Bölüm 385: Sonsuz Ruh Dağının Temeli Sarsılıyor

avatar
1989 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 385: Sonsuz Ruh Dağının Temeli Sarsılıyor


Büyük Shun’un gözlerinde üzgün bir ifade vardı, yüzünde ise kararlı bir ifade vardı, bir şeyler yapmaya, harekete geçmeye karar vermişti.

 

“Büyük Shun, uzun süredir orada dikiliyorsun, kaşlarını çatmışsın ve bir şeyler mırıldanıp duruyorsun, ne düşünüyorsun?”

 

Solgun yeşil renkli kıyafetler içerisindeki kız Büyük Shun’un yanına yavaşça yürüdü, elinde saf beyaz bir hayvan tutuyordu: “Büyük Shun, kar tilkisi gibi bir ruh hayvanının bu dağda bulunacağını kim düşünürdü? Baksana, sol bacağı yaralanmış, ben onun yaralarını saracağım.”

 

Sesi duyan Büyük Shun’un yüzüne sanki baharda ağaç yaprağına vuran güneşin ışığı düşmüş gibi sevgi dolmuştu: “Seni gidi küçük kız, kar tilkisi dışarıdan bakıldığında masum ve sakin görünür, fakat aslında hilelerle dolu bir hayvandır. Dikkat et sana saldırmasın.”

 

Küçük Huang gülerek dişlerini gösterdi, dağlık bir alanın yağmurdan sonraki hali gibi güzeldi dişleri.

 

“Dikkat ederim.”

 

Büyük Shun kafasını salladı, Küçük Huang’ın ayrılmak üzere olduğunu görünce seslendi: “Küçük Huang.”

 

“Efendim?”

 

“Küçük Huang, ben artık müdahil olma planı yapıyorum, eğer bunu yaparsam beni aceleci birisi olmakla suçlar mısın?”

 

“Büyük Shun, seni buralara kadar sürükleyen kişi benim. Üstelik de sen ne hamle yaparsan yap benim iyiliğim için yapıyorsun. Ben seni nasıl suçlayabilirim? Fakat bu miras bölgede… Sen…”

 

“Sen bunun hakkında düşünme, benim kendi yöntemlerim var. Bu miras bölge elbette güçlü, fakat bu topluluk insanları tam bir felaket. Yapmam gereken tek şey bu insanların panik içinde boğulmalarını önlemek için sakince yaklaşmak.”

 

Büyük Shun’un yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu, fakat bu gülümsemede aynı zamanda dört büyük topluluğa karşı bir küçümseme de vardı.

 

Büyük Shun’un bu elemanları pek önemsemediği barizdi.

 

 

Göksel çeyrekte yaşananların haberi toplulukların üst kademelerine de ulaşmıştı. Özellikle Ata kişiler göksel çeyrekte neler olup bittiğini merak ediyorlardı.

 

Ata kişilerin tek umudu göksel çeyrekti.

 

Dürüst olmak gerekirse diğer topluluklar sadece birer göz boyamaydı. Eğer aralarından birkaç yetenekli kişi çıksa elbette çok güzel olurdu fakat pek ümit yoktu.

 

Sadece göksel çeyreğin dâhileri istenilen hızda gelişim gösteriyorlardı, toplulukların geleceği için umut ışığı burada yanıyordu.

 

Bundan dolayı Ata kişiler göksel çeyrekte yaşanan olaylara çok fazla karışmak istemiyorlardı.

 

Özellikle de Mor Güneş Topluluğunun Güneş Avcısı fani uygulayıcının Jiang Chen olduğunu anladıktan sonra fani uygulayıcıya yapılan kısıtlamanın en büyük destekçilerinden olmuştu.

 

Bu fani uygulayıcının kendi müritlerinin gelişim yolunda bir engel olmasını istemiyordu.

 

Bu yaşta ve yetişim seviyesinde, Güneş Avcısının kalbi soğuk ve taş gibiydi. Diğer kişilerin hayatta kalmasına ya da ölmesine kayıtsız kalabiliyordu.

 

Eğer kendi topluluğunun bünyesine katamayacağı birisiyse, o halde bu kişi hakkında pek de kafa yormazdı.

 

Akan Rüzgar Topluluğunun Buz Buharı ise soğukkanlı birisiydi, olaylara uzaktan tanıklık etmeyi ve fazla karışmamayı seven birisiydi.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunun Bin Akbaşlısı ise meseleyi araştırtmıştı ve bu fani uygulayıcının kendi topluluğundaki bazı kişilerle ilişkisi olduğunu öğrenmişti. Tang Hong hariç, diğer müritler bu elemandan oldukça korkuyordu.

 

Bundan dolayı Bin Akbaşlı da oldukça tereddüt içerisindeydi. Eğer meseleye karışmazsa topluluğu için daha özgür bir durum elde edeceğini düşünüyordu.

 

Fakat meseleye karışırsa durum daha karmaşık bir hal alabilirdi.

 

Devasa Ruh Topluluğunun Dokuz Aslanı ise aralarındaki en öfkeli kişiydi. Göksel çeyreğin gözetmenlerine küfür ediyordu, kuralları bu şekilde değiştirerek köpeklik ettiklerini söylemişti.

 

Fani uygulayıcının toplantıya daldığını duyunca hevesi alevlenmişti.

 

Fani uygulayıcıya olan hayranlığını gizlemiyordu ve topluluğunun dâhilerinden olan Luo Xi’nin olaylara yaklaşımından memnundu.

 

Luo Xi, Lei Gangyang’ın baskı oluşturma planına katılmamıştı, olaylara karışmama kararı almıştı.

 

Ata Dokuz Aslana göre bu hamle zarif bir hamleydi.

 

Sonuçta Mor Güneş Topluluğu yine baskın bir tavır sergilemişti ve Lei Gangyang bu işin başındaydı. Dokuz Aslan, müridi olan Luo Xi’nin bu meseleye karışmamasını takdir etmişti.

 

“Hmm, bu fani uygulayıcı benim topluluğuma katılabilir, Luo Xi ve bu eleman ikiz güneşler gibi parıldayabilir. Bu durum topluluğumuz için son bin yıldaki en büyük olaylardan biri olur. Bu katılımcıyı ne pahasına olursa olsun korumalıyım.”

 

Dokuz Aslan artık düşünceleri bu noktaya ulaştığından yerinde oturamazdı. Hamle yapma dürtüsü hissediyordu.

 

İlk olarak saygın Bin Akbaşlının yanına gitti, Bin Akbaşlının tavrı ilk başlarda belirsizdi, tereddütte görünüyordu. Sonuçta kendisi de bu fani uygulayıcıyı topluluğunun bünyesine katmayı istiyordu.

 

Dokuz Aslanın söyledikleri mantıklıydı, fani uygulayıcının baskı altına alınmasından sadece Mor güneş Topluluğu fayda sağlardı, bundan dolayı fani uygulayıcıyı korumalıydılar.

 

İkili bir süre düşündükten sonra ittifaklarına Buz Buharını da katmanın en doğru hamle olacağına karar verdiler.

 

Buz Buharı her daim nötr kalmayı tercih eden birisiydi, fakat bu ikili kendisi ile uzun süre konuştuktan sonra Buz Buharı da bu ikisine katılmayı kabul etti.

 

Üçlü Güneş Avcısının yanına yola koyuldu, Güneş Avcısı bu üçlünün kendisine yaklaştığını gördüğünde şaşırmadı, sanki bunun yaşanmasını bekliyor gibiydi.

 

“Ben gözetmenlerin yaptıklarına karışmadım, onların yaptıklarını zaten doğru bulmuyorum. Fakat müritlerin bu uygulayıcıya meydan okumalarında yanlış bir şey yok.”

 

Güneş Avcısının sesi soğuktu.

 

Diğer Ata kişiler bu utanmaz cevap karşısında ne diyeceklerini bilemediler. Elbette katılımcılar birbirlerine meydan okuyarak puan kazanabilirdi, göksel çeyreğin kanunlarında buna yer vardı.

 

Dokuz Aslan gülerek konuştu: “Katılımcıların birbirlerine meydan okumaları elbette adil bir mücadeledir, fakat bu olaylardan önceki kısıtlamaların mantıklı olduğunu mu düşünüyorsun?”

 

“O olaylar bir grup gözetmenin verdiği kararla yaşandı. Bunun benimle ne ilgisi var? Sence o gözetmenlere gidip ben mi söyledim böyle yapmalarını? Unutmayın ki gözetmenlerin arasında hepimizin topluluğundan kişiler var. Ben ne kadar agresif hamleler yapmayı seven birisi olsam da sizin topluluklarınızın gözetmenlerini de etki altına alıp kısıtlama hamlesinin kararını verdirtmedim ya!”

 

Gözetmenlerin kararı çoğunluk sağlanarak elde edilmişti. Sonuçta gözetmenlerin arasında dört topluluktan da eleman vardı.

 

Güneş Avcısı konuşmasına devam etti: “Bence fani bir uygulayıcının böyle kendine acıtarak dikkat çekmeye çalışması uygun değil. Üstelik bizim dâhilerimizin o adama bir ders vermeleri kesinlikle kötü sonuçlanacak diye bir şey yok, hem bu adamın kendisi de dâhi değil mi? Dâhilerin hepsi çeşitli olaylar ve zorlu maceraların arasından yükselmez mi? Aramızdan hangimiz yolumuzdaki engeller karşısında pes ederek şu anda bulunduğumuz noktaya geldik?”

 

Askeri Dao yolunda bir dâhinin yükselişi kesinlikle bıçak üstünde yürümek gibiydi.

 

Ata kişiler konuşurlarken aniden titrediler.

 

Sonsuz Ruh Dağı bir anda titremeye başlamıştı, gökler bile titriyordu.

 

Hepsi şaşkın bir ifadeyle dışarı fırladılar.

 

Bir şeyler döndüğü kesindi.

 

Güm!!!

 

Bu titreme bütün dağda bir uğultu oluşturdu, dağdaki herkes hep bir ağızdan konuşuyordu.

 

Bütün katılımcılar apartmanlarından çıkmıştı, hepsi şoktaydı.

 

Jiang Chen ise bu olay başlarken apartmanında bağdaş kurmuş oturuyordu, olay başladığında kendisi de dışarı fırladı.

 

Çatışmış kaşlarla bir süre yeryüzünü izledi ve daha sonra Fare Kralı çağırdı, bunun bir deprem olup olmadığını araştırmasını söyledi.

 

Fakat sarsılma birkaç nefes süresi sonra bitmişti.

 

Sarsıntının şiddeti sanki bir dağ tanrısının hapşırması gibiydi. Sarsıntı bittiğinde ise ortalık sakinleşmişti, her şey sanki eski düzenine dönmüş gibiydi.

 

Fakat Ata kişiler bu kadar iyimser kişiler değildi ve araştırmaya devam ettiler.

 

Hepsi de dağın temeline odaklanmıştı.

 

Fakat temelde bir sorun olsaydı olay bu şekilde cereyan etmezdi.

 

Sonsuz Ruh Dağını açmak için inanılmaz büyüklükte bir servet ve ruh enerjisi harcamışlardı. Eğer yaptıkları formasyonda bir yanlışlık olsaydı bu dağ sonsuza dek kapalı kalırdı.

 

Kapandığında ise içerideki herkes burada mühürlü kalırdı, tek çare dışarıdan birinin açmasıydı.

 

Aksi takdirde kimse çıkamazdı.

 

Ata kişiler giriş kısmındaki formasyonu gözden geçirdiler.

 

Buraya ulaşan en hızlı kişi Güneş Avcısı olmuştu.

 

Buz Buharı hemen sordu: “Nasıl görünüyor?”

 

Güneş Avcısının suratında öfke vardı, bir süre formasyonu inceledi, yüzündeki kaslar titredi. Mırıldanarak cevapladı: “Formasyonun bir kısmı tamamen yok olmuş.”

 

Diğer Ata kişiler de formasyona baktılar, yüzlerinde şaşkınlık vardı.

 

“Lanet olsun! Kim yaptı bunu? Bu dağı açmak için ve formasyonları oluşturmak için büyük bir bedel ödedik! Üstelik de sadece üç yıllık bir süre için! Şimdi ise formasyonun yarısı gitmiş! Bu durumda bu formasyon sadece yarım yıl kadar daha dayanabilir!”

 

Buradaki dört kişi on altı krallıktaki en güçlü kişiydi, birbirlerine bakarken anlamışlardı, bu formasyonu dağıtmayı başarabilen şeye dikkat etmeleri gerekiyordu.

 

“Acaba miras bölgede yaşayan güçlü bir canlı formu olabilir mi bunu yapan?”

 

“İmkânsız, burada güçlü bir varlık olsa bile uyanamaz. Kadim zamanlardan beri onları uyandırabilecek büyüklükte bir ruh enerjisi bu dağa gelmedi.” Dokuz Aslan konuşmuştu.

 

“Bunu yapan bir insan mıydı yani?” Bin Akbaşlı nefes verirken zorlandı.

 

İnsan yapımı mı?

 

Ata kişiler bu olasılığı düşününce ifadeleri daha büyük oranda değişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44355 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr