Bölüm 404: Long Juxue’yi Yarıp Geçmek!

avatar
2107 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 404: Long Juxue’yi Yarıp Geçmek!


“Long Juxue, eğer ben seni bir hamlede yenmeye çalışsaydım sen de bunu kabul etmezdin değil mi, başka hamlen var mı bakalım? Hadi! Göster bana hamlelerini!”

 

Jiang Chen’in kayıtsız ses tonu Long Juxue’nin kulaklarına dolup taşmıştı fakat geldiği yönü belli etmiyordu, bu sesin kaynağını takip edebilmek mümkün değildi.

 

Long Juxue’nin kalp atışları dengesizleşmişti. Kılıcını yakınına getirerek hayati organlarını koruma altına aldı, etrafını gözlemleyerek sesin kaynağını bulmaya çalışıyordu.

 

“Jiang Chen, sen nasıl bir adamsın böyle ha? Kuytu köşelere sinip saklanarak savaş mı yapılır?” Long Juxue’nin ses tonu tekrar vahşi bir hal almıştı.

 

Fakat kalp ritmi hala düzensizdi, bunun sebebi Jiang Chen’in şu ana kadar karşılaştığı diğer bütün rakiplerinden daha farklı olduğunu anlamasıydı. Şu anda aklında olayları mantığına sığdıramıyordu, özellikle de az evvel yaşadığı şeyi. Jiang Chen nasıl buz heykelinden kaçabildiğini bir türlü aklı almıyordu. Dondurucu Gök Anka Qi vuruşundan nasıl olur da kaçabilirdi?

 

Vınnn! Vınnn! Vınnn!

Long Juxue’nin arkasında birdenbire bir figür belirdi.

 

Elbette bu figür Jiang Chen’e aitti.

 

“Long Juxue, başka ne numaraların var? Lütfen doğuştan gelen potansiyele sahip ve topluluğunun kaynaklarını sonuna kadar sömüren birisinin bu kadarcık güce sahip olduğunu söyleme bana!” Jiang Chen’in yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.

 

Bu kadını iyi tanıyordu, kendisini ne derecede üstün gördüğünü ve ne seviyede kibirli birisi olduğunu iyi biliyordu. Bu kadını alt üst etmenin en iyi yolu onu aşağılamaktı, onu küçümsemek ve hor görmek, hatta tamamen görmezden gelmekti!

 

Bu durumda bu kadın öfkesinden sinir küpüne dönerdi.

 

Bir kere öfkesine yenik düştüğünde ise kalp Dao’su dengesiz bir hal alacaktı ve Jiang Chen için iyi bir fırsat doğacaktı.

 

“Jiang Chen, seni aptal hayvan! Senin dilin çok keskin, fakat senin o köpek dilini bugün keseceğim!”

 

“Sözler, sadece sözlerle uğraşıyorsun!”

 

Jiang Chen ellerini birleştirdi ve Long Juxue’yi umursamayan bir duruş sergilemeye başladı.

 

Long Juxue bu hareket karşısında daha da öfkelenmişti, kalp ritmi iyice dengesizleşti.

 

“Jiang Chen, senin ölümünün benim dondurucu Gök Anka vuruşumdan olması çok iyi olacak! Bugün sana doğuştan gelen potansiyelin ne demek olduğunu göstereceğim!”

 

Long Juxue dişlerini gıcırdatıyordu, öfkesinin sınırı yok gibiydi.

 

“Long Juxue, şu anda konuşmaktan başka yapabileceğin ne var?”

 

“Demek ölümle yüz yüze gelmişken bile böyle süslü laflar edebiliyorsun ha? Senin yerinde olsam doğuştan gelen potansiyeli olan birisiyle rakip olduğumda gidip bir köşeye saklanır ve beni bulamaması için dua ederdim. Belki de bunu şimdi yapabilirsin ve hayatının geri kalanını bu şekilde yaşamaya razı olursun. Fakat sen bunu tercih etmedin ve sürekli benim yoluma çıkıp durdun, her ne kadar bazı kaliteli maceralara girip kazanç elde etmiş olsan da aslında hayatının ne kadar önemsiz olduğunu unuttun. Unutma, doğuştan gelen potansiyele sahip olan kişi benim! Eşsiz bir dâhi olan benim! Sen benim karşımda sadece bir karıncadan ibaret olmaya mahkumsun!”

 

Long Juxue konuşurken ellerini gerdi, bunu yaparken arkasında bir Gök Anka Kuşunun silueti belirmişti, görüntüyü oluşturan Anka Kuşu kanatlarını çırpıyordu, bu şekilde kendi görüntüsünü altı defa katladı.

 

Altı adet Anka Kuşu silueti bir anda altı adet ışık huzmesine dönüştü, bir anda ileri atıldı ve Jiang Chen’in etrafını saracak şekilde yere kondu.

 

“Jiang Chen! Şimdi görelim bakalım nereye kaçacaksın?”

 

Long Juxue aynı zamanda ellerini çırparak kendisini de altıya katlamıştı. Etrafındaki siluetler hem gerçek hem de illüzyon gibi görünüyordu, izleyenlerin bir sonuca varmasını engelliyordu.

 

Kendisinin ve Gök Anka Kuşunun beş kopyası ile beraber Jiang Chen’in etrafını tamamen sarmıştı.

 

Aniden buz görünümlü bir ışık parladı.

 

Yerdeki dondurucu qi katmanı bir anda yine kendisini buz formuna dönüştürerek genişledi ve yerin altına doğru ilerledi.

 

“Jiang Chen, görünüşe göre sen yerin altından yol alabilen bir yeteneğe sahipsin, fakat ben şimdi arenanın temellerine kadar dondurdum, bakalım şimdi ne yapacaksın?”

 

Long Juxue hala öfkeli şekilde konuşuyordu, konuşurken altı adet Gök Anka Kuşu figürü korkutucu şekilde havada uçuyordu, sürekli olarak buzlu ışık huzmeleri gönderiyorlardı. Sayısız buz sarkıtı Jiang Chen’in etrafını sarmıştı, kaçışını engelleyecek şekilde formasyon alıyorlardı.

 

“Bakalım bundan nasıl kaçacaksın Jiang Chen!”

 

Long Juxue’nin taklitleri ve kendisinden oluşan altı adet figür harekete geçti, ellerindeki kılıçları sallayarak buzlu ışık huzmelerini Jiang Chen’e doğru savurmaya başladılar.

 

“Acınası küçük numaralar!”

 

Jiang Chen aniden hafif şekilde ıslık çaldı, altı adet kırmızı ışık huzmesi bu ıslığın etkisi ile ortaya çıkmıştı, ortaya çıkar çıkmaz hızlı şekilde Gök Anka Kuşlarının siluetlerine doğru atıldılar.

 

“Süzülen Dolunay Hançeri, İhtişam Formu!”

 

Bu fırlatma hançerleri elbette sıradan değildi, bunlar Kuzgun Kralın kuyruk tüylerinden yapılmıştı, bu hayvan ruh âleminin en tepesinde bulunan bir hayvandı, Jiang Chen’in olağanüstü yang kuvvetini temsil ediyorlardı.

 

Pat! Pat!

 

Altı adet fırlatma hançeri ileri fırladı ve altı adet Gök Anka Kuşu silueti ile çarpıştı.

 

Pat! Pat!

 

Bu esnada Jiang Chen’in etrafı titremeye başladı, arenanın yüzeyinden kırmızı renkli dallar fışkırıyordu.

 

On adetten fazla dal kısa zaman içinde ortaya çıkmıştı.

 

Bu kırmızı renkli dallar elbette Jiang Chen’in Ateş ve Buz’un Büyüleyici Nilüfer Çiçeği’ne aitti, Jiang Chen sadece alevli etkiye sahip dalları çağırmıştı. Bu nilüfer başlangıçta zaten göksel bir hazine niteliğindeydi, Jiang Chen’in bunu geliştirmesiyle beraber korkunç bir silah halini almıştı.

 

Bu onlu dal sürüsü uzun bir bekleyişin sonunda avına ulaşmış olan kaplanlar gibiydi, sürekli olarak ileri atılıyor ve buz sarkıtlarını eritiyorlardı.

 

“Long Juxue, sahip olduğun bütün güç bundan mu ibaret?” Jiang Chen bunu söylerken alaycı şekilde gülüyordu ve eliyle bir yönü işaret etmeye başladı, onlu dal sürüsü bir anda Long Juxue’nin üzerine atıldı.

 

Bu dallar genişleyip daralabiliyor, sertleşip yumuşayabiliyordu. Jiang Chen bu dalları kontrol ederken dallar adeta göklerden inen ipler gibi ihtişamlıydı. Bazı noktalarda birleşiyor ve bir ağ oluşturuyorlardı, hızlı şekilde Long Juxue’nin etrafını sarıyorlardı.

 

Long Juxue şaşkındı: “Bu da ne böyle be?”

 

Kısa kılıcını kullanarak dalları kesmeye çalışıyordu.

 

Söylemek gerekirdi ki dokuz kez geliştirilmiş bir ruh silahı çok etkileyiciydi. Alevli nilüfer dalları kısa kılıçla savaşıyordu. Fakat nilüfer dalları olağanüstü bir yenilenme yeteneğine sahipti.

 

Bir tanesi kesildiğinde aniden bir başkası ortaya çıkıyordu. Long Juxue ne kadar hızlı olursa olsun dallar onun hızına yetişiyor, hatta geçiyordu.

 

Jiang Chen aniden ileri fırladı, bir yumruğunu destek olarak kullanırken diğerini ileri doğrultmuştu, bir manyetik alan kuvvetini Long Juxue’ye doğru fırlatmıştı.

 

Bu manyetik kuvvet henüz manyetik fırtına oluşturacak güçte olmamasına rağmen rakibin momentumunu önemli ölçüde etkileyen bir hamleydi.

 

Long Juxue bu kuvvet alanıyla karşılaştığında vücudu istemsiz şekilde duraksadı.

 

“Neler oluyor be?” Şaşkınlıktan sesinin tonu değişmişti.

 

Jiang Chen’in hızı olağanüstüydü, ardı ardına manyetik alan kuvveti oluşturuyor ve rakibine savuruyordu, bu şekilde Long Juxue’nin hızını büyük ölçüde düşürmüştü.

 

Kısa süre sonunda Long Juxue’nin hızı oldukça düşmüştü, kılıcının hızı artık dalların hızına yetişemiyordu.

 

Vınnn! Vınnn! Vınnn!

 

Etrafı sayısız dalla çevrilmişti.

 

Jiang Chen artık vaktin geldiğini anlamıştı.

 

Elinde İsimsiz Kılıçla beraber bağırdı: “Long Juxue, ben zamanında senin zaten yenilgiye uğramış bir rakip olduğunu söylemiştim sana! Yenilgiye her daim mahkum birisin sen!”

 

Jiang Chen elindeki İsimsiz Kılıcı savurdu, hedefi Long Juxue’nin kafasıydı.

 

“Durun!”

 

Güneş Avcısı durumu görmüştü, ani şekilde ileri atıldığında vücudu bir alev topuna dönüşmüştü, elini uzatarak Jiang Chen’in hamlesinin önüne geçmek için hamle yapmıştı.

 

Güneş Avcısının hızı daha önce görülmemiş seviyedeydi, diğer Ata kişiler bu hamleyi fark edememişlerdi bile.

 

Güneş Avcısının çoktan arenaya ulaşmış olduğunu gören diğer Ata kişiler şaşkındı, eğer Güneş Avcısı bir hamle yaparsa Jiang Chen bunun karşısında nasıl dayanabilirdi?

 

Bu maçta çok kısa sürede çok büyük gelişmeler yaşanıyordu, arenanın etrafındaki bazı katılımcılar neler olduğunu dahi takip edemiyorlardı. Maç esnasındaki yükselip alçalmalar herkesin sinirlerinin gerilmesine yol açmıştı.

 

İlk başta Long Juxue Jiang Chen’in karşısında baskın bir tavır sergileyip onu dondurmuştu, fakat Jiang Chen hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu.

 

Daha sonra Long Juxue bir başka harika hamle daha yapmıştı, seyirciler bu hamlenin ölümcül olduğuna kanaat getirmişlerdi, fakat Jiang Chen bu hamleden de sıyrılmıştı.

 

Bunun üzerine Jiang Chen’in oluşturduğu dallar ise insanların inanamayacağı derecede harikaydı, ortamdaki hiç kimse bunun ne olduğunu bilmiyordu.

 

Şimdi ise Güneş Avcısı Long Juxue’nin kötü durumda olduğunu görünce bizzat arenaya doğru atılarak kendisi hamle yapmıştı.

 

Güneş Avcısı arenaya yaklaşırken bağırarak konuştu: “Jiang Chen, eğer Long Juxue’yi öldürürsen ben de seni tereddüt bile etmeden öldürürüm!”

 

Aslında hamlesiyle Long Juxue’yi kurtarmayı amaçlamıştı, fakat kendisi arenaya ulaşana kadar Jiang Chen’in hamlesinin çoktan Long Juxue’yi öldürmüş olabileceğinin farkındaydı.

 

Bundan dolayı arenaya ulaşmadan evvel sözlü şekilde uyarısını yapmıştı.

 

Fakat vücudu arenanın kenarına yaklaşmışken kulakları aniden titredi, bir güç akımı suratına çarpmıştı, bütün varlığı bir yay gibi gerilmişti, kalbi tamamen ölüm tehlikesi hissi ile dolup taşmıştı.

 

Bu güç akımının yoğunlaştığı bölge, yani ortaya çıktığı yer bir kozalak parçasıydı, nereden geldiği belli olmayan küçük bir kozalak parçası Güneş Avcısının suratına çarpmıştı.

 

Güneş Avcısı bunu fark ettiğinde bütün gücünü vücudunun ön tarafında toparladı ve kılıcını çıkararak üzerine gelen bu güç akımını bloklamaya çalıştı.

 

Çın! Çın! Çın!

 

Bu çarpışmanın etkisiyle Güneş Avcısının kılıcı eğrilmişti! Eğilen kılıcın durduramadığı momentum ise Güneş Avcısının geriye doğru devrilmesine sebep oldu.

 

Küçücük bir kozalak parçası saygın bir orijin âlemi uygulayıcısının kılıcını eğerek onun geriye yuvarlanmasına sebep olmuştu!!!

 

Güneş Avcısı geriye doğru savrulduğunda büyük bir çaba göstererek momentumunu toparladı ve ayaklarının üzerine düştü. Fakat tekrar ayağa kalktığı yer darbeyi yediği yerden yirmi adım gerideydi. Ağzından avuç dolusu kan fışkırmıştı!

 

Bu ani değişim ortamda büyük bir dengesizlik oluşturdu. Diğer Ata kişiler gördüklerine inanamıyordu.

 

Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi?

 

Yaşlı Güneş Avcısının oyunu neydi? Dört Ata kişi arasında en güçlü olan oydu! Onun sahip olduğu yetenekler sayesinde zaten diğer Ata kişiler bu hamleyi görememişlerdi bile.

 

Fakat nasıl olur da böyle aniden bir düşüş yaşardı?

 

Bu esnada arenada ise, Jiang Chen her ne kadar Güneş Avcısının ileri atılıp geri düştüğünü görmüş olsa da kalp Dao’su oldukça sakindi. Savurduğu kılıcın hamlesini devam ettirdi ve soğuk bir ışık yayarak Long Juxue’yi ikiye böldü!

 

Akrep kalpli kadın gözlerini kapatacak zamanı bile bulamamıştı!

 

Gözlerindeki şaşkınlık, korku ve çaresizlik hala görülebiliyordu

 

Bum! Bum!

 

Long Juxue’nin vücudunun iki yarısı sağa ve sola düşerken iki adet katı ses çıkarmıştı.

 

“Küçük Juxue!” Usta Shuiyue sinirinden neredeyse bayılacaktı.

 

Böylece bitmiş miydi yani? Doğuştan gelen potansiyele sahip eşsiz bir dâhi böylece ikiye mi bölünmüştü?

 

Ortamdaki herkes bunun gerçek olamayacağını düşünüyordu.

 

Long Juxue o kadar uzun süredir baskın bir karakter olarak tavır sergiliyordu ki topluluğun birinci müridi Lei Gangyang bile artık ikinci sırada görülüyordu.

 

Long Juxue doğuştan gelen potansiyele sahipti, bu durum sadece binlerce yılda bir defa denk gelirdi.

 

Ve şimdi, bu eşsiz karakter ikiye bölünmüştü!

 

Üstelik bunu yapan kişi fani bir uygulayıcıydı!

 

Olayları tanımlayabilecek tek kelime gülünç kelimesiydi!

 

Fakat Long Juxue’nin vücudundan fışkıran kanların etrafa yayıldığı manzarayı izlemek inanmayan kişilere katı bir kanıt sergiliyordu.

 

Güneş Avcısı kafasını geriye yatırarak göklere baktı ve avazı çıktığı kadar bağırdı: “Jiang Chen! Jiang Chen! Seni öldüreceğime yemin ediyorum!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr