Bölüm 185: Birinci Prens Ye Dai Konuşmak mı İstiyor?

avatar
3548 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 185: Birinci Prens Ye Dai Konuşmak mı İstiyor?


Long klanı her ne kadar bastırılmış olsa da, Gouyu hala Long ailesine düşmanlık besliyordu. Long Juxue’nin var oluşu Gouyu’yu bir diken batıyormuş gibi rahatsız ediyordu.

 

Gouyu her ne kadar bundan bahsetmese de, Long Juxue’nin durumundan rahatsızdı. Toplulukların Long Juxue’ye farklı gözle bakmaları Gouyu’yu irrite etmişti.

 

Gouyu en az onun kadar, en az Long Juxue kadar iyi olduğunu ispatlayacaktı.

 

Gouyu’nun askeri Dao konusunda normalin üzerinde bir potansiyeli yoktu fakat normalin çok çok üzerinde bir hevesi vardı.

 

Jiang Chen bu ciddi kadına baktı ve gözlem yaptı. Bu kadın bir prensesti ve Doğu Krallığı’nda kalıp lüks hayatına devam edebilirdi.

 

Fakat bunun yerine hiçbir tereddütte bulunmadan kendisinin takipçisi olmuştu.

 

Peki, ne istiyordu? Tabii ki askeri Dao’da seviyesini yükseltmek.

 

Jiang Chen Gouyu’nun kendisine bağımlı ve minnettar hissettiğini inkâr edemezdi. Ve hatta kadın erkek ilişkileri açısından da biraz istekliydi Gouyu. Fakat Jiang Chen aralarındaki ilişkinin o yolda ilerlemesini hiçbir zaman istememişti.

 

Jiang Chen Gouyu’yu beğenmiyor değildi, fakat biliyordu ki ileriki bir zamanda yolları ayrı düşecekti.

 

Bu kadının kaderinde terk edilmek vardı. Bu yüzden Gouyu’nun iradeli duruşuna baktıkça Jiang Chen’in kalbi yumuşuyordu.

 

“Benim kadınım olmasa bile, onun hayal edemeyeceği kadar harika bir hayat yaşamasını sağlayacağım.”

 

Jiang Chen bunları düşününce birden gülümsedi: “Haklısın. Topluluklardan birinin yardımı olmadan ruh âlemine geçebilirsin. Sana ruh âlemine geçmen için bir şans vereceğim.”

 

“Ne dedin?” Gouyu afallamıştı. Jiang Chen’i yanlış duyduğunu düşündü.

 

“Ruh âlemine girmek istiyor musun?”

 

“Evet.” Gouyu hızlıca kafasını salladı.

 

Jiang Chen parmağını şaklattı ve orta seviyeli bir Beş Ejderli Kutsal Gök İlacı ortaya çıktı: “Bu ilacın adı Beş Ejderli Kutsal Gök ilacıdır. Sana ruh âlemine girmen için yüzde doksan şans tanır. Eşsiz bir potansiyelle ruh okyanusunu yarıp ona şekil vermeni sağlar. Unutma, Xue Tong’a bu ilaçtan henüz vermedim, aramızda bir sır olarak kalmalı.”

 

Gouyu ilaca donuk şekilde bakarken yüzünden ne kadar şaşırdığı belli oluyordu. Gözleri aniden kırmızıya döndü.

 

Jiang Chen’in kendisini böyle koruyor olması, böyle düşünüyor ve kolluyor olması Gouyu’yu bir anda birkaç ay öncesine, Doğu Krallığı’nda oldukları zamana döndürdü.

 

“Jiang Chen, sen…”

 

“Sus. Ben telaşlı ve titrek kadınları sevmem. Sen benim takipçimsin ve benim sana bu ilacı vermem gayet normal bir şey.” Jiang Chen karşısında bir kadın ağladığı zaman dayanamıyordu.

 

Gouyu cesur şekilde gözlerini sildi. Bugün bu pozisyonda olmasının nedeninin tamamen Jiang Chen’in kendisine yaptığı yardımlar olduğunu düşününce biraz morali bozuldu.

 

“Bu ilaç senin vücuduna girecek ve fiziksel bedenini bir çeliği dövüyormuş gibi dövecek ve içinde ruh okyanusunu şekillendirecek. Bu süreç çok acılı olacak. Unutma, buna dayanmak zorundasın. Eğer bu acıya dayanırsan sınırların gökler kadar geniş olur. Ruh âlemine geçtiğin andan itibaren ise istediğin şekilde kendini geliştirebilirsin.”

 

Gouyu o anki duygularını ifade edebilecek kelimeleri bulmakta zorlanıyordu.

 

“Jiang Chen, görünüşe göre ben, Gouyu, sana hayatım boyunca borçlu kalacağım. Benim hayatım sana aittir.”

 

“Senin hayatını istemiyorum, ben sadece senin pes etmeyen ve kararlı, askeri Dao’da her daim yükselen Doğulu Gouyu olmanı istiyorum.”

 

Jiang Chen Gouyu’nun yanından geçip dışarı çıkarken Gouyu’ya hafifçe sürtünmüştü, Gouyu bunu şaşırtıcı buldu.

 

“Jiang Chen… Sen gerçekten de kurnaz birisin. Sen bana sahipsin, sana kendisini sunan Doğulu Gouyu’ya…” Gouyu kendi kendisine mırıldanıyordu: “Boş versene… Ben bu yaptıklarımın hepsini gönüllü olarak yapıyorum. Biliyor musun Jiang Chen, senin böyle mükemmeliyetçi olman benim dünya görüşümü genişletti. Hayatımın geri kalanını sıradan birisi olarak geçireceğime senin yanında kalırım. Biliyorum, sana layık değilim ve aramızda çok mesafe var. Fakat yine de, gerek senin hizmetkârın, gerek kölen, gerekse takipçin olurum ama hayatım boyunca senin yanından ayrılmam. Biliyor musun, senin yaydığın küçücük bir ışık bile benim bütün dünyamı aydınlatmaya yetiyor!”

 

Gouyu heyecanlı bir aptallık içinde kendi kendine konuşuyordu. Hem üzgün hem de mutlu şekilde gizli odada öylece dikiliyordu.

 

“Genç ustam, birinci prens Ye Dai dışarıda ve kendisini dinlemenizi istiyor.” Korumalardan birisi Jiang Chen’e raporlamıştı.

 

“Ye Dai mi?” Jiang Chen şaşırmıştı ve ellerini sallayarak: “Kabul etmiyorum.”

 

“Genç ustam, bu birinci prens duyarsız birisi ve ayrılmayı reddediyor. Diyor ki eğer ustanız benimle görüşmezse hayatının geri kalanını pişman olarak geçirecek.”

 

“Pişman mı? O mu beni pişman edecekmiş?” Jiang Chen alaycı şekilde güldü. Çalışanlarının Ye Dai’yi konuşarak ikna edemeyeceğini anladı: “Onu görmezden gelin. Ben gelip hallederim.”

 

Kapıya doğru yürürken gerçekten de Ye Dai’yi orada dikilirken buldu. Uzun ve yapılı vücudu sanki bir söğüt ağacının rüzgârda dans etmesi gibi dikiliyordu. Dışarıdan görünüşü sofistike ve zarifti. Dışarıdan kendisini izleyenlerin ona hayranlık duymasını istiyor gibiydi.

 

“Jiang Chen, sen gelene kadar burada dikilip ayrılmamayı planlıyordum.” Ye Dai gülümsüyordu, sanki aralarında sürtüşme olan rakipler değiller de dostlarmış gibi.

 

Jiang Chen de gülümseyerek cevapladı: “Birinci prens, bence aramızdaki ilişki böyle minik şakalar yapacak kadar ilerlemedi henüz.”

 

Ye Dai hala zarif duruşunu sergiliyordu: “Jiang Chen, eğitmenin doğum günü etkinliğinde senin hakkında mutsuz ve hatta biraz da kıskanç olduğumu itiraf edebilirim. Fakat o gün eve döndüğümde düşünüp anladım, aslında olaylara bu şekilde yaklaşmak doğru değil. Açık konuşmak gerekirse aramızda kan davası yok ya. Sen şimdi elinde Gök Ağacı Krallığı’nın madalyonunu bulunduruyorsun ve ben de en çok sevilen, en çok destek alan prensim. İkimiz neden iş birliği yapmak yerine birbirimizle didişiyoruz?”

 

“İş birliği mi? Ye Dai, sen sarhoş falan mısın? İkimiz ne konuda iş birliği yapabiliriz ki?”

 

“İşler mutlaka böyle olmak zorunda değil!” Ye Dai ciddi şekilde kafasını salladı ve ekledi: “Madem benim hanedanımın dördüncüsüyle iş birliği yapıyorsun, benimle de yapabilirsin.”

 

“Sen benim dönek birisi olduğumu ve desteklediğim kişiyi değiştireceğimi mi düşünüyorsun?” Jiang Chen alaycı şekilde güldü.

 

“Jiang Chen, bu konuda düşünebilirsin. Eğer istersen benim bir lafımla Kuzey Sarayı ile aranızdaki anlaşmazlık sona erer. Senin onların bir müridini öldürmüş olman meselesi sadece benim bir gülümsememle anında hallolur. Ölmüşe çare yoktur, hayatta kalan kişiler ölmüş birisi için kendilerini böyle zorlu durumlara sokmak için uğraşmamalı. Aynı zamanda görüyorsun ki, benim Kıymetli Ağaç Topluluğu’nda da bağlantılarım var. Senin yolunu açabilir ve şu an bulunduğun pozisyondan çok daha yüksek pozisyonlara gelmen için uğraşabilirim. Ayrıca…”

 

“Dur!” Jiang Chen sabırsızdı: “Ye Dai, ne söylemek istiyorsun? Beni yanına almak mı istiyorsun? Sana hiç vakit kaybettirmeyeyim, ilgilenmiyorum!”

 

“Dört numara benden bir adım önde davranıp Doğu Krallığı’na seyahat ettiği için mi yani?” Ye Dai bu durumu kabullenemiyordu: “O sadece fırsatçı bir eleman. Eğer o zamanlar ben meşgul olmasaydım ve senin gibi harika birisinin varlığından haberdar olsaydım kesinlikle ben bu seyahate çıkardım. Bana inanmıyor musun Jiang Chen? Sen gerçekten de dört numaranın veliaht prens olma şansının benden yüksek olduğuna mı inanıyorsun? Gerçekten de arkasında hiçbir gücü olmayan, hiçbir kuvvetli bağlantısı olmayan bir prensle mi beraber olmak istiyorsun?”

 

Jiang Chen gülerek cevapladı: “Ye Dai, sen konuşurken büyük bir hazla konuşuyorsun fakat ben gerçekten de bu sizin aranızdaki veliaht prens olma rekabetinizle ve büyük soylu mücadelenizle ilgilenmiyorum. Ben Ye Rong’a yardım ettim çünkü o benim arkadaşım, fakat sen değilsin. Mesele işte bu kadar basit.”

 

Ye Dai aceleci şekilde cevap verdi: “O halde biz de arkadaş olabiliriz.”

 

“Benim kara zindanlara düştüğüm gün ikimizin arkadaş olamayacağının belli olduğu gündü!” Jiang Chen ellerini sallayarak kaşlarını çattı: “Sana sadece bir şey soracağım, şimdi buradan çekip gidecek misin yoksa gitmeyecek misin?”

 

Ye Dai’nin yüzü buz gibi olmuştu, daha fazla ısrar edemeyeceğini anlamıştı. Acele ile cevap verdi: “İnandığın yanlış şeyleri takip etmeye ve bana karşı gelmeye devam mı edeceksin?”

 

“Sana karşı gelmek mi? Sen bu konuda fazla kafa yormuşsun. Git ve işediğin yerdeki pislik birikintisinde kendi yansımana bir bak! Sen gerçekten de benim sana karşı gelmeme layık olduğunu mu sanıyorsun?”

 

“Pekâlâ! Çok güzel! Jiang Chen, sen bir gün bu inatçılığın ve egon yüzünden büyük bedeller ödeyeceksin! Zamanı geldiğinde ağlayıp bağıracaksın! Benim önümde diz çöküp seni affetmem için bana yalvaracaksın!”

 

Ye Dai ayrılırken bu tehditkâr ve şiddetli sözleri, ayrıca süslü elbiselerinin rüzgârdaki sallantısını bırakmıştı.

 

Bu sefer böyle kibar ve karşısındaki kişiyi önemser rolü yaparken Jiang Chen’i yanına alma konusunda gerçekten de ümitliydi.

 

Ayrıca biliyordu ki Jiang Chen madalyona sahip olduğu sürece, onu halk içinde baskı altına almak çok zor olacaktı.

 

Madem onu açık şekilde baskı altına alamayacaktı, neden yanına almasındı ki? Ye Dai Jiang Chen’i yanına alırsa eğer eline çok büyük avantaj geçeceğini fark etmişti.

 

Sadece bir konuda geri adım atmaları gerekiyordu, Lu Wuji ve Kuzey Sarayı konusunda.

 

Fakat bunun yanında gelecek olan faydalar sayısızdı.

 

Fakat işin sonunda yine fark etmişti ki özenle planladığı şeyler yine başarısız olmuştu. Üstelik de arkasındaki gücü ve bağlantıları yine işe yaramamıştı, Jiang Chen bunların hiçbirine ilgi duymamıştı.

 

Jiang Chen içinden düşünürken kafasını salladı: “Bu adamın ne yaptığı hakkında hiçbir bilgisi yok.”

 

Tam içeri girecekti ki toynak seslerinin yankılandığını duydu. At üzerindeki bir adam Jiang Chen’e yaklaşıyordu.

 

“Genç kardeş Jiang, duydum ki kapalı alan yetişimindeymişsin. Bugün mü çıktın?” Uzaktan gelen bu kişi Jiang Chen’i görünce elini kaldırıp selam vermişti.

 

“General Tian?” Jiang Chen Ejder Dişi muhafızlarının Generali Tian Shao’yu görünce şaşırdı.

 

Tian Shao atını durdurdu ve attan inip Jiang Chen’e samimi şekilde sarıldı.

 

“Genç kardeş, seni bir aydır göremiyoruz, dördüncü prens de seni özledi.”

 

“General Tian’ın gelişi beni mutlu etti, bakıyorum da son zamanlarda biraz kazanımların çoğalmış.” Jiang Chen gülüyordu.

 

“Bunlar senin sayende, eğitmenin doğum günü etkinliğinde bana vermiş olduğun soru hakkı olmasa bunlar olmazda. Eğitmenin tavsiyesine uydum ve askeri Dao’da ilerledim ve şu anda yarım adımlı ruh âleminde hissediyorum kendimi.”

 

Tian Shao gerçek qi âleminin en üst seviyesindeydi, dolayısıyla bir sonraki seviye atlaması demek ruh âlemine geçmesi demekti ve bu çok büyük bir şeydi.

 

“Oh evet, sana söylemeyi unuttum. Lin Qianli fani âlemi aştı ve ruh âlemine geçiş yaptı. Güney Sarayı’nın en başarılı müritleri arasında şu anda! Bir sonraki topluluk seçmelerinde Kıymetli Ağaç Topluluğu’na girmesi çok muhtemel.”

 

Tian Shao Lin Qianli hakkında konuşurken sanki ona hayranlık duyuyor gibiydi.

 

“Lin Qianli’nin askeri Dao konusundaki tutkusu yüksek, onun seviye atlamasına şaşırmadım.” Jiang Chen gülerek cevaplıyordu: “Bir sonraki görüşmemizde onu kutlamalıyım.”

 

Tian Shao gülümsedi: “Sana söylemiştim, onunla biraz vakit geçirince onun arkadaşlık kurmaya değer birisi olduğunu anlarsın. Şimdi seni herkese övüyor ve senin hakkında kötü konuşan birisi olursa onu azarlıyor.”

 

Jiang Chen gülerek kafa salladı ve sordu: “Ah evet Tian, beni görmeye gelmenin sebebi nedir?”

 

Tian Shao kendi alnına hafifçe bir tokat attı: “Of! Şu halime bak! Az kalsın neden geldiğimi unutacaktım. Beş yılda bir yapılan Labirent Âlemi Güz Avı on gün sonra başlayacak. Katılmayı düşünüyor musun?”

 

“Labirent Âlemi Güz Avı mı?” Jiang Chen şaşırmıştı, bu da ne demekti şimdi?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44355 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr