Bölüm 402: Kıyaslanamaz Bir Darbe

avatar
2059 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 402: Kıyaslanamaz Bir Darbe


Tang Hong ve Liu Wencai dişlerini gıcırdatıyordu, maçı izlerken istemsizce arenaya yaklaşmışlardı, fakat gözetmenler onları bloklamıştı.

 

Long Juxue bu esnada gülüyordu, kafasını sallayarak konuştu: “Hantal bir varlık çamurun içinde yuvarlanıyor işte, izlemeye değer bir şey yok bunda, haha! Gerçek bir rakiple karşılaştığında bu adamın yapabildiği tek şey ölmek!”

 

Long Juxue’nin Jiang Chen’in ölüm sahnesini aklında kurduğu belliydi.

 

Lei Gangyang da bu esnada sinsi şekilde gülümsüyordu, zaferi ellerinde tuttuğunu düşündüğü anlaşılabiliyordu.

 

Fakat…

 

Jiang Chen’in figürü elektrikli yılanların arasında etkileyici bir şekilde duruyordu. Sıkı bir dik bir duruşu vardı, görünüşü göklerde süzülen bir varlık gibi yüceydi.

 

Jiang Chen kılıcını gökyüzüne doğrulttu.

 

Bir sonraki saniyede bir aura dalgalanması bir anda ortamı kapladı, Lei Gangyang’ın kılıcındaki mor renkli yılanlar bir anda yay çizmeye başladı. Mor renkli yılanlar bir anda kılıcın etrafındaki formasyonlarını bozmaya başlamıştı, Jiang Chen’in hamlesi ile bu yılanlar Lei Gangyang’ın kılıcının etrafında dolaşmayı bırakıp uç tarafına yönelmişti.

 

Bu esnada sanki Jiang Chen’in kılıcı rakibinin oluşturduğu yılanları absorbe ediyor gibiydi.

 

Bir nefes alıp vermelik süre içerisinde Lei Gangyang’ın kılıcının etrafındaki bütün elektrikli mor yılanlar bir anda Jiang Chen’in İsimsiz Kılıcı tarafından absorbe edilmişti!

 

Jiang Chen’in gözleri yıldızlar gibi parıldıyordu, kılıcının ucunu Lei Gangyang’a doğrulttu: “Başka hamlen var mı?”

 

Elektrikli yılanlar mı?

 

Jiang Chen zaten Yıldırım Bulutu Ağacının bir parçasını vücuduna entegre etmişti, uzun süredir yıldırım ve şimşek saldırılarına bağışıklık kazanmıştı zaten. Üstelik önceki hayatından kalan tecrübeleri sayesinde zaten bu iki varlığı kontrol edebilme yeteneği herkesten daha üstündü. Her ne kadar mor yıldırımlar etkileyici görünse de, sonuçta sadece yedinci seviyeli ruh âleminde olan birisi tarafından oluşturulmuştu. Bu oluşumları manipüle etmek Jiang Chen için çocuk oyuncağıydı.

 

Ne?

 

Ne???

 

Lei Gangyang’ın ifadesi kökten değişmişti, çok gurur duyduğu bu elektrikli yılanlar, yıldırım saldırıları Jiang Chen tarafından kolay şekilde durdurulmuştu!

 

Ah bu Jiang Chen!

 

Bu Jiang Chen insan mıydı?

 

Lei Gangyang her ne kadar sakinliğini korumaya çalışsa da şu anda panik olmaktan kendisini alıkoyamıyordu.

 

Kendisine en çok güvendiği konularda saldırı yapmıştı ve Jiang Chen hiç zorlanmadan bunu def etmişti.

 

“Lei Gangyang! Sana on hamle müsaade edeceğimi söylemiştim, sınırı aştın bile! Şimdi sen benim darbelerimden birini al bakalım!”

 

İsimsiz Kılıç yüz yıllardır uykuda olan bir kadim canavar gibi uyanmaya başlamıştı, görkemli ve şatafatlı bir yükselişe geçmişti bir anda!

 

Bir anda Jiang Chen’le sanki entegreymiş gibi bir görünüm aldı, sanki artık kılıç değildi de Jiang Chen’in kolu haline gelmişti. Ortaya çıkan aura etraftaki herkesi şaşırtan cinstendi.

 

“Engin Okyanus Dalgalarının en doruk noktası! Kurutan Okyanus!”

 

Bu hamle en güçlü köklere sahip ağaçları çürütebilecek, en engin okyanusları kurutabilecek, en güçlü kayaları toz haline getirebilecek bir hamleydi!

 

Bu hamlenin gücü elbette reenkarnasyonun döngüsündeki gizemden kaynaklanıyordu. Milenyumları içinde barındıran, boyutlar arasında bağ kurabilen antik bir kudrete sahipti!

 

Bu kılıç zaman akışını yarabilecek bir güce, sonsuzluğu manipüle edip ölümsüzlüğü elde edebilecek bir kudrete sahipti!

 

Bu esnada Engin Okyanus Dalgalarının arkasındaki bütün gerçek anlam, öz ve ilham kaynakları Jiang Chen’in zihninde canlanmıştı ve tek bir saldırıya entegre olmuştu. Bu darbe kesinlikle daha evvel kimse tarafından görülmemiş bir darbeydi!

 

Kılıç savrulduğunda sanki sadece maddeyi değil aynı zamanda soyut varlıkları da yarabilecek gibiydi!

 

Arenaya bir anda sessizlik hakim oldu.

 

Ata kişiler bile bu darbenin arkasındaki gizeme hayran kalmıştı.

 

Bu hamleyi takip bile edememişlerdi, nasıl olur da arkasındaki gücü anlayabilirlerdi? Darbenin arkasındaki engin mana kesinlikle Ata kişilerin kavrama yeteneklerinin üzerindeydi. On altı krallık ittifakında kimse bu darbenin gizemini çözemezdi.

 

Bu teknik Jiang Chen’in reankarne olduktan sonra kendi özü ile oluşturduğu bir teknikti.

 

Lei Gangyang’ın akli dengesi sarsılmıştı, kılıç henüz hedefine ulaşmadan bile önce Lei Gangyang neredeyse aklını yitirecek kadar şaşırmıştı.

 

Olduğu yerde dikiliyordu, sanki aklı olmayan bir kütük parçası gibiydi, hiçbir şeye tepki verebilecek durumda değildi.

 

Vınnn!

 

Kılıcın çıkardığı ışık vücuduna girmeye başladığı anda Jiang Chen bir şey düşündü ve bilinçli olarak kılıcın momentumunu azalttı.

 

Kılıcın ışığı Lei Gangyang’ın derisini kesti ve etrafa kan fışkırttı.

 

Lei Gangyang sendeledi, bir anda gözlerinde inanmaz bir ifade oluştu. Düşünceleri çoktan öldüğü yönünde değişmişti bile. Ölümü kaçınılamaz olarak görüyordu.

 

Jiang Chen’in saldırısının bir anda yavaşlayacağını düşünememişti, sanki uçurumun kenarına gelmiş bir atın bir anda yavaşlaması gibiydi. Jiang Chen Lei Gangyang’ı ölümün kenarından çekip çıkarmıştı.

 

Açık şekilde görülüyordu ki Jiang Chen Lei Gangyang’ı çok rahat şekilde öldürebilirdi fakat merhamet göstermişti.

 

Lei Gangyang hala olduğu yerde dikiliyordu, ağzında acı bir tat oluştuğunu hissetmeye başlamıştı, gözlerindeki bakışta eskisi gibi kibir ve cesarete rastlanamıyordu.

 

Her ne kadar baskın bir karaktere sahip olsa da güçlü ve kibirli bir yapısı olsa da, sonuçta Lei Gangyang aptal birisi değildi. Eğer Jiang Chen’in merhametli şekilde kılıcı başka tarafa yönlendirme hamlesi olmasaydı Lei Gangyang şimdiye çoktan ölü olduğunun farkındaydı.

 

Bu darbe uçsuz bucaksız bir gizeme sahipti, göklerden yeryüzüne inmiş bir ölümsüz veya antik zamanlardan kalan bir büyücü gibiydi. Lei Gangyang bu saldırıya savunma yapmayı bırak, neler olduğunu bile anlayamamıştı.

 

Az evvel yaşadığı şeyi aklında on defa daha senaryo şeklinde geçirse bile düşünebileceği tek şey vardı: Ölüm!

 

“Beni neden öldürmedin?” Lei Gangyang’ın gözlerinde keder vardı.

 

“Yetişim işi zordur, git ve hayatının geri kalanını huzur içinde yaşa!”

 

Jiang Chen umursamaz bir tavırla cevaplamıştı, rakibinin kalbini tam olarak anlayabiliyordu şu anda, bu ağır darbeyi vururken askeri Dao’nun anlamını yitirmeden vurmalıydı.

 

Rakibinin yaşam ve ölüm durumunu düşünürken Jiang Chen bir anda kavramıştı olayı.

 

Lei Gangyang’la arasında bir kan davası ya da ölümcül bir geçmişi yoktu, içinde kin olmadığından dolayı onu öldürmek Jiang Chen’i tatmin etmeyecekti.

 

Zaten onu öldürmek sadece bir darbelik bir işti.

 

Fakat Lei Gangyang’ı öldürmemek demek Jiang Chen’i bir daha hayatı boyunca tehdit demeyeceği anlamına geliyordu.

 

Bundan dolayı kılıcını geri çekmiş ve rakibinin yaşamasına izin vermişti.

 

Arenanın etrafındaki sessizlik bir anda yerini ıslıklara, alkışlara ve tezahüratlara bırakmıştı.

 

Kalabalığın Jiang Chen’in tavırlarıyla mest olduğu belli oluyordu, Güneş Avcısının suratında bile donuk bir ifade vardı, olaya tepkisiz kalmıştı.

 

Söyleyebileceği ne vardı ki zaten?

 

Bin Akbaşlının gergin vücudu ise bir anda rahatladı, mutluluk vücudunu sarmaya başlamıştı, baharın gelişini kutlayan bir ağaç gibi gevşemişti kasları.

 

“Dâhi! Tam bir dâhi! Bu kişi kesinlikle dört büyük topluluğun uzun zamandır arayış içinde olduğu dâhi kişi! Böylesine bir dâhinin fani dünyadan çıkagelmesi ne kadar da ilginç! Demekki en parlak mücevherlerin üzerinde birikmiş olan toz insanları gerçekten de kandırabiliyormuş! Kumun altında gömülü olan altını görebilmek imkânsızmış! Bu yaşananlar bizim hatamız!” Dokuz Aslan iç çekerek konuşmuştu.

 

Daha sonra Buz Buharı konuşmaya başladı: “Bu saldırıyı ben bile tahmin edemedim, eğer bu genç adam en başta toplulukların birinde doğmuş olsaydı şimdiye… Şimdiye…”

 

Long Juxue’nin güzel gözlerinde de şaşkınlık vardı, belliki bu kadın da Jiang Chen’in son darbesini nasıl vurduğunu, nereden güç aldığını anlayamamıştı.

 

Aniden öngörülemez bir sarsıntı Long Juxue’nin kalbini sardı.

 

“Jiang Chen… Görünüşe göre final maçında seni kesinlikle doğramalıyım! Aksi takdirde senin eşsiz momentumun ileride benim için bir tehdit oluşturabilir!”

 

Long Juxue’nin gözlerindeki soğuk bakış yerini heyecanlı bir öldürme arzusuna bırakmıştı.

 

Şu anda gerçekten de tehlikenin yaklaştığını hisseder olmuştu. Şu anda ilk defa zamanında küçümsediği birinin kendisini yenebilecek duruma yaklaştığını fark etmişti.

 

Arenanın altında bu esnada Tang Hong ve Liu Wencai zevk içinde zıplayıp dans ediyorlardı, avazları çıktığı kadar bağırıyor ve alkış tutuyorlardı. Kalplerinin içinde, samimi şekilde Jiang Chen için mutluydular.

 

“Sonraki maç Long Juxue ve Shi Yunyun arasında!”

 

Gözetmenin bu anonsu kalabalığın sesini bastırdı.

 

Jiang Chen arenadan inerken az evvel onun hakkında kötü yorum yapanlar şimdi suspus olmuşlardı, utanarak Jiang Chen’i süzüyorlardı. Jiang Chen yanlarından geçerken ise uzaklaştılar, aurasından etkilenmek istemiyorlardı.

 

Bu dâhi adam diğer sahte dâhiler gibi boş konuşmamıştı, söylediklerinin arkasında durup rakibini alt etmişti.

 

“İyi gidiyorsun patron!” Tang Hong yaklaşarak Jiang Chen’in omzuna hafifçe vurdu.

 

“En son darbe gerçekten anlaşılması güç bir şeydi! Eğer o darbeyi yüz defa alsam yüz birinci defa yine savunma yapamazdım patron!” Liu Wencai de tebrik etmek için yaklaştı.

 

Jiang Chen gülümsedi, fakat açıklama yapmadı.

 

Bu mesele askeri Dao’nun âlem meselesiydi, eğer kişi yeterli âleme geçiş yapamadıysa bu durumda bazı konularda anlayışının kısıtlı olması normaldi.

 

İkinci yarı final maçı Long Juxue ve Shi Yunyun arasında gerçekleşecekti.

 

Söylemek gerekirdi ki Shi Yunyun Long Juxue’nin sinirli haliyle karşılaşacağı için şanssızdı, görünüşe göre Long Juxue Jiang Chen’e olan öfkesini bir an önce kusmak istiyordu ve karşısına çıkan ilk kişi olan Shi Yunyun’a yapacaktı bunu.

 

Shi Yunyun her ne kadar başlangıcını iyi yapmış olsa da Long Juxue’nin vahşi saldırıları karşısında fazla dayanamadı. Gök Anka dondurucu qi gücüne dayanamamıştı ve yenilmişti.

 

Eğer zamanında pes etmeseydi muhtemelen donarak ölmüş olacaktı.

 

Long Juxue’nin olağanüstü momentumunu gördüklerinde dört topluluğun da müritleri bir anda karamsarlığa bürünmüştü, hiç kimse bu kadınla göz göze gelmeye bile cesaret edemiyordu.

 

Long Juxue’nin karakteri oldukça zorba yapıdaydı.

 

Gök Anka yaratılışın verdiği parlaklık gökleri ve yeryüzünü damgalamasına sebep oluyordu.

 

“Görünüşe göre final maçının çok vahşi geçeceği belli oldu.”

 

“Kesinlikle, kader düşmanları arenada buluşacak! Taraflardan biri ölene kadar kimse savaşmayı bırakmayacak!”

 

“Long Juxue’nin korkutucu bir gücü var, fakat sence Jiang Chen’in kılıç tekniği Gök Anka yaratılışın dondurucu qi gücünü yenebilir mi?”

 

“Bu dediğin çok zor olur. Gök Anka yaratılışın dondurucu qi gücü bin li mesafelik alanı bile dondurabilecek güçtedir! Söylentilere göre bu güç ruhları bile dondurabilirmiş! Jiang Chen her ne kadar daha önce görülmemiş bir dâhi olsa da bu maçta öleceği kesin!”

 

Long Juxue’nin momentumuna şahit olan izleyicilerin Jiang Chen’in öleceğini düşünmesi gayet normaldi. Bu kadının potansiyelinin çok üstün olduğunu düşünüyorlardı, bu kadını savaşta alt etmenin imkânsız olduğunu da düşünmeye başlamışlardı.

 

Buz Buharı gülmekten kendisini alıkoyamadı: “Mor Güneş Topluluğu gerçekten çok şanslı, böylesine kaliteli bir tohum benim topluluğuma düşseydi neler olurdu hayal edemiyorum.”

 

Dokuz Aslan her daim Mor Güneş Topluluğunu küçümsemeyi seven birisi olmuştu, mesele Long Juxue’nin başarısı olunca susmayı seçti.

 

Bin Akbaşlı ise Jiang Chen’e doğru endişeli bir bakış atmaktan başka bir şey yapamıyordu, Long Juxue ile aralarındaki kan davasını düşündükçe içini bir endişe kemiriyordu.

 

“Patron, bu lanet kadın sana güç gösterisi mi yapıyor?” Tang Hong irrite olmuştu, hem Liu Wencai hem de kendisi sıralama savaşlarında bu kadına yenilmişti. Hatta kendisi neredeyse ölecekti.

 

Liu Wencai’nin Long Juxue’ye bakışları da sertti, kendisi de bu kadının rahatsız edici bir kişiliğe sahip olduğunu düşünüyordu.

 

Fakat Jiang Chen’in gözlerinde şu anda umursamaz bir bakış vardı, dudaklarının kenarında o bilindik yarı gülümseme belirmişti yine: “Güç gösterisi mi? Benim gözümde bu deli kadının son hamleleri!”

 

Jiang Chen dışarıdan sakin görünüyordu fakat içindeki öldürme arzusunun büyüklüğü yeryüzündeki hiçbir şeyle kıyaslanamazdı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr