Bölüm 250: Gölgelerin İçinden Jiang Chen’i Gözetleyen Büyük Shun

avatar
3273 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 250: Gölgelerin İçinden Jiang Chen’i Gözetleyen Büyük Shun


Bu küçük kız oldukça semavi bir auraya sahipti. Dış görünüşü fazlasıyla kutsaldı. Gözleri neredeyse saydamdı, saflığı bozan küçücük bir pürüz bile yoktu yüzünde.

 

“Küçük Huang, Yaşlı Adam Qian Ji’nin kehanetinin Jiang Chen tarafından gerçekleştirileceğine artık neredeyse tamamen eminim.”

 

Büyük Shun ne zaman Jiang Chen’den bahsetse heyecanlanıyordu. Yüzünde sevecen bir gülümseme oluşuyordu.

 

Büyük Shun ve Küçük Huang gizemli bir bölgeden gelmişlerdi. Geldikleri yerdeki bir falcı, Küçük Huang’ın hastalığına dair bu fani dünyada ipucu bulunabileceğini söylemişti.

 

Kehanet Dao’su soyut bir Dao örneğiydi. Kesin görünürdü fakat hiçbir zaman kesinlik oluşamazdı, mistik bir Dao dalıydı.

 

Yaşlı Adam Qian Ji bu sanatını çok nadir şekilde ortaya çıkarırdı, fakat ne zaman bir kehanette bulunsa, gerçeğe çok yakın şeyleri tahmin edebiliyordu.

 

Qian Ji Küçük Huang’ın hastalığına dair Doğu Krallığında ipuçları bulunabileceğini söylediğinde Büyük Shun’un bitmeye yüz tutmuş olan umudu tekrar alevlenmişti.

 

Her Dao alanının kendine has bir yetişim sistemi vardı.

 

Bundan dolayı Büyük Shun bu kehanetin doğruluğuna inanmak istiyordu.

 

Bundan dolayı önceki yaşadıkları yeri terk edip Doğu Krallığına gelmişlerdi.

 

Olaya yüzeysel olarak bakılırsa Huang’ın hastalığına dair ipucunu Doğu Krallığında bulacakları kehaneti aslında gülünç geliyordu.

 

Sonuçta Büyük Shun ve Küçük Huang’ın normalde yaşadıkları dünya, bu fani krallıkların olduğu yerden çok daha gelişmiş ve üstündü. Bu iki dünya kıyaslanamazdı bile.

 

Normalde yaşadıkları dünyada bile bu hastalığa çare bulamamışken bu fani dünyada nasıl bulacaklardı?

 

Buna elbette hiç kimse inanmazdı, fakat Büyük Shun farklı birisiydi.

 

Birisi askeri Dao konusunda uzmanlaştıkça anlıyordu ki kader denen şey öyle basit bir şey değildi ve her an değişebilirdi.

 

Fakat bu krallıklar her ne kadar zayıf ve sıradan olsalar da burada ipucu bulamayacakları konusunda kesin bir kanıt yoktu.

 

Büyük Shun vaktinde Şifa Salonunda birkaç hünerini sergilemiş ve uzman kişi pozisyonunu elde etmişti.

 

Zaten bu kimliği sayesinde Doğu Krallığında şöhret kazanmıştı.

 

Büyük Shun ilk başlarda Şifa Salonundayken biraz hayal kırıklığına uğramıştı çünkü ilk zamanlarda pek kazanım sağlayamamıştı.

 

Bu hayal kırıklığı Jiang Chen’in Kutsal Kader İlacının tarifini getirmesiyle son bulmuştu.

 

Bu ilaç tarifinin gelişiş Büyük Shun’un içince artık Jiang Chen hakkında umut yeşermesine sebep olmuştu. Biliyordu ki böylesine kadim bir ilaç tarifi Büyük Shun’un önceki yaşadığı yerde bile kıymetliydi.

 

Bu ilaç tarifinin böylesine sıradan bir krallıkta ortaya çıkması binde bir, belki de milyonda bir rastlanılacak bir olaydı.

 

İşte o gün Büyük Shun’un içinde bir umut oluşmuştu ve Jiang Chen’in ismini aklına kazımıştı.

 

Jiang Chen’in o günden bugüne kadar olan performansı ise Büyük Shun’un iyice dikkatini çekmeye başlamıştı artık.

 

Uçan Ejder Dükü’nün davetiyesindeki insanlarla tartışması, Gizli Ejder Denemelerindeki üstün kabiliyetleri ve daha bir sürü olay…

 

Bu olaylar silsilesi çok kısa bir zaman aralığında gerçekleşmişti. Ayrıca bunları gerçekleştiren kişinin sıradan bir krallığın dükünün oğlu olması en ilgi çekici şeydi.

 

Bu anormalliklerin arkasında kesinlikle başka bir şeyler dönüyor olmalıydı.

 

Büyük Shun bu fani dünyada ne kadar ilginç şeye şahit olduysa hepsinin de merkezinde Jiang Chen vardı.

 

İlk başlarda Jiang Chen’den sadece şüpheleniyorlardı, emin değillerdi. Fakat şimdi Gök Ağacı Krallığında yaklaşık bir senedir konaklamaktaydılar ve Jiang Chen’in yükselişini izlemişlerdi. Büyük Shun artık şüphelenme safhasını geçmişti, neredeyse emindi.

 

Dört Mevsimli Sonsuz Bahar İlacı, Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı… Büyük Shun bile şu anki eğitim seviyesine rağmen bu malzemelere hayranlıkla bakmıştı, kendisi bile daha önce bunları duymamıştı.

 

Daha ilginç olanı ise Jiang Chen’in kendini geliştirme oranıydı. Sınavlar esnasında üç meridyenli gerçek qi’yi bir anda geçmişti. Yarım yıl gibi kısa bir sürede üç adet ruh âlemi uygulayıcısını üç okla öldürebilecek seviyeye gelmişti.

 

Büyük Shun ruh âleminin eğitim teknikleriyle çok ilgilenmiyordu.

 

Fakat Jiang Chen’in bu hızlı gelişimi Büyük Shun’un dikkatini çekmişti.

 

Büyük Shun bu genç adamdaki potansiyelin fani dünya için hiç normal olmadığını anlamıştı.

 

Büyük Shun’un dünyasındaki gençlerin potansiyeli her ne kadar bu fani dünyadaki gençlerin potansiyelinden çok daha fazla olsa da, Jiang Chen yine de kendini belli edebilmiş, yaşıtları arasından sivrilmeyi başarmıştı.

 

“Hehe! Bu Jiang Chen denen adam gittikçe ilginçleşen birisi. Hal ve tutumlarına bakılırsa aslında Kıymetli Ağaç Topluluğuna girmek niyetinde değil. Acaba sıradan bir krallıktaki bir genç daha fazla ne isteyebilir ki? Mantıklı düşünmek gerekirse aslında böyle fani dünyadaki bir gencin topluluklara girmek için can atması gerekir. Fakat görünüşe göre Jiang Chen’in niyeti bu değil.”

 

Büyük Shun’un kafası karışmıştı.

 

Küçük Huang gülerek cevapladı: “Büyük Shun, gençlerin doğasında gururlu ve dizginsiz olmak vardır. Bizim dünyamızda da topluluklara girmek istemeyen bir sürü gençler var.”

 

Büyük Shun gülümsedi: “Bu dediğini yapanların çoğu ya eşsiz kabiliyetteki dâhi kişiler ya da kendine gereğinden fazla güvenen aptallar. Küçük Huang, sence Jiang Chen bu ikisinden hangi kategoriye giriyor?”

 

Huang kafasını yana yatırıp bir süre düşündü: “Sanırım Jiang Chen on altı krallıktaki nadir dâhilerden sayılır.”

 

Küçük Huang geçtikleri bir yıl boyunca Büyük Shun’un neredeyse her gün Jiang Chen’den bahsettiğini duymuştu.

 

Büyük Shun merakla Jiang Chen’in başına gelen olayları araştırmış ve sanki rapor verir gibi gelip sürekli olarak Küçük Huang’a anlatmıştı.

 

Bundan dolayı Küçük Huang her ne kadar Jiang Chen’le tanışmamış olsa da onun hakkında oldukça fazla şey biliyordu.

 

Jiang Chen’le resmi olarak tanışmadığı için onun hakkında önyargıya sahip olmak da istemiyordu.

 

Jiang Chen’in bazı olayları nasıl idare ettiğine dair birkaç eleştiride bulunmak istiyor olsa da düşüncelerini kontrol edip onun hakkında kötü yorumda bulunmaktan kaçınıyordu.

 

“Haha! Küçük Huang bile onun bir dâhi olduğunu kabul ediyorsa o halde Jiang Chen kesinlikle bir dâhidir.”

 

“Büyük Shun, senin dikkat seviyen çok yüksek, o adam bir dâhi olmasa bile, senin çok üstün bilgi ve tecrübelerin sayesinde o adama vereceğin birkaç tavsiye ile onu anında on altı krallığın en üstün dâhi kişisi haline getirebilirsin.”

 

“Oh hayır, kesinlikle onun gelişimine bizzat yardım etmeyeceğim. Dâhi bir kişi kendi yolunu izlemelidir. En azından şimdilik ona yardımcı olmayacağım. Şöyle düşün, her ne kadar bu gencin ortaya koyduğu potansiyel on altı krallıkta çok üstün sayılsa da, bizim standartlarımıza göre çok düşük seviyede. Eğer önümüzdeki üç ya da beş yıl gibi bir sürede orijin âlemine geçiş yapabilirse belki de benim onun eğitmeni olmam onuruna erişebilir.”

 

“Üç-beş yıl mı? Büyük Shun, Jiang Chen önümüzdeki üç-beş yıl gibi bir sürede hala yirmili yaşlarının başlarında olacak. Eğer bu yaşta orijin âlemine geçerse bırakın kendi krallığını bütün dünyada dâhi sayılır, öyle değil mi? Bence böylesine bir dâhi kişi daha önce on altı krallıkta var olmamıştır bile!”

 

“Küçük Huang, eğer Qian Ji’nin kehanetini gerçekten de Jiang Chen gerçekleştirecekse zaten sadece on altı krallığın dâhi kişisi olmamalı. On altı krallık dediğimiz şey zaten askeri Dao konusunda sadece ıssız bir çöl sayılır! Benim Jiang Chen için uygulayacağım standartlar on altı krallıkla sınırlı kalamaz.”

 

Küçük Huang kafasını salladı, derin düşünceye dalmıştı, Büyük Shun’un kendi fikirlerinde tek taraflı olduğunu düşünmüştü. Sonuç olarak on altı krallığın koşulları ve limitleri belliydi. Kaynakların kısıtlı olduğu böyle bir yerde bir uygulayıcının hızlı ve sürekli şekilde seviye atlaması çok zordu.

 

On altı krallığın tarihinde yirmili yaşlarındaki birinin orijin âlemine geçtiği daha önce görülmemiş bir şeydi. Jiang Chen’den böyle bir beklenti içinde olmak elbette acımasızlıktı.

 

“Küçük Huang, sence üç-beş yıl çok mu kısa bir süre?”

 

Küçük Huang düşüncelerini saklama peşinde olan birisi değildi, kendisine sorulan soru karşısında hafifçe gülümseyerek kafasını salladı.

 

Büyük Shun konuşmaya devam etti: “Evet, ben de üç-beş yılın kısa bir süre olduğunun farkındayım. Fakat Küçük Huang, senin hastalığın için daha fazla vakit kaybetmememiz gerektiğini bilmelisin. Jiang Chen her ne kadar güçlü bir ipucu niteliği barındırıyor olsa da, ben hala kesin olarak emin değilim. Üç-beş yıl aslında hastalığın için iyi bir süre, bu kadar dayanabilirsin, fakat eğer aradığımız kişi Jiang Chen değilse her şeye baştan başlamalıyız. Korkarım ki süre uzadıkça ipucu bulmakta zorlaşacaktır.”

 

Büyük Shun endişe dolu bir ses tonuyla konuşuyordu.

 

Küçük Huang’ın pürüzsün ve güzel yüzü derin düşüncelerle doluydu, biliyordu ki Büyük Shun kendi sorumluluklarını ve görevlerini ihmal ederek Küçük Huang’ın hastalığı için çözüm bulmaya çalışıyordu. Değerli vaktini bu sıradan dünyada, fani gençler arasında ipucu bulmakla harcıyordu.

 

Büyük Shun’un seviyesindeki birisi için vakit ve enerji oldukça kıymetli şeylerdi.

 

“Büyük Shun, benim için yaptıklarına minnettarım. Eğer benim kaderimde bu hastalık varsa bunu göğüslemeliyim. Her insanın hayat süresi uzun ya da kısa olabilir. Ben bu küçük yaşımda bile çok insan gördüm, on binlerce yıl yaşamış olan kişiler bile şöhret ve kâr peşinde koşabiliyor. Sırf eğitim seviyelerinin gelişmesi adına hırsızlık yapanlar, cinayet işleyenler ve arkadaşlarını satanları gördüm. Böylesine acımasız kişiler Dao’da mükemmelliğe ulaşsa ne olur ki? Sonsuza kadar yalnız yaşamaktan mutlu mu olacak bu kişiler yani?”

 

Küçük Huang gittikçe kederlenerek konuşmasına devam etti: “Benim durumuma gelince, iyi ki benim yanımda sen varsın. Sen benim hastalığıma çözüm bulabilmek için beni binlerce dağın, on binlerce nehrin ötesinden buralara kadar getirdin. Dünyanın bütün harika bölgelerini geçerek buralara geldik. Eğer bugün ölecek olsam bile, benim için yapmış olduklarını düşündükçe, aslında boşuna yaşamamış olduğumu anlarım ve ölümümün boşuna olmadığını bilirim. Kendi klanımdaki kişileri düşünüyorum da, onların hayatları boyunca sahip olabilecekleri mutluluğun on katına ben sahip oldum zaten.”

 

Küçük Huang konuşurken duygularını çok belli etmemek istemişti fakat ses tonundan ne kadar samimi ve duygusal olduğu anlaşılıyordu.

 

Büyük Shun bu sözleri duyduğunda gözleri sevgi ile dolmuştu: “Küçük Huang, ben ölmeyip de ayakta durduğum sürece senin hastalığının çaresini bulabilmek adına ismi duyulmuş her türlü doktorun yanına gideceğiz. Sen fanilerin arasında tam bir tanrıçasın! Eğer sen genç yaşta hayatını kaybedersen, o halde gökler kör demektir. Benim göksel kanunlar hakkındaki bildiklerime dayanarak söylüyorum, sen acı dolu bir hayat sürmüş olsan bile genç yaşta ölmemelisin. Hayatının ilk başlarında acı çekmiş olabilirsin, fakat ileriki zamanlarda ödüllendirileceksin. Senin kaderinde sana yardımcı olacak birisiyle tanışmak var!”

 

Küçük Huang bu sözleri duyunca gülümsedi, gülümserken sanki cennetin kapıları aralanmış da ışık saçıyormuş gibi bir ortam oluşmuştu.

 

“Büyük Shun, ben genç birisiyim ve cennet hakkındaki konuşmaları anlayamıyorum. Eğer gerçekten de benim hastalığıma yardım edebilecek birisi varsa, onunla karşılaşana kadar yaşamak için elimden geleni yapacağım ve o kişiye Büyük Shun’un ne kadar büyük çabalar sarf ettiğini anlatacağım.”

 

Büyük Shun samimi şekilde gülümsedi: “İşte benim Küçük Huang’ım!”

 

Bir süre bekledikten sonra tekrar konuştu: “Umarım bu Jiang Chen denen genç beni hayal kırıklığına uğratmaz. Görünüşe göre on altı krallıkta takip etmemiz gereken başka bir ipucu yok. Acaba Doğulu Lu’yu alt ettikten sonra gerçekten de ilahi bir mevcudiyete mi sahip oldu bu adam?”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr