Bölüm 308: Korkunç Bir Katliam

avatar
2586 1

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 308: Korkunç Bir Katliam


Jiang Chen birkaç adım geriledi ve vücudunu kayalığın çıkıntı noktalarından birine sakladı.

 

Az önce şahit olduğu manzara aklını dondurmuştu.

 

Gördüklerinden faydalanarak çıkarım yapmaya başladı, Alevli Kuzgunlar insanların birinci seviye ruh âlemine eşit olmalıydı. Sadece bu iki kuzgun tek başlarına bir tehdit oluşturmuyordu.

 

Fakat Jiang Chen’in tahminlerine göre eğer bu ruh çiçeği bir başka ruh hayvanının koruması niteliğindeyse, kuzgun sayısı da ikiden fazla olmalıydı.

 

Bu iki kuzgunun sadece göstermelik olduğuna neredeyse emindi.

 

Birinci seviyedeki iki adet kuzgun sadece birer kukla olmalıydı, muhtemelen dağın görünmeyen bir yerlerinde çok daha güçlü bir ruh hayvanı vardı.

 

“Görünüşe göre burada kullanmam gereken şey fiziki güç değil, aklımı kullanarak hareket etmeliyim. Aynı zamanda dağda kaç adet kuzgun gizli olduğunu da araştırmalıyım.”

 

Jiang Chen her ne kadar bu çiçeği istiyor olsa da, yabancı topraklardaydı, etraftaki tehlikelerin neler olduğunu belirlemeden hamle yapmak aptal işiydi.

 

Eğer dağın gizli bölgelerinden birinde bir kuzgun yuvası varsa, kalabalık ve seri bir güç Jiang Chen’e saldıracak demekti, bu durum Jiang Chen’in almak isteyeceği bir risk değildi.

 

Bundan dolayı ilk olarak durumu gözlemleye karar verdi.

 

İki katılımcının yanarak ölmesi diğer katılımcıların hevesini kırmakta başarısız olmuştu, aradan bir müddet süre geçtikten sonra birkaç uygulayıcı daha dağa tırmanmaya başlamıştı.

 

Görünüşe göre bu seferkiler hazırlıklı gelmişlerdi.

 

“Hmm, gruplar halinde hareket ediyorlar ha? Bu garip bir durum.” Jiang Chen dağa tırmanan grubun on kişiden fazla olmasına şaşırmıştı.

 

Buraya gelene kadar birçok katılımcının kendi arasında savaştığını ve fiziki rekabet ettiğini görmüştü, fakat bu en az on kişilik grup her nasılsa beraberlik kurmayı başarmışlardı.

 

Jiang Chen yine dikkat çekmemeye karar verdi. Mademki kalabalık bir grupla karşılaşmıştı, önce onların şansını denemelerine izin verecekti. Bu grup başarsa da başaramasa da Jiang Chen en azından durumu daha iyi gözlemleme fırsatı yakalayacaktı.

 

Ataların da dediği gibi, ağustos böceğini avlamak isteyen peygamberdevesinin, kendini avlamak isteyen avcı kuştan haberi yoktu.

 

Eğer bu grup çiçeği bir şekilde almayı başarırsa Jiang Chen burada avcı kuş rolünde olacak ve çiçeği gruptan alacaktı.

 

Eğer bu grup çiçeği almayı başaramazsa Jiang Chen bu durumda en azından alevli kuzgun sayısını öğrenebilecekti.

 

Bu grup elbette kendilerinden önce gelen kişileri gözlemleyerek ders almışlar ve hazırlıklı gelmişlerdi. Dağın yamacında bir kamp kurup harekete geçmeden evvel stratejik bir plan çizmeye başladılar, aceleleri yoktu.

 

Dağın yamacının alt tarafı derin bir vadiden oluşuyordu, vadi ile çiçek arasında birkaç yüz metre kadar mesafe vardı.

 

Jiang Chen Zephyr’in Kulağını aktif etti ve katılımcı grubunun ne tartıştığını duymaya çalıştı.

 

Dağın etrafındaki sis bulutları İlah’ın Gözü için kısıtlayıcıydı, fakat Zephyr’in Kulağını kısıtlayan bir şey yoktu.

 

Elbette katılımcılar çiçeği nasıl elde edebileceklerini tartışıyorlardı.

 

Aralarından biri konuştu: “Daha önce de söylediğim gibi, önce çiçeği almalı ve sonrasında kimin çiçeği elde edeceğini tartışmalıyız. Şimdi, çubuk çekerek görev dağılımı yapmalıyız.”

 

“O halde hadi çubuk çekelim, dördümüz yukarı tırmanacak ve diğerleri de onları korumak için kuzgunlarla savaşacak.”

 

Çiçekle aralarında birkaç yüz metrelik mesafe olmasına rağmen uygulayıcılar sonuçta tam dik bir pozisyona tırmanmayacaklardı ve tutunmaları için kayalıklar vardı.

 

Sonuçta ruh âlemine geçebilmiş birisi, eğer tutunacak bir nokta bulabiliyorsa bir maymundan bile hızlı tırmanabilirdi.

 

Bundan dolayı asıl korktukları şey nasıl tırmanacakları değil, kuzgunlarla nasıl savaşacaklarıydı.

 

Eğer kuzgunlar olmasaydı işler çok daha kolay olacaktı.

 

Bundan dolayı bazıları tırmanırken bazıları da koruma görevinde olacaktı.

 

Durum basit gibi görünüyordu ama oldukça riskliydi.

 

Ya sadece iki adet kuzgun yoksa? Ya kuzgun sayısı ikiden fazlaysa?

 

Ya koruma görevindekiler üzerlerine gelen kuzgun sayısının kendilerinden çok olduğunu görür ve geri çekilirse?

 

Henüz yeni bir araya gelmiş bir grubun, özellikle de katılımcıları birbirlerini tanımıyorsa birbirlerine güvenmeleri imkânsızdı. Gruptan birinin kendi canını bir başkasına emanet etmemek istemesi belli oluyordu.

 

Bu riski kimse almak istemediğinden dolayı çubuk çekmeye karar vermişlerdi.

 

Sonuç belli olmuştu, dört uygulayıcı seçilmişti. Biraz gönülsüz gibiydiler, ama anlaşmışlardı artık. Eğer anlaşmaya uymazlarsa gruptaki herkesin düşmanı haline gelirlerdi. Şu an yapabilecekleri tek şey hazırlık yapmaktı.

 

Çubuk çekmekte şanslı olanlar rahat bir nefes aldı.

 

Diğer katılımcıların ısrarcı tavırları üzerine çubuk yarışını kaybeden uygulayıcılar sitem dolu konuştu: “Acele etmeyi bırakın. Söz vermelisiniz, eğer kuzgun sayısı tahmin ettiğimizden fazlaysa bile bizi korumaktan vaz geçmeyeceksiniz. Canınızı kurtarmak için kaçarsanız ve dördümüzü yalnız bırakırsanız biz oracıkta ölürüz.”

 

Bu sözleri duyan diğer üç kişi onaylar şekilde kafalarını salladı.

 

“Evet, arkadaş doğru konuştu. Kaçmamaya söz vermelisiniz. Yoksa biz gitmeyi kabul etmeyiz.”

 

“Evet, biz dördümüz oraya gideceğiz ama garanti vermeniz lazım bize.”

 

Bu grupta kimsenin birbirine güvenmemesi aslında doğal bir şeydi, sonuçta henüz yeni oluşmuş bir gruptu ve kimse birbirini tanımıyordu.

 

Kalanlar her ne kadar bu güvensizlikten hoşnut olmasalar da, dördünün tırmanışı gerçekleştirmesini sağlamak için yemin etmekten başka çare yok gibiydi. Fakat aynı zamanda tırmanacak olan dört kişinin bu isteklerine de hak veriyorlardı, sonuçta onların geri dönebilmesi için bir garanti lazımdı.

 

Eğer sözlerinden dönerlerse gökler onları cezalandıracaktı.

 

Askeri Dao dünyasında göklere edilen yeminler bağlayıcı ve en güvenli olanlardı.

 

Bir kişiyi kandırmak kolaydı, ama göksel kanunları asla kandıramazlardı. Göklere edilen yeminden dönen kişiler vahşi şekilde cezalandırılırdı.

 

Koruma görevindeki kişilerin yemin ettiğini gören dört uygulayıcı artık oyalanmak için bahaneden yoksun kalmıştı.

 

Dikkatli şekilde tırmanmaya başladılar, bir ellerinde silahları diğer ellerinde tırmanma ekipmanları ile yola koyulmuşlardı. İşin aslına bakılırsa güçleri sayesinde tırmanma ekipmanlarına ihtiyaçları yoktu ama yine de garantili davranmak istiyorlardı.

 

Bu ekipmanlar sadece ek bir tedbirdi. Eğer kuzgunlar saldırırsa en azından bu ekipmanlar sayesinde kendilerini sabit tutabilirlerdi, bu şekilde elleri serbest kalacak ve silahlarını daha iyi şekilde kullanabileceklerdi. Saldıramasalar bile en azından savunma için gerekli şartı sağlamış olacaklardı.

 

Jiang Chen uzak bir mesafeden bu grubu izliyordu. Grup bir düzineden fazla kişiye sahipti ve bir tantana içerisindeydi. Çoğunluk birinci seviye ruh âleminde görünüyordu.

 

Tavırlarından onların toplulukların dış müritleri olduğu yönünde tahmin yürütmüştü.

 

Fakat yine de ortamdaki hiç kimse bir diğerinin kim olduğunu bilmiyordu çünkü herkes maske takıyordu. En ilginç olan şey ise bu maskelerin maskeyi takan kişinin sesini de değiştiriyor olmasıydı, herkes aynı ses tonunda ve tınıda konuşuyordu.

 

Fakat elbette Jiang Chen her ne kadar maskelerin işe yaradığını bilse de, toplulukların dış müritlerinin buraya gelmeden önce kendi aralarında bir şifreleme sistemi oluşturarak hile yaptıklarından şüphelenmişti.

 

Bundan dolayı, eğer Jiang Chen şüphesinde haklıysa, bu grup diğer herkesten daha avantajlı halde demekti.

 

Bu grup her ne kadar gürültülü ve tantanalı bir grup olsa da sayılarının üstün olmasından dolayı güçlüydüler, fakat Jiang Chen yine de bu grubun bu işi başarabileceğini düşünmüyordu.

 

Tırmanan kişilere baktı, çoktan yolun üçte ikisini kat etmişlerdi bile.

 

Biraz daha tırmandıktan sonra alevli çiçeği elde edebileceklerdi.

 

Bu esnada kanat sesleri duyulmaya başlandı.

 

Sayısız kulak zarı delici ses geliyordu.

 

Dağın yüzeyinden sayılamayacak kadar çok ve ardı arkası kesilmeyen bir alevli saldırı başlamıştı.

 

Bir, iki, üç, yüz, bin kuzgun!

 

Binlerce kuzgun!

 

Binlerce alevli kuzgun bir anlık bir sürede saldırıya başlamıştı, dağın yüzeyini neredeyse tamamen kaplamışlardı ve havada kırmızı renkli bir bulut gibiydiler. Gökyüzünü alevli bir okyanusa dönüştürmüşlerdi.

 

Jiang Chen böyle bir manzarayı ilk defa görmüyordu.

 

Doğu Krallığındayken Kılıç Kuşları ordusunu komutası altına almışken bu manzaradan bin kat daha güzel bir manzara görmüştü.

 

Fakat o zamanlar Kılıç Kuşlarının ustası, sahibiydi.

 

Şu anda ise sadece yabancı birisiydi ve her an kurban olabilirdi.

 

Bu iki durum kesinlikle birbirinden farklıydı.

 

Kuzgunların keskin sesleri gökleri kaplıyordu. Binlerce kuzgunun sesi kulak zarlarını delici şekilde yayılıyordu.

 

Bu keskin sesler sanki birer kılıç gibiydi ve uygulayıcıları oldukça rahatsız ediyordu.

 

Uygulayıcılar elbette korkmuştu, silahlarını çekip savaşmaları için sayıları çok azdı.

 

Aynı zamanda kaçamıyorlardı da. Bu düzensiz ses fırtınası ortamı öylesine kontrol altına almıştı ki ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

 

Manzara acı vericiydi, sanki uygulayıcılar birer yemek parçasıydı ve bıçakla doğranmak üzereydiler. Kuzgunların saldırısının sürekliliği ve şiddeti bu uygulayıcıları çaresiz bırakmıştı.

 

Jiang Chen’in zihni bile bu keskin ses saldırısından rahatsız olmuştu, yeryüzü seviyesindeki birisi bile böyle rahatsız oluyorsa dağın yamacındaki birinci seviye ruh âlemi uygulayıcıları elbette çaresizdi!

 

Eğer dikkatli davranmazlarsa uygulayıcıların ölümü kesindi.

 

Belki de sadece orijin âlemi uygulayıcılarının gücü yeterdi bu alevli kuzgunlara.

 

Bir uygulayıcı ruh âleminin en yüksek noktasında olsa bile bu şiddetli ses dalgalarına dayanamazdı.

 

“Vah vah! Alevli Kuzgunlar demek alev saldırısından başka bir strateji daha izleyebiliyor, keskin çığlıklar atarak seslerinin enerjisi ile düşmanları baskı altına alabiliyor. Bunlar kesinlikle yırtıcı hayvanlara yakışır! Aceleci davranmamış olmam iyi oldu, yoksa aynı acı durumda ben olabilirdim.”

 

Jiang Chen acele etmediği için rahatlamıştı.

 

Bir süre daha gözlem yaptıktan sonra fark etti ki, bu alevli kuzgunlar her ne kadar güçlü olsa da, henüz kralları ortaya çıkmamıştı.

 

Bu demek oluyordu ki bu kuzgunlardan çok daha güçlü bir varlık daha vardı ve hala ortalarda yoktu.

 

Böylesine büyük bir sürüyü kontrol edebilen bir kral elbette çok güçlü olmalıydı.

 

Jiang Chen gözlemlerine devam ederken bu alevli kuzgunların bir anda ahenk içinde kanat çırptığını fark etti. Kuzgunlar kafalarını dağın yamacına çevirmişti ve kafalarını aşağı yukarı sallıyorlardı, sanki saygı göstergesi gibi bir hareketti bu.

 

Sanki krallarını selamlıyor gibiydiler!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr