Bölüm 253: İstikrarsız Bir Durumda, Kavurucu Yeşil Işın

avatar
2949 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 253: İstikrarsız Bir Durumda, Kavurucu Yeşil Işın


Yunmeng Krallığı on altı krallık ittifakından bir krallıktı. Gök Ağacı Krallığının komşusuydu.

 

Yunmeng Krallığı çok daha berbat bir yerdi.

 

Dört büyük krallık ile kıyaslanamayacak kadar berbat bir krallıktı.

 

Dört büyük krallıktan birisi olan Gök Ağacı Krallığı’nın gücü, Yunmeng Krallığı’nın gücünden çok daha fazlaydı.

 

Bundan dolayı Yunmeng Krallığının bir koruyucuya ihtiyacı vardı ve bu koruyucu Shangyang Krallığı’ydı.

 

Shangyang Krallığı Gök Ağacı Krallığı ile eşit güçteydi, dört büyük krallıktan birisiydi.

 

Mor Güneş Topluluğu ile Shangyang Krallığı arasındaki ilişki tıpkı Kıymetli Ağaç Topluluğu ile Gök Ağacı Krallığı arasındaki ilişkiye benziyordu.

 

Yunmeng Krallığı Shangyang Krallığı tarafından korunduğu için, teknik olarak Mor Güneş Topluluğu tarafından da korunuyordu. Bundan dolayı Gök Ağacı Krallığı öyle kafasına göre Yunmeng Krallığı ile savaşamazdı.

 

Bundan dolayı Yunmeng Krallığı her ne kadar küçük ve güçsüz olsa da, Gök Ağacı Krallığı ona karşı zorbalıkta bulunmamıştı.

 

Fakat elbette, bunun temel sebebi Yunmeng Krallığının uysal bir şekilde kendi sınırlarında barınıyor olmasıydı.

 

Sınırları dağlık bir alandı ve yaklaşık üç yüz ila beş yüz li mesafe ile belirlenmişti.

 

 

Tian Shao ve Gouyu’nun vücutları yara ile doluydu, Tian Shao’nun askerleri ölmüştü.

 

En sona bu ikisi kalmıştı, iki ruh âlemi uygulayıcısı. Bir de yanlarında Kılıç Kuşu sürüsü vardı. Artık dayanma güçleri zayıflamıştı, dağlık alana doğru geri çekilmişlerdi.

 

“Tian Shao! O kadını teslim eder etmez sen buradan ayrılabilirsin, söz veriyorum, sana zarar vermeyeceğiz.”

 

Dağlık alanın etrafında kendine güven dolu bir ses yankılanmıştı.

 

Tian Shao bunları duyunca yüzünde bir nefret ifadesi oluştu ve homurdandı. Arkadaşlarına ihanet etmesini mi istiyorlardı? Ancak rüyalarında görürlerdi!

 

Gouyu sakin şekilde Tian Shao’ya döndü: “General Tian, sen onların taleplerini kabul edebilirsin. Benimle beraber bu zamana kadar savaşmış olman yeter de artar bile. Sen git ve ustam Jiang Chen’e bu olayların arkasında Mor Güneş Topluluğunun olduğunu anlat, o benim intikamımı alacaktır!”

 

Tian Shao yüzünü ekşiterek gülümsedi: “Bayan Gouyu, teklifiniz kulağa harika geliyor, fakat benim çelik gibi bir kalbim ve iradem var, arkadaşlarıma ihanet edemem! Kendi güvenliğim için sizi burada bırakamam. Beni buradan uzaklaştırmaya çalışmayın!”

 

Gouyu zaten Tian Shao’nun böyle bir cevap vereceğini tahmin etmişti, kafasını sallayarak onayladı ve derin düşüncelere daldı.

 

Gouyu’nun düşünceleri beyninde şimşek gibi hızla çakıyordu: “Jiang Chen… Eğer ben bugün bu savaşta ölürsem, beni kalbinde saklı tut ve hiç unutma! Ben burada ölsem bile seni takip etmiş olmaktan pişmanlık duymam! Yüz defa ölsem ve yüz defa cehenneme gitsem bile pişman olmam!”

 

Uzaktaki ses tekrar duyuldu: “Tian Shao, sana son bir şans veriyorum! Eğer bu fırsatı değerlendirmezsen sana da acımayacağım, bu durumda beni suçlama!”

 

Tian Shao kahkaha ile cevapladı: “Mor Güneş Topluluğunun bütün müritleri senin gibi mi? Cesaretin varsa gelip savaşsana! Ben bu dünyadaki hiçbir şeyden korkmam! Senin gibi topluluk müritlerinden mi korkacağım? Hadi! Hadi gel de savaş! Ben ölsem bile sizden birkaç kişiyi de yanımda götürmeye kararlıyım!”

 

“Ne kadar da inatçısın be! Mademki böyle düşünüyorsun, seni derhal cehenneme göndereceğim!”

 

Uzun boylu ve kalıplı bir genç uygulayıcı, üzerinde badem sarısı renkli cübbesi ile elini havaya kaldırdı, elinde kalın bir pala tutuyordu ve onu göğe doğrultmuştu.

 

Çıkardığı kalın paladan altın renkli bir ışık yayıldı ve sanki yanan bir fırın gibi ısındı, etraftaki küçük ağaçlar ve çalılar palanın etkisiyle hafifçe titremişti.

 

“Kıdemli Kardeş Luo, gerçekten de onlara saldıracak mıyız?” Bu genç uygulayıcının arkasındaki bir başka mürit alçak bir sesle sormuştu.

 

“Madem hata yaptıklarını kabul edip teslim olmuyorlar, neden saldırmayalım? Bu meseleyi daha fazla uzatmanın bir anlamı var mı?”

 

Belli ki bu genç uygulayıcının adı Luo’ydu.

 

“Hehe! Kıdemli Kardeş Luo, bu kadın küçük kız kardeş Long Juxue’nin nefret ettiği bir düşman. O kadını canlı ele geçirebilirsek daha iyi olur. Eminim onu canlı yakalarsak küçük kardeş Long Juxue kıdemli kardeş Luo’ya karşı minnet duyar.” Bu konuşan kişi Yu Jie’ydi!

 

Luo Huang topluluğun dâhi kişilerindendi.

 

Fakat kendisi Zhenyang bölgesindendi, Yu Jie gibi Shuiyue bölgesinden değildi.

 

Luo Huang hafifçe gülümsedi: “Long Juxue mi? Sizin Shuiyue bölgeniz elbette bir hazine buldu. Pekâlâ, mademki söyledin, senin kız kardeşin Long Juxue’ye biraz değer vereceğim. Fakat söylemeliyim ki, bir kez savaşmaya başlayınca, kadına ellemeyecek olsam da, Kılıç Kuşları için aynısını söyleyemem.”

 

Yu Jie iç çekti: “Eğer Kılıç Kuşlarını da ele geçirebilirsek ve kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanabilirsek harika olurdu. Hem Devasa Ruh Topluluğu hem de Kıymetli Ağaç Topluluğu ruh hayvanları konusunda bizden daha sütünler. Bu Kılıç Kuşlarını öldürmek yazık olacak.”

 

Yu Jie zaten yeryüzü seviyeli bir ruh âlemi uygulayıcısının aurası bir kez ortaya çıktığında bu Kılıç Kuşlarının pek şansı olmadığını biliyordu.

 

Tian Shao’yu öldürüp Kılıç Kuşlarını canlı ele geçirmek teknik olarak imkânsızdı.

 

Kılıç Kuşları evcilleştirilmesi zor hayvanlardı. Birkaç gündür her türlü yolu denemişlerdi fakat bu Kılıç Kuşlarını kendi taraflarına çekememişlerdi.

 

Mor Güneş Topluluğunun daha kaliteli hayvan bakıcıları da vardı fakat Luo Huang artık daha fazla beklemek istemiyordu.

 

“Kıdemli Kardeş Luo, neden biraz daha beklemiyoruz? Topluluktan hayvan bakıcılarının gelmesini beklemeliyiz, böylelikle bu Kılıç Kuşlarını kendi tarafımıza çekebiliriz. Bu bizim için harika bir başarı olur!”

 

Yu Jie’nin düşünce yapısı Luo Huang’dan farklıydı.

 

Luo Huang’ın eşsiz bir potansiyeli vardı ve topluluktaki dâhiler arasında bir numaraydı. Elit müritler arasında favori olarak gösteriliyordu ve ileride topluluğun temel sütunlarından birisi olacaktı.

 

Yu Jie ise farklıydı, potansiyeli Luo Huang’dan daha azdı, bundan dolayı başarı elde etme fırsatını yakalayınca daha dikkatli davranmaya çalışıyordu.

 

“Beklemek mi? Eğer beklersek Kıymetli Ağaç Topluluğundan kişiler buraya gelebilir.”

 

“Kıymetli Ağaç Topluluğu mu?”

 

“Sence biz Tian Shao ve grubunu avlamaya çalışırken bundan kimsenin haberi olmayacak mı? Fark ettim ki bizi uzaklardan gözlemleyen birileri var. Daha önce bir şey söylemedim çünkü takip edildiğimizi fark ettiğimizi bilmelerini istemiyorum. Kıymetli Ağaç Topluluğunun buraya gelmesi an meselesidir.”

 

“Fakat burası Yunmeng Krallığı ve bizim topluluğumuzun toprakları.”

 

“Teknik olarak doğru, fakat Tian Shao ve diğerleri Gök Ağacı Krallığından. Kıymetli Ağaç Topluluğunun buraya gelmek için bir sürü sebebi var. Onlardan korkmuyorum ama yakında seçmeler başlayacak ve seçmeler öncesinde sürtüşme istemiyorum.”

 

Luo Huang dâhi birisiydi. Fakat kendisini en üstün kişi olarak görme hatasına düşmüyordu.

 

Aksine, yaptığı işlerde hep dikkatli davranıyordu. Kâr ve zarar hesabını yaparak iş görüyordu.

 

“Bir gün daha. Tahminimce hayvan terbiyecileri bir gün sonra buraya ulaşmış olur.”

 

Luo Huang homurdanarak cevapladı: “Benim hesaplamalarıma göre Kıymetli Ağaç Topluluğu bir günden daha az bir sürede burada olur. Gerçekten de beklemek istiyor musun?”

 

Luo Huang her ne kadar Yu Jie’nin fikirlerine çok değer vermiyor olsa da, sonuçta aynı topluluğun üyesiydiler ve onun da fikrini sormak adettendi.

 

“Kıdemli Kardeş Luo, eğer Kılıç Kuşlarını canlı olarak topluluğa götürebilirsek, işin yüzde kırkını sizin yaptığınızı, yüzde yirmisini benim yaptığımı ve kalanı da diğerlerinin yaptığını anlatırız, ne dersiniz?”

 

Diğer topluluk müritleri Luo Huang’dan daha zayıftı, sadece bir-iki tanesi Yu Jie ile aynı güçteydi.

 

Yu Jie’nin avantajlı olmasının sebebi Kılıç Kuşlarını buraya kadar takip eden kişi olması, Jiang Chen’i ve Gouyu’yu daha önceden tanıyor olmasıydı.

 

Diğerlerinin elinde bulunmayan özelliklerdi bunlar.

 

Elinde bu özellikler olmasına rağmen işin övgü kısmının çoğunluğunu Luo Huang’a bırakıyordu.

 

Luo Huang bir süre düşündü: “Ben övgünün yüzde ellisini isterim. Sen yüzde yirmisini alabilirsin, diğerlerine de yüzde otuz kalır.”

 

Yu Jie ve diğerleri birbirlerine baktılar. Kimsenin itirazı yok gibiydi.

 

Güçlü olanın dediği yapılacaktı. Sonuçta Luo Huang olmasa bu işi beceremeyeceklerdi.

 

Kimsenin itiraz etmediğini gören Luo Huang kılıcını yerine soktu ve yakınlardaki bir kayalık yere oturdu: “Gözünüz üzerlerinde olsun, bir yere kaçmalarına izin vermeyin. Eğer gardlarını düşürürlerse bana haber verin.”

 

Ortamdaki alfa kişi kendisiydi, böyle konuşmaya hakkı vardı.

 

Yu Jie onayladı: “Elbette, kıdemli kardeş Luo, dediğiniz gibi yaparız.”

 

Yu Jie gönderdiği habercilerin bir an önce destek kuvvet ile geri dönmesi için dua ediyordu.

 

Eğer Gouyu’yu yakalayabilirse, küçük kız kardeşi Long Juxue’ye onu teslim edebilirse, bir taşla iki kuş vurmuş gibi mutlu olacaktı.

 

“Başka kıdemlilerin değil de kıdemli kardeş Luo’nun buraya intikal etmesi iyi oldu. Eğer başkaları gelseydi beni dinlemeyebilirlerdi. Kıdemli kardeş Luo hem güçlü hem de yoldaşlarının fikrini dikkate alan birisi. Tahminlerime göre ileride Mor Güneş Topluluğu’nun efsanevi karakterlerinden birisi olacak. Eğer bu olay ışığında ona yakınlaşma fırsatı bulabilirsem değerlendirmeliyim.”

 

Yu Jie düşündükçe heyecanlanıyordu.

 

Kayalıkta oturan Luo Huang’ın kulakları bir şey yakaladı.

 

“Ne oluyor?”

 

Luo Huang henüz konuşmasını bitirememişken bütün vücudu titredi.

 

Luo Huang’ın gözleri ışık saçıyordu.

 

Bu hareketlenme ile Yu Jie ve diğerleri bir anda heyecanlandı.

 

“Bu Kavurucu Yeşil Işın! Kıdemli Kardeş Luo sonunda bu seviyeye geçti! Bu inanılmaz!”

 

“Kavurucu Yeşil Işık boşluğu bile yarabilir! Etraftaki saklanan düşmanların ortaya çıkmasını sağlayan müthiş bir yetenektir!”

 

Luo Huang sanki havada süzülen bir tanrı edasıyla etrafa bakıyordu. Aurası oldukça etkileyiciydi. İçindeki ruh qi’si bütün vücudunda dolaşırken konuştu: “Hey arkadaş! Mademki buraya kadar geldin, saklanmanın ne anlamı var?”

 

Bu göz yakan ışık huzmesi Luo Huang’ın batı yönüne yönelmişti. Çalılıkların arasından bir başka ses daha yükseldi: “Bakıyorum da Kavurucu Yeşil Işın yeteneğini elde etmişsin arkadaş Huang, gözlem yeteneğinin bu kadar gelişmiş olmasına şaşmamalı.”

 

Bu gelen ses bir kahkaha ile bitti, dağları yerinden oynatacak bir güçte kahkaha! Luo Huang’a yönelip qi gücüne büründü ve ileri atıldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr