Bölüm 194: Labirentli Güz Avı Başlıyor

avatar
3659 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 194: Labirentli Güz Avı Başlıyor


Labirentli Güz Avının gelmesiyle başkentteki yaşam yine alevlenmişti. Birçok bölgenin düklerinin oğulları Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun yakınlarında toplanmıştı, hepsi de Labirentli Güz Avına girmek istiyordu.

 

Bu seferki av için neredeyse beş bin kişi gelmişti.

 

Bu kalabalıktan dolayı bazı yerler bir milyon gümüşe satılıyordu.

 

“Kıymetli Ağaç Topluluğu belli ki nasıl para kazanılacağını iyi biliyor. Tek yaptıkları şey Labirent Âleminin girişini açmak ve kayıt başına en az yirmi bin gümüş alıyorlar.”

 

Beş bin kişiye yirmi bin gümüşten yer satmak bile kendi başına bir servet oluştururdu.

 

Bu gelen paranın neredeyse yarısı Kıymetli Ağaç Topluluğu’na kalıyordu.

 

“Kıymetli Ağaç Topluluğu çok fazla efor sarf etmeden bunca para kazanıyor.” Jiang Chen iç çekti.

 

“Genç usta Chen, bu senin Güz Avına ilk katılışın, dikkatli olmalısın. Zamanını nasıl değerlendireceğine dikkat etmelisin, ne kadar zaman geçtiğini her daim takip etmelisin. Eğer zamanın nasıl geçtiğine dikkat etmeden içeride kalırsan, sonuçlar senin için çok kötü olabilir.” Tian Shao gülerek konuşuyordu.

 

Jiang Chen kendi kendine düşündü, kendisi ölümden korkmuyor olsa bile yanındaki Dan Fei bu konuda korkabilirdi.

 

“Yaşlı Tian, sen neden katılmıyorsun?”

 

Tian Shao gülümsedi: “Biz askerler olarak katılamıyoruz. Bir tek ben değil, Xin Wudao ve Lu Wuji gibi kişiler de katılamıyor.”

 

Ye Rong kafasını salladı: “Asker kökenli kişiler katılamıyor. Onlara izin verilseydi hepsi katılmak isterdi ve bu durumda dışarıda bir olay olduğunda müdahale edecek asker sayısı çok az olurdu.”

 

Jiang Chen gülümseyerek Xue Tong’u gösterdi: “Dördüncü prens, bu kişi benim yetenekli yardımcım Xue Tong, kendisi on bir meridyenli gerçek qi ustası.”

 

“Dördüncü prense selamlar.” Xue Tong saygılı şekilde selamlamıştı.

 

“Hehe! Elbette yetenekli bir komutanın altında yine yetenekli kişiler olur. Jiang Chen, görüyorum ki bu yetenekli yardımcın senden sadece biraz genç. Bu kadar genç yaşta bu kadar üst seviyede eğitimi olan birisi nadir görülür.”

 

Jiang Chen gülümsedi: “Şu anda eğitimi her ne kadar yüksek seviyede olsa da, bir an önce fani dünyayı terk etmeli ve ruh âlemine geçmeli. Aksi takdirde bunların hepsi boşuna demektir. Onu bu mücadele etkinliğine getirmemin sebebi de zaten eğitim seviyesini artırmasını istememdendir.”

 

Jiang Chen ve diğerleri kendi aralarında konuşup eğlenirken bir başka grup onlara yaklaştı. Gelen grubun başındaki kişi birinci prens Ye Dai’ydi.

 

İki düşman grup yüz yüze gelince nefret dolu bakışlar havada birbirini yakaladı.

 

Ye Dai’nin gülümseyen yüzünde fırtınalar kopuyor gibiydi.

 

Fakat gülümseyerek karşı tarafa seslenen kişi Ye Rong’du: “Büyük kardeşim, sen de mi buradasın?”

 

“Buraya giriş izni olan kişi sadece sen misin sanıyorsun?” Ye Dai kayıtsız bir ifadeyle cevap vermişti.

 

Ye Rong alaycı şekilde cevapladı: “Ben düşünmüştüm ki büyük kardeşimin vücudu çok değerli olduğu için buralara gelip kendini yormak istemez.”

 

“Dört numara, görüyorum ki son zamanlarda gururun oldukça artmış. Umarım başarılı bir Güz Avı geçirirsin.” Ye Dai onlara tepeden bakan bir tavırla elini salladı ve grubuyla beraber uzaklaştı.

 

Jiang Chen Ye Dai ve onun uzaklaşan grubuna bakınca derin bir düşünceye daldı. Daha sonra bir şey hatırlamış gibi konuştu: “Dördüncü prens, görünüşe göre Güz Avı çok da barışçıl şekilde gerçekleşmeyecek.”

 

Ye Rong’un yüz ifadesi kederliydi: “Güz Avı hiçbir zaman barışçıl geçmedi, zaten geçmişte barışçıl geçmiş olsaydı bile bu seferki avda ben yine de barışçıl geçmesini istemem.”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Ye Rong’un yüzündeki kaslar gerilmişti, kederli şekilde konuşuyordu: “İmparatorluk hareminden gelen bilgilere göre babamız bir sonraki senenin ilk ayında veliaht prensin ismini açıklayacakmış.”

 

“Şu anda güz döneminin sonlarındayız, bu demek oluyorki yaklaşık üç ya da dört ay süre var.”

 

“Evet, doğru. Bilgi bizlere yeni ulaştı ve şimdi bütün prensler babamızın önünde kendilerini ispatlamak için ellerinden geldiği kadar uğraşıyorlar.” Ye Rong’un ses tonu ağırbaşlı ve sakindi: “Ye Dai’nin anne tarafı oldukça büyük bir güce ve nüfuza sahip. Mahkemelerde çoktan yerlerini aldılar, Ye Dai’nin faydasına olan ne kadar iş varsa hepsini yaparak onun veliaht prens olması için gereken gücü oluşturmaya çalışıyorlar. Eğer bu seferki Güz Avında dikkat çekecek bir iş yapmazsam veliaht prens olmak için çok sönük kalacağım.”

 

Tian Shao iç çekti: “Genç kardeş Jiang Chen’in yardımının Dan Fei’nin yanında olması acı verici, eğer genç kardeş Jiang Chen dördüncü prensin yanında olup ona yardım etseydi çok daha heyecan verici olurdu.”

 

Ye Rong güldü, Dan Fei’nin Jiang Chen’i istemesinden sonra yapacak bir şey yoktu. Ne olursa olsun, Ye Rong Dan Fei’nin isteğini yerine getirmek zorundaydı.

 

Ayrıca Dan Fei’nin teklifine Jiang Chen’in olur vermesi demek, ileride Dan Fei’nin Jiang Chen’e bir iyilik borcunun oluşacağı anlamına geliyordu. Eğer ileride Eğitmen Ye’den bir şey isteyecek olurlarsa Dan Fei onların adına istekte bulunabilirdi.

 

Jiang Chen gülümsedi fakat bir şey söylemedi.

 

Aslında prenslerden hangisinin veliaht prens olacağı ile çok da ilgilenmiyordu. Fakat yine de, sonuçta Ye Rong’un misafiriydi ve içten içe istiyordu ki Ye Rong veliaht prens olsun.

 

En azından Ye Rong veliaht prens olursa Jiang Chen’in grubundaki insanlar başkentte çok daha rahat barınabilirlerdi.

 

Eğer Ye Dai veliaht prens olursa, ileride çok daha fazla sorunla karşılaşacaklardı.

 

“Jiang Chen!”

 

Herkes kendi aralarında konuşurken, ilgi çekici, göksel bir ses uzaklardan yankılandı. Gelen kişi Dan Fei’ydi.

 

Dan Fei’nin bugün tercih ettiği kıyafetler her zamanki kıyafetlerinden farklıydı. Deriden yapılma bir uygulayıcı cübbesi ve uyluk kemiklerini yarısına kadar örten bir deri şort giymişti.

 

Bilekleri özel yapım bir tür bağcık ile bağlanmıştı ve ayaklarında da bot vardı. Sırtında bambudan yapılmış bir çanta vardı. Dış görünüşü her zamankinden farklıydı.

 

Bir çift gözün kendisini izlediğini görünce Dan Fei konuştu: “Neye bakıyorsun öyle? Daha önce güzel bir kadın görmedin mi hiç?”

 

Ye Rong garip şekilde gülümsedi: “Kız kardeş Dan Fei, senin gerçekten de değişken bir yapın var. Daha önce hep güzel giyinirdin ve bu senin zarifliğini ön plana çıkarırdı, şimdi ise günlük kıyafetler içindesin ve bu senin askeri Dao’daki özelliklerini ön plana çıkarmış.”

 

“Yalakalık etmeyi bırak. Hepiniz burada toplanmış ne yapıyorsunuz böyle? Vakit neredeyse geldi.” Herkes fark etmişti ki Dan Fei bugün oldukça mutlu bir ruh halindeydi.

 

Ortamdaki herkes bir süre mutlu şekilde sohbet etti.

 

Daha sonra başkentten ayrılıp üç-dört yüz li mesafe yol kat ettikten sonra Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun bulunduğu dağın eteklerine yaklaştılar.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğu dış dünya tarafından kolayca görülemeyecek bir bölgedeydi. Bölgelerinin yakınında dağın eteklerinde başka bir patika daha vardı. Dış dünyadan gelen kişiler topluluğun gerçek ve kesin koordinatlarını bilmeden orayı bulamazdı.

 

Güz Avından sorumlu kişi Kıymetli Ağaç Topluluğu’ndan bir kıdemli kişiydi. Gök Ağacı Krallığı’nı temsilen Eğitmen Ye’nin gelmesini istemişlerdi.

 

Aslında topluluğun kıdemli kişisinin Eğitmen Ye’ye gösterdiği saygıya bakılırsa, bu etkinliğin sorumlu kişisi aslında Eğitmen Ye gibi duruyordu.

 

Jiang Chen bunu gözlemlediğinde şaşırmıştı.

 

Dan Fei’nin ise yüzünde hafif bir gülümseme vardı, olayın böyle gelişeceğini öngörmüş gibiydi.

 

“Baş Usta Güz Avına her daim değer vermiştir. İşin aslı, Kıymetli Ağaç Topluluğu sadece mekânın ayarlanmasıyla ilgilenir. Etkinliğin arkasındaki gerçek isim aslında Eğitmen Ye’dir.” Dan Fei hala mutlu bir ruh halindeydi ve Jiang Chen’e durumu açıklamıştı.

 

“Hehe! Madem Baş Usta buradaki sorumlu kişi, hile yapabilir miyiz?” Jiang Chen gülümseyerek sordu.

 

“Senin aklın yerinde mi?” Dan Fei’nin morali bozulmuş gibiydi. Kaşlarını çatarak konuştu: “Sen benim takım arkadaşımsın, aklına nasıl böyle saçma düşünceler getirebiliyorsun?”

 

Jiang Chen omuz silkti. Biliyordu ki kadınlarla laf dalaşına girmek bu dünyadaki en sıkıcı şeylerden biriydi ve asla kazanamazdı.

 

“Labirent Âlemine girdikten sonra dış dünyayla ilişkin tamamen kesilir. Zaman dolmadan önce çıkman imkânsızdır. Eğer istesen bile hile yapamazsın.”

 

Dan Fei Jiang Chen’in dikkatinin dağıldığını görünce sinirli şekilde konuştu: “Jiang Chen, seninle takım oluşturuyor olmamızın pek iyi bir fikir olmadığına dair şüphelenmeye başladım, biraz dikkatini toplayıp ciddi olsana.”

 

“Hehe! Yoksa Bayan Dan Fei beni takımdan kovuyor mu?”

 

Dan Fei gözlerini yuvarlayarak konuştu: “Seni kovmamı istediğini biliyorum ama kovmayacağım.”

 

Bu ikisi topluluğun kıdemli kişisi gelene kadar bir süre atıştı. Kıdemli kişi gelip toplanma alanındaki sahnede yerini aldı.

 

“Dikkat dikkat! Labirent Âlemi açılmak üzere. Her takım birer birer girecek, sırası size söylenecek. İçeri girdiğinizde bir taşıma düzeni göreceksiniz. İçeri girdiğinizde nereye taşınacağınızı kimse bilmeyecek, kendinizi zihnen ve duygusal olarak hazırlamalısınız.”

 

“Kurallar her zamanki gibi. Kazancınızın yarısını Kıymetli Ağaç Topluluğu alacak ve diğer yarısı sizde kalacak. Bu seferki avda da yine bir liste yapılacak. Listede ilk üç sıra belirlenecek. Taşıma düzeninden çıktığınızda listedeki sıralamanın neye göre yapıldığına, nelere puan verildiğine bakabilirsiniz. Ne kadar çok av yaparsanız, ilk üçe girme şansınız da o kadar artar. İlk üçe giren kişiler diğerlerinden fazla ödüller kazanacak.”

 

“Fazladan ödüller mi? Kıymetli Ağaç Topluluğu fazladan ödül mü verecekmiş?” Jiang Chen böyle bir şey olacağını bilmiyordu.

 

“Bu konuda çok düşünme. Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun yaptığı hiçbir iş olmamasına rağmen oturdukları yerden para alacaklar. Bu adamlar bu aldıkları parayı kimseye dağıtmaz.” Dan Fei’nin ses tonu onaylamıyor gibi çıkıyordu.

 

“O halde bu fazladan ödüller nereden geliyor?” Jiang Chen meraklanmıştı.

 

“Para kendiliğinden oluşmuyor elbette. Her takım labirentten elde ettiği kazancın yarısını onlara verir. Bu alınan ganimetin yüzde onu birinci seçilen takıma verilir. Bir başka yüzde on daha ganimetten alınır ve alınan kısmın yüzde atmışını ikinci sıradaki takım alırken yüzde kırkını da üçüncü olan takım alır.”

 

Jiang Chen bu sözleri duyunca gülse mi yoksa ağlasa mı bilemedi: “Kıymetli Ağaç Topluluğu gerçekten de cimriymiş. Hiçbir şey yapmadan ganimetlerin yarısını alıyorlar ve sadece yüzde yirmisini mi ödül olarak dağıtıyorlar? Kalan yüzde sekseni de ceplerine atıyorlar öyle mi?”

 

“Toplulukların neden bu kadar güçlü olduğunu sanıyorsun? Hiçbir iş yapmadan para alıyorlar ve bunun çok az bir kısmını geri iade ediyorlar.”

 

Jiang Chen bu cümleyi mantıklı bulup gülümsedi. Eğer bir topluluk güçlü olmak istiyorsa gelirini ve giderini iyi kontrol etmek zorundaydı.

 

Labirentli Güz Avına katılan uygulayıcıların çoğu sıradan kişilerdi. Topluluk müridi olamayacakları zaten kaderlerinde yazılıydı.

 

“İzin verin de bu yaşlı eleman birkaç söz söylesin.” Bu sefer konuşan kişi yaşlı Eğitmen Ye’ydi: “Labirentli Güz Avı Gök Ağacı Krallığı’nın çok önemli bir etkinliğidir ve sizlerin güçlerinizi test etmek için elinize geçen en iyi fırsatlardan biridir. Ben sizden çok şey istemeyeceğim, sadece bir öneri olarak sözlerimi dinleyin. Güz Avının asıl amacı av geleneklerini yüceltmektir. Bundan dolayı şahsi nefretlerinizi içeriye sokmayın. Kurallar diyorki, Güz Avına giren takımlar beraberinde kan davalarını ve nefretlerini getirmemeliler. Elbette bu istediğim şeyin zor olduğunun farkındayım. Fakat yine de bilin ki, eğer siz içerideyken bir olay yaşandığına dair bir bilgi bize gelirse, gereken araştırmayı yaparız. Unutmayın, içeride bir suç işlemek dışarıda suç işlemekle aynı sayılır.”

 

Kaza ile birini öldürmeyi elbette yasaklayamazlardı, ama labirent âleminde kasıtlı olarak işlenen bir suç tıpkı dışarıda işlenmiş gibi muamele görecekti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr