Bölüm 300: Sorgulama ve Arkadaşlık Belirtileri

avatar
2549 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 300: Sorgulama ve Arkadaşlık Belirtileri


Ortamdaki herkes boş araziyi izliyordu, suratlarda aptal bir şaşkınlık ifadesi vardı.

 

Manyetik dağ herkesin gözü önünde kaybolmuştu, bu manzara ortamdaki kişilerin hayatları boyunca bildiği her şeye aykırıydı.

 

Ata kişiler bu esnada cevap peşindeydiler. Dört Ata kişi boş arazinin yanı başında dikilmiş, ortadan kaybolan dağın olduğu alanı izliyordu. Gözlerinde hala şok etkisi olduğu gözlemlenebiliyordu.

 

Birbirlerine baktılar, suratlarında endişeli ifadeler vardı.

 

Bu durum miras bölgede yaşanmış olsa bile alışılmışın dışındaydı, bu yüzden Ata kişiler bile şaşkındı.

 

Bu manzara Ata kişilerin bile bilgi birikimini yalanlar nitelikteydi.

 

Jiang Chen testi geçen diğer katılımcılarla beraber bağdaş kurmuş oturuyordu.

 

Işık huzmesi oluşmaya başladığında kalabalığın arasına çoktan karışmıştı, kimsenin dikkatini çekmemişti.

 

Manyetik altın dağa gelince, onu çoktan bir kenara almıştı bile.

 

Elbette böylesine yeri göğü sarsan bir olayın kendisinden dolayı yaşandığını kimseye belli etmeyecekti.

 

Her ne kadar potansiyelinin yüksek olduğu biliniyor olsa da, manyetik altın dağın sahibi olduğu bilgisi dışarı sızarsa başına büyük olaylar gelebilirdi.

 

Bu dağın tam anlamını kavramadan, onu tam anlamıyla özümseyemeden böylesine olaylarla karşılaşmak istemezdi.

 

Ata kişiler bir süre manzarayı izledikten sonra yine de elleri boş kalmıştı.

 

Organizatörler Ata kişilere bilgi veriyorlardı, hatta bu bilgi verme meselesi bir tür sorgulama gibi yürüyordu.

 

Sonuçta Ata kişiler bizzat testleri yöneten kişiler değildi, testleri yönetenler ve sorumlu kişiler organizatörlerdi.

 

Fakat Ata kişiler organizatörleri sorguladıktan sonra da bir sonuca varamadılar.

 

“Mantıklı düşünecek olursak, şu anda testin yedinci günündeyiz, eğer dağ gerçekten ortadan kaybolduysa onuncu günde kaybolmalıydı. Fakat yedinci günde ortadan kayboldu. Sıradan katılımcıları sorguladınız mı?” Güneş Avcısı endişeli şekilde sordu.

 

Organizatörler ne diyeceğini bilemiyordu. Akıllarında bir düşünce vardı: “Sıradan uygulayıcıları sorgulamak mı? Bu uygulayıcılar nasıl olur da dağı yok edebilir?”

 

“Şaka yapar gibi konuşmayı bırak yaşlı Güneş Avcısı, dağın kaybolmasının arkasında elbette bir sebep vardır, fakat bunun sıradan uygulayıcılarla ne ilgisi olabilir? Dördümüzün gücü toplanıp ona katlansa bile biz bu işi beceremeyiz.” Dokuz Aslan gülerek konuştu.

 

Güneş Avcısının bakışları testi tamamlamış olan katılımcıların üzerindeydi.

 

Üçüncü mücadeleyi tamamlamış olan yirmi binden az kişi vardı.

 

Fakat bu yirmi bin kişinin tamamı Güneş Avcısının tek bir bakışı ile kendilerini baskı altında hissetmişlerdi.

 

Güneş Avcısı yüksek sesle konuştu: “Yedinci kattan sonrasına geçebilenler, gösterin kendinizi!”

 

Kalabalık arasında biraz gürültü koptu, bazıları ayaklanmaya başladı.

 

Sonuçta dağdan ayrıldıklarında hepsi de katılımcı belgelerini organizatörlere verip başarı yüzdelerini işletmişlerdi.

 

Güneş Avcısı sesini yumuşatarak konuşmasına devam etti: “Katılımcı belgelerinizi çıkarın.”

 

Jiang Chen durumun zorlaştığını görebiliyordu.

 

Bu katılımcıların hepsi Jiang Chen’den daha önce dağdan çıkış yapmış ve katılımcı belgelerini işletmişlerdi.

 

Jiang Chen’in katılımcı belgesi henüz işlenmemişti, dolayısıyla teknik olarak dağ ortadan kaybolduğunda hala dağda bulunuyor şeklinde görünüyordu.

 

Elbette, katılımcı belgeleri incelenmeye başlandığında Jiang Chen’in bu durumu ortaya çıkmıştı.

 

“İşte bu adam!” Organizatörler doğal olarak Jiang Chen’in katılımcı belgesindeki yanlışlığı görmüşlerdi. Bu adam Kaya Kalpli Adamdı!

 

“Bu dâhi manyetik dağda ölmemiş meğer!”

 

“Fakat, dağ ortadan kayboldu, bu adam içerdeyken kaybolduysa nasıl olur da hayatta kalmış olabilir?”

 

“Acaba bu adamın dağın kaybolmasıyla bir ilgisi mi var?”

 

“İlgisi olmasa bile, Güneş Avcısının dikkatini çekti bile!”

 

Organizatörler kendi aralarında hararetli şekilde konuşuyordu. Bazıları Jiang Chen’e sempati ile bakarken bazılarının gözünde ise acıma duygusu vardı.

 

Güneş Avcısı iki elini arkasında birleştirmiş şekilde dikiliyordu, kayıtsız bir surat ifadesi takınmıştı. Bakışlarını öylesine kilitlemişti ki Jiang Chen’in bir tek saç tanesi bile hareket etse bu adamın gözünden kaçmayacaktı.

 

“Açıkla kendini, neden katılımcı belgen işlenmedi?”

 

Ses tonu yumuşaktı, fakat büyük bir aura ile kaplıydı. Yargılayıcı bir ses tonu gibiydi.

 

Eğer bir orijin âlemi uygulayıcısı aurasının yüzde otuzunu bile kullansa, üçüncü seviyeli bir ruh âlemi uygulayıcısının kalp spazmı geçirmesine sebep olabilirdi.

 

Güneş Avcısı özellikle aurasının gücünü yüzde otuza ayarlamıştı.

 

Jiang Chen’in kalbi sakindi, fakat gözleri titriyordu, sanki Güneş Avcısının baskısı karşısında dayanamıyor gibi rol yapmaya başlamıştı.

 

“Neyi açıklamamı bekliyorsunuz? Ben testi henüz yeni tamamladım, dolayısıyla katılımcı belgem henüz işlenmedi. Bu normal bir şey değil mi?” Jiang Chen kafası karışmış şekilde sordu.

 

“Hah! Genç adam, beni küçük oyunlarla kandırmaya mı çalışıyorsun? Dağın kaybolmasının ardında bir sebep olmalı. Dağ ortadan kaybolurken sen hala içerideydin. Konuş! Ne gördün içeride? Hatta belki de şöyle sormalıyım, ne yaptın içeride?”

 

Güneş Avcısının ses tonu biraz sertleşmişti.

 

Aurasının gücünü yüzde on kadar daha artırdı. Jiang Chen’in üzerine gelen bu baskı sayesinde sanki vücudu ağırlaşmış gibiydi. Şekilsiz ve dengesiz bir güç vücudundaki damarlara ve kemiklere baskı yapıyordu, sanki Jiang Chen’i bir oyun hamuru gibi yuvarlamak istiyordu.

 

Jiang Chen’in alnından ter akmaya başlamıştı, fakat yarım adım bile gerilemedi. Kafasını kaldırdı ve inatçı şekilde konuştu: “Ata Güneş Avcısı, ben sadece dağın yüksek yerlerine tırmanmak istiyordum ve test süresi sona ermeden önce dağ içerisindeydim. Bunda anormal olan nedir? Bir mücadeleye katılmak suç mudur? Eğer suçsa size soruyorum, Mor Güneş Topluluğunun burada ne işi var? Yoksa bunun sebebi sadece sıradan uygulayıcılar arasında kendinizi gösterip hava atmak mı?”

 

Jiang Chen hiçbir zaman Mor Güneş Topluluğuna ısınamamıştı zaten, şimdi orijin âleminden birisinin halk içerisinde ve açık açık aurasını üzerine bastırması ve sorgulama yapması Jiang Chen’i elbette sinirlendirmişti. Jiang Chen bu durumu gururuna yedirememiş ve halk içinde Ata kişiye inatçı cevaplar vermişti.

 

“Vah vah, senin dilin pabuç gibi ha?”

 

Güneş Avcısı acımasız şekilde aurasını yüzde on daha artırdı.

 

Yeryüzü seviyeli ruh âlemi uygulayıcıları bile bu auraya uzun süre dayanamazdı.

 

Jiang Chen’in yüzü daha da kızarmıştı ama inatçılığı da bir o kadar artmıştı, acılı yüz ifadesi birden kaybolmuştu. Kafasını biraz geriye çekti ve güldü: “Demek Mor Güneş Topluluğu ve orijin âlemi böyle bir şeymiş. Siz bir orijin âlemi uygulayıcısı olarak bana baskı kurmaya çalışıyorsunuz, kendinizden daha zayıf olduğunu düşündüğünüz birine! Ne kadar da asil ve gururlu bir davranış! Evet siz bir orijin âlemi uygulayıcısı ve Ata kişi olabilirsiniz, auranızla ve gücünüzle bana acı çektirebilirsiniz ama sanmayın ki ben buna göz yumarım! Beni öldürseniz bile ben hakkımdan vaz geçmem!”

 

Jiang Chen’in yüz kasları bu baskı karşısında titremeye başlamıştı. Sanki sayısız ağır dağ üzerine çökmüş gibiydi.

 

“Yeter!” Dokuz Aslan kükreyen sesiyle bağırdı.

 

Dokuz Aslan ve Güneş Avcısının aurası çakıştı! Etraftaki uygulayıcıların hepsi sarsılmıştı.

 

Bin Akbaşlı bu esnada ileri çıktı ve gülerek konuştu: “Daoist Güneş Avcısı, manyetik dağın ortadan kaybolması ne senin ne de benim yapabileceğim bir şey. Neden bu genç adama yükleniyorsun?”

 

Buz Buharı da konuştu: “Boş versenize, siz de biliyorsunuz ki bu gençler arasında kimsenin bu dağı ortadan kaldırmayı bırakın, yerinden bir santimetre oynatacak bile gücü yoktur! Ayrıca, eğer bu adam bunu başarabildiyse bile, ona sinirlenmemeliyiz, aksine bu olayı çok üstün bir başarı göstergesi olarak görmeliyiz. Askeri Dao dünyasında bir sürü garip olay yaşanırken Güneş Avcısı neden bu duruma bu kadar aşırı tepki gösteriyor?”

 

Dokuz Aslan güldü: “Duydun mu Güneş Avcısı? Bir sürü haksız olay karşısında susarken neden bu haklı olay karşısında bu adama yükleniyoruz ki? Topluluklarımız sıradan uygulayıcılara zorbalık ederek isimlerini kirletmemeli.”

 

Güneş Avcısı diğer Ata kişilerin Jiang Chen’i koruyucu şekilde konuştuğunu duyunca şaşırmıştı.

 

Sesini yükselterek cevapları: “Siz üçünüz, iyilik yapmak istiyormuş gibi rol yapmayın. Siz bu genç dâhi kişiyi istediğiniz için böyle davranıyorsunuz. Sizin niyetinizi bilmediğimi sanmayın.”

 

Güneş Avcısının bakışları tekrar Jiang Chen’e döndü: “Genç adam, ben daha önce seni gözlemleyip potansiyelini ve gücünü tespit etmeye çalıştım. Fena değil, fena değil… Sen kesinlikle yüz yılda bir denk gelecek bir kişisin. Senin gibi gururlu ve katı bir kalbe sahip olan bir kişinin limiti yok denebilir. Ben senin gibi bir kişiyi arıyordum zaten, bundan dolayı seni test etmek istemiştim. Umarım neden böyle davrandığımı anlamışsındır.”

 

Güneş Avcısı kesinlikle bir orijin âlemi uygulayıcısıydı. Bir anda siyahtan beyaza dönebilmişti.

 

Eğer Jiang Chen sıradan birisi olsaydı bu sözlerden etkilenirdi.

 

Jiang Chen’i test etmek istemesi demek onu topluluğunun bünyesine katmak istemesi demekti.

 

Fakat Jiang Chen bunu anlayamayacak birisi değildi.

 

Önceki hayatındaki milyon yıllık tecrübesi bu tarz küçük detayları görebilmesini sağlıyordu.

 

Güneş Avcısı her ne kadar başarılı bir konuşma yapıp çevredeki herkesi inandırmış olsa da, Jiang Chen bunu yutmazdı.

 

Jiang Chen böyle sözlere kanıp yola gelecek birisi değildi. Güneş Avcısı ne kadar ortamı yumuşatmak istese, Jiang Chen de o kadar gardını yükseltiyordu.

 

“Bu Güneş Avcısı denen adam biraz önce sert ve acımasızken şimdi nazik ve ılımlı davranıyor. Davranışları göz açıp kapayıncaya kadar taraf değiştirebiliyor. Bu durum bu adamın kurnaz ve zeki olduğunu gösteriyor. Ne olursa olsun bu adama dikkat etmeliyim.”

 

Jiang Chen bunları içinden düşünmüştü, fakat bu sözleri yutmuş gibi rol yapacaktı: “Efendim ben sizin kadar zeki birisi değilim, bu yüzden az önceki çabanızın asıl sebebini anlayamamıştım. Sizi neredeyse yanlış anlayacaktım.”

 

Güneş Avcısı kafasını salladı: “Evet, sen umut vaat eden birisin. İkinci mücadelede sadece askeri Dao konusunda yarılmak istediğini duydum. Böylesine istekli birisi olman değerli olduğunu gösterir.”

 

Ata kişilerin adil şekilde seçme yapması gerektiğine ve seçmeler esnasında eleman seçimi yapılmayacağına dair kurallar vardı.

 

Dokuz Aslan bu sözleri duyunca güldü: “Yaşlı Güneş Avcısı, sen iyi bir şov yaptın. Gençlerin gözünü boyamak, onları kandırmak kolaydır, fakat kendi seviyendekileri kandıramazsın. Seçmeler esnasında eleman almanın yasak olduğunu biliyorsun, sence de sözlerin biraz ileri gitmedi mi?”

 

Güneş Avcısı gülümsedi: “Ben sadece biraz iltifat ettim, bunda kötü bir şey yok ki.”

 

“Hah! Seni utanmaz yaşlı herif! Senin iltifatların bu gencin askeri Dao kalbinin katı ve kararlı olduğu yönündeydi, eğitilmeye layık olduğunu söylemek istiyorsun yani. Sen bunları söylerken biz üçümüzün bunları duymadığını mı sandın? Sözlerinin altındaki anlamları anlayamadığımızı mı sandın?”

 

Bin Akbaşlı da gülümseyerek konuştu: “Daoist Güneş Avcısı, hepimiz aklı başında ve zeki insanlarız. Neden bizi görmezden geliyorsun?”

 

“Pekâlâ, mücadele sona erdi. Hadi dördüncü mücadeleye geçelim. Bizler Ata kişiler olarak müdahalede bulunmamalıyız.” Buz Buharı ortamı yumuşatmaya çalıştı.

 

Jiang Chen kalabalık arasında yerini aldı, fakat Güneş Avcısına karşı gardını hiç indirmemişti.

 

Güneş Avcısının bundan sonra kendisini sıkı şekilde gözlemleyeceğinin farkındaydı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr