Bölüm 307: Kutsal Hayal Ağacı

avatar
2563 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 307: Kutsal Hayal Ağacı


“Ne oluyor böyle?”

 

Jiang Chen aniden kendini uyardı, tam uykuya sürüklenmek üzereyken kendine gelmişti. Kalbinin gücü bilinçaltına kuvvetli bir sinyal göndermişti.

 

Bum!

 

Jiang Chen beyninin adeta zırıldadığını hissetti.

 

Kısa süre sonra zihni açılmıştı, alnından ter akıyordu. Az evvel neredeyse uykuya yenik düşecekti.

 

Neler oluyordu böyle?

 

Jiang Chen’in kalbi bir tavşanınki gibi hızlı atıyordu.

 

Yeryüzü seviyesindeki bir uygulayıcının kalp gücü oldukça kuvvetliydi. Nasıl olurda istemsizce uykuya dalabilirdi?

 

Şüphesiz, bunun başka bir sebebi olmalıydı, yoğunluk veya halsizlik olamazdı!

 

Mademki Jiang Chen yorgun ya da halsiz değildi, o halde çevresindeki bir şey tarafından etkilenmiş olmalıydı. Görünüşe göre bu uysal görünümlü orman bir tür hipnoz kuvvetine sahipti.

 

Jiang Chen etrafı koklarken aklına bir düşünce geldi: “Kutsal Hayal Ağacı?”

 

Önceki hayatından kalan birkaç hatıra aklına gelmişti. Biraz ötedeki göklere yükselen ağaca baktı ve Kutsal Hayal Ağacı ile ilgili bilgilerini hatırlamaya çalıştı. Aklındaki bilgilerle bu karşısındaki ağacı kıyasladığında eksiksiz bir eşleşme olduğunu gördü.

 

“Kutsal Hayal Ağacı yüzlerce metre yukarı kadar uzayabilir. Onun saydam özü dallarından ve yapraklarından aşağı akar ve tadı veya rengi yoktur. Bir kişinin zihnini uyuşturabilir ve onu uykuya sokabilir. Ayrıca ağacın yapraklarının sallanırken oluşturduğu ritim kişinin uykuya daha hızlı girmesini sağlar.”

 

Jiang Chen’in bu ağaç ile ilgili hatırladıkları karşısındaki ağaçla tam uyuşuyordu.

 

“Görünüşe göre Yıkım Vadisinde her adımda bir tehlike ile karşılaşabiliriz. Sanırım organizatörlerin söyledikleri boş konuşma değilmiş. Fakat yine de, kader dediğimiz şey bir döngüden ibarettir, her talihli olay bir riskten sonra açığa çıkar. Aynı şeyi tersten düşünürsek, iyi gibi görünen şeylerin arkasında da kötü şeyler olabilir. Kutsal Hayal Ağacının kokusu ya da rengi yoktur, fakat olağanüstü bir hipnoz kuvveti barındırır. Eğer büyük ölçülerle bu ağacın özünden toplayabilirsem, ileride çok işime yarayabilir.”

 

Kısa süre içinde Jiang Chen bu durumu fırsata çevirmeyi düşünmüştü, durumdan memnundu: “Talihli olaylar elbette risklerin arkasında saklıdır. Bu ağaç tam bir hazine. Ama ağacın bu kadar büyük olması kötü oldu, keşke daha fazlasını toplayabilseydim.”

 

Jiang Chen iç çekti, aslında çok da pişman değildi.

 

Nefesini tuttu ve kendisine sürekli sallanan yaprakların ritmini dinlememeyi hatırlatarak ağacın özünü toplamaya başladı.

 

Ağacın özü biraz yapışkandı, fakat yapraklardan sarkıp aşağı süzüldüğü için toplaması zor değildi.

 

Aradan biraz süre geçtikten sonra yeterli seviyede toplayabilmişti.

 

“Bu kadarı yeterli olmalı, nefesimi tutabiliyor olsam bile, eğer ağacın özü bilinçaltıma işlerse durum zorlaşabilir.”

 

Jiang Chen hırsına yenik düşmeden topladığı özü depolama yüzüğüne aktardı. Ortamdan uzaklaşmaya başlamıştı, bu ağaçların kapladığı alan üç-beş li mesafelik bir alandı.

 

Kısa süre içinde ortamdan uzaklaşmıştı.

 

Derin bir nefes alarak büyük bir tehlike geçirdiğini düşündü. Hipnoz olmaya çok yaklaşmıştı.

 

“Acaba diğer katılımcılar da bu ağaca rastladılar mı merak ediyorum? Eğer bu ağaca rastlayanlar olduysa, çoğu buradan canlı çıkamaz.”

 

Jiang Chen bile kalp gücü üstün birisi olarak neredeyse hipnoz olmak üzereydi. Kendisinden mental olarak daha zayıf olan kişiler kesinlikle burada yenik düşeceklerdi.

 

Bu ağacın kötü yanı, uyuttuğu kişiler eğer uygun vakitte uyandırılmazsa bir daha hiç uyandırılamayabilirdi, sonsuz bir uykuya dalabilirlerdi.

 

Jiang Chen aslında önceki hayatında bu ağaca çok fazla çalışmamıştı fakat bildiği bir şey vardı, bu ağaç karşısındaki kişiye göre güçlenip zayıflayabiliyordu. Karşısındaki kişi ne kadar güçlü ise ağacın özü de o kadar çok akıyordu.

 

Aynı zamanda karşısındaki kişinin kalp gücüne göre ağacın özünün hipnoz kuvveti de artıp azalabiliyordu.

 

Mesele ne olursa olsun, Jiang Chen kendini şanslı hissediyordu. Az önceki yaşadıklarından sonra olayları hafife almayı bıraktı, daha dikkatli davranması gerektiğini anlamıştı.

 

Vadideki arazi karmaşıktı. Jiang Chen İlah’ın Gözü yeteneğini aktif etse bile dış dünyadaki kadar avantajlı bir görüş sağlayamıyordu.

 

Jiang Chen yürüyüşüne devam ederken bağırma, kükreme, uluma gibi sesler duyuyordu. Bu gelen sesler insan sesine benzemiyordu.

 

Muhtemelen sekiz bin insanın vadiye girişi vadi hayvanlarının rahatını bozmuştu.

 

Bu vadide yaşayan güçlü hayvanların insanları gördüğünde saldırması kaçınılmazdı. Sonuçta hiç kimse kendi mıntıkasında rahatsız edilmeyi sevmezdi.

 

Jiang Chen bunu umursamadı, güçlü bilinci ile hareket ederse, güçlü hayvanların nerede olduğunu sezebilir ve o bölgeye yaklaşmadan yürüyüp geçebilirdi.

 

Tek yapması gereken güçlü hayvanların etrafından dolaşmaktı.

 

“Eğer sonraki on gün boyunca bu durduğum yerden kıpırdamazsam sıkıntı olmaz. Fakat bu talih mücadelesi risk alınarak elde edilen kazançlarla ilgili. Eğer risk almayacaksam buraya neden geldim ki?”

 

Jiang Chen korkak şekilde davranmayı doğal olarak istemiyordu.

 

“Benim elimde Nilüfer Çiçeği gibi bir yetenek var ve ben yeryüzü seviyesindeyim. Manyetik dağ ve diğerleri gibi kozlarım olduğu müddetçe güçlü hayvanlarla karşılaşsam bile onları yenebilirim. Ayrıca, Altın Yiyen Fareleri de unutmamak lazım.”

 

Jiang Chen elinde barındırdığı üstün yeteneklerden dolayı cesur hissediyordu kendini, Yıkım Vadisini keşfe başlamıştı.

 

Yıkım Vadisinde elde edilen kazançların hepsi katılımcılara ait olacaktı. Bu büyük bir fırsattı ve Jiang Chen bu fırsatı değerlendirmek istiyordu.

 

Risk büyük olsa bile tereddüt etmeyecekti.

 

Yürüyüşü boyunca birkaç katılımcıyla karşılaştı fakat ustalıkla onlara bulaşmadan yoluna devam etti.

 

Kimseyle karşılaşmak istemiyordu.

 

Buradaki herkes rakipti, diğerlerine zarar vermek istemiyor olsa da, diğerlerinin Jiang Chen’e zarar vermek istemeyeceği anlamına gelmezdi bu.

 

Fakat yine de vadiye sekiz bin kişi giriş yapmıştı. Herkesten kaçınabilme düşüncesi biraz gerçekçilikten uzaktı.

 

Ama Jiang Chen herkesten kaçınamayacağını bilse de yine de gereksiz belalardan kaçınacaktı.

 

Jiang Chen daha önce insanların basit şeyler için bile kavga edip birbirlerini öldürdüğünü görmüştü.

 

Fakat burası zaten bir rekabet ortamıydı, insanların elinde yeterli sebep zaten vardı.

 

Jiang Chen bir günlük süre içerisinde çirkin manzaralarla karşılaşmıştı.

 

“Acaba bu aptallar yeterince bela içinde olduklarının farkında değiller mi? Böylesine ufak meseleler için neden kavga ediyorlar acaba? Yoksa Yıkım Vadisini kendi bahçeleri mi sanıyorlar?”

 

Jiang Chen garip bir gülümseme ile kafasını salladı. Bu kişilerden olabildiğince uzak durmaya çalışacaktı.

 

Bir süre yoluna devam ettikten sonra bir uçurumun kenarına geldi ve uzaklardaki bir dağın manzarasını izlemeye koyuldu.

 

Bulunduğu ortamda bir tür ateş kuvveti olduğunu sezmişti. Şekilsiz bir kayanın üzerine çıktı ve etrafı gözlemlemeye başladı.

 

Dağın yüksek bir noktasında, neredeyse bulutlara ulaştığı bir noktada alevli bir çiçek filizlenmişti.

 

“Bu kadar uzak mesafeden enerjisini hissettirebiliyorsa bu çiçeğin gücü kesinlikle düşük değildir. Göksel bir hazine değerinde olmalı.”

 

İlah’ın Gözünü aktif edip gözlemledi fakat ne tür bir çiçek olduğunu göremedi.

 

Dağın etekleri neredeyse üç bin metre kadar uzaktaydı. Eğer havada uçmazsa bu çiçeği elde etmesi imkânsızdı.

 

Fakat dağın başlangıç noktasına kadar gidip tırmanabilirdi, işte o zaman çiçeği elde etmek için umudu olurdu.

 

“Yazık oldu, Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarımı getirebilseydim durum farklı olabilirdi. Bu çiçeği hiç zorlanmadan elde ederdim.”

 

Jiang Chen aynı zamanda Fare Kraldan yardım almayı da düşündü fakat rakip katılımcıları alarma geçirmek istemiyordu.

 

Ayrıca Fare Kral ruh seviyesinde bir hayvandı, etraftaki diğer hayvanların dikkatini çekebilirdi ve bu durum Jiang Chen’in başını belaya sokabilirdi.

 

Bundan dolayı Jiang Chen Fare Kralı sadece son çare olarak kullanacaktı.

 

Bunları düşünürken Jiang Chen dağın manzarasını izliyordu, bir anda dikkatini bir şey çekti. İki adet siluet dağın yamacından tırmanıyor ve alevli çiçeğe doğru ilerliyordu.

 

Böylesine güzel bir şey elbette diğer katılımcıların da dikkatini çekmiş olmalıydı.

 

Bu katılımcılar Jiang Chen’den daha iyi bir pozisyondaydı. Jiang Chen’in bu kişilere yetişebilmesi için kanatlarının olması gerekirdi.

 

“Bu katılımcıların benden önde olması kötü oldu.” Jiang Chen kederli şekilde iç çekti.

 

Bu esnada dağın yamacında iki adet alev topu göründü, bir bulut şekline bürünmüştü ve iki katılımcıya doğru harekete geçmişti.

 

Bu iki alev topu aslında Alevli Kuzgun’du.

 

Alevli Kuzgunlar ağızlarını açıp alev püskürtüyor ve iki katılımcıya saldırıyordu.

 

Dağa tırmanır halde olan katılımcılar tepki vermek için yeterli süreyi bulamamışlar ve alevler tarafından sıkıştırılmışlardı. Alevler katılımcılara değdiği anca sıcaklığın etkisi ile tutuştular.

 

“Ah! Ahh!”

 

Acı çığlıklar vadide yankılanıyordu.

 

İki adet yanmış kömür parçası haline dönüşen katılımcılar dağın yamacından yuvarlandılar.

 

Artık sesleri de çıkmıyordu.

 

Jiang Chen bu olayı gözünü bile kırpmadan izlemişti.

 

“Doğru ya, ruh formları dağda tek başlarına yaşamazlar. Sonuçta hiçbir şey yalnız değildir bu dünyada, her şey birbiri ile bağlantılıdır. Bu harika çiçek elbette kendi korumaları olan bir varlık olmalı, hatta bu çiçeğin kendisi bile başka bir yaşam formuna korumalık ediyor olabilir.”

 

Jiang Chen bu asil çiçeğe bakarken içinde bir arzu oluştu.

 

Bilinçaltındaki nilüfer bile sabırsız şekilde kıpırdamıştı, bu çiçeği elde etmek istiyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr