Bölüm 251: Gouyu’ya Bir Şey mi Oldu?

avatar
3133 6

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 251: Gouyu’ya Bir Şey mi Oldu?


Büyük Shun’un arkasında her ne kadar kuvvetli bir nüfuz olsa da, bu sadece on altı krallıktaki güzlerle karşılaştırıldığında kuvvetliydi. Kendisi aslında Göksel Kanunlara hâkim birisi değildi.

 

Mesele kutsal ve ilahi şeyler olduğunda sadece tahminde bulunabiliyordu.

 

Jiang Chen’den taleplerinin ve beklentilerinin çok yüksek olduğunu biliyordu, sonuçta on altı krallıkta daha önce hiç kimse üç-beş yıl gibi kısa bir zaman aralığında orijin âlemine geçiş yapamamıştı.

 

Biliyordu ki on altı krallıkta, gizli topluluklar da dahil olmak üzere, sadece birkaç tane saygın orijin âlemi uygulayıcısı vardı.

 

Meşhur Ye Chonglou bile sadece ruh âleminin en üst kısmındaydı. Sadece bir ruh kralıydı.

 

Ruh kralı, orijin âleminden sadece bir adım uzaklıktaydı.

 

Daha kolay anlatmak gerekirse, yarım adımlı orijin âlemi uygulayıcısı sayılırdı fakat aslında orijin âleminde değildi.

 

Ye Chonglou gibi bir uzman kişi bile hala orijin âleminin kapısında geziniyordu. Jiang Chen’den böylesine bir talepte bulunmak elbette çok zorlayıcıydı, üstelikte bu talepte bulunan kişi onu bu talebinden haberdar etmemişse, gölgelerden onu gözlemliyorsa daha da zordu.

 

Fakat Büyük Shun’un düşünceleri bir nebze de olsa mantık içeriyordu.

 

Eğer Jiang Chen gerçekten de dâhi birisiyse ve aradığı ipucuysa, zaten bu süre içerisinde orijin âlemine geçebilmeliydi.

 

Sonuçta daha önce kimse bunu başaramamış olabilirdi, fakat rekor denilen şey kırılmak için vardı.

 

Gerçek dâhi kişiler kendi rakiplerini ezip geçmeliydiler.

 

Askeri Dao dâhilerinin hepsi de eşit şartlarda rekabet ettikleri rakiplerinin hepsinden üstün gelmişlerdi.

 

Büyük Shun’un seviyesindeki birinin on altı krallıktaki diğer kişilerden daha yüksek beklentileri olması normaldi.

 

Ye Chonglou bile Büyük Shun’un gözünde sıradan birisiydi.

 

Kendi dünyasındaki bazı sıradan sayılabilecek kişiler bile Ye Chonglou’dan daha üstün sayılabilirdi.

 

Askeri Dao konusu böylesine zalim olabiliyordu işte.

 

Böylesine fani bir dünyada doğan dâhi kişiler elbette rakiplerinin zayıf olması sebebiyle az gelişim gösterseler bile herkesten üstün görülebiliyordu.

 

Asıl dâhi sayılacak kişiler daha önce kimsenin görmediği şekilde başarılar elde eden kişiler olmalıydı.

 

Büyük Shun Jiang Chen’in şu ana kadar olan performansından oldukça memnundu.

 

En azından Jiang Chen’in, karşısına çıkan pürüzlere hiç takılmadan ilerlediğini gözlemlemişti.

 

Jiang Chen’in kendisine özgü bir aurası ve tutumu vardı.

 

Hatta Büyük Shun’un bile çözemediği birkaç gizeme sahipti.

 

Büyük Shun’un çözemediği bu gizemler Jiang Chen’in aslında göründüğünden daha üstün birisi olduğu yönünde çıkarımlar yapmasına sebep olmuştu.

 

Jiang Chen’in ilaç tarifleri konusundaki başarısı, karşısına çıkan düşmanları daha önce görülmemiş yöntemlerle alt etmiş olması ve birkaç gizemli özelliğinden dolayı, Büyük Shun onun bu fani dünyada gelişmesinin haksızlık olduğunu düşünmeye başlamıştı.

 

 

Jiang Chen malikânesinde dinleniyordu, gölgelerin içinden bir dede-torun ikilisinin kendisini gözlemlediğinin ve kendisinden bir beklenti içinde olduğunun farkında değildi.

 

Jiang Chen her zamanki işleri ile ilgileniyordu. Ya askeri Dao’da gelişiyor, ya da ilaç üretimi ile ilgileniyordu.

 

Şu ana kadar toparlayabildiği ruh malzemeleri Kılıç Kuşlarını geliştirmek için yeterliydi.

 

Kılıç Kuşlarının hepsi de seviye yükseldiği zaman, elinde başka bir kozu daha olacaktı.

 

Böylelikle tahrip gücü çok daha yükselecekti. Aniden ortaya çıkan problemlerin çözümü daha da kolaylaşacaktı.

 

Gizli El örgütü ile yaşadığı son olaydan sonra Jiang Chen astlarının yetersiz olduğu kanısına varmıştı.

 

İçine bir kurt düşmüştü.

 

Gouyu’yu göreve göndereli yedi gün olmuştu.

 

Aslında mantıklı düşünülecek olursa, Ejder Dişi Muhafızlarının koruması eşliğinde başına bir şey gelmesi pek muhtemel değildi. Fakat geri dönmeleri için gereken zaman geçmişti bile.

 

Sıradan koşullar altındayken, bu yolculuk için beş gün yeterliydi.

 

Şu anda aradan yedi gün geçmişti ve Gouyu ve diğerlerinin geri dönmemiş olması garipti.

 

Jiang Chen’in hassas algıları bir şeylerin ters gittiği yönünde uyarı veriyordu. Gouyu’nun karakteri oldukça atılgandı, yolda birkaç mesele ile ilgilenmiş olabilirdi, fakat Tian Shao ise Gouyu’nun tam tersine, sakin birisiydi, beladan uzak durmak için çaba gösterirdi.

 

Zaten Gök Ağacı Krallığının başkentindeki son olaylardan sonra, Ejder Dişi Muhafızlarını gücendirmeye kim cesaret edebilirdi ki?

 

Kuzey Sarayı olacak değildi ya!

 

Jiang Chen bu durumu düşünürken Kuzey Sarayının bir hamle yapmaya cesaretini olmadığını düşünmüştü. Sonuçta Ejder Dişi Muhafızları ile karşı karşıya gelmek demek ölümle karşı karşıya gelmek demekti.

 

Kuzey Sarayı her ne kadar topluluktan destek alıyor olsa da, Ejder Dişi Muhafızları ile girdikleri bir savaşta çok büyük kayıplar verirdi.

 

“Daha fazla bekleyemeyeceğim. Gidip bir bakmam lazım.” Jiang Chen sabrını tüketmişti.

 

Fare Kralı yanına çağırdı ve orta büyüklükte bir fare sürüsünü malikânenin koruması olarak bıraktıktan sonra Fare Kralı ve küçük bir sürüyü de yanına alarak sınıra doğru yola çıktı.

 

Bu seferki yolculuğuna sekiz şahsi korumasını almamıştı.

 

Zaten eğer Gouyu ve diğerlerinin başına bir şey geldiyse ve Tian Shao ve Gouyu gibi ruh âlemi uygulayıcılarının elinden bir şey gelmediyse, o halde şahsi korumaları bu durumda işe yaramaz demekti.

 

Jiang Chen Altın Kanatlı Kılıç Kuşuna bindi, Fare Kral ise yer altından harekete geçti.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşları kısa mesafeli yolculuklarda yenilmezlerdi. Bir de bunun üzerine Jiang Chen’in onları kaliteli ilaçlarla beslemesi eklenince, başkente getirdiği Kılıç Kuşları çok hızlı bir şekilde gelişmişti. Bazıları ruh âlemine geçişin sinyallerini veriyordu bile.

 

Yolculuk süresini azaltmak amaçlı yol boyunca sürdüğü Kılıç Kuşlarını değiştirmişti, böylelikle Jiang Chen’i taşımaktan yorulan Kılıç Kuşları rahatça dinlenebiliyordu.

 

Qingyang Vadisini geçtikten sonra iki saat kadar daha uçtu, Kuzey Sarayının bölgesine girdikten sonra durmamış, hatta hız bile kesmemişti.

 

Şu anda aklında sadece hızlı şekilde sınıra ulaşmak ve neler yaşandığını araştırmak vardı.

 

Eğer Kuzey Sarayından birkaç aptal kendisine engel olmaya kalkışırsa hiç düşünmeden onları bertaraf edecekti.

 

Yol boyunca hiçbir direnişle karşılaşmamıştı. Bu durum Jiang Chen’i şüphelendirmişti, sanki bir şeyler dönmek üzere olduğuna dair içinde bir his oluşmuştu.

 

Düşünülecek olursa, Kuzey Sarayının sapkın müritleri zaten bu bölgeyi kendilerinin yaşamı için uygun olduğundan değil, gelen geçen yolcuları soymak ve yağmalamak için seçmişlerdi.

 

Yolculuk sakin geçmişti, Kılıç Kuşunu yere indirene kadar başına talihsiz bir olay gelmemişti.

 

Bir savaşa dair iz yoktu, aslında bir insana dair bile iz yoktu.

 

Binlerce Kılıç Kuşu sanki kaybolmuştu. Gouyu, Tian Shao ve onun askerleri sanki bir anda iz bırakmadan yok olmuşlardı.

 

“Belli ki bir şeyler ters gitmiş.” Jiang Chen İlah’ın Gözü yeteneğini kullanarak çevrede tarama yaptı. Boş görünen arazide bir insanın izine bile rastlayamamıştı.

 

“Gök Ağacı Krallığı kesinlikle güvenli bir yer değil.” Jiang Chen pişmanlık hissetmeye başlamıştı. Tian Shao’yu Gouyu ile beraber göndermişti.

 

Tian Shao’nun elinde bulundurduğu General rütbesi ile üstesinden gelemeyeceği bir durum var mıydı?

 

Jiang Chen Gök Ağacı Krallığının sınırlarında hiç kimsenin Ejder Dişi Muhafızlarına bulaşmayacağını düşünmüştü, bu resmen Buda heykelinin kafasını saygısızca kaşımak gibiydi.

 

Jiang Chen Kılıç Kuşunun hızını kullanarak yüz li mesafe içerisinde detaylı bir tarama yaptı. Fakat aradan birkaç saat geçmesine rağmen hala bir iz bulamamıştı.

 

Zaten yüz li mesafelik alanı araştırmak için oldukça zaman harcamıştı, mesafeyi artırırsa çok daha fazla zaman kaybedeceğini düşündü.

 

Bu esnada Fare Kral ve onun ordusu da bölgeye ulaşmıştı.

 

Bu sürünün ulaşmasıyla beraber araştırma alanını rahatça genişletebilirlerdi.

 

Jiang Chen Fare Krala seslendi: “Yoldaş Kral, Kuzey Sarayının sınırlarından geçerken hiçbir direnişle karşılaşmadım. Bence bu mesele onlarla direkt olarak bağlantılı olmasa bile, en azıdan bir şeyler biliyor olmalılar. Sen toprağın altından, gizli şekilde benimle Kuzey Sarayına gel.”

 

Zaten bu ordu toprağın altından gitmese, Kuzey Sarayı kesinlikle onları fark ederdi.

 

Jiang Chen eğer güçlü bir ordu ile Kuzey Sarayına yaklaşacak olursa, aşırı kalabalık bir direnişle karşılaşırdı ve yaklaşmalarına izin verilmezdi.

 

Fare Kralın yer altından gizli şekilde ordusuyla beraber ilerlemesi daha mantıklıydı.

 

Güçlerini saklayarak Kuzey Sarayına gideceklerdi.

 

Jiang Chen Yang Zhao’nun ve Lu Wuji’nin ölümü ile alakalı bir ipucu vermek istemiyordu, eğer insanlar Altın Yiyen Farelerin varlığını öğrenirse, bu ölümleri de onlarla bağdaştırabilirlerdi.

 

Eğer bu meselenin Kuzey Sarayı ile ilgisi varsa, Jiang Chen bir katliam yapmaktan geri kalmayacaktı, uzun zamandır süregelen intikam özlemini burada kusacaktı!

 

Söylemek gerekirdi ki, Altın Yiyen Fareler gerçekten de zengin ve oldukça avantajlı güçlere sahipti. Fare Kralın yolu açmasıyla beraber hep birlikte, gizli bir şekilde Kuzey Sarayının içine kadar girdiler.

 

Kuzey Sarayına sıradan bir hava hâkimdi.

 

Sıradan müritler her zamanki gibi eğitimlerine devam ediyorlardı.

 

“Belli ki bu önemsiz müritler bu mesele ile alakasız, yoldaş Fare, hadi gidip şu meşhur üç dâhiyi araştıralım. Eğer onlardan da bir ipucu elde edemezsek, gidip yaşlı bunak Liu Chengfeng’i araştırırız.”

 

Fakat üç dâhi her daim bir arada bulunmuyordu. Jiang Chen ilk önce Xiao Yu’yu buldu. Ning Qingyan’a evlilik teklifi eden Xiao Yu!

 

Xiao Yu bu evlilik meselesinden oldukça kötü etkilenmişti. Deli gibi kılıç teknikleri üzerinde eğitim yapıyordu. Salladığı her kılıç darbesi sanki karşısındakini parçalarına ayırmak istiyormuş gibiydi.

 

“Kıdemli Kardeş Xiao, onurlu usta seni görmek istiyor.” Bir mürit yaklaşıp delirmiş gibi antrenman yapan Xiao Yu’ya seslenmişti.

 

Xiao Yu öfkesini bastırıp terini sildi: “Ne oldu?”

 

“Ben… Ben bilmiyorum. Onurlu usta Kıymetli Ağaç Topluluğundan birilerinin geldiğini söyledi.”

 

Xiao Yu’nun gözleri parlamıştı: “Güzel… Sonunda gelebildiler. Tam da zamanında! Umarım çok geç kalmamışızdır!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr