Bölüm 395: Diğerleri Bende Vaz Geçebilir, Ben Kendimden Vaz Geçmem

avatar
1990 1

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 395: Diğerleri Bende Vaz Geçebilir, Ben Kendimden Vaz Geçmem


Güç derecesindeki fark çoğu zaman hırsla kapatılabilecek bir fark değildi.

 

Kendi ruh okyanusunu patlatmak bir yana, Chu Xinghan eğer Usta Shuiyue’nin dediği tarzda bir strateji izlese bile Jiang Chen’in karşısında dayanamazdı.

 

Bunun sebebi elbette Jiang Chen’in kendi seviyesindeki kişilere karşı savaşırken kolay şekilde üstünlük kurabiliyor olmasıydı.

 

Jiang Chen’in önceki zırhı artık Alevli Kertenkelenin kabukları ile kombine olmuştu, bunun üzerine Tanrı ve Şeytanın Dokuz Dönüşümü tekniğini üçüncü seviyeye yükseltmişti, bundan dolayı vücudunun doğal savunması zaten üst düzeydeydi.

 

Chu Xinghan ne kadar güçlü bir patlama yaratırsa yaratsın, Jiang Chen’e zarar vermesi çok zordu.

 

Chu Xinghan tıpkı Jiang Chen gibi altıncı seviyeli ruh âlemi uygulayıcısıydı. Fakat bu iki kişinin ligleri çok farklıydı.

 

Chu Xinghan’ın gücü Shuiyue bölgesinde en üstün olarak görülüyordu, fakat Mor Güneş Topluluğunun elit müritleri arasında değildi, bu durumda dört büyük topluluğun elit müritleri arasına giremezdi elbette.

 

Bundan dolayı aurası her ne kadar şiddetli olsa da Jiang Chen gibi gerçek bir uzman için bu tarz bir şiddeti idare etmek kolaydı.

 

Bunun sebebi biraz da Chu Xinghan’ın içinde bulunduğu çaresiz durumun pürüz oluşturmasıydı.

 

“Görünüşe göre Chu Xinghan’ın Shuiyue bölgesinde yeri kalmamış. Yeryüzü çeyreğindeyken o Hai Tian denen herifi öldürdüğümde bile Usta Shuiyue deliye dönmüştü, fakat şimdi Chu Xinghan’ı ölüme gönderirken bu kadının yüzünde hiç pişmanlık göremiyorum. Sanki bu mürit bu kadının gözünde harcanabilir bir piyonmuş gibi!”

 

Jiang Chen bunları düşünürken Usta Shuiyue’nin gerçekten işini bilmeyen birisi olduğunu da düşündü, gerçek bir yeteneği göremezken, gördükten sonra ise onu nasıl yetiştireceğini bilmiyordu.

 

Chu Xinghan’ın bu şekilde hayatını ortaya koyuyor olması onun ustasına karşı olan minnettarlığının bir göstergesi olabilirdi, elbette ustasının üzerindeki emeği çoktu.

 

Fakat ustasına bu kadar minnet duymasına rağmen ustası ondan Jiang Chen’i yenmek için ruh okyanusunu patlatmasını istemişti, fakat Chu Xinghan bunu prensipleri gereği reddetmişti, bu durum Chu Xinghan’ın prensiplerine bağlı birisi olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

 

Şu ana kadar elde ettiği bütün birikimini ustasına verebilecek birisiydi çünkü kalbi inançla dolu birisiydi.

 

Böylesine güçlü bir kalp Dao’su, Long Juxue gibi kibirli ve burnu havada bir kadının yarışabileceği cinsten değildi.

 

Usta Shuiyue’nin gözlerinin önündeki asıl cevheri fark edemiyor olması yazık olmuştu. Long Juxue’nin Gök Anka yaratılışıyla gözleri kör olmuştu ve ondan başka hiçbir şeyi göremiyordu, halbuki gözlerinin önünde çok daha değerli bir potansiyele sahip bir mürit vardı.

 

Jiang Chen bunları düşününce Chu Xinghan’a duyduğu hayranlık arttı.

 

Chu Xinghan şekillendirilebilir birisiydi.

 

Jiang Chen bunları düşündüğünde Chu Xinghan’ın dezavantajlı olduğu psikolojik durumu çözümlemişti.

 

Chu Xinghan’ın kılıç kullanma yetenekleri olağanüstüydü, eğer Lei Gangyang gibi birisiyle karşı karşıya gelse uzun süre savaşarak rakibini zorlayabilirdi.

 

Her ne kadar savaşın sonunda mağlup olacak olsa da başlangıçta sırf rakibi güçlü diye pes edecek birisi değildi.

 

Savaşı izleyenler neler döndüğünü tam anlayamayabiliyordu, fakat Chu Xinghan kesin olarak görmüştü, her ne kadar gücünün sınırlarını zorlayarak Jiang Chen’e karşı hamle yapsa da yine de ona bir türlü hasar verememişti.

 

Üstelik Jiang Chen henüz silah dahi kullanmaya başlamamıştı.

 

Fakat yine de bu durum Chu Xinghan’ın hevesini kırmamıştı, saldırılarına aynı hızda devam ediyordu.

 

“Chu Xinghan, en iyi bir adam olduğun için sana saygı duyuyorum, seni öldürme konusunda bir istisna uygulayabilirim.”

 

Chu Xinghan’ın kılıcı havada çapraz hamleler yaparken momentumu avına saldıran bir kaplan gibiydi, Jiang Chen’e bir yıldırım gibi saldırıyordu.

 

“Jiang Chen, ben bu hayatta ne istediysem başardım ve içimde uzun zamandır bir ölüm isteği var, neden senin merhametine ihtiyaç duyayım?”

 

Jiang Chen konuşurken bir yandan da tekniklerini uygulayarak Chu Xinghan’ın saldırılarını def ediyordu, tekrar bilinç altından mesaj gönderdi: “Askeri Dao yolunda bir uygulayıcının ölmesi kolay, yaşaması ise zordur! Sen gerçek bir erkeksin! Eğer sana gözden çıkarılmış bir piyon muamelesi yapılıyorsa, diğerleri senden vaz geçmiş olsa bile, bu durum sana kendinden vaz geçme hakkını vermez. İleride üstün askeri Dao’ya ulaştığında bugün verdiğin karara baktığında yüzün kızaracak!”

 

Jiang Chen eğer Chu Xinghan’ı yenmek isteseydi bunu zorlanmadan yapabilirdi.

 

Fakat bunu yapmadı, hamlelerini ölümcül olmayacak şekilde ayarlıyordu. Eğer konuşarak onun aklını çelemezse, zaten onu öldürmese bile arenadan ayrıldıklarında Chu Xinghan yine ölecekti.

 

Bu elemanı hayata bağlamak için öncelikle hayatta olmanın ne demek olduğunu, bunun kıymetini bildirmesi lazımdı.

 

Chu Xinghan inanılmaz derecede sadakat sahibi birisiydi, ustasına ölerek teşekkür edebilecek derecede sadık birisiydi, bunlar bu adamın prensipleriydi. Jiang Chen ise bu adamın prensiplerine bu kadar bağlı birisi olmasına hayrandı zaten.

 

Fakat Usta Shuiyue kesinlikle Chu Xinghan gibi birisinin uğurunda ölmesine layık bir kadın değildi.

 

“Chu Xinghan, şunu iyi bilmelisin, senin vücudun, derin ve saçların ebeveynlerinden gelir. Sen ölmeye razı gelmişsin, fakat senin doğumuna sebep olan ailenden bunun iznini aldın mı? Sadakat dediğimiz kavram her ne kadar yanında ölüm gibi gereklilikler getirse de, sen uğurunda ölmeyi göze aldığın kişinin buna layık olup olmadığına hiç baktın mı? Senin şu anki hamlelerin doğruluk ve iyilik prensiplerinle uyuşuyor mu? Erkekler bu dünyada vahşi ve özgür bir hayat sürmelidir, ölümleri ise layık oldukları bir amaç uğuruna olmalıdır. Eğer sen böylesine korkak ve acınası şekilde ölürsen şehit olduğunu veya kısıtlanamaz bir şöhrete sahip olacağını düşünebilirsin, ustanı gururlandıracağını düşünebilirsin. Fakat böylesine bir yöntemle öldüğünde kendinle yüzleşebilecek misin? Kendi kalbine bunun hesabını verebilecek misin? Askeri Dao yolu başlangıcından itibaren olağanüstü etkileyiciliğe sahip bir yoldur. Kaderin senin ellerinde! Bırak bu dünyadaki ustalarımızı, gökler bile uygulayıcıların kaderini kontrol edemez! Sana sadece bir soru soracağım! Sen öldükten sonra ustan senin için bir damla dahi gözyaşı dökecek mi? Ya da Long Juxue bir an bile olsa vicdan azabı çekecek mi?”

 

Bu soruların her biri Chu Xinghan’ın beyninde bir çan sesi gibi etki yaratmıştı.

 

Diğerlerinin senden vaz geçmesi sana kendinden vaz geçme hakkını vermez!

 

Sen ölmeye razı oldun ama ebeveynlerinin buna razı olacağını düşünüyor musun?

 

Kendine ve kalbine bunun hesabını verebilecek misin?

 

Ustan senin arkandan gözyaşı dökecek mi? Long Juxue vicdan azabı çekecek mi?

 

Cu Xinghan’ın kalbi ağrımaya başlamıştı, Jiang Chen’in sorduğu her sorudan sonra aurası bir kademe etkisini yitirmişti.

 

Ölüm kolay yoldu!

 

Fakat neden Long Juxue için ölsündü? Ustasının emirleri ışığında ölmek sadakat göstergesi olabilirdi, fakat ustasının böyle bir emir vermesi hiç adil değildi.

 

Tıpkı Jiang Chen’in söylediği gibi, ustası gözyaşı dökecek miydi?

 

Chu Xinghan gerçekten işin iyi tarafına bakmak istiyordu fakat aklına ustasının arenanın kenarındaki soğuk ifadesi gelince kalbi titredi.

 

Bu esnada aklında bir sürü duygu vardı, nefret, kin, sevgi, sadakat, ilişkiler, iyilikler ve kötülükler gibi kavramları düşünüyordu, bunların gerçek anlamlarını bulmaya çalışıyordu. Bütün kavramlar aklından birer yıldırım gibi gelip geçiyordu.

 

Bir aydınlanma ile gözleri parıldadı.

 

Chu Xinghan’ın kalp Dao’su sert ve temizdi. Bu konuda büyük bir bilgiye sahip olan birisiydi.

 

Chu Xinghan bu söylenenleri kavradığında daha evvel kendisine acı veren düşünceler dağılmıştı.

 

Elbette ustasına olan sadakati hala yerinde sabit duran büyük bir dağ gibi sabitti, fakat bu minnetini ödeyebilmesi için henüz önünde çok uzun bir süre vardı. Neden kendi hayatına son vererek bu minnet borcunu ödemeye çalışsındı?

 

Chu Xinghan kılıcının aurasını geri çekerken kendisi de birkaç adım geriledi ve konuştu: “Teslim oluyorum.”

 

Bu sözler yankılandığında arenanın alt tarafındaki Usta Shuiyue’nin yüz ifadesi kökten değişti. Chu Xinghan teslim mi olmuştu? Bu hamle emirlerinin tam tersi yönündeydi!

 

Long Juxue kahkaha ile güldü ve ateşe körükle yaklaşan laflar söyledi: “Ben bu müridinizi doğru değerlendirmişim. Chu Xinghan denen bu adam sözleri ile ustasına sadık olduğunu söylüyor fakat hamleleri bunun tam tersi niteliğinde.”

 

Usta Shuiyue dişlerini sıkarak gıcırdatıyordu, bütün suratı buz tutmuş gibiydi.

 

“Chu Xinghan!”

 

Chu Xinghan arenadan çıkınca ustasının huzuruna çıktı, dizlerinin üzerine çökerek kararlı bir ses tonuyla konuştu: “Onurlu ustam, müridiniz yetersiz kaldı, elimden gelen her şeyi denedim fakat rakibimi bir türlü yenemedim.”

 

“Elinden gelenin en iyisini mi denedin? Chu Xinghan! Önce benim emirlerime boyun eğmiş gibi görünüp sonra görmezden mi geliyorsun? Senin kalbinde ben hala senin onurlu ustan değil miyim? Seni yetiştirmek için harcadığım yirmi yılı unuttun mu yoksa?”

 

“Müridiniz elbette ustasına olan minnetini hatırlıyor.”

 

“O halde neden dediğim gibi hamle yapmadın?”

 

“Onurlu ustamın yanında birçok dalkavuk var, size gerçekten minnet duyan kişi sayısı ise oldukça az. Eğer onurlu ustamın yanından bu şekilde ayrılırsam bu durumda ileride onurlu ustama gerçek sadakatle hizmet edecek kimse kalmazdı. Müridiniz size olan minnet borcunu uzun vadede ödemek istiyor…”

 

“Kes sesini! Sen ölümden korktun! Şimdi karşıma dikilmiş bahaneler uyduruyorsun! Sen benim bölgemdeki bana sadık tek kişi olduğunu mu söylüyorsun yani?”

 

Bu esnada Long Juxue de oldukça sinirlenmişti. Chu Xinghan gizli şekilde kendisinin de dalkavuk olduğunu ima etmişti.

 

Bu sözler gerçekten de Long Juxue’nin gerçek kimliğine ışık tutan sözlerdi.

 

“Onurlu usta, bu adam sizin açık emirlerinize itaat etmedi ve hain birisi. Ben sizin için bu adi herifin canını almalıyım.”

 

Long Juxue sözlerini bitirdiğinde avuç içiyle Chu Xinghan’a doğru hamle yaptı ve bir kuvvet gönderdi.

 

Bum!

 

Hamlesi oldukça seri ve şiddetli gerçekleşmişti.

 

Chu Xinghan bu hızlı hamle karşısında tepki verecek zamanı bulamamıştı, vücudu bir uçurtmanın fırtınadaki kontrolsüz hali gibi savruldu ve yere çakıldı, yere düştüğünde durumu belli değildi.

 

Usta Shuiyue de Long Juxue’nin bu kadar hızlı şekilde hamle yağabileceğini düşünememişti.

 

Usta Shuiyue ilk başta şaşırmıştı fakat hemen kendini toparlayarak duygusuz bir ifadeyle konuştu: “Sen benim çevremi hainlerden temizleme amacıyla bir hamle yaptın, yaptığın bu hamle adildi.”

 

En büyük mürit olan Ceng Shi ustasının arkasında duruyordu ve bu sözleri duyduğunda yüzündeki kaslar titremeye başlamıştı, gözlerinde korku dolu bakışlar oluştu.

 

Aslında Chu Xinghan ile aralarındaki ilişki iyi sayılmazdı fakat kendi türünden ve statüsünden olan bu kişiye karşı yapılanlar Ceng Shi’nin kanını dondurmuştu.

 

Bu yaşananları gördüğünde kendisinin de başına böyle şeylerin gelebileceğine dair olan farkındalık bir anda kalbinde belirmişti.

 

Long Juxue’nin yüz ifadesi durağandı, belli belirsiz bir gülümseme vardı suratında. Gözleri yavaşça Ceng Shi’nin olduğu noktaya döndü.

 

Ceng Shi korkmuştu ve Long Juxue’nin bakışlarıyla karşılaşmak istemedi.

 

“Onurlu usta, müridiniz gidip onun ölüp ölmediğine bakacak.” Ceng Shi konuyu değiştirmek için acele etmişti.

 

Usta Shuiyue elini salladı: “Ne fark edecek? Emirlere uymamak demek ihanet etmek demektir. Öldüyse öldü, baksan ne olacak?”

 

Ceng Shi’nin bu söze verecek cevabı yoktu, sessizce yerine döndü. Bakışlarında karmaşık bir ifade vardı, olaylara anlam veremiyordu.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunun müridi olan, göksel çeyreğin beş numaralı katılımcısı Lian Canghai bir sonraki dövüşecek kişiydi.

 

Elbette Kıymetli Ağaç Topluluğunun bir numaralı müridi olarak arenaya çıktığı an itibariyle rakibini hızlı şekilde alt etti.

 

Lian Canghai’nin maçını Long Juxue ve Lei Gangyang’ın gözden kaçırmayacağı bir maçtı, sonuç olarak eninde sonunda karşılaşacaklarını biliyorlardı. Rakibin izlediği stratejiyi gözlemlemek çok mantıklı bir hamleydi.

 

Lian Canghai arenadan inerken Usta Shuiyue’nin müritleri mırıldanıyordu: “Ha? Chu Xinghan nereye kayboldu?”

 

Long Juxue ve Usta Shuiyue bunları duyduğunda şaşkın şekilde Chu Xinghan’ın düştüğü yere baktılar, birkaç damla kandan başka iz bırakmamış şekilde gerçekten de ortadan kaybolmuştu.

 

“Bu nasıl mümkün olabilir?” Long Juxue ve Usta Shuiyue izlerin olduğu noktaya doğru koştular.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44808 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr