Bölüm 258: Jiang Feng’in Gidişi

avatar
2962 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 258: Jiang Feng’in Gidişi


Jiang Chen malikânesine döndükten sonra yüksek bir profil sergilemekten kaçınmıştı. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmaya karar vermişti.

 

Zaten savaştığı kişilerin elinde kanıt yoktu, olsa bile önce onlar Jiang Chen’i kışkırtmıştı zaten.

 

Ayrıca Jiang Chen ve Fare Kral hiç kimseye fark ettirmeden gizli şekilde hamle yapmışlardı.

 

Nilüferin yutma yeteneği Fare Kraldan bile güçlüydü, düşmanın kemiklerini bile yutabiliyordu.

 

Jiang Chen sonraki birkaç gününü Nilüfer Çiçeğinin yuttuğu ruh enerjisini özümsemekle geçirdi, bunu yaparken elbette kapalı alan yetişimindeydi.

 

Dört adet ruh âlemi uygulayıcısının ruh özleri oldukça besleyici nitelikteydi.

 

Bu besleyici özelliklere sahip ruh özlerinin özümsenmesiyle beraber Jiang Chen ruh âleminin üçüncü seviyesine yükselmişti.

 

Bu seviye atlama aniden gelmişti.

 

Jiang Chen Nilüfer Çiçeğinin bu kadar verimli çalışmasına da hayran kalmıştı, elde ettiği ruh özünün tamamını özümseyebilmiş, bir nebze bile israf olmamıştı.

 

“Vay be! Nilüfer Çiçeğinin neden dünya üzerindeki en güçlü on ruh bitkilerinden olmasına şaşırmamalı. Nilüferin olağanüstü yutma yetenekleri gerçekten de üstün bir güç!”

 

Fakat böylesine büyük bir gücün elbette yan etkileri de olacaktı. İlk olarak Nilüfer sadece ruh özlerini ve ateş ve buz tekniklerinin özlerini yutmakta işe yarıyordu.

 

Diğer bütün yetenekleri reddediyordu.

 

Ayrıca Nilüfer Jiang Chen’in kalbi ile yönetiliyordu ve sadece Jiang Chen’in gücü ile yenebilecek düşmanları yutabiliyordu. Yani sadece Jiang Chen’in kendisine eşit ya da daha düşük seviyedeki uygulayıcılar üzerinde kullanılabiliyordu.

 

Jiang Chen’den daha güçlü olan kişiler problem yaratabilirdi.

 

Fakat yine de Nilüfer, Jiang Chen’den daha güçlü rakiplerle karşılaştığında tamamen işe yaramaz da sayılmazdı.

 

Jiang Chen seviye atlayınca artık altı adet Nilüfer filizini şekillendirebiliyordu.

 

Eğer bu altı filiz Jiang Chen’den daha güçlü birisine aynı anda saldırırsa işte o zaman bir kazanma şansı doğardı.

 

Rakibi yavaşlatabilir ve onun vücudunda yara açabilirdi, fakat yutma meselesi yine de başarısız olurdu.

 

Jiang Chen üçüncü seviyeye geçerken Nilüferinde büyüdüğünü hissediyordu.

 

Jiang Chen’in etrafı kırmızı ve mavi ışıklarla dolup taşıyordu, ateş ve buz etkisini gösteriyordu.

 

“Kutsal Sonsuzluk Yumruğu ve Solma-Filizlenme çemberi Nilüferle çok entegre şekilde çalışıyor! Evrenin işleyişi ile neredeyse birebir doğrultuda çalışıyorlar! Bir elimde Ay, bir elimde Güneş… Nilüferle uyum içindeler! Görünüşe göre kader yüzümüze güldü! Üzerinde eğitim yaptığım Kutsal Sonsuzluk Yumruğu benim güneş ve ay tekniğini güzelce kavrayabilmeme sebep oluyor, şimdi Süzülen Dolunay Hançerinin ilk iki formunu Kutsal Sonsuzluk Yumruğu ile birleştirebilir ve uyum içinde kullanabilirim! Görünüşe göre Kutsal Sonsuzluk Yumruğunun etkilerini hafife almışım.”

 

Jiang Chen kapalı alan yetişiminden büyük kazançlarla çıktı. Kendini tazelenmiş ve yeniden doğmuş gibi hissediyordu.

 

Fakat bu başarısı ile rehavete düşmeyecekti elbette, askeri Dao yolunda hızla ilerlemeye devam edecekti.

 

Bir an önce Göksel Kanunları kavrayıp, önceki hayatına dair gizemleri çözmeye çalışacaktı.

 

Önceki hayatındaki babasının hala yaşayıp yaşamadığını çömesi gerekiyordu. Sebepsiz yere reankarne olması çok saçmaydı çünkü mutlaka bir sebep olmalıydı bu yaşadıklarının ardında.

 

Kaderin işleyişini değiştiren bir şeyler yaşanmıştı ve Jiang Chen bunu çözmek istiyordu.

 

Fakat şu anda bunları düşünmek için erkendi. Şu anki eğitim seviyesi ile Göksel Kanunları kavramaktan oldukça uzaktaydı.

 

“Genç usta Chen, nihayet kapalı alan yetişiminden çıktınız!”

 

Xue Tong Jiang Chen’i görünce paniklemişti.

 

“Neden bu kadar panikledin? Ne oldu?”

 

“Dük… Dük Jiang Ying’i de yanına aldı ve Gök Ağacı Krallığını terk etti!”

 

“Ne zaman oldu bu?” Jiang Chen şaşırmıştı, babasının da kapalı alan yetişiminde olduğunu biliyordu.

 

“Astınız ne zaman gittiklerini bilmiyor. Bir gün devriye gezerken dükün gizli odasının kapısının açık olduğunu gördüm ve içeri bir bakış attım. Dük ayrılmıştı ve bir mektup bırakmıştı.”

 

“Mektup mu?”

 

Xue Tong mektubu Jiang Chen’e uzattı.

 

Mektubun üzerinde ‘Sadece Jiang Chen Okusun’ yazıyordu.

 

Xue Tong ve diğerleri bu yazıyı görünce açıp okumaya cesaret edememişlerdi.

 

Bu mesele her ne kadar tehlike riski barındırıyor olsa da, mektubun üzerinde yazılanlar kesindi. Belki de dük sadece evini özlemişti ve geri dönmek istemişti.

 

Xue Tong bunu düşünerek Jiang Chen’in kapalı alan yetişimini bozmak istememişti.

 

Dük zaten ayrılacağı her zaman arkasında bir mektup bırakırdı, nereye gittiği ve neden gittiği mektupta yazıyor olmalıydı.

 

Jiang Chen şaşırmıştı, babası sadece sıradan bir geziye gidecek olsa söylerdi zaten, bunu bir mektupla açıklama gereği duymazdı.

 

Jiang Chen merakla mektubu açtı, çok bir şey yazmıyordu mektupta, sadece bir sayfa uzunluğundaydı.

 

Küçük Chen, elveda etmeden gittiğim için beni bağışla.

 

Bana aylar önce Xue Tong’un neden senin halanın oğlu olduğu halde onunla aranda kan bağı hissedemediğini sormuştun.

 

Bana bunu sorduğun gün ben hızlıca konuyu değiştirmiştim, bilerek senden gerçekleri saklamıştım.

 

Şimdi sana her şeyi açıklayacağım.

 

Xue Tong’un annesi Jiang Han bölgesinin Yinglan Kabilesinden, buraya kadar her şey doğru.

 

Fakat senin annen Yinglan Kabilesinden değildi. Senin annen Xue Tong’un annesi ile ya da Lan Yizhou’nun babası ile bir kan bağına sahip değil.

 

Bu gerçekleri hiç kimse bilmiyordu, ne ben ne de annen.

 

Ta ki o güne kadar, nereden geldiğini bilmediğimiz, Üst Sekiz Bölgesinden olduklarını iddia eden bir grup insanın gelip senin anneni alıkoymaya çalıştıkları o güne kadar.

 

Evet, ben bu meseleyi dış dünyadan ve senden gizledim.

 

Annen ölmedi, başkaları tarafından alıkoyuldu. Onu alıkoyanlar Üst Sekiz Bölgesinden olduklarını iddia ettiler.

 

Onlar çok güçlü kişilerdi, hayallerin üzerinde güçlü kişiler! Bir malikâneyi parmaklarının küçücük bir hareketleri ile yok edebilecek, ellerini sallasalar dağları yerinden oynatabilecek kişiler.

 

Onlar, senin annenin Üst Sekiz Bölgesinden olduğunu ve bu fani dünyada kalarak kendisini lekelememesi gerektiğini söylediler.

 

Eğer annen kendi hayatına kıymakla onları tehdit etmeseydi bizler şimdiye yok edilmiş olacaktık.

 

Küçük Chen, sen düşmanlarının ne kadar güçlü olduğuna bakmaksızın dövüşen birisin, eğer senin kadınını elinden almaya kalkışsalar onlarla dövüşmez miydin?

 

Evet, ben o gün onlarla ölümüne dövüşecektim ama onlardan birisi beni sadece dürterek komaya soktu.

 

Ancak aradan üç gün geçtikten sonra uyanabildim.

 

Onlar benim kadınımı elimden almışlardı, senin anneni, benim hayatımın aşkını.

 

Küçük Chen, şimdi benim seni neden hep özgür bıraktığımı anladın mı? Neden diğer babalar gibi senin üzerinde baskı kurmadığımı anladın mı?

 

İşte bunun sebebi benim sürekli senin ve annenin hakkında pişmanlık hissetmemdir.

 

Ben bir erkeğim fakat sevdiğim kadını, oğlumun annesini koruyamadım.

 

Benim neler hissettiğimi anlayabiliyor musun küçük Chen?

 

Ben o günden beridir kendimi suçluyorum, sürekli annene olanlar hakkında pişmanlık duyuyorum.

 

Küçük Chen, ben seni hiçbir zaman bir şey yapmaya zorlamadım.

 

Fakat gökler yüzümüze güldü ve sen aniden güçlendin ve rakiplerine üstünlük kurdun, böylece benim kuşkularımı ortadan kaldırdın.

 

Fakat senin annen hala dışarıda bir yerlerde ve nerede olduğu bilinmiyor. Ailemiz tekrar bir araya gelmek zorunda.

 

Küçük Chen, bana verdiğin ilaç sayesinde ben ruh âlemine geçiş yaptım.

 

Belki bu Üst Sekiz Bölgesi bizim dünyamızdan çok daha güçlü, belki de ruh âleminden yüzlerce kat daha güçlüler.

 

Fakat…

 

O benim kadınım. Ben nefes aldığım sürece gidip onu kurtarmalıyım, onu evine geri getirmeliyim.

 

Dağ büyüklüğünde kılıçlarla ya da okyanus büyüklüğünde ateşlerle mücadele edecek olsam da, ejderlerin ve kaplanların yuvalarından geçecek olsam da geri adım atmayacağım!

 

Unutma, sen gelişimini ihmal edip beni aramaya, bulmaya gelmemelisin.

 

Ben yeterli bir baba olamadığımın farkındayım. Fakat seni de tıpkı anneni sevdiğim gibi seviyorum. Umarım bir gün anneni bulurum ve oğlumuzun büyüyüp kocaman bir adam olduğunu ona söyleyebilirim.

 

Bir kere daha söylüyorum, beni aramaya gelme. Eğer hedeflerinden vaz geçip beni aramaya geldiğini öğrenirsem anında intihar ederim.

 

Ailemizin tekrar bir araya gelmesinin kaderimizde yazılı olduğuna inanıyorum.

 

Gökler kaybolsa bile, okyanuslar kurusa bile anneni bulma konusundaki arzum kesinlikle bitmeyecek.

 

Küçük Chen, umarım babanın bu bencil kararını anlayışla karşılarsın. Umarım benim isteklerime saygı duyarsın ve dikkatsiz şekilde hareket etmezsin. Lütfen annenle beraber benim geri dönüşümü bekle.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr