Bölüm 329: Çılgın Bir Galibiyet Serisi

avatar
2442 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 329: Çılgın Bir Galibiyet Serisi


“Sen neye gülüyorsun ha?” Cheng Zhen Jiang Chen’in gülüşünden rahatsız olmuş ve sinirlenmişti. Nasıl olur da fani bir uygulayıcı bir topluluk müridinin karşısında gülebilirdi?

 

“Karma, bu kesinlikle karma! Evren bizim için her daim harika ayarlamalar yapıyor. Senin adın Cheng Zhen’di değil mi? Eğer doğru hatırlıyorsam sen bana nasıl bir insan olmam gerektiğine dair ders vermek istiyordun öyle değil mi? Benden seninle halkada karşılaşmamam için dua etmemi istemiştin değil mi? Yoksa halkayı terk edecek mecalimin bile kalmayacağını söylemiştin!”

 

Cheng Zhen’in yüzü soğuktu: “Sen ne diye havalanıyorsun? Sadece birkaç zayıf insanı yendin diye senin karşında kimse dayanamaz mı sanıyorsun?”

 

Jiang Chen kahkaha ile karşılık verdi: “Haklısın, ben bu durumdan oldukça gururluyum. Fakat sevinmiş olmamın sebebi galibiyet serisi elde etmiş olmam değil, sonunda seni dövebilmek için elime uygun bir fırsat geçtiği için!”

 

“Hadsiz! Sen başından beri sadece tek bir hamle sergileyebildin! Sen bu durumu normal karşılamış olabilirsin, ama bu utanç verici bir şeydir! Ben bile senin adına utanıyorum! Eğer gerçekten gururlu biriysen başka bir hamle denesene!”

 

“Sen başka bir hamle denemeye layık birisi değilsin!”

 

Cheng Zhen kolay sinirlenen birisi değildi, fakat Jiang Chen’in bilinçli kibri bu adamın kalbinin hızlı şekilde kan pompalamasına sebep olmuştu. Kükrer gibi bağırarak ellerini birleştirdi, parmaklarını güçlü şekilde bükerek yumruk haline getirdi ve havaya kaldırdı.

 

Saldırısını yaparken nara atıyordu: “Öl! Öl seni kibirli velet!”

 

Cheng Zhen planladığı gibi ilk saldırıyı kendisi yapmıştı. Bir topluluk müridi, gizemli ruh çeyreğinin birinci kademe zorluğundaki bir mürit! Jiang Chen’e doğru hamlesini yapmıştı!

 

Olayı izleyenler, özellikle de Mor Güneş Topluluğunun müritleri utanmıştı, suçluluk duygusu hissediyorlardı. Topluluk müritleri her şeyden çok gururlarını önemsiyorlardı.

 

Fakat Cheng Zhen’in hareketleri gururunu bir kenara bırakarak sıradan bir uygulayıcıya saldırmaktı. İlk önce onun hamle yapmasına izin vermemeye çalışması bu sıradan uygulayıcıyı önemsediği anlamına geliyordu. Kazanma uğruna gururunu ayaklar altına almıştı.

 

Kazansa yine iyiydi, ama saldırısı henüz başarılı olmamıştı.

 

Cheng Zhen’in yumrukları defalarca savrulmuştu, boks yapar gibiydi. Etraftaki hava bu saldırıların etkisi ile hareketleniyordu.

 

Etraftakiler olayları yine yorumluyordu.

 

“Bu… Bu Kutsal Korona Yumruğu!”

 

“Vay be! Bu adam Mor Güneş Topluluğundan olduğunu gerçekten belli ediyor! Onların askeri Dao mirası gerçekten çok etkileyici. Kutsal Korona Yumruğu tıpkı güneşin saçtığı ışıklar kadar güçlüdür! Yıkıcı ve yutucu bir güç!”

 

ÇN; Korona (Corona) aslında ‘güneşten gelen sarı ışık huzmesinin göz alıcı güzelliği’ gibi bir anlama geliyor, bu şekilde tekniğin ismi çok uzun olacağından direkt olarak Korona diye yazmayı tercih ettim.

 

Cheng Zhen bu saldırısını yaparken yüzünü ekşitmişti, öfke patlaması ile bu saldırısını güçlendirmişti. Yüzlerce yıkıcı yumruk Jiang Chen’in kaburgalarını hedef almıştı.

 

Kutsal bir korona! Yolundaki her şeyi yıkan bir güç!

 

Cheng Zhen bu tekniği kavramak ve geliştirmek için on yıl gibi uzun bir süre harcamıştı. Bu tekniği neredeyse mükemmel dereceye yükseltmişti. Şimdi ise gücünün bütün limitini kullanarak bu tekniği aktif etmişti, toparladığı güç her zamankinden çok daha fazlaydı.

 

Jiang Chen gülümsedi, kabul etmeliydi ki Cheng Zhen’in bu saldırısı onu şaşırtmıştı.

 

Normal şartlar altında Jiang Chen geri çekilerek rakibin momentumu ile boşluğa düşmesini sağlar ve arkasına geçerek zayıf noktasından saldırırdı.

 

Fakat bu adam oldukça kibirli birisiydi, Jiang Chen’le dalga geçmişti ve onu aşağılamaya çalışmıştı. Jiang Chen’i kışkırtmak için elinden geleni yapmış ve onu sinirlendirmişti. Jiang Chen elbette basit intikamlar peşinde koşan birisi değildi fakat böylesine ukala birisini de cezasız bırakacak değildi.

 

Bundan dolayı Jiang Chen vücudundaki ruh enerjisini toparlamış ve aurasıyla bu boks saldırısına karşı koymuştu.

 

Cheng Zhen başlangıcı yapmıştı, Jiang Chen bu saldırı devam ederken rakibini tek hamlede yenemeyeceğinin farkındaydı.

 

Jiang Chen’in hedefi tek hamlede bu adamı yere sererek onun cezasını vermekti.

 

Başkaları söz konusu olsa bu arzusundan belki vaz geçebilirdi, ama karşısındaki bu Cheng Zhen denen adam gerçekten de Jiang Chen’in sinirine dokunmuştu. Bu adamı tek hamlede yenmek en büyük aşağılama olacaktı.

 

Bundan dolayı gerekirse bu adamın yumruğunu kafasına yiyecek de olsa, onu halkadan tek hamlede fırlatmak için bunu göze alacaktı.

 

Boks aurası bir fırtına gibi bastırıyordu, etraftakiler artık havanın katılaştığını düşünüyorlardı. Jiang Chen’in vücudu bir kelebeğin çiçeklerin arasında dolaşması gibi rakibinin yumrukları arasında dolaşıyordu.

 

Bum! Bum! Bum!

 

Sayısız yumruk Jiang Chen’e doğru savrulurken uzun süredir hazırlamaya koyulduğu mührü eline almış ve elini havaya kaldırmıştı.

 

Cheng Zhen boks aurasını karşılamaya çalışan rakibini görünce mutlu olmuştu, içinden düşündü: “İşte şimdi öleceksin!”

 

Cheng Zhen’in aklındaki hayal Jiang Chen’in kırık kemiklerle yerde yatmasıydı, organları dağılmış ve kanı yere akmış şekilde hayal ediyordu rakibini.

 

Fakat bu hayal gerçekleşmedi.

 

Cheng Zhen’in gözlerinin önünde bir anda bir gölge belirdi ve Jiang Chen’in mührü bir anda göğsüne oturdu.

 

Cheng Zhen’in aklında şaşkın bir düşünce vardı: “Bu nasıl olabilir?” bir sonraki saniyede göğsünden gelen kırılma sesi duyulmuştu.

 

Göğsündeki kemikler ardı ardına kırılmış ve Cheng Zhen halkadan dışarı fırlamıştı, hali tam bir felaketti, ağzından kan fışkırıyordu.

 

Kemiklerin kırılma sesi etraftaki herkesin midesini bulandırmıştı. Yaralanan kişi kendileri olmamasına rağmen, bu seslerden anladıkları kadarıyla Cheng Zhen çok büyük bir acı içindeydi.

 

Bum!

 

Cheng Zhen’in vücudu yere yapıştı, etrafına toz bulutu dağılmıştı.

 

“Kuzen!” Genç kuzeni Cheng Lan büyük bir korku içindeydi. Cheng Zhen’in vücudu ölüme çok yaklaşmıştı, zar zor nefes alabiliyordu. En ufak kasını oynatacak mecali bile kalmamıştı.

 

Halkanın etrafındaki izleyicilerin kalbinde soğuk rüzgarlar esiyordu. Halkanın orta yerinde duran Jiang Chen’e korku dolu gözlerle bakıyorlardı.

 

Bu fani uygulayıcı bir günlük intikam arzusu ile bu kadar vahşileşmişti.

 

Cheng Zhen mücadelelerden önce fani uygulayıcıları çok kötü alt edeceğini, onların arenayı terk edecek mecallerinin bile kalmayacağını söylemişti. Şimdi ise, manzara tamamen tersine dönmüştü, arenayı terk edecek mecali kalmayan kişi Cheng Zhen’in ta kendisiydi.

 

İzleyiciler korkmuş olsa da, sempatiden yoksun kişilerdi. Sonuçta Mor Güneş Topluluğunun müritleri hiçbir toplulukla iyi anlaşamıyorlardı.

 

İşin aslı, bu ruh çeyreğindeki en güçlü aday Cheng Zhen’di. Bu adamın böylesine vahşi şekilde yaralanması çok da kötü bir şey değildi. İzleyiciler arasında Cheng Zhen’in şu anda ölmesini isteyenler bile vardı. Bu şekilde bir rakip daha azalırdı. Ayrıca Mor Güneş Topluluğunun müritleri bu fani uygulayıcıdan nefret edeceklerdi, bu durum da diğer müritlerin işine yarardı. Böylece iki taraf birbirini yenmek için uğraşır ve diğer müritlere daha geniş bir alan oluşurdu.

 

Dan Fei iki elini birleştirmişti, içten içe seviniyordu. Bu sefer sesli tepki vermemek için kendini dizginlemişti. Sonuçta yenilen taraf çok büyük bir hezimete uğramıştı, şimdi alkış tutmak ve tezahürat yapmak uygun olmazdı.

 

Yine tek hamle!

 

Arenadaki katılımcıların hepsi, hatta birinci kademe zorluğa ait olanlar bile Jiang Chen’i artık ciddiye almak zorunda olduklarını hissediyorlardı. Akıllarında Jiang Chen’den başka bir düşünce yoktu.

 

Bu hamle hiç şaşmayan bir hamle miydi gerçekten de?

 

En korkutucu olan şey ise Cheng Zhen’in saldırısının aurasının gerçekten de Jiang Chen’e çok yaklaşmış olmasıydı. Böylesine yakın ve güçlü bir auradan nasıl etkilenmemiş ve bunun üzerine bir de hamle yapabilmişti? Üstelik de yaptığı hamle düz bir hamle değil, rakibi alt eden, ölümcül bir hamleydi!

 

İzleyiciler sanki kalplerine bir ağırlık çökmüş gibi hissediyorlardı.

 

Artık birinci kademe zorluktaki müritler bile Jiang Chen’i ciddi bir rakip olarak görüyorlardı.

 

Üst üste altı mücadele kazanmıştı. ‘Eşsiz dâhi’ sıfatı böylesine bir adamı tanımlamak için az bile kalıyordu.

 

Bu mücadeleleri ne kadar düşünürlerse düşünsünler, Yaşam ve Ölümün Gizli Mührü tekniği kesinlikle bir çıkmaz niteliğindeydi.

 

“Devam edecek misin?”

 

“Evet, devam etmek istiyorum.” Jiang Chen altı mücadele vermişti fakat en ufak bir yorgunluk bile hissetmiyordu. Sonuçta bütün mücadeleleri rahat ve kolay şekilde kazanmıştı ve enerjisi azalmamıştı.

 

Cheng Zhen’in boks aurası güçlüydü, fakat Kızıl Kabuklu Alevli Kertenkelenin kemiklerinden ve kabuğundan yapılmış olan zırha zarar verebilecek düzeyde değildi elbette. Bu saldırı Jiang Chen’in sadece bir saniye zorlanmasına sebep olmuştu.

 

Fakat Jiang Chen yine de eğer kertenkelenin zırhı olmasaydı işinin çok daha zor olacağının farkındaydı.

 

Jiang Chen yedinci rakibini de aynı şekilde halkanın dışına fırlattı.

 

Sekizinci mücadelede de aynısı yaşandı.

 

Gizemli ruh çeyreğinde bir izleyici kitlesi oluşmuştu, diğer doksan dokuz halkadaki mücadeleler hiç ilgi çekmiyor, herkes Jiang Chen’in bulunduğu halkayı seyrediyordu.

 

Herkes bu elemanın ne zaman mücadele etmeyi bırakacağını düşünüyordu. Bu adamı durduracak birisi yok muydu?

 

Bu galibiyet serisi dokuzuncu ve onuncu mücadelede de devam etti.

 

Aradan iki saat geçtiğinde Jiang Chen onuncu galibiyetini almıştı ve hala mücadeleye devam etmek istiyordu.

 

Usta Fang bile şaşkındı.

 

Üst üste alınan galibiyetlere alışıktı aslında, fakat böylesi daha önce kesinlikle görülmemişti.

 

Aynı hamleyi tekrar tekrar kullanarak bu kadar uzun bir galibiyet serisi yakalamak kimsenin yapabileceği bir şey değildi.

 

Bu gelişmeler kesinlikle Usta Fang’ın bile dikkatini çekmişti.

 

Herkes merak ediyordu, bu genç adam başka bir teknik biliyor muydu? Yoksa sadece bir teknik üzerinde çalışmış ve onu geliştirerek herkesi bu teknikle mi yeniyordu?

 

Yoksa başka teknikleri de vardı ve buradakilerin görmeye layık olmadığını mı düşünüyordu?

 

Aradan zaman geçince Dan Fei’nin de ismi okunmuştu ve başka bir halkada mücadelelerine başlamıştı.

 

Dan Fei elbette Jiang Chen kadar üstün bir başarı sergileyememişti. İlk üç mücadelesinde galibiyet almış, fakat dördüncü rakibi olan kişi birinci kademe zorluktan birisi olmuştu ve ona yenilmişti.

 

Jiang Chen’in başarısı ise bu sürede devam etmişti, toplamda on sekiz galibiyet almıştı.

 

Duruşundan belli oluyordu, mücadeleyi bırakmak niyetinde değildi.

 

Usta Fang şaşkındı: “Fani bir uygulayıcının böylesine geniş bir askeri Dao potansiyeline sahip olması çok şaşırtıcı. Kendisini ne zaman geri çekmesi gerektiğini bilmemesi çok kötü. Fakat bu adamın ortaya çıkması iyi oldu, topluluk müritleri son zamanlarda çok kibirli davranıyorlardı, birinin çıkıp onlara gününü göstermesi iyi bir şey. Müritlerin ‘her zaman kendinden daha güçlü birisi olduğunu unutma’ felsefesini hatırlamaları gerekir.”

 

Usta Fang kibirli topluluk müritlerinden hoşlanmıyordu.

 

Bundan dolayı Jiang Chen’e hayranlık duymuş, onun ortaya çıkışını iyiye işaret olarak görmüştü.

 

Fakat genç bir adamın bu kadar keskin hatlarla kendini göstermesinin de hoş olmadığını düşünüyordu aynı zamanda.

 

Ama sonuçta Usta Fang Jiang Chen’i anlayamıyordu. Jiang Chen’in bunu yapmasının sebebi bunu yapmaya gücünün yetmesinden kaynaklıydı.

 

On dokuzuncu ve yirminci galibiyet de kolay şekilde gelmişti.

 

Halkanın etrafındaki izleyiciler şimdi daha da bastırılmış hissediyorlardı. Jiang Chen’i izlerken hiçbir kusur, pürüz gözlemleyemiyorlardı.

 

Eğer durum böyle devam ederse gizemli ruh çeyreğinin skorları geldiğinde birinci kişinin kim olduğu kesindi. Birincilik kesinlikle fani uygulayıcının olacaktı!

 

Katılımcıların hepsi aynı şeyi düşünüyordu, içlerinden bu adamın rakibi olarak seçilmemeyi arzuluyor ve bunun için dua ediyorlardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr