Bölüm 403: Kader Rakiplerinin Düellosu

avatar
2076 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 403: Kader Rakiplerinin Düellosu


Yarı finaller sona ermişti, finalistlerin dinlenmesi ve hazırlık yapması için verilen süre iki gündü.

 

Uzman kişiler bile savaşa çıkmadan önce dinlenmek zorundaydılar.

 

Jiang Chen bu iki günlük süreyi boşa harcamadı, nilüfer çiçeğini her ne kadar Lei Gangyang ile olan maçında kullanmamış olsa da, attığı o son darbede büyük şeyleri kavrayabilmişti.

 

Bu darbe Jiang Chen’in sanki yeniden doğup arenaya göklerden arenaya düşmesini sağlamıştı.

 

Jiang Chen bu darbeyi vurduktan sonra yaşam ve ölüm konusundaki birçok şeyi kavrayabilmişti.

 

Daha önceleri yaşam ve ölüm konusundaki anlayışı biraz azdı, şimdi elde ettiği anlayış ve kavrama ise askeri Dao yolunda kesinlikle yoluna son hızda devam etmesi için yardımcı olacaktı.

 

O darbenin verdiği anlayış ve kavrama fırsatı sayesinde Jiang Chen kendisinde göksel dereceye geçişin ilhamını bulur gibi olmuştu.

 

Yeryüzü derecesinden, göksel dereceye!

 

Her ne kadar bu iki derece arasında bir kademe fark olsa da aralarındaki bu kademe farkının büyüklüğü dağlar kadardı.

 

O darbe sayesinde Jiang Chen ölüm ve yaşamın, yeryüzü ve gökyüzünün anlamlarını çözebilmişti.

 

Sınırsız bir askeri Dao ilhamı Jiang Chen’in vücuduna dolmuştu, içindeki mutluluk ve hevesin sınırı yok gibiydi.

 

Sanki sonsuz sayıdaki kapılar Jiang Chen için otomatik olarak açılıyor gibiydi, her kapının ardında ise daha önce görülmemiş manzaralar vardı.

 

“Kesinlikle, yeryüzü ve gökler arasında kesinlikle bir köprü var, bu köprü yaşayan her canlıyı kapsar ve yaşamla ölümü kontrol altında tutar. Göksel derece! Göksel ruh âlemi!”

 

Jiang Chen’in aklında şu anda birçok düşünce vardı, bu düşünceler bir araya geldiğinde üç kelimelik bir kavram ortaya çıkmıştı: Göksel ruh âlemi!

 

Sonunda! Her şeyi düzene sokacak olan o ilham gelmişti!

 

Kuzgun Kralın özünü geliştirdiğinden bu yana Jiang Chen’in ruh okyanusu zaten bolluk içindeydi ve kozasından çıkmayı bekleyen bir tırtıl gibi bekliyordu.

 

Sonunda Jiang Chen’in ruh okyanusu içinde bulunduğu kapalı kutudan çıkarak tırtıl halinden renkli kanatlarıyla gökte süzülecek olan bir kelebeğe dönüşecekti.

 

Ruh okyanusu aniden beş katına genişledi, kurak toprakları yeşillik alanlara çevirebilecek güçteydi, gökteki yıldızlara ulaşabilecek seviyede!

 

Jiang Chen bir kez daha göksel kanunlarla irtibata geçecek haldeydi.

 

“Göksel ruh âlemi! Uzun zamandır bunu bekliyordum!” Jiang Chen hafifçe gülümsedi, bilgelikle dolu bir gülümsemeydi bu. Göksel bir imparator gibi, zamanı kavrayabilen, kendine güven dolu bir gülümseme!

 

Gözleri açılıp kapanıyordu, bir anda gözlerinden ışıklı kıvılcımlar çıkmaya başladı, su ve alevin ışığı, metalin ışığı, yıldırımın ışığı…

 

Bu esnada yeryüzündeki bütün akımlar Jiang Chen’in vücudunda yükselmeye başlamıştı, sanki kendine başka bir dünya yaratıyor gibiydi.

 

Aslında olay buna yakın bir şeydi, her yetişimcinin ruh okyanusu kendine ait bir dünyaydı.

 

Yetişimci ise bu dünyanın sahibiydi.

 

Jiang Chen şu anda tamamıyla göksel dereceye geçiş atmosferine giriş yapmıştı, yavaşça şansını denemeye başlamıştı, sindirmeye geçmişti, bunu yaparken bir ejderin dalgaların arasında süzülmesi gibi rahattı.

 

İki günlük dinlenme süresini bu atmosfere uyum sağlamakla geçirdi, Long Juxue’den tamamen farklı şekilde yapmıştı bunu, göksel dereceye geçtiğini bütün göksel çeyreğe duyurmadan, sakin şekilde yapmıştı.

 

Jiang Chen gösterişi sevmeyen, her daim düşük profil sergileme peşinde olan birisiydi.

 

“Long Juxue, İkinci Geçitteyken sen hayatını kurtarmak için kaçtın! Şimdi bakalım ve kaçıp kaçamayacağını görelim!” Bu yükselişten sonra Jiang Chen’in İlah’ın Gözü soğuk bir ışık yaydı.

 

Long Juxue’yi ezip geçeceğine dair içinde müthiş bir özgüven vardı.

 

Göksel dereceye yükselmek fiziki kuvvetini ve savaş gücünü artırmıştı.

 

Altıncı seviyedeyken Long Juxue’yi öldürme şansının yüzde yetmiş olduğunu düşünüyordu, şimdi ise yedinci seviyeye yükselmişti ve kendine olan güveni tamdı.

 

Şu anda düşündüğü tek şey nasıl ani bir ölümcül darbe savurarak Güneş Avcısının müdahale etmesinden önce bu işi bitireceğiydi.

 

Bu iki günlük süreç final maçını heyecanla bekleyenler için bir işkence gibi geçmişti.

 

Her ne kadar dışarıdakilerin çoğunluğu Long Juxue’nin bu maçı kazanacağını düşünse de sonuçta mücadele henüz başlamamıştı ve herkesin aklında biraz şüphe vardı. Jiang Chen’in bir başka koz kartının olmadığının garantisini kim verebilirdi?

 

Şu ana kadar yaptığı savaşlarda izleyenlere verdiği izlenim eşsizdi!

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunda ise Demi ailesi hariç herkes Jiang Chen’in tarafını tutuyordu. Kalplerinde Jiang Chen’in Long Juxue’yi ezip geçmesi vardı.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğu böyle bir dâhiye muhtaçtı.

 

Bunun sebebi elbette on altı krallık sınırları içerisinde Mor Güneş Topluluğunun çok baskın olmasıydı.

 

Bu esnada Güneş Avcısı kendi topluluğunda konuşuyordu: “Küçük Juxue, bu elemanı hafife almamalısın, onun potansiyelinin sınırının nerede olduğunu göremiyorum, bu adam senin kader düşmanın. Eğer önündeki bu engeli aşarsan bu durumda geleceğin sınırsız şekilde büyüyecektir. Eğer bunu başaramazsan bütün potansiyelin bulutlar gibi senden uzaklaşacaktır.”

 

Güneş Avcısının ses tonu daha önce hiç olmadığı kadar katıydı.

 

Long Juxue de katı şekilde kafasını salladı: “Endişelenmeyin Ata kişi, rakibimi hafif almayacağım.”

 

Güneş Avcısı onaylar şekilde kafasını salladı ve bir şey söylemedi. Şu anda ne söylerse söylesin, isterse bin defa tekrar etsin, sözlerinin boşa gideceğinin farkındaydı.

 

Güçlü olan bu maçı kazanacaktı!

 

Bu maç on altı krallığın en yüksek potansiyeline sahip kişisini seçecekti! Bir dâhinin patikası asla tıkanamazdı!

 

 

Devasa arenada…

 

Seçmelerin son kademesi olan final maçı başlamak üzereydi.

 

Elbette on altı krallığın en tepesine yükselecek olan kişiler konusunda aday olan iki uygulayıcının fani dünyadan geleceğini kimse düşünememişti.

 

Üstelik bu iki kişi de Doğu Krallığı denen küçük bir yerden gelmişlerdi.

 

Toplulukların direkt evlatlarının bile bu iki uygulayıcı tarafından geçildiği, alt edildiği açıkça görülebiliyordu.

 

Long Juxue beyaz bir elbise giyinmişti, yüz ifadesi buz gibiydi ve duruşu güneş kadar görkemliydi.

 

“Jiang Chen, ben senin hamamböceği gibi inatçı ve yaşamaya büyük bir hırsla bağlanmış birisi olduğunu biliyorum. Sen yükselişinle gurur duyuyor olmalısın, sonuçta fani dünyadan çıkıp adım adım ilerleyerek bu noktaya kadar gelebildin. Şimdi ise benimle mücadele edebileceğini düşünüyorsun öyle değil mi?”

 

Long Juxue katı bir tavır içerisindeydi, kaşları çatık duruyordu. Ses tonunda üstünlük kurmaya çalıştığının izleri vardı, üstelik bu kibirli tavırlarını saklama niyetinde de değildi: “Bugün sana şu gerçeği söylemeye geldim, senin bugüne kadar elde ettiğin kazançlar aslında sana benim ellerimde işkence çekme hakkından başka bir şey kazandırmadı. Sen sonuçta sadece fani bir karıncasın, ben ise göklerde süzülecek olan bir Anka kuşuyum. Bizim aramızdaki fark gökler ve yeryüzü arasındaki fark kadar açık. Bu mücadelede seni toz içinde bırakacağım ve ölümden dönemeyecek hale getireceğim.”

 

Long Juxue’nin Jiang Chen’e karşı olan nefreti artık aralarındaki kan davasından da üstün bir şeydi. Artık Jiang Chen’in Long Juxue’nin ailesini öldürmesi değildi mesele, on altı krallığın zirvesine kimin tırmanacağı söz konusuydu.

 

Long Juxue çocukluğundan beri ilgi odağı olmanın zevkini ve mutluluğunu elde etmiş birisiydi. Üstün kişi olmanın verdiği ayrıcalıkları yaşarken elde ettiği huzur olağanüstüydü.

 

Sadece Jiang Chen’in varlığında bu üstünlük duygusunu tadamıyordu.

 

Daha sonrasında ise topluluğa girmişti, Jiang Chen ise bu süreç içerisinde Long Juxue’nin mental durumu ile sürekli oynamıştı, sürekli bir hamamböceği gibi manzarasında zıplayıp hoplamıştı. Bu durum Long Juxue için kesinlikle affedilemez bir şeydi.

 

Jiang Chen gülümsüyordu, bu gülümseme güneşin yaydığı ışıklara benziyordu, Long Juxue’nin soğuk ifadesini eritmek istiyor gibiydi.

 

“Long Juxue, daha önce de söylediğim gibi, fani dünyadayken benden kaçmayı başarabilmiştin, fakat şimdi bunu başaramayacaksın! Ne olmuş yani doğuştan gelen potansiyelin varsa? Ne olmuş yani Mor Güneş Topluluğunun kaynaklarından faydalanarak yetişim yaptıysan? Sen az evvel doğruları söyledin, seninle benim aramdaki fark gökyüzü ile yeryüzü arasındaki fark gibi, yanıldığın kısım ise senin sadece yeryüzünde takılıp kalmış birisi olduğundur, göklerin nasıl bir yer olduğunu asla göremeyeceksin! Benimle konuşurken göklerden bahsetmemelisin! Hiç kimse gökleri benden daha iyi bilemez!”

 

Jiang Chen bir kahraman edasıyla konuşuyordu.

 

Gerçekten de, Jiang Chen’in önünde göklerden konuşmak da neyin nesiydi?

 

Kutsal imparatorun oğlundan daha iyi bir gök anlayışı kimde olabilirdi ki? Long Juxue’de mi? Dört büyük toplulukta mı? Bunlar sadece göklerden bakıldığında birer nokta halinde görünen karıncalardı!

 

“Daha fazla konuşmanın anlamı yok Long Juxue, bu maçtan sonra seni Long Zhaofeng ve Long Yinye’nin yanına göndereceğim!”

 

Jiang Chen İsimsiz Kılıcını çıkarttı ve ileri doğrulttu, eşsiz bir momentumla beraber kılıcı savurdu.

 

Bu momentum Lei Gangyang’a gönderdiği darbedeki momentuma benziyordu, izi sürülemezdi ve göklerden inmiş gibiydi.

 

Long Juxue homurdanarak konuştu: “Demek aynı hamleleri tekrarlayacaksın!”

 

Long Juxue parmaklarını bir nilüfer yaprağı çizer gibi hareket ettirdi, sesini yükselterek konuştu: “Gök Anka Dondurucu Qi! Kristal Duvar!”

 

Long Juxue’nin önünde bir görünüp bir kaybolan bir buzdan duvar belirmişti, Jiang Chen’in kılıcından gelen bütün momentumu blokluyordu.

 

Dondurucu qi gücü buzdan bir duvar oluşturmuştu!

 

Bu teknik neredeyse bütün saldırıları engelleyebilecek biçimdeydi.

 

Dondurucu qi gücü tıpkı buz gibi hareket ediyordu, duvarın içine yayılmış vaziyetteydi. Dondurucu buz katmanları bütün arenayı kaplamıştı, tıpkı yüksek bir dağın yamacı gibi, arenanın tamamı sisle kaplanmaya başlamıştı.

 

“Jiang Chen, ölümünle tanış!”

 

Long Juxue ellerini savurdu ve elinde kısa bir kılıç belirdi, bu kılıç ay ışığına benzer bir ışık yayıyordu.

 

Etrafında saçtığı ruh enerjisi dalgaları ise bu silahın dokuz kez geliştirilmiş bir ruh silahı olduğunu belli ediyordu.

 

Long Juxue’nin duruşu cazibeliydi, sanki bir Anka Kuşunun ağır yağışlı havada süzülmesi gibiydi. Aurası gökleri absorbe etmiş ve yeryüzüne konmuş gibiydi.

 

Elindeki kılıç bir anda bir buzdan yapılma bir ışık parçasına dönüştü ve ileri doğru vahşice atıldı.

 

Long Juxue’nin bin li mesafelik alanı dondurabilecek güçteki darbesi sayesinde arenanın tamamı buzla kaplanmaya başlamıştı.

 

“Jiang Chen! Bekle ve neler olacağını gör! Buzdan bir heykele dönüşeceksin!”

 

Dondurucu görünüme sahip bu ışık Jiang Chen’in dibine kadar gelmişti, Jiang Chen ölümcül soğukluğu hissetmeye başlamıştı.

 

Bir nefes alıp vermelik zaman içerisinde beyaz buz dalgası tamamen yaklaşmıştı ve Jiang Chen’in siluetini içine alarak heykeli oluşturmuştu.

 

Long Juxue gülümsedi ve elindeki kılıcı geri çekerek heykelin üzerindeki baskıyı azalttı, rakibini palyaço yerine koymak istediği aşikardı.

 

Bu ani gelişme seyircilerin şaşkın kalmasına sebep olmuştu.

 

Bu kadar hızlı ve basit miydi yani?

 

Long Juxue’nin sadece bir hamlesiyle Jiang Chen buzdan bir heykele mi dönüşmüştü?

 

Bu durumda Long Juxue’nin gücü korkutucu seviyede olmalıydı!

 

Ortamdaki herkesin kalbinde Jiang Chen’in daha önceki performansı sayesinde bir beklenti oluşmuştu, fakat beklentiler ve tahminler bir anda yok olmuştu!

 

Jiang Chen bile Long Juxue ile başa çıkamıyorsa bu durumda kim başa çıkabilirdi ki?

 

Long Juxue kibirli bir duruş sergiliyordu, kısa kılıcının etrafına yapışmış buz parçaları kılıcın bir balta gibi görünmesine sebep oluyordu.

 

Fakat aniden… Long Juxue’nin esnek vücudu aniden duraksadı.

 

Duraksamasının sebebi buz heykelinin üzerindeki sis bulutu dağıldığında içerisinin aslında boş olduğunu görmesindendi.

 

Jiang Chen buzdan heykelin içinde değildi!

 

Sanki havada bir anda kaybolmuş gibiydi!

 

Long Juxue’nin tüyleri diken diken olmuştu, vücudunu korku sarmaya başlamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr