Bölüm 353: Çöpü Barındırmanın Ne Anlamı Var?

avatar
2166 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 353: Çöpü Barındırmanın Ne Anlamı Var?


İşin asıl ilginç olan kısmı halkanın hala buz halkası olarak seçilmesiydi.

 

Jiang Chen sakinliğini koruyordu fakat biliyordu ki bu işin arkasında başka bir iş vardı. Gizemli çeyrekteyken Usta Fang da isim seçimlerinde oynama yapabiliyordu.

 

Usta Fang bunu Jiang Chen’i korumak için yapmıştı elbette.

 

Jiang Chen bu durumu daha önce de yaşadığı için bunun arkasında hile yapan birisinin olduğunu fark edebilmişti.

 

Fakat bu seferki hile meselesi Jiang Chen’i korumak için değildi elbette, onu baskı altına alabilmek içindi.

 

Üç defa üst üste meydan okunan kişi olarak seçilmesi Jiang Chen’i yormak içindi elbette, üçünde de buz halkasının seçilmesi bunu doğruluyordu.

 

Bu ne anlama geliyordu?

 

Elbette birinin bunu bilerek ayarladığı anlamına geliyordu. İki güçlü rakip Jiang Chen’i yormak için seçilmişti.

 

Şimdi Ye Han’ın seçilmesi ise asıl amaçtı.

 

Jiang Chen içten içe bu duruma gülüyordu, Usta Shuiyue’nin olduğu tarafa doğru anlamlı bir bakış attı, dudakları hafifçe kıvrılmış, alay edici bir bakış atmıştı.

 

Yeryüzü çeyreğinin baş gözetmeni ve topluluğun kıdemli bir kişisi olarak böylesine ucuz bir numara peşinde koşması Jiang Chen’in Usta Shuiyue hakkında daha da kötü düşünmesine yol açtı.

 

“Bu yaşlı kadın güzel bir plan yapmış, ilk iki rakibi beni yormak için seçti ve şimdi de kaliteli müritlerinden birini beni yenebilmesi için gönderiyor. Beni yorduktan sonra alt etmeye uğraşıyorlar, e kadar da utanç verici!”

 

Jiang Chen Usta Shuiyue’nin taktiğini anında görebilmişti.

 

Aslında buna taktik bile denemezdi, bu sadece boş gürültü yapan bir hamleydi.

 

Fakat elbette bu hamlenin ispatı yapılamayacağı için Usta Shuiyue kesinlikle suçlanamazdı.

 

Bu esnada Usta Shuiyue’nin gururlu ve asil bir ifadeyle etrafını izlediğini gören Jiang Chen bu kadının oldukça sahtekâr ve mide bulandırıcı olduğunu düşünmüştü.

 

“Benimle böyle yöntemlerle mi başa çıkmaya çalışacaklar yani? Beni oyunlarla alt etmeye çalıştıkça daha da güçlendiğimin farkında değiller mi? Demek beni kaliteli müritlerini göndererek alt etmeye çalışıyorsun ha? Senin planını uygulamana izin vermeyeceğim!”

 

Jiang Chen önceki iki mücadelede gücünü bilerek saklamıştı, bunun sebebi kendisinin meydan okunan kişi olmasıydı. Üstün bir teknik ya da yetenek kullanmamıştı.

 

Jiang Chen’in yorgun göründüğünü fark eden Usta Shuiyue kendi müritlerinden birini göndermişti, fakat bilmediği şey Jiang Chen’in rol yapıyor olduğuydu.

 

Jiang Chen’in aldatmacası meyvesini vermişti, Ye Han gördüğü şeye derinden inanmıştı, yüzünde gururlu bir gülümseme ile halkaya doğru geliyordu. Jiang Chen’i baştan aşağı süzerken küçümseyici bir tavır vardı yüzünde.

 

Manzara sanki kadim bir canavarın minik avıyla oynamaya yönelmesi gibiydi.

 

“Karşımdaki kimdir? Adını söyle, ben ismini bilmediğim kişileri dövmem!” Ye Han gülerek konuşuyordu.

 

Aslında karşısındaki kişinin Jiang Chen olduğundan şüpheleniyordu elbette, bu tiyatronun provasını yapmışlardı.

 

Bunu söylemek zaten topluluk müritlerinin yaygın olarak kullandığı bir taktikti, maksat aslında karşıdaki kişinin adını öğrenmek değil, onu aşağılamaktı.

 

Fakat elbette bu taktik Jiang Chen’in gözünde sadece bir klişeydi.

 

Ye Han’ın yüzüne bile bakmaya tenezzül etmeden soğuk bir ses tonuyla konuştu: “Boş konuşmayı bırak ve sadede gel. Bırak da o çok şöhretli topluluk müritlerinin benim rakibim olmaya layık olup olmadığını göreyim!”

 

Ye Han tam da üstün bir atmosfer yaratabildiğini düşünüyordu ki Jiang Chen’in cevabı bütün havasını bozdu.

 

“Bu köy şarlatanlarının hepsi nezaket fakiri belliki! Çocuk! Mademki buz halkasında karşılaştık o halde müsaade et sana buzdan bir tabut hazırlayayım!”

 

“Senin bir kadın usta tarafından yetiştirildiğin ne kadar da belli oluyor! Söylediğin bütün sözler anlamsız ve boş! Gevezelikten başka bir iş yapmıyorsun!” Jiang Chen şikâyet eder gibi konuşmuştu.

 

Bu cevap öncekinden bile daha katı ve kalp kırıcıydı, Ye Han’ın bozuk moralini bir kez daha kırmıştı.

 

Ye Han karşısındaki adamın kaba birisi olduğunu, özellikle de laf dalaşında çok umarsız ve duygusuz olduğunu fark etmişti.

 

Görünüşe göre Ye Han’ın tek çaresi güç kullanarak bu adamı baskı altına almaktı.

 

Ye Han ellerini yavaş bir ritimle hareket ettirmeye başladı, bir tür formasyon oluşturmaya çalışıyordu.

 

Kar beyazı renginde yıldız şeklinde birkaç kıvılcım oluşuyordu ellerinin etrafında.

 

“Yıldız Hasat Formasyonu!”

 

Ye Han ellerini bir anda ileri yöneltti ve avuç içleri karşıya bakacak şekilde adeta bir yıldırım gibi hızla ileri atıldı. Beyaz renkli kıvılcımlar hareket ederken etrafındaki havayı bile donduracak güçteydi.

 

Jiang Chen sadece karşıya bakıyordu, yarı saydam bir buz tabakasının kendisine yaklaştığını görmüştü.

 

Ye Han’ın ‘Yıldız Hasadı’ saldırısı kısa süre içinde Jiang Chen’in göğsüne ulaşmıştı.

 

Yıldız Hasadı rakibe değdiği anda, temas yüzeyi küçücük olsa bile rakibin kanını dondurabilecek güçteydi. Bu şekilde rakibi buzdan bir heykele dönüştürebilirdi.

 

Ye Han bu hamlesinde kendisine oldukça fazla güveniyordu. Yıllar boyunca bu hamle üzerinde çalışmıştı.

 

Jiang Chen ise bu esnada olduğu noktada dikiliyor, pozisyonunu koruyordu. Buz parçaları ayaklarına yaklaşmıştı.

 

“Haha! Sen öldün çocuk!”

 

Ye Han saldırısının rakibinin ayaklarına yaklaştığını görünce sevinç çığlığı atmıştı.

 

Karşısındaki adamın kendine güveninden dolayı değil, önceki iki savaşta çok yorulduğundan dolayı hamle yapamadığını düşünüyordu.

 

“Sen bunun için bana suç atma çocuk! Bunun sebebi senin aptallığın!” Ye Han en ufak bir merhamet bile göstermiyordu. Rakibi ne kadar acınası durumda olursa bu adam o kadar çok hevesli oluyordu.

 

Avuçlarını Jiang Chen’in göğsüne doğru bastırarak ileri doğru eğildi.

 

Bum!

 

Ye Han’ın avuçları Jiang Chen’in göğsüne değmişti, değerken de gürültülü bir ses çıkarmıştı.

 

Avuçla göğsün temasından bir saniye sonra ise buz parçaları bir anda Jiang Chen’in etrafını sarmaya başlamıştı.

 

Jiang Chen buz tutmuş gibi görünüyordu.

 

Bu manzara mücadeleyi izleyen herkesi şoka sokmuştu, bu gerçek bir savaş mıydı? Bu sadece tek taraflı bir katliamdı!

 

Ye Han’ın hamlesinin başından bu yana fani uygulayıcının küçücük bir oranda bile hareketlenmediğini görmüşlerdi.

 

Acaba fani uygulayıcı gerçekten de ilk iki mücadelesinde yorgun düşmüş ve bütün ruh enerjisini yitirmiş miydi? Bu yüzden mi Ye Han’ın hamlesine hiçbir şekilde karşılık vermemişti?

 

“Kardeş Kaya!” Liu Wencai’nin kalbi patlayacak gibi olmuştu. Gördüğü manzara karşısında hem üzgün hem de sinirliydi.

 

Şişman Lu ise şaşkındı, Jiang Chen’in yorgun rolü yaptığını düşünmüştü, fakat belliki yanılmıştı, Kardeş Kaya gerçekten de ruh enerjisini tüketmişti.

 

“Haha! Bu köy şarlatanı aslında çok da güçlü değilmiş ha? Kıdemli Kardeş Ye Han buz halkasının üzerindeyken tıpkı bir ejder gibidir!”

 

“Bu adamın böylesine kolay şekilde ölmesi yazık oldu, gereksiz kibrinden dolayı acı çekerek ölmeliydi.”

 

“Kesinlikle, Mor Güneş Topluluğumuzu gücendirmenin cezasını çekmeden öldü.”

 

“Usta Shuiyue’yi gücendirmenin sonu budur işte!”

 

Halkanın etrafındaki kalabalıktan gürültülü sesler yükseliyordu.

 

Usta Shuiyue bu mücadelenin bu kadar başarılı şekilde sonuçlanacağını düşünmemişti. Fakat manzaraya şahitlik ettikten sonra bu fani uygulayıcının önceki mücadelelerdeki üstün başarısını sadece hile kullanarak elde ettiğini düşünmeye başladı.

 

Yoksa nasıl olur da bu kadar çabuk yenilirdi?

 

Yoksa bu kadar kolay yenilmesinin sebebi gerçekten de önceki iki mücadelede ruh enerjisinin tamamını tüketmiş olması mıydı?

 

“Ye Han beni hayal kırklığına uğratmadı. Her ne kadar Ata kişi bu fani uygulayıcının ölmüş olmasını istememiş olsa da, bu durum canımızı sıkmamızı gerektirecek bir şey değil. Mücadelelerde ölümlerin yaşanması gayet normaldir.” Utsa Shuiyue’nin kalbinde kendini affetme çabası vardı, hem yaptığı hileden rahatsız olmuyor, hem de Ata kişinin emirlerine karşı geldiği için rahatsız olmuyordu.

 

Fakat tam da bunları düşündüğü esnada gözlerinde bir anda bir şok ifadesi oluştu.

 

“Ye Han dikkatli ol!” Usta Shuiyue bağırdı.

 

Ye Han bu esnada oldukça gururluydu ve tam da az evvel meydana getirdiği sanat parçasını, yani buzdan heykeli gururlu bir şekilde halkanın etrafındaki seyircilere göstermeye çalışırken bir anda ellerini kımıldatamadığını hissetti.

 

Rakibinin göğsüne vurduğu avuç içi orada tıkanmış kalmıştı, olağanüstü bir güç avuç içini orada tutuyor gibiydi.

 

Dikkatli şekilde baktığında avcunun gerçekten de rakibiyle beraber donduğunu ve heykele sıkışıp kaldığını fark etti.

 

“Neler oluyor be?” Ye Han korkmuştu, bu tekniğe bu kadar alışmış bir yetişimci nasıl olur da kendi elini de dondururdu?

 

Şaka gibi!

 

Belliki övündüğü gücünü şimdi kontrol edememişti. Şu anda büyük bir panik içerisindeydi, önündeki fani uygulayıcıya inanmayan gözlerle bakıyordu.

 

Az evvel içinde bulunduğu gururlu ruh halinden şimdi eser kalmamıştı, aksine, sanki buzdan bir mağaraya düşmüş gibi bir tavır içerisindeydi.

 

Rakibinin buzun içindeki suratı aniden hareketlenmeye başladı, alaycı bir gülümseme oluşmuştu: “Yıldız Hasadı mı? Görünüşe göre sen yıldızları hasat edeceğine elini yanlışlıkla buz heykeline sıkıştırdın. Diyorum ki, mademki bir el buzdan bir heykele yapıştı ve artık kullanışsız halde, artık çöp haline gelmiş demektir.”

 

Jiang Chen’in etrafında kızıl bir ışık huzmesi oluştu ve vücudunu saran buz kristalleri eridi, bu erime olayı oldukça hızlı gerçekleşmişti.

 

“Mademki elin artık bir çöp parçası ile aynı işleve sahip, çöpü barındırmanın ne anlamı var?” Jiang Chen bunları söylerken sinsi şekilde gülümsüyordu, hafifçe hareketlendi ve sağ eliyle diğer elemanın bileğini tuttu.

 

Kükreyerek bir hamle yaptı ve sanki bir çiçeği dalından koparır gibi Ye Han’ın elini bileğinden söküp aldı.

 

“Ah!” Ye Han acı içinde bağırıyordu, neredeyse acıdan bayılacak seviyedeydi. Elinin bütünü sökülmüştü, hem et hem de kemik kısmı! Acının şiddeti inanılmazdı.

 

“Çöp torbası!”

 

Jiang Chen bunu söylerken de bacağını kaldırmıştı ve Ye Han’ın göğsüne sanki bir çöp torbasına vurur tavrıyla, sert bir tekme savurdu. Eleman halkadan dışarı fırlarken bir yay çizdi ve gerçekten de Jiang Chen’in dediği gibi, bir çöp torbası gibi yere serildi.

 

Jiang Chen bunu yaptıktan sonra ellerini ovuşturdu ve etrafa yayılan toz bulutunu izledi.

 

Bu tavrı Jiang Chen’i inanılmaz derecede etkileyici ve muhteşem gösteriyordu, halkanın etrafındaki seyirciler şaşkınlık içerisinde bakıyordu.

 

Jiang Chen’in hamleleri oldukça seri ve hızlı gerçekleşmişti, etraftaki hiç kimsenin adam gibi tepki verebilmesi için süre tanımamıştı. Usta Shuiyue tepki vermek istemiş olsa bile zaten çok geç kalacaktı.

 

Usta Shuiyue kendine geldiğinde değerli müridi çoktan halkadan dışarı fırlamakla meşguldü, durumu bilinmiyordu. Usta Shuiyue hızla ileri atıldı ve Ye Han’ın yardımına koştu.

 

Usta Shuiyue’nin gözlerinde bir öldürme arzusunun ışığı görünüyordu.

 

Aradan bir müddet süre geçtikten sonra halkanın etrafındaki heyecanlı ortam durulmaya başladı. Gökler bile karanlığa bürünüyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr