Bölüm 257: Korku Dolu Aptal Müritler

avatar
2705 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 257: Korku Dolu Aptal Müritler


Luo Huang ve Zhou Yi dâhi kişilerdi, daha önce müthiş savaşlar görmüş geçirmiş adamlardı. Kendi toplulukları içerisinde saygın kişilerdi.

 

Fakat bu olay onların daha önce karşılaştığı hiçbir şeye benzemiyordu.

 

Vadi her ne kadar geniş olsa da, sonuçta kaybolan kişiler üç yaşında çocuk değildi ki! Arayıp da onları bulamamış olmaları oldukça ilginçti. Ayrıca bu kaybolan kişilerin ana gruplarından ayrılmaları için bir gerekçeleri de yoktu.

 

Araziyi karış karış aradılar fakat hiçbir ipucuna rastlamadılar.

 

Görünüşe bu adamlar gerçekten de kayıp olmuşlardı.

 

Bir mürit aniden Zhou Yi’ye yaklaşıp konuştu: “Kıdemli Kardeş Zhou, Yang Zhao’nun nasıl öldüğünü hatırlıyor musunuz?”

 

“Ne?”

 

Zhou Yi daha önce onurlu ustasının Yang Zhao’nun ölümünden bahsettiğini duymuştu. Yang Zhao Ejder Dişi Muhafızlarının koruma alanındaki karargâh içerisinde gizemli bir şekilde ölmüştü. Dışarıdaki hiç kimse yardım çığlığı falan da duymamıştı.

 

Gizli odasındaki Yang Zhao’nun sadece iskeleti kalmıştı.

 

“Bu… Bu acaba…?” Zhou Yi Yang Zhao’nun ölümünü hatırlamıştı. Ayrıca onurlu ustasının bu olayı anlatırken kullandığı ses tonunun hafiften korku ile dolu olduğunu hatırladı. Bu sırada vücudundaki kılların dikleştiğini fark etti, bir ürperti gelmişti üzerine.

 

Bunları düşününce kaybolan kişileri arama çabasından vaz geçmek geldi aklına.

 

Elini salladı ve askerlerini etrafında topladı.

 

“Unutun bu meseleyi. Sonuçta bunlar çocuk değil ki! Eğer kaybolmuşlarsa geri dönmek için mutlaka bir yol bulacaklardır. Eğer düşman tarafından kaçırıldılarsa zaten bu düşman bize hiç fark ettirmeden dostlarımızı kaçırabilecek kadar güçlü demektir. Burada kalmamızın bir anlamı yok! Hadi geri dönüp raporlarımızı verelim.”

 

Kuzey Sarayından gelmiş olan birkaç elit mürit Zhou Yi’nin bu sözlerini duyunca şaşırdılar: “Genç usta Yi, gerçekten de Liu Chengfeng ve Xiao Yu’yu burada bırakıp gidecek miyiz?”

 

“Ne olmuş yani?”

 

“Biz onları bulmadan gitmeyiz.” Kuzey Sarayının müritleri Zhou Yi’den farklı düşüncelere sahiptiler. Sonuçta Liu Chengfeng sarayın başkişisiydi, eğer o olmadan geri dönerlerse sahipsiz köpekler gibi orta yerde kalacaklardı.

 

“Onları bulmadan gitmez misiniz? Sen Liu Chengfeng’den güçlü olduğunu mu sanıyorsun? Eğer Liu Chengfeng düşman tarafından tuzağa düşürüldüyse, seni hayli hayli düşürürler. Eğer o adam kaybolduysa mutlaka saraya geri dönüş için bir yolunu bulacaktır. Bizim burada kalıp onları aramamızın amacı nedir?” Zhou Yi doğal olarak aslında neyden korktuğunu söyleyemiyordu. Eğer söylerse diğerleri onun korkak birisi olduğunu düşünecekti.

 

Luo Huang ise bu sırada kaybolan müritleri bulmaya oldukça kararlıydı. Kavurucu Yeşil Işın yeteneğini son potansiyeline çıkarmıştı ve kaybolan kişileri aramakla meşguldü.

 

Yeteneğini kullanarak Yu Jie’nin kaybolduğu noktayı keşfetti.

 

“İşte burası, yeteneğimle gördüğüm kadarıyla Yu Jie’nin aurasının kaybolduğu nokta burası.”

 

Luo Huang’ın gözlerinde meraklı bakışlar vardı: “Hmm, hey siz! Gelin ve buraya bakın. Sizce de buradaki toprak diğer yerlere göre daha yumuşak ve solgun değil mi?”

 

Nilüferin gücü her ne kadar fazla olursa olsun, iz bırakmama konusunda en iyisi sayılmazdı.

 

Sıradan uygulayıcılar elbette Nilüferin izlerini bulmakta zorlanırdı fakat Luo Huang’ın Kavurucu Yeşil Işın yeteneği sayesinde bu izler açığa çıkmıştı.

 

Diğerleri yaklaşıp baktılar fakat onlar izleri görmekte zorlanıyordu, sonuçta Luo Huang’ın yeteneğinden yoktu onlarda.

 

Luo Huang adamlarının beceriksizliğine sinirlendi: “Açılın şuradan be!”

 

Kılıcını çekip hızlı şekilde savurarak toprağa sapladı. Luo Huang’ın bu hamlesiyle toprak ikiye yarıldı.

 

Luo Huang kafasını bu delikten içeri sokarak Kavurucu Yeşil Işın yeteneğini aktifleştirdi.

 

Luo Huang derine indikçe oyuklar ve kanallar keşfetmeye başlamıştı.

 

Çaprazlama yayılmış bir sürü kanal keşfetmişti.

 

Luo Huang gördüğü şey karşısında şaşırmıştı, girdiği delikten elinde bir şeyle beraber çıktı.

 

Ortamdakiler Luo Huang’ın eline baktığında şaşırdılar, adamın elinde başka birine ait bir kol vardı!

 

Hem de taze kopmuş bir kol!

 

“Bu… Bu Yu Jie’nin kolu!” Mor Güneş Topluluğundan bir mürit anında tanımıştı.

 

“Bu… Bu koldaki dövme işareti Yu Jie’nin dövme işareti! Shuiyue muhitinin dövmesi!”

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunun müritleri de bu konuşmaları duyunca hemen oraya koşuşturdular.

 

Kesik kolu görünce onların da yüzlerindeki ifade şaşkınlıkla dolup taştı.

 

Zhou Yi’nin sinirleri gerilmişti, dişlerini sıkarak konuştu: “Burada daha fazla kalmamalıyız! Hadi gidelim!”

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunun müritlerinden hiç kimse durmak istemiyordu zaten.

 

Sonuçta Liu Chengfeng ve Xiao Yu dış müritlerdi ve kendilerinden sayılmazlardı, ne olmuştu yani kaybolmuşlarsa? Onları arayıp bulmak uğuruna kendi hayatlarını riske atacak değillerdi ya!

 

Luo Huang Zhou Yi’nin böyle garip davrandığını görünce sesini yükselterek konuştu: “Zhou Yi! Nereye gidiyorsun? Burada yaşananlara açıklık getirmeden nasıl ayrılırsın?”

 

Zhou Yİ kederli şekilde gülümsedi: “Luo Huang, sen delirdin mi? Bizden iki kişi en ön safta saldırıyordu ve biz onların nereye kaybolduklarını göremedik bile! Sence bu yaşananların benimle bir ilgisi mi var? Benden neden açıklama bekliyorsun?”

 

Luo Huang cevapladı: “Bu iş senin yaptığın bir iş olmasa bile benden sakladığın bir şeyler olduğu kesin!”

 

Luo Huang’ın Kavurucu Yeşil Işın yeteneği Zhou Yi’nin yüzündeki en ufak bir ifade değişiminden bir şeylerin ters olduğuna dair ipucu yakalayabiliyordu.

 

Zhou Yi garip bir ifadeyle gülümsedi: “Benim senden saklayacak bir şeyim yok! Yu Jie’nin ölümü gerçekten de kafa karıştırıcı. Ben Liu Chengfeng’in de onunla aynı kaderi paylaştığından şüpheleniyorum. Eğer burada daha fazla durursak kendi ölümümüzü hazırlamaktan başka bir iş yapmış olmayız. Sen istiyorsan burada kalabilirsin, ama benden de aynı hareketi bekleme!”

 

Zhou Yi elini salladı ve yandaşlarıyla beraber yavaşça ortamı terk etmeye başladı.

 

Luo Huang mantıklı hareket etmeyi seven birisiydi, Zhou Yi’nin bir şeyler bildiğini ve sakladığını anlamıştı. Adamlarına seslendi: “Bizim de burada durmak için bir sebebimiz yok! Topluluğa geri dönelim!”

 

Kararını vermişti, müritlerini de alarak topluluğa dönecekti.

 

Kuzey Sarayının müritleri ise ne yapacaklarını şaşırmışlardı, burada kalsalar dert, gitseler yine dertti.

 

 

Gök Ağacı Krallığının sınırlarında, Tian Shao ve Gouyu Kılıç Kuşlarını sürüyorlardı.

 

Kılıç Kuşları artık tamamen birleşmişti, Jiang Chen ise her zamanki gibi düşmandan bir adım önde, Gök Ağacı Krallığının sınırlarına yaklaşıyordu.

 

“Genç usta Chen, Tian Shao yetersiz kaldı ve sizi yüzüstü bıraktı.” Tian Shao yüzünde utangaçlık ifadesiyle Jiang Chen’e seslenmişti. Jiang Chen yardımlarına gelmeseydi şimdiye çoktan ölmüşlerdi.

 

Tian Shao kendisi ölse çok umursamazdı, fakat Jiang Chen’in güzel yoldaşı Gouyu ölürse eğer, işte o zaman gerçekten de Jiang Chen’e yanlış yaptığını düşünürdü.

 

Jiang Chen iç çekti: “Mor Güneş Topluluğundan kişilerin gelebileceğini kim tahmin edebilirdi ki? Bu olaydaki hata tamamen benim yanlış hesaplamalarım sonucu oluştu. Siz benim yüzümden acı çektiniz.”

 

Tian Shao bu sözleri duyunca daha da üzüldü ve terledi. Onurlu usta yine kalbini ısıtmayı başarmıştı.

 

Jiang Chen konuşmasına devam etti: “Gouyu, bu mesele Long Juxue ile alakalı mıymış?”

 

Gouyu bir süre düşünüp cevapladı: “Sanmıyorum. Fakat mesele onunla alakasız olsa bile Yu Jie bizi unutmamış, beni görür görmez tanıdı ve beni yakalayıp o kadına götürmek istedi. İyi ki hırslı ve gösteriş meraklısı kişiler bunlar. Bizi canlı olarak ele geçirmeye çalıştılar ve Kılıç Kuşlarının komutasını almaya çalıştılar. Zaten direkt öldürmek için üzerimize gelmiş olsalar Luo Huang’ın gücü ile bizi kolayca alt ederlerdi.”

 

Gouyu aslında genel olarak gururlu şekilde konuşurdu, küçüklüğünden beri Doğu Krallığında askeri Dao dâhisi olarak anılıyordu.

 

Fakat bugün Luo Huang sayesinde kendisinin aslında önünde daha çok uzun bir yol olduğunu anlamıştı.

 

Jiang Chen hafifçe gülümsedi: “Siz iyi olduktan sonra gerisi çok da önemli değil. Mesele tehdit içeren bir meseleydi fakat tehlikeli sayılmazdı. Luo Huang sıradan topluluk müritlerinden farklı birisi, diğer müritler gibi burnu havada birisi değil. Eğer ona fırsat tanınırsa gerçekten iyi bir adam olabilir, yazık…”

 

Jiang Chen bir yandan da pişmanlık hissediyordu, Luo Huang’ı Nilüfer ile yutamadığı için pişmandı. Eğer onu bir çırpıda yutabilseydi, Nilüfer için harika bir kaynak olurdu bu.

 

Sonuçta bu adamın Kavurucu Yeşil Işın ve Ateş Bükücü özellikleri oldukça etkileyici seviyedeydi.

 

Fakat Jiang Chen zaten Nilüferin şu anki gücü ile Luo Huang’ı yutamayacağının farkındaydı. Luo Huang’ın seviyesi dört ile beşinci seviye ruh âlemindeydi, yeryüzü seviyesindeydi.

 

Nilüferin şu anki yutabilme yeteneği üçüncü seviye ruh âlemi uygulayıcılarına kadardı.

 

Jiang Chen durumun analizini yapmaya başlamıştı, Liu Chengfeng ve Xiao Yu’nun ölümü ile birlikte, Kuzey Sarayının zayıflayacağını ve diğer bölgelerle uğraşmak için yetersiz kalacaklarını biliyordu.

 

Elbette Kuzey Sarayı bilerek ve isteyerek Jiang Chen’i gücendirmişti ve Jiang Chen bunu cezasız bırakmayacaktı.

 

Fare Kral ve ordusunu kullanıp kullanmamakta kararsızdı, eğer kullanırsa diğer bölgeleri de alarma geçirebilirdi.

 

Şimdilik kendi imkânları ile başa çıkacaktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr