başka bir kapıyı aralık bırakır! Biraz dayanmalıyım!”

 

Jiang Chen bağdaş kurarak oturdu ve düşünmeye başladı.

 

Aradan üç gün geçtiğinde hala bir ipucu yoktu. Mühürde de bir nebze bile değişim yoktu. Görünüşe göre dışarıdakiler mührü açmak için herhangi bir hamle yapmıyorlardı.

 

Altıncı gün geldiğinde kapıda hafif bir titreşim olduğunu hissetti, fakat mührü açmak için yeterli değildi: “Görünüşe göre benden henüz vaz geçmemişler.”

 

Jiang Chen’in kalp Dao’su demirden olsa da yine de biraz duygulanmıştı.

 

Dışarıdakilerin en azından bir şeyler denediğini bilmek iyiydi.

 

Titreşimler yedinci ve sekizinci günde de devam etti fakat mührü açmak için gerekli olan yeterlilikten oldukça uzaktı bu titreşimlerin gücü.

 

Dokuz ve onuncu günlerde ise titreşimler tamamen bitmişti.

 

Jiang Chen kederli şekilde gülümsedi: “Görünüşe göre umut ışığı bulamadılar ve vaz geçtiler.”

 

Diğerleri vaz geçebilirdi, ama Jiang Chen kesinlikle pes edecek karakterde birisi değildi. Her gün meditasyon ve yetişim yaptı, dağdan çıkmanın bir yolunu arıyordu.

 

Fakat aklına gelen her yöntem büyük ölçüde ruh enerjisi gerektiriyordu.

 

Şu anki yetişim seviyesiyle bu mührü açmak için çok yetersizdi.

 

Ata kişilerin seviyesine ulaşmadığı sürece aklındaki yöntemlerin hiçbiri işe yaramazdı.

 

Jiang Chen yine bağdaş kurmuş vaziyette otururken birdenbire kulaklarında bir titreşim hissetti: “Kim var orada?”

 

Ayak sesleri duymaya başlamıştı! Gerçek ayak sesleri!

 

Bu sesler bir hayvana ya da ruh canavarına ait değildi, bir insanın ayak sesleriydi!

 

Ayak sesleri kesinlikle Chu Xinghan’a ait değildi, Chu Xinghan hala koma durumundaydı. Zaten Chu Xinghan sadece Jiang Chen’in verdiği ilaçlar sayesinde canlı durabiliyordu.

 

“Endişelenme genç adam.” Bu sesin sahibi kesinlikle görmüş geçirmiş bir varlığa aitti.

 

Bu sesin ardından iki insan çıkageldi, biri yaşlı biri ise gençti. Yaşlı olan sanki başka bir âlemden geliyor gibiydi, saçları kar beyazı rengindeydi. Genç olan ise hafifçe kamburu çıkmış şekilde duran bir kızdı. Gözlerinden bir tanesi büyük bir tanesi ise küçüktü, burnu ve ağzı hafiften yamuk duruyordu. Dış görünüşü oldukça çirkindi, yaşlı adamın semavi duruşuyla zıtlık içerisindeydi bu kızın duruşu.

 

“Siz kimsiniz?” Jiang Chen şaşırmıştı ve istemsiz şekilde birkaç adım geriledi, yavaşça gözlerini Chu Xinghan’ın olduğu yöne çevirdi.

 

“Genç adam, ben buraya sana zarar vermek için gelmedim, işin aslı, ben sana hayranım. Sen sadık ve cesur birisin ve şefkatten yoksun olmayan bir kalbin var. Sen sırf düşman topluluktan birini kurtarmak için kendini bu şekilde tehlikeye atabilen karakterde birisin. On altı krallık ittifakı kesinlikle senin gibi kaliteli bir insana layık değil.”

 

Jiang Chen aldığı iltifatlar yüzünden gevşeyip gardını düşürmek istemiyordu.

 

Hafifçe kafasını salladı ve sordu: “Yaşlı adam, sen kimsin? Burada olanlara oldukça hakim birisine benziyorsun.”

 

“Elbette, burada yaşananları biliyorum, aynı zamanda senin arkandaki gücü de biliyorum Jiang Chen.”

 

Bu yaşlı kişi elbette Büyük Shun’du. Topluluk elemanları ile uğraşmak istemediği için formasyonu yıkmış ve Jiang Chen’le birebir görüşmek istemişti.

 

Kaos oluşturarak Jiang Chen’i bu kaosun arasından çekip kimseye fark ettirmeden onunla konuşmak istemişti, fakat sonradan görmüştü ki Jiang Chen zaten ayrılmaya niyetli değildi. Buradan kaçmak yerine gelip Chu Xinghan’ı kurtarmak istemişti.

 

Jiang Chen’in bu hamlesi Büyük Shun’un kalbinde yer edinmişti ve onayını almıştı.

 

Jiang Chen şaşkındı.

 

Büyük Shun sözlerine devam etti:

 

“Doğu Krallığında ortaya çıktın ve Şifa Salonunda Kutsal Karma İlacını yaptın…”

 

“Du Ruhai’nin karşısına dikildin ve onunla savaşarak mülküne el koydun…”

 

“Gizli Ejder Denemelerindeki soyluların oğulları ile savaştın ve Long Ailesinin mirasçısı Long Yinye’yi öldürdün…”

 

“Gücünü Long Ailesinin isyanını bastırmak için kullandın ve İkinci Geçitte neredeyse Long Juxue’yi öldürüyordun…”

 

“Kara Ay Krallığı işgale geldiğinde Prens Ye Rong’la ittifak kurarak Gök Ağacı Krallığının desteğini aldın ve düşman krallığın Birinci Generali Ren Feilong’u öldürdün…”

 

“Gök Ağacı Krallığına geldiğinde Ejder Dişi Muhafızlarının yardımcı müdürü Yang Zhao ile anlaştın ve onu kendine dost yaptın…”

 

“Krallığın Koruyucu Ruh Kralının doğum günü etkinliğinde Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını kullanarak Ye Chonglou’nun dikkatini üzerine çektin…”

 

“Prensler arasındaki savaşta Ye Rong’un rakipleri arasından sıyrılarak veliaht prens olmasına yardımcı oldun…”

 

“Kıymetli Ağaç Topluluğunun Demir ailesi seni sürekli olarak kışkırttı fakat sen onların en değerli üyelerinden birisi olan Demir Dazhi’yi esir aldın ve fidye istedin…”

 

“Ve geldik şimdiki zamana, Miras Bölgede yapılan bu seçmelerde en üstün başarıyı sen sergiledin. Beş mücadelenin şampiyonu oldun, birinci kademe seçmeleri kazandın, sonrasında ise gizemli çeyreğin şampiyonu oldun, daha sonra yeryüzü ve göksel çeyreğin şampiyonu! Bütün düşmanları alt ettin ve on altı krallığın gençleri arasında en güçlü isim haline geldin…”

 

Büyük Shun Jiang Chen’in hayat özetini anlatırken gülümsüyordu.

 

“Sen bunları başarmak için sadece üç yıl gibi küçük bir süre harcadın. Genç adam, söylemem gerekir ki senin on altı krallık gibi küçük bir yerde doğmuş olman beni şaşırtıyor.”

 

Çevirmenin (nerneco) Mesajı: Değerli okuyanlar, birkaç gündür İstanbul’da ev nakliyatı işlerimle uğraştığım için bölüm yükleyemiyordum, hepinizden özür dilerim. Bundan sonra bölümler eski düzende devam edecektir.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr