Bölüm 200: Jiang Chen, Bana Yardım Eder misin?

avatar
3233 6

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 200: Jiang Chen, Bana Yardım Eder misin?


Jiang Chen dev maymunun tüylerini toplarken onları incelediğinde gittikçe kederleniyordu. Kafasını kendinden emin şekilde salladı: “Evet, kesinlikle zehirliler. Şu sivri uçlara baksana. Uçları tamamen beyaz renkte, çok güçlü bir zehir barındırdıkları aşikâr. İyi ki senin eğitim seviyen ruh âleminde. Eğer gerçek qi âleminde olsaydın şimdiye çoktan ölmüştün.”

 

Dan Fei her ne kadar tecrübeli ve soğukkanlı bir kadın olsa da, sonuç olarak bir kadındı ve heyecanını bazı durumlarda gizleyemiyordu. Tüylerin zehirli olduğunu duyduğunda da heyecanını gizleyememiş ve yüzündeki çekici ifade kaybolup yerini kederli bir ifadeye bırakmıştı.

 

“Jiang Chen, ben… Ben ölecek miyim?” Dan Fei konuşurken dudağını ısırmıştı, sesi trajik ve titrek çıkıyordu.

 

Jiang Chen ona kibar şekilde cevap verip sakinleştirmek istiyordu ama olaylar o kadar hızlı gerçekleşmişti ki o bile ne yapacağını şaşırmıştı, Dan Fei için umut var mı yok mu bilmiyordu.

 

“Şimdilik konuşarak kendini yorma ve bağdaş kurarak otur. Meditasyon yapıp sakin kalman şu an için en iyisi. Unutma, gerçek qi’ni vücudunda dolaştırıp ruh okyanusuna baskı uygulamaman lazım. Aksi takdirde zehir de harekete geçer ve ruh okyanusuna saldırarak seni anında öldürür.”

 

Jiang Chen kadını tekrar uyarmıştı.

 

Dan Fei uysal bir yeni gelin gibi davranmaya başlamıştı, kafasını sallayarak kederli şekilde onayladı. Gözlerinde her zaman yer alan güçlü ve güzel bakışlar artık yoktu. Şu anda gözleri zulüm görmüş, dayak yemiş bir koyun yavrusu gibi bakıyordu.

 

Jiang Chen önceki hayatında müthiş bir ilaç ustasıydı ve ilaç Dao’sunda çok çalışmaları vardı.

 

Ufak bir ilaç kazanı çıkardı ve dev maymunun tüyünü içine koyarak onu gözlemlemeyi amaçladı.

 

Birkaç kez bunu tekrarladı ve en sonunda ayağa kalkarak dev maymunun yanına gitti. Bıçağını çıkararak maymunun etinden bir parça kesti, et parçasını da ilaç kazanına koyarak üzerinde çalışmaya başladı.

 

Dengeli ve kesin hareketlerle ilerliyordu, yaptığı işi büyük bir hızla yapıyordu. Sonunda ayağa kalktı ve Dan Fei’ye baktı.

 

Kısa bir zaman geçmesine rağmen Dan Fei bu zamanı sanki on yıllar geçmiş gibi hissetmişti. Gözlerinde belirgin bir umut vardı, fakat aynı zamanda endişeli olduğu da yüz ifadesinden okunuyordu. Belli oluyordu ki Jiang Chen’in trajik bir sonuçla çıkagelmesinden korkuyordu.

 

“Hmm, sana bağdaş kurup meditasyona girmeni söylemedim mi ben? Neden hala ayakta dikiliyorsun?” Jiang Chen şaşırmış gibiydi.

 

“Ben…” Dan Fei’nin çekici yüzü kızardı, yanaklarında ve kulaklarında utanç izleri vardı: “Ben oturabilecek durumda değilim.”

 

Jiang Chen şaşırdı, daha sonra Dan Fei’nin kalça kısmına da darbe geldiğini hatırladı. Jiang Chen gülmek istedi fakat içinde bulundukları durumda buna gülmek uygunsuz olurdu.

 

“Pekâlâ o halde, ayakta dur ama aklına kötü şeyler getirme.”

 

Dan Fei Jiang Chen’in cevabını duyunca onun kalçasının durumundan haberdar olduğunu anladı. Hem utanmış hem de sinirlenmişti. Kendini sormaktan alıkoyamadı: “Jiang Chen, bu zehrin bir panzehri var mı?”

 

“Bu gelen zehir sadece tüyden ve deriden gelmiş. Dev maymunun kanında ve etinde zehir yok. Bu hem iyi, hem de kötü bir haber.”

 

“Nasıl hem iyi hem de kötü olabilir?” Dan Fei gittikçe endişeleniyordu: “Jiang Chen, durum ne kadar kötü söylesene. Açıkça konuşsana. Gerçekten… Gerçekten de ölüyor muyum?”

 

Dan Fei’nin gözleri de kızarmaya başlamıştı. Ne kadar zarif ve görkemli de olsa, yirmi küsür yaşlarındayken ölümle burun buruna gelince insan kendini kaybediyordu.

 

“İyi haber şu ki, et veya kandan gelmeyen zehirlerin etkisi uzun sürer, yani etkisini göstermesi için henüz vakit var. Kötü haber ise, bu zehir etten veya kandan gelmediği için tüydeki zehirle savaşmak için gereken panzehri hayvanın etinden veya kanından elde edemem. Zehirle uyumlu olan maddeler zehri tedavi etmeden önce bulunmalıdır ve bu durum epey baş ağrıtıcı bir durum.”

 

Jiang Chen eğer zehir içeren maddeleri tespit edebilirse zehrin tedavisi için büyük bir adım atmış olacaktı. Fakat labirent âleminde ve gece vakti bu maddeleri bulmak oldukça zordu.

 

“Yani, benim için umut kalmadı mı demek oluyor bu?” Dan Fei’nin yüzündeki endişe gittikçe artıyordu. Bir anda aklına bir şey gelmiş gibi yüz ifadesi değişti: “Jiang Chen, eğer ben ölürsem, benim bedenimi yak ve küllerimi Baş Usta’ya götür. Ayrıca bu yavru ruh hayvanlarını da Baş Usta’ya götürmelisin tamam mı?”

 

Ölmeden önceki son istek!

 

Jiang Chen iç çekti ve kadını sakinleştirmeye çalıştı: “Bu kadar kötümser olma. Dediğim gibi, deriden ve tüyden gelen zehirler etkilerini uzun zaman sonra gösterir, henüz vaktimiz var. Ben araştırmaya devam edeceğim, belki de zehirle savaşacak maddeleri bulabilirim.”

 

“Hehe!” Dan Fei Jiang Chen’in söylediklerini düşününce bir nebze olsun rahatlamış ve gülümsemişti: “Jiang Chen beni sakinleştirmene gerek yok. Benim, Dan Fei’nin, küçüklüğümden beri ebeveynlerim yok. Beni Baş Usta yetiştirdi. Benim yavru ruh hayvanları konusunda böyle ısrarcı olmamı delilik olarak düşünebilirsin. Fakat sen Baş Usta’nın bana gösterdiği kibarlığı anlayamıyorsun…”

 

“Boş ver, unut bunları şimdi. Böyle konuşmanın şimdi bir faydası olmaz. Sen burada dinlen ve ben de gidip araştırma yapayım. Dev maymun bu bölgede yaşıyordu, derisindeki ve tüylerindeki zehir rastgele oluşmuş olamaz. Çevresindeki etkenlere karşı bir şeyler geliştirmiş olmalı. Belki de gerçekten bu çevreyi araştırdığımda zehirle uyumlu maddeleri bulabilirim.”

 

Dan Fei bir anda duraksadı: “Jiang Chen, zehirle uyumlu maddeler derken ne demek istiyorsun?”

 

“Yeryüzündeki bütün maddeler birbirleri ile bağlantılıdır. Dev maymunun tüylerindeki zehir çevresel etkenlerden dolayı oluşmuş olabilir. Madem bu çevrede maymunun zehrine maruz kaldığı halde hayatta kalabilen canlılar var, zehre dayanıklı maddelerin de var olduğu tahmini yürütülebilir. Ayrıca bu zehir öylelikle kendi kendine oluşmadı ya, elbette bu zehri oluşturan maddeler var. Bundan dolayı bu zehirle savaşan maddelerin de var olması gayet muhtemel. Zaten aksi takdirde doğal denge olmazdı. Bu zehir çoktan dev maymunun derisinden içeri sızardı ve onu öldürürdü, nasıl olur da sadece derisinde ve tüyünde var bu zehir?” Jiang Chen zeki analizler yapıyordu.

 

Dan Fei’nin aklına bir fikir gelmişti, gözleri umutla aydınlandı: “Jiang Chen, hatırlıyorum. Hayvanın mağarasında bir sürü ruh meyve, sebze ve otu vardı. Acelem vardı ve onları alacak vakti bulamadım, acaba o maddeler…”

 

“Ne dedin sen?” Jiang Chen’in gözleri de fal taşı gibi açılmıştı: “Mağarada ruh sebzeleri ve otları mı vardı?”

 

“Evet.” Dan Fei de heyecanlanmıştı. Jiang Chen’in gözlerindeki umudu yakalamıştı.

 

“Burada kal ve kımıldama. Ben gidip bir bakayım. Unutma, ruh okyanusunu hareket ettirmemelisin. Benim geri dönmemi bekle, eğer bir tehlikeyle ya da düşmanla karşılaşırsan geri planda kalmaya çalış.”

 

Mağaranın çok da uzakta olmaması iyiydi. Ayrıca Jiang Chen fırlattığı okları ve hançerleri de toplayabilmişti.

 

Bu oklar Da Yu yayının özel oklarıydı. Her ne kadar dev maymunun yumruklarıyla savrulmuş olsalar da, yapısal olarak herhangi bir zarar görmemişlerdi.

 

Jiang Chen bütün hızıyla mağaraya ulaştı.

 

Mağara soğuk ve ıssızdı. Mağaraya göz gezdirince birçok ruh seviyeli bitki, ağaç, sebze, meyve ve ot gördü.

 

“Hmm? Bu kadar çok muymuş?” Jiang Chen’in gözleri o sırada ince bir mor çiçeğe takıldı: “Yoksa bu… Bu Mor Ay Şeytanı Çiçeği mi?”

 

Jiang Chen’in aklında bu zehrin Mor Ay Çiçeğinden geldiğine dair fikir oluştu.

 

Yeşim Yüzeyli Buda Otu aslında Mor Ay Şeytanı Çiçeğinin etkisini yok eden bir ottu.

 

“Buralarda bir yerlerde mutlaka Yeşim Yüzeyli Buda Otu olmalı, bu sefer gerçekten de iyi bir şeye rast geldim!” Jiang Chen oldukça mutlu olmuştu, sevinçten başka şeyler düşünemiyordu. Mağaranın içine doğru ilerleyip bulduğu her şeyi depolama yüzüğüne doldurmaya başladı.

 

Yeşim Yüzeyli Buda Otu ile Dan Fei’yi kurtarma olasılığı yüzde doksan civarındaydı.

 

Bulduğu her şeyi topladı ve oyalanmadı, bütün hızıyla geri döndü.

 

Dan Fei harap haldeydi. Ne ayakta durabiliyor ne de oturabiliyordu. Yardıma muhtaç şekilde vücudu eğik, dış dünyadan habersiz duruyordu.

 

Ne kadar güçlü olsa da, aklında şu anda Jiang Chen’in yardım için geri dönmesinden başka bir şey yoktu.

 

Jiang Chen’in geliş yönüne gözlerini çevirmişti, umutla bekliyordu.

 

Gecenin loş ışığında Jiang Chen’in bedeni ay ışığının da etkisiyle görülmüştü, dikkatli adımlarla ilerliyordu.

 

Dan Fei’nin kederli bedeni boş bir şişenin suyla doldurulması gibi ümitle dolmuştu. Jiang Chen’in kendisini kurtarabileceğine dair içinde garip bir his vardı.

 

“Şanslısın, hem zehrin kaynağını hem de zehrin etkisini yok eden otu bulabildim.” Jiang Chen gülümseyerek konuşuyordu: “Yavruları mağaradan çıkarırken iyiki de etrafına göz atmışsın. Eğer bana bunu söylemeseydin, bu zehrin kaynağını ve onun etkisini yok edecek bitkiyi de bulamazdım.”

 

Dan Fei garip hissetmişti ve yüzü kızardı. Yüz ifadesinde değişiklik yoktu ama bakışlarını Jiang Chen’den kaçırıyordu, utanmış gibiydi.

 

Mağaradaki ruh bitkilerini gördüğünde Jiang Chen’in bir para bağımlısı olduğunu ve bu ruh bitkilerini kesinlikle almak isteyeceğini düşünmüştü. Hatta kendisinin odaklanma gücünün Jiang Chen’den daha üstün olduğuna dair bir yorum bile yapmıştı.

 

Fakat Jiang Chen eğer zehrin etkisini azaltacak bir otun çevrede var olabileceğini söylemese, Dan Fei’nin aklına mağaradaki bitkiler gelmezdi bile, odaklanma güçlerinin farkları işte burada devreye giriyordu.

 

Dan Fei Jiang Chen’in gerekli bitkileri mağarada bulduğunu söylemesiyle utanmıştı.

 

Panzehri oluşturacak maddeyi bulduktan sonrası kolaydı. Jiang Chen Yeşim Yüzeyli Buda otunu saflaştırdı ve bazı ruh bitkileriyle karıştırarak yara iyileştirici hale getirdi. Bu işleri kısa bir zamanda halletmişti, gerçekten de usta bir kişiydi.

 

Jiang Chen hazırladığı sıvıyı Dan Fei’nin önüne koydu: “Keyfine bak, ben biraz etrafı gözlemleyeceğim.”

 

Dan Fei her ne kadar mental olarak çok güçlü bir kadın olsa da, işler bu hale geldiği için duygusallaşmıştı. Jiang Chen’in yüzündeki kömürden yazılara bakınca kendini suçlu hissetti. Jiang Chen’in her ne kadar kibirli bir kişi olduğunu düşünse de, bazen oldukça güvenilir ve centilmen birisi olabildiğini de anlamıştı.

 

Bunun yanında kendi inatçılığını ve havalı kişiliğini düşününce biraz rahatsız hissetmişti.

 

“Jiang Chen, git yüzünü yıka ve temizle.”

 

“Yüzümü mü yıkayayım?” Jiang Chen şaşırmıştı. Bir kadının kalbi kesinlikle ilginç işliyordu. Jiang Chen kadına panzehir vermişti ve kadın ona yüzünü yıkamasını mı söylüyordu yani?

 

“Sebebini sorma, biraz dolaşıp bir su kaynağı bul ve yüzünün yansımasına bakmadan yıkayıp temizle.” Dan Fei’nin kalbi suçlulukla doluydu. Aynı zamanda korkuyordu, eğer Jiang Chen Dan Fei’nin şakasını fark ederse onu bırakıp gideceğinden korkuyordu.

 

Jiang Chen ne diyeceğini bilemez haldeydi, bu kadının bu sefer nasıl bir saçmalığın peşinde olduğunu anlayamamıştı. Kayıtsız şekilde elini salladı: “Acele et ve yaralarını iyileştir. Eğer zehir uzun süre vücudunda kalırsa dış görünüşüne etki edebilir.”

 

Bu sözlerden daha etkili söz yoktu. Dan Fei acele şekilde panzehri eline aldı.

 

Jiang Chen’e son bir kez daha bakmayı istedi, Jiang Chen çoktan uzaklaşmıştı.

 

“Bu ukala herif, tam bir erkek!” Dan Fei biliyordu ki Jiang Chen’in şu anda uzaklaşmasının sebebi, yaraları iyileştirirken onun özel vücut bölgelerini görmekten kaçınmasıydı.

 

Nihayetinde birçok bölgeden darbe almıştı ve bu bölgelere kaburgaları, göğsü ve başka özel vücut yerleri de dâhildi. Bu bölgelere panzehir uygulaması için kıyafetlerini çıkarması gerekecekti.

 

Kıyafetlerini çıkardığında özel bölgeleri elbette görünür hale gelecekti. Jiang Chen Dan Fei’nin kendisini rahat hissetmesi için uzaklaşmıştı.

 

Jiang Chen birkaç yüz metre kadar uzaklaşmıştı, az önceki savaş yüzünden hala biraz garip hissediyordu. Bu savaş kesinlikle zorlu ve ölümle yüz yüze getiren bir savaştı.

 

Jiang Chen mantıktan yana da düşünüyordu, eğer Dan Fei’nin Zihin Ayartan Tozu olmasaydı, Jiang Chen’in saldırıları ölümcül şekilde etki göstermeyebilirdi.

 

Jiang Chen tam da bunları düşünürken Dan Fei’nin sesi uzaklardan yankılı şekilde duyuldu: “Jiang Chen! Birkaç saniyeliğine buraya gelmen gerekiyor!”

 

Jiang Chen önce şaşırdı, daha sonra bir şeylerin yanlış gittiğini düşünerek acele şekilde Dan Fei’ye doğru ilerlemeye başladı.

 

Dan Fei yaralarının çoğuna panzehri uygulamıştı. Fakat alt dudağını ısıran kar beyazı dişleri ile Jiang Chen’e bakarken yüz ifadesi çok değişikti. Bir sivrisineğinki kadar ince bir ses tonuyla konuştu: “Jiang Chen… Ben… Ben şuradaki yaralara ulaşamıyorum… Bana… Bana yardım eder misin?”

 

Ulaşamadığı yer elbette kalçasıydı.

 

Bu yara diğerleri gibi değildi, eğer yaraya panzehir uygulayan kişi yarayı net şekilde göremiyorsa yapılacak bir iş değildi. Ve tabii ki buraya panzehir uygulanıp zehrin etkisini geçirmesi sağlanmazsa sonuçlar çok kötü olurdu.

 

Dan Fei zehrin dış görünüşünü de etkileyebileceğini duyduğunda, en çok korktuğu şey buydu. Bu yüzden korkusu utangaçlığını yenmişti.

 

Jiang Chen’in şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Dan Fei’nin böylesine hassas bir konu için kendisinden yardım isteyeceğini düşünmemişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44422 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr