Bölüm 254: İki Topluluğun Dâhileri Arasındaki Savaş

avatar
2741 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 254: İki Topluluğun Dâhileri Arasındaki Savaş


Bum! Bum! Bum!

 

Kırmızı ve yeşil iki ışık, tarafların birbirine yumruk ve tekme savurmalarıyla havada çarpışıyordu.

 

Göz açıp kapayıncaya kadar onlarca hamle gerçekleşiyordu.

 

Bir süre sonra iki ışık huzmesi oldukça kuvvetli bir çarpışma yaşadı ve ayrıştılar.

 

Yere inen kırmızı ışık aslında Luo Huang’dı. Parlayan gözlerinden sanki ateş fışkıracakmış gibiydi. Üzerindeki cübbede bir sürü kılıç kesiği izleri vardı.

 

Diğer taraftan yeşil ışık huzmesi de yere iniş yapmıştı. Bu kişi Kıymetli Ağaç Topluluğundan Zhou Yi’ydi. Luo Huang’dan iyi halde sayılmazdı, onun da kıyafetleri paramparça olmuştu.

 

“Sen Rüzgarın ve Bulutun Kılıcı Zhou Yi’sin!” Luo Huang karşısındakini tanımıştı.

 

“Haha! Sen de Kavurucu Yeşil Işına sahipsin, etkileyici bir görünüşün var! Fena değil, elbette ben Zhou Yi’yim! Kıymetli Ağaç Topluluğundan bir şahsi müridim ben!” Zhou Yi’nin arkasından bir grup insan daha gelmişti. Bu grupta hem Kıymetli Ağaç Topluluğundan hem de Kuzey Sarayından kişiler vardı, Xiao Yu ve Liu Chengfeng de bu gruba dahildi.

 

Bu durumda Kıymetli Ağaç Topluluğu sayı üstünlüğünü kazanmıştı.

 

“Zhou Yi, eğer yanılmıyorsam burası Gök Ağacı Krallığının toprakları değil. Buraya gelerek sınırı aştığının farkında değil misin?”

 

“Luo Huang, benim gibi birisi hile hurda peşinde koşmaz. Senin Mor Güneş Topluluğun bizim krallığımızdan kişilere zorbalık ediyor, bu durumda sınırı aşanlar bizle mi oluyoruz? Sen hiç mantıklı konuşmuyorsun!”

 

“Sizin krallığınızdan kişiler mi? Timsah gözyaşları dökmeyi bırak! Bu insanların sizin nefret ettiğiniz kişiler olduğunu bilmeyen mi kaldı? Siz rakiplerinize ne zamandan beri ‘bizim insanlarımız’ diyorsunuz?”

 

“Biz rakip olsak bile, bu mesele bizim iç meselemizdir. Senin topluluğunun müdahale etmesi uygun değil!”

 

“Müdahale etmek mi? Oradaki kadın benim küçük kız kardeşim Long Juxue’ye karşı kin ve nefret besliyor!”

 

“Pekâlâ, madem böyle dedin, senin hatırına, kadını almana izin vereceğim.”

 

“Benim hatırıma mı? Bir şeyi açıklığa kavuşturalım Zhou Yi, sizler şu anda bizim topraklarımızdasınız. Eğer birisi hatır işi yapacaksa bunu yapan taraf biz olmalıyız. Sizden olan kişi Tian Shao denen adamdır! Onu alabilirsiniz fakat geri kalanları unutun!”

 

“Sana söylüyorum arkadaş Luo, bence sen bir şeyleri yanlış anlamışsın. Askeri Dao konusunda kimin yumruğu daha güçlüyse konuşma hakkı da onundur!”

 

“Siz kendinizi güçlü mü sanıyorsunuz? Bu küçücük grupla mı? Zhou Yİ, sen bataklıktaki bir kurbağadan farksızsın! Senin hızlı olduğunu kabul ediyorum, fakat eğer ben bütün gücümle saldırırsam sizin kalabalık olduğunuz gerçeğini bir anda yok edebilirim!”

 

“Hangi ordu ile saldıracaksın peki? Haha!”

 

“Kendim ve kazanma hırsım bir ordu oluştururuz!”

 

Bu sırada Yu Jie kahkaha ile gülerek konuştu: “Zhou Yi, benim kıdemli kardeşim Luo topluluktaki en güçlü dâhi kişilerdendir. Onun Kavurucu Yeşil Işın tekniğini geliştirmesi demek ‘Cennet Kavuran Sutra’ tekniğini bitirmiş olması demektir. Bu teknik bizim topluluğumuzun gizli hazine niteliğindeki tekniklerden birisidir. Bu teknik aktif edildiği anda bu tekniğe sahip olan kişinin gücü bir anda yeryüzü seviyesinin en üst derecesindeki ruh âlemine yükselir. Sizin kalabalık olmanız fark etmez! Askeri Dao ne zamandan beri sayılarla çözülmüş ki?”

 

ÇN: (Sutra: Kelime, vecize anlamındadır.)

 

“Cennet Kavuran Sutra mı?” Zhou Yi’nin surat ifadesi bir anda değişmişti. Bu sözler ilgisini çekmişti.

 

Elbette bu tekniği daha önce duymuştu. Mor Güneş Topluluğu ile rakip olduklarından, onların gizli tekniklerini hep araştırmışlardı.

 

Mesele teknikler ve gizli yetenekler olunca Mor Güneş Topluluğu birinci sıradaydı.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğu da elbette gizli teknikler ve yetenekler hakkında araştırma yapıyordu fakat asıl odak noktaları bunlar değildi. Kıymetli Ağaç Topluluğunun asıl odak noktası ilaçlardı.

 

Dört büyük topluluk kendilerine özgü alanlarda uzmanlaşmıştı. Toplulukların kendilerine has uzmanlık alanlarının olması böyle durumlarda avantaj sağlıyordu işte.

 

Özellikle de Cennet Kavuran Sutra ismi Zhou Yi’ye oldukça tanıdık gelmişti.

 

“Cennet Kavuran Sutra mı? Hehe! Luo Huang bana blöf mü yapıyorsun sen? Cennet Kavuran Sutra’nın güçlü olduğunu kabul ediyorum ama o tekniğin aslında meridyenleri harap etme yan etkisinin olduğunu da biliyorum! Eğer bir şeyler ters giderse bu teknik senin meridyenlerini bozabilir ve bunca yıllık eğitimini çöpe gönderir, hatta seni öldürebilir bile! Sence bu kârlı bir takas mı olur senin için?”

 

Sutra her ne kadar etkili olsa da, meridyenleri yakma riskini yine de mevcuttu. İki tarafı keskin kılıç gibiydi, ne taraftan tutulursa tutulsun, avuçta bir yara açıyordu.

 

Fakat bu teknik doğru kullanılırsa işte o zaman etkisi çok büyük oluyordu.

 

Bu teknik yanlış kullanılırsa en iyi ihtimalle birkaç haftalık dinlenme ile çözülebilirdi olay.

 

Fakat en kötü senaryo da gerçekleşebilirdi, meridyenlerin yanması, zarar görmesi ve kişinin bir daha askeri Dao’da yetişim yapamaması!

 

En korkunç senaryo ise aniden ölümdü.

 

Luo Huang gülerek konuştu: “Ben bir uygulayıcı olarak kendimi askeri Dao yolunda feda etmeye hazırım! Eğer ölürsem sizden birkaç kişiyi de yanımda götürmekten mutlu olurum! Ayrıca ben zaten seni alt etmek için bütün gücümle bu tekniği uygulamaya mecbur değilim ki! Seni yenmek için sadece bir nebze güç kullanmam yeterli! Seni öldürdükten sonra da birkaç hafta dinlenirim ve kendime gelirim!”

 

“Yani risk almayı seçiyorsun!”

 

“Riskin tanımı değişebilir, kişi içinde bulunduğu koşulların analizini iyi yapmalıdır. Eğer sen küçücük bir kâr için ölmeyi göze alabiliyorsan, ben neden küçük yaralanmalar karşılığında aynı şeyi yapmayayım?”

 

“Kendine bu kadar güvenme Luo Huang! Senin elinde kozlar olabilir! Fakat hepimiz de üst seviyedeki kişileriz, hangimizin elinde koz yok ki? Belki de beni öldürebilirsin, fakat emin ol bunu yaptıktan sonra çekeceğin sıkıntılar sadece birkaç hafta dinlenmekten ibaret olmayacaktır! Yakında başlayacak olan büyük seçmeleri unutma! Bu seferki seçmeler sıradan kişiler arasında yapılmayacak, aynı zamanda bizler gibi şahsi müritler ve hatta daha güçlü olan ‘gerçek müritler’ bile katılacak! Bu fırsat sadece yüz yılda bir gelir, gerçekten de bunu kaçırmak mı istiyorsun?”

 

Luo Huang gibi bir topluluk dâhisi elbette seçmelerden haberdardı ve bu konuda hırslıydı.

 

Fakat bir yandan da şu anki meselede de oldukça hırslıydı.

 

Ömrü boyunca kararlı bir kişi olmuştu ve bir karar verdikten sonra ondan hiç vaz geçmemişti.

 

“Bana büyük seçmelerden bahsetme! Eğer bugün buradaki küçük meseleyi bile halledemezsem, büyük seçmelerde nasıl başarılı olurum? Zhou Yi, senin küçük oyunların bana sökmez! Ya Tian Shao’yu alıp buradan git ya da benimle teke tek dövüş! Kazanan kişinin dediği olur!”

 

“Benimle dalga mı geçiyorsun? Benim yanımda bu kalabalık varken seninle teke tek mi dövüşmeliyim?”

 

“O halde hep beraber saldırın! Sizden ne kadar çok kişiyi öldürürsem o kadar mutlu olurum! Belki de hepinizi öldürüp seviye yükselirim!”

 

“Deli! Bu adam delirmiş!” Zhou Yi ne söyleyeceğini bilemez haldeydi. Bu Luo Huang denen adam kesinlikle çılgındı. Eğer bu adamın yerinde bir başkası olsaydı yakında gerçekleşecek olan büyük seçmeleri düşünerek geri adım atardı.

 

Fakat Luo Huang umursamamıştı bile!

 

Zhou Yi her ne kadar Luo Huang’dan korkmuyor olsa da, onunla teke tek savaşması demek vücudunda ağır yaralar oluşması demekti.

 

Fakat Luo Huang gerçekten de Sutra yeteneğini aktif ederse işte o zaman Zhou Yi’nin kazanma şansı kalmazdı.

 

Yine de, Zhou Yi de elinde bir koz tutuyordu.

 

Luo Huang’ın kendisini öldürmesi de hiç kolay olmayacaktı.

 

“Yaşlı Liu, bir anlığına benimle beraber Huang’a saldır. Diğerleri de öbür düşmanlara saldırıp öldürsünler. Acele edip hızlıca saldırmamız lazım!”

 

Liu Chengfeng ruh âleminin dördüncü seviyesindeydi. Kendisi yüksek seviyede olsa da, topluluk dâhileri ile arasında elbette fark vardı.

 

Fakat yine de avantaj olarak yaşı ve tecrübesi vardı: “Pekâlâ saldıralım!”

 

Luo Huang bu ikisinin kısık sesle konuştuğunu görünce bir şeylerin döndüğünü anlamıştı.

 

Kendisini savaşa hazırladı.

 

Bu esnada Mor Güneş Topluluğunun müritlerinden birisi koşarak geldi: “Kıdemli Kardeş Luo… Onlar… Oradakiler kayıp!”

 

Luo Huang tam saldırmaya hazırlanıyordu ki bu sözleri duyunca vücudu istemsiz olarak donakaldı: “Ne dedin sen?”

 

“Oradakiler kayıp!”

 

“Onları gözlemlemiyor muydun?”

 

“Sadece birkaç saniyeliğine kafamı bu tarafa çevirdim. Ayrıca dağlık alandan bir çıkış yolu yok ki!”

 

“O halde nereye gittiler be?”

 

Zhou Yi bu sözleri duyunca gülerek konuştu: “Luo Huang, sen her ne kadar güçlü birisi olsan da yanındakiler aptallar!”

 

Luo Huang Zhou Yi’ye nefret dolu bir bakış attı ve ardından dağlık alana yöneldi.

 

Dağlık alandan kalabalık bir kanat çırpma sesi geliyordu.

 

Luo Huang yaklaştı, bir anda göğe yükselen binlerce sayıdaki Kılıç Kuşunu gördü: “Hayır! Bu Kılıç Kuşları kaçmaya çalışıyor!”

 

Zhou Yi Liu Chengfeng’e bir bakış attı: “Git ve bak neler oluyor orada!”

 

Vadiden göğe yükselen binlerce Kılıç Kuşunun görüntüsü göz alıcıydı.

 

Kılıç Kuşları dağılmış vaziyetteydi, bu durumda uygulayıcılar onları tutmakta zorlanıyordu. Zaten kendilerine onları öldürmemeleri emri gelmişti, canlı olarak ele geçirmeliydiler, bu durum işlerini çok daha zorlaştırıyordu.

 

İşleri o kadar zordu ki hangi hayvanı tutacaklarını dahi şaşırmışlardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr