Bölüm 394: Kavramanın Ardından Savaş

avatar
1905 1

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 394: Kavramanın Ardından Savaş


Liu Wencai Jiang Chen’in grubundan ilk on altı kişi arasına giren ilk kişi olmuştu.

 

Bir sonraki savaşacak olan kişi Tang Hong’du. Yirmi dört numaralı katılımcı ile mücadele edecekti, Akan Rüzgar Topluluğundan kadın bir uygulayıcıydı bu. İkisinin savaş güçleri birbirinden çok uzaktı.

 

Alevli Kertenkelenin kanını geliştirdikten sonra Tang Hong’un savaş gücünün arttığı çok net şekilde görülebiliyordu, kan sayesinde çok daha vahşi ve korkutucu bir hal almıştı. Kadın uygulayıcı Tang Hong karşısında çok fazla dayanamadan yenilgiyi almıştı.

 

Tam da Jiang Chen’in tahmin ettiği gibi Tang Hong ve Liu Wencai ilk on altı kişi arasına girebilmişti.

 

Üçüncü gün geldiğinde nihayet Jiang Chen’in savaş sırası da gelmişti.

 

“Xinghan, ustanın sözlerini unutma, eğer bu savaşta başarı elde etmezsen arenadan inmeye bile tenezzül etme!” Usta Shuiyue’nin ses tonu dondurucu bir soğukluktaydı.

 

Şu anda Usta Shuiyue’nin akındaki tek favori Long Juxue’ydi. Birinci sıradaki müridi olan Ceng Shi bile bu kadın yüzünden ikinci sıraya gerilemişti, Chu Xinghan’ın değer zaten Ceng Shi’den daha azdı.

 

Chu Xinghan’ın potansiyeli Long Juxue’den ve Ceng Shi’den daha düşüktü, zaten ustasının sözlerini sindirme konusunda Hai Tian ve ye Han’dan bile daha başarısız sayılabilirdi.

 

Yeterlilik ve görevlerdeki başarısı hızı haricinde Usta Shuiyue zaten bu müridi pek tercih etmiyordu.

 

Chu Xinghan aniden durdu ve geri döndü, ustasına saygılı şekilde boyun eğerek konuştu: “Onurlu usta, bu selamlama sizin saygılı müridinizin sizi son defa selamlayışı. Bugünkü vedamla müridiniz ister ki ustasının kalp Dao’su temiz ve parlak olsun, dış faktörlerden etkilenmesin. Söylemeliyim ki bir karıncanın bile kalp Dao’su vardır ve kendisinin de bir ustanın müridi olmasını ister, kuklası olmasını değil.”

 

Chu Xinghan artık yaşama umudunu yitirmişti, artık her şeyi oluruna bırakmaya karar vermişti.

 

Usta Shuiyue’nin ifadesi bunları duyduğunda daha da soğuk bir hal aldı. Henüz bu sözlere tepkisini veremeden Chu Xinghan hızlı şekilde arenaya doğru yöneldi ve ilerledi.

 

“Onurlu usta, Chu Xinghan kaçak bir karakter.” Long Juxue’nin ses tonu da soğuktu: “Tavırlarından yola çıkılırsa ustasının aldığı kararları yargılayan ve benimsemeyen bir yapısı var.”

 

“Hah! Onun hayatı benim sayemde devam ediyor, onun kaderini de benim kontrol etmem gayet normal bir şey. Bu adam benim Shuiyue bölgeme ihanet içinde ve benim isteklerimi benimsemiyor.”

 

Usta Shuiyue’nin ses tonundan yeryüzü çeyreğinde yaşananlardan sonra Jiang Chen’e karşı duyduğu öfkenin bir nebze bile azalmadığı anlaşılıyordu. Bu nefret Long Juxue’nin içindeki nefretle ile yarışabilecek büyüklükteydi.

 

Long Juxue aradan üç yıl geçtikten sonra Jiang Chen’le tekrar karşılaşmıştı.

 

Jiang Chen İkinci Geçitteki olayları düşünürken aklından boş düşünceler geçirmiyordu.

 

Chu Xinghan’ın gelişini izliyordu, adımları her ne kadar kararlı gözükse de yine de gözlerinden bir nebze tereddütte ve yıkım içerisinde olduğu anlaşılabiliyordu. Bu tespitler elbette ortamdaki diğer normal uygulayıcılar tarafından fark edilemiyordu, Jiang Chen İlah’ın Gözü ve Medyumun Zihni yetenekleri sayesinde bunları görebilmişti.

 

Biraz şaşırmıştı, hatırladığı kadarıyla Chu Xinghan kendisine verilen işin üzerinde böyle tereddüde düşen birisi değildi.

 

Önceki sefer karşılaştıklarında görevi konusunda oldukça kararlı ve vaz geçmez bir tavır sergilemişti.

 

Kaynağı bilinmeyen o tehditle karşılaştığında bile duruşunu değiştirmemişti.

 

Böylesine bir kişinin kalp Dao’su elbette oldukça güçlü olmalıydı, şimdi neden böyle bir tavır içerisindeydi?

 

Arena içerisindeyken kalp Dao’sunun stabil kalamaması demek ölümle yüz yüze kalmak demekti.

 

“Chu Xinghan ölmek mi istiyor?” Jiang Chen’in gözlem yeteneği üstündü, Chu Xinghan’ın bir tür ölüm isteği ile arenaya geldiğini görebiliyordu.

 

Eğer sıradan yetişimci bu tavırla gelseydi Jiang Chen düşünmeden savaşırdı.

 

Fakat Chu Xinghan’ın niyeti aslında savaşarak ölmek değildi, ölüme razı olmaktı.

 

“Bu tavır Chu Xinghan’ın stili değil.”

 

Jiang Chen şaşırmış olsa da sakin kaldı.

 

Chu Xinghan’a aslında hayranlık duyuyordu fakat şu anda bu ikili düşman pozisyonundaydı. Düşmanlarını hiçbir zaman kendine yakın görmezdi.

 

“Jiang Chen, ben ustamın bana verdiği emirleri reddedemem, bu yüzden buraya gelirken ölümü göze alarak geldim. Ben erdem kavramını iyi tanırım ve onu iyice benimsedim, bana merhamet göstermekten kaçınmalısın. Fakat Long Juxue denen *rospu için benden ruh okyanusumu patlatmamı istemeleri çok kötü, bunu yapacağıma ölürüm! Umarım adil bir dövüş yaparız, bu şekilde benim ölümüm savaşarak olur ve ölüm bana yakışır!”

 

Chu Xinghan sessizce ve formasyonla Jiang Chen’e bu mesajı yolladı.

 

Jiang Chen şaşırmıştı: “Beni tanıdın mı?”

 

“Yeryüzü çeyreğindeyken bütün Mor Güneş Topluluğu seni tanıdı zaten. Jiang Chen, ben senin hakkında kötü şeyler düşünmedim. Sen gerçek bir dâhisin, hadi savaşalım!”

 

Chu Xinghan artık daha net bir görüşe sahipti, her şeyi kavrayabiliyordu. Şu anda duyguları semavi şekilde gelişmişti, trajediye ve üzüntüye yer vermek istemiyordu.

 

Şu anda istediği tek şey tatmin edici bir savaşa girmekti.

 

Chu Xinghan ensesini esneterek bir savaş narası attı: “Dövüş!”

 

Chu Xinghan kollarını sıvadı ve hamlesine başladı, ellerinde uzun bir kılıç belirdi, bu kılıç oldukça görkemliydi.

 

Bu kılıcın Parlak Yıldız Nehir isimli yeteneği Chu Xinghan’a özel bir yetenekti. Ruh gücünü toparlayıp bu kılıca entegre ettiğinde yıldız nehrine benzeyen bir kuvvet alanı oluşturuyordu.

 

Fakat Jiang Chen de üç sene önceki haliyle aynı değildi elbette.

 

Chu Xinghan’ın yetişimi her ne kadar hızlı şekilde devam etmiş olsa da Jiang Chen’in gelişim hızının yanında hiçbir şeydi.

 

Chu Xinghan’ın yetişimi altıncı seviyeye henüz girmişti, bu sayede kılıcının üzerinde beyaz noktalar şeklinde yıldızlar oluşturabiliyordu, bu durum kılıcın gökyüzündeki yıldızlara benzeyen bir manzara oluşturmasına sebep oluyordu.

 

“Kılıcın aurası göklere erişecek derecede!”

 

Mesele kılıçlar olduğunda Chu Xinghan’ın kılıcı eşsizdi, bu görkemli manzara boş bir göz doldurma değildi.

 

Chu Xinghan uzun süre önce Yıldız Nehri tekniğinde ustalaşmıştı.

 

Chu Xinghan bu kılıç aurasını yönlendirdiği zaman kaynatıcı bir güç rakibi kıyma haline çevirmek için ileri atılıyordu.

 

Bu aura Jiang Chen’e doğru birçok kayan yıldız edasıyla ilerliyordu, göklerden yeryüzüne düşen yıldızlar gibi!

 

“Güzel hamle!”

 

Jiang Chen gözleri ile bu hamleyi takip ederken bağırmıştı, bu esnada ellerini göğsünde çapraz şekilde birleştirdi.

 

Aniden kenara çekilerek ellerini hızlıca yana açtı, bir yumruk savurdu.

 

“Solma Filizlenmenin Dokuz Döngüsü! Reenkarnasyon yok edilemez!”

 

Bum!

 

Bum!

 

Jiang Chen’in boks yeteneği kılıcın aurası ile çarpıştı, sayısız ruh enerjisi titreşimi yayılmıştı, bu yumrukta Jiang Chen’in Kutsal Sonsuzluk Yumruğunun tekniği ve metal özünün gücü birleşmişti.

 

Bu yumruğun aurası kılıcın oluşturduğu aurayı içine alarak yutmuştu, arenadaki olağanüstü kılıç aurası artık kaybolmuş, hava akımları normale dönmüştü.

 

Sadece Chu Xinghan bu saldırının ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Bu saldırısıyla Jiang Chen’i alt edemese bile ne azından onu birkaç adım gerileterek kendine alan avantajı sağlayacaktı.

 

Chu Xinghan buraya gelirken ölümü göze almıştı fakat savaşmadan öleceği anlamına gelmiyordu bu.

 

Ustasına olan vefa borcunu ödeyerek ölmek istiyordu.

 

Kendi prensiplerine ters düşmemek için ruh okyanusunu patlatmak gibi çılgın bir yönteme başvurmadı. Eğer elindeki kılıçla savaşarak adil şekilde yenerse bu durumda içi rahat olacaktı, kendi kalbine karşı ya da göklere karşı suçluluk duygusu hissetmeyecekti, aynı şekilde Usta Shuiyue’ye ya da Jiang Chen’e karşı da suçluluk duygusu hissetmeyecekti.

 

Chu Xinghan biliyorduki büyüklerin ünlü bir sözü vardı: bir kişi üç gün boyunca bir ortama girmediyse, bu ortama girdiğinde farklı bir gözle bakmalıydı.

 

Elinden geldiğince Jiang Chen’in gücünü hayal ederken abartı yapmıştı, fakat az evvelki çarpışmada trajik şekilde fark etti ki aslında bu eşsiz dâhinin gücünü abartmamış, aksine hafife almıştı.

 

Bu çarpışma minik bir olay gibi görünmüştü.

 

Fakat aslında barındırdığı birçok gizem vardı.

 

İlk hamleyi Chu Xinghan yapmıştı, Jiang Chen ise sadece karşılık vermişti, bu durumda Jiang Chen’in tepki süresi oldukça hızlıydı.

 

Üzerine bir de kayıtsız bir ifadeyle savrulmuş olan bir yumrukla Chu Xinghan’ın en çok gurur duyduğu yeteneği olan Yıldız Nehri yeteneği bir anda dağılmıştı.

 

Chu Xinghan’ın aklında Long Juxue’nin bile bu yeteneği bu kadar kolay şekilde dağıtamayacağı vardı.

 

Jiang Chen’in bu gücü bir kez daha Chu Xinghan’ın savaş arzusunu dürttü. Kılıcını kaldırdı ve adeta vücuduyla bir bütün haline getirdi, ruh enerjisini toparlayarak ileri atıldı ve kılıcını sallamaya başladı, yeryüzüne düşen meteorlar gibi bir manzara oluşmuştu.

 

Eğer kılıcın aurası bu sefer de Jiang Chen’i kontrol altına alamazsa bu durumda Chu Xinghan yakın dövüşü tercih edecekti

 

Jiang Chen’in ensesine hamle yaptığı esnada kılıcın çıkardığı ışık göz alıcı şekilde parlıyordu.

 

Yoğunlaşmış kılıç aurası Jiang Chen’in bir metre kadar yakınına geldiğinde Chu Xinghan sanki kılıcını görünmez bir duvara vurmuş gibi hissetmişti. Kılıcın hızı büyük oranda düşmüştü.

 

Jiang Chen hafifçe gülümsedi ve korkusuz şekilde birkaç adımla mesafeyi açtı, orta parmağıyla baş parmağını birleştirerek parmaklarını şaklattı.

 

Şak!

 

Şak!

 

Olağanüstü şiddetli bir ses ortamı kaplamıştı.

 

Bu parmak şaklatma sanatının oluşturduğu kuvvet kılıca çarparak bir çatlama sesi oluşturdu, aralıksız şekilde yankılanmaya devam ediyordu bu ses, sanki kılıç bu sesin etkisiyle şoka uğramış gibiydi.

 

Kılıçtan çıkan uğultulu çatlama sesi kulakları felç edecek şiddetteydi.

 

Chu Xinghan kaşlarını çattı ve kılıcının hareket yönünü değiştirdi, hızla ilerleyen bir fırtına edasıyla kesme ve doğrama hareketleri yapıyordu, Jiang Chen’in hayati organlarına saldırıyordu.

 

Chu Xinghan artık Jiang Chen’le arasındaki farkı tam anlamıyla tespit edebilmişti. Jiang Chen’in gücünü gördüğünde şaşırmıştı ve kendi gücünün az olmasına üzülmüştü.

 

Jiang Chen her zamanki gibi vahşiydi, adımlarını değiştirirken sürekli parmaklarını şaklatıyordu, bunu yaparken hiç zorlanmıyor, çiçekleri dalından koparıyor gibi yapıyordu. Her parmak şaklatma Chu Xinghan’ın kılıcına hızlı şekilde isabet ediyordu, ne çok ağır ne de çok hafif darbelerdi bunlar.

 

Fakat her darbe Chu Xinghan’ın kılıcının aurasını tamamen dağıtıyordu, ilerlemesini engelliyordu, saldırının ritmini tamamen bozuyordu.

 

Bu tarz bir savaşın içine düşmüş olmak Chu Xinghan’ın aslında rakibinin tam gücünü kullanmadığını, sadece kendi saldırılarını önlemek için çaba sarf ediyor olduğunu fark etmesini sağladı.

 

“Tekrar!”

 

Chu Xinghan her ne kadar Jiang Chen’in gücünü fark etmiş olsa da yine de savaşma arzusunu dürtmüştü. Şu anda zihnini temizlemeye başlamıştı, olaylara daha aydın bir zihinle bakabiliyordu.

 

Bundan dolayı artık teslimiyet adına küçücük bir nokta dahi kalmamıştı içinde, daha öncesinde tamamen saldırı üzerine yoğunlaşmış, hiç savunma yapmamıştı. Sadece tüm gücüyle saldırarak Jiang Chen üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışmıştı, fakat şimdi Jiang Chen’in gücünü fark etmişti.

 

Öldür ya da öl!

 

Jiang Chen Chu Xinghan’ın korkusuz şekilde pozisyon aldığını görünce Chu Xinghan’ın daha önce söylediği sözleri bir anda anladı. Görünüşe göre Chu Xinghan o yaşlı kadın tarafından arenaya gönderilmiş ve hayatı pahasına da olsa Jiang Chen’i alt etmesini söylemişti.

 

Fakat bu gururlu adam Long Juxue için kendi hayatını ruh okyanusunu patlatarak sonlandırmayı seçmemişti.

 

İşin üzücü yanı ise bu adamın ustasına karşı olan minneti bir dağın ağırlığından bile büyüktü.

 

Chu Xinghan’ın ölüm isteği sadece bu minnettarlığının borcunu ödemek içindi.

 

“Bu yaşlı kadın Shuiyue’nin gözleri var ama kör! Bu kadının mantığı Long Juxue denen *rospu tarafından ele geçirilmiş!”

 

Jiang Chen Chu Xinghan’ın vahşi saldırılarını görünce iç çekti, Usta Shuiyue böylesine kaliteli bir müridi kenara bırakıp sırf doğuştan gelen potansiyeli olduğu için bir başkasına değer veriyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr