Bölüm 180: Birini Usta Olarak Görmek mi? İlgilenmiyorum

avatar
3600 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 180: Birini Usta Olarak Görmek mi? İlgilenmiyorum


Söylemek gerekirdi ki Eğitmen Ye’nin ağzından çıkacak bir söz, kanunlardan ya da kurallardan daha üstün sayılabilirdi.

 

Qiao Shan ve Qiao Chuan bir süre sonra etkinlik alanına getirilmişti. İkisinin de kara zindanlarda biraz acılı bir süreç geçirdikleri belli oluyordu, özellikle de kıyafetlerinden.

 

Tian Shao saygılı şekilde bir adım ileri attı: “Dördüncü prens, küçük kardeş Jiang Chen, lütfen Qiao kardeşlere geri dönüşte eşlik etmeme izin verin.”

 

Tian Shao’nun görevi bitmişti zaten, şimdi Jiang Chen’in yükünü hafifletmek istiyordu.

 

Ye Rong kafasını salladı: “Pekâlâ General Tian, sana zahmet olacak ama bu işi sen üstlen.”

 

Qiao Shan ve Qiao Chuan hatalı olduklarını biliyorlardı ve Jiang Chen ile göz göze gelmeye korkuyorlardı. Jiang Chen onlara doğru yaklaşıp omuzlarından tuttu: “Geri döndüğümde konuşuruz.”

 

Birinci prens Ye Dai bugün yapılan iki etkinlikte de ardı ardına yetersiz kalmış, başarısız olmuştu. Ye Rong’un sayesinde böyle göz ardında kaldığı için, çevresinde gerçekleşen olaylara pek de ilgi duymuyordu.

 

Jiang Chen şimdi Qiao kardeşleri tutsaklıktan kurtardığına göre, onu askeri Dao müsabakası için kışkırtıp öldürme planları da suya düşmüştü.

 

En hayret verici şey ise Eğitmen Ye’nin emriyle Dan Fei’nin yaptığı anonstu: “Bu seneki etkinlikte askeri Dao müsabakaları olmayacak, herkes gönlünce yiyip içsin ve eğlensin!”

 

Bu anonsu yaptırdıktan sonra Eğitmen Ye Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını yanına almış, Anka-Ejderi yerine göndermiş ve sakince ortamdan ayrılmıştı. Ayrıldığında, arkasında şaşkınlıkla dolu bir sürü insan bırakmıştı.

 

Herkes askeri Dao alanındaki hünerlerini gösterebilmek için sabırsızca bekliyordu, ellerinden geleni yaparak Eğitmen Ye’yi etkilemek için can atıyorlardı.

 

“Kız kardeş Dan Fei, bugün onurlu ustanın nesi var? Askeri Dao gösterilerini her sene yapardık, bu sene neden iptal oldu?” Ye Dai şaşırmıştı. Yanında bir sürü ruh âlemi uygulayıcısı getirmişti ve bu seneki askeri Dao etkinliğinde kendini ispatlamayı amaçlıyordu.

 

Önceki etkinliklerde başarısız olduğu için en azından askeri Dao etkinliğinde Jiang Chen’e karşı üstünlük kurma hayalindeydi.

 

Eğitmen Ye’nin kendisinin niyetini tahmin edip bu etkinliği iptal edeceğini düşünmemişti.

 

Dan Fei hafifçe gülümseyerek: “Baş Usta zaten avluya gelirken ortamdaki herkesin askeri Dao’daki gelişimini gözlemledi. Şu anda, askeri Dao etkinliği yapılıp yapılmamasının Eğitmen Ye’nin gözünde bir anlamı yok.”

 

Dan Fei’nin aslında ima ettiği şey ise şuydu: “Senin geçen seneden bu yana askeri Dao konusundaki gelişimin Baş Usta’nın ilgisini çekmekte yetersiz. Bu yüzden askeri Dao etkinliğine gerek yok.”

 

Eğitmen Ye avluya gelirken attığı adımların ritmini kullanarak ortamdakilerin kalp atışlarını harekete geçirmişti. Jiang Chen hariç, herkesin askeri Dao alanındaki eğitiminin seviyesini öğrenmişti.

 

Ye Dai, Dan Fei’nin bu ilgisiz cevabını duyunca yine hayal kırıklığına uğramıştı.

 

Askeri Dao etkinliği bile iptal olmuştu, artık Ye Dai’nin kendini ispatlayabilmesi için bir fırsatı kalmamıştı. Yaptığı bütün planlar çöpe gitmişti.

 

Bundan sonra sadece yeme-içme yapılacaktı.

 

Birinci prens olarak, Ye Dai’nin yeme-içme etkinliğine ilgisi ne olabilirdi ki?

 

Bir de bunun üzerine herkesin aralarında Jiang Chen’in bugün ne kadar üstün başarılar sergilediğini keyifle konuşmasını da ekleyince, Ye Dai iyice streslenmişti.

 

Belli ki Jiang Chen, bu doğum günü etkinliğinin başkarakteri haline gelmişti.

 

Dördüncü prens Ye Rong bile masalardaki sohbette Ye Dai’den daha çok övgü topluyordu.

 

Ye Dai her ne kadar umursamaz birisi olsa da, böyle bir etkinlikte daha fazla kalamayacağını anlamıştı. Sanki bir iş toplantısındaymış gibi, ciddi bir ifadeyle bir-iki kadeh şarap içti ve ortamdan ayrıldı.

 

Jiang Chen de ayrılmak istiyordu fakat Ye Rong adına ortamda biraz daha dursa iyi olacağının farkındaydı. Ye Rong bugün güzel başarılar elde etmişti, fakat kutlama esnasında Ye Rong’un yanında olmazsa tadı kalmazdı.

 

Doğum günü etkinliği sonlarına yaklaşırken, Dan Fei tekrardan Jiang Chen’e doğru yaklaştı. Cazibeli vücudu Jiang Chen’in kulağına doğru eğildiğinde Jiang Chen hoş bir koku hissetmişti. Kadının seksi ve biçimli burnu neredeyse Jiang Chen’in kulak kepçesine değecekti, Dan Fei konuştuğunda, nefesinde orkide bitkisinin hoş kokusuna benzer bir koku duydu Jiang Chen: “Doğum günü etkinliği bittiğinde ayrılma, Eğitmen Ye seninle özel olarak görüşmek istiyor.”

 

Jiang Chen tam da kafasını şaşkınlıkla kaldırmıştı ki, Dan Fei yüzündeki gülümseme ile çoktan arkasını dönüp uzaklaşmıştı bile.

 

Ye Rong hiçbir şüphe duymadan kesin şekilde konuştu: “Küçük kardeşim, Eğitmen Ye son zamanlarda bir gençle özel olarak görüşmeyi pek istemez. Eğer karşına güzel bir fırsat çıkarsa, ona sarılmalısın.”

 

Eğitmen Ye’yi kendi ustası olarak kabul etmek yerine, Jiang Chen iki arkadaşını kurtarmayı seçmişti. Bu duruma Ye Rong bile üzülmüştü.

 

Jiang Chen’in Eğitmen Ye’yi sutaşı olarak alması mümkündü, sonuçta onurlu ustanın ona iyilik borcu vardı. Eğitmenin müridi olduktan sonra da zaten arkadaşlarını kurtarabilirdi.

 

Bırakın Ye Rong’u, Lin Qianli gibi gururlu, ciddi ve duygusuz bir adam bile bu duruma üzülmüştü. Biraz tedirginlik ve heyecanla konuştu, sesinde pişmanlık da vardı: “Jiang Chen, ben senin hakkında yanılmışım. Benim askeri Dao konusunda bu mükemmel tavsiyeye erişmemin arkasında yatan sebep sensin. Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Seni ileride her daim kardeşim gibi göreceğim ve kardeşin olarak sana diyorum ki eğer onurlu usta seni müridi olarak yanına almak isterse kesinlikle bu onurlu teklifi kabul etmelisin.”

 

Lin Qianli de Eğitmen Ye’nin Jiang Chen ile özel olarak görüşmek istemesinin sebebinin onu yanına mürit olarak almak istemesi olduğunu düşünmüştü.

 

Jiang Chen gülümsedi ama cevap vermedi.

 

Birini usta olarak görmek mi?

 

Jiang Chen’in bu konudaki fikri kesindi. Eğitmen Ye’ye saygı duyuyordu fakat onun kendisine usta olabilmek için yeterli olmadığını da biliyordu aynı zamanda.

 

Bütün konuklar ayrıldıktan sonra Dan Fei parlak dudaklarını büzerek mahcup bir gülümseme ile: “Hadi gidelim.”

 

Bu kadının etrafındakilerin ilgisini çeken tavırları ve duruşu vardı. Her hareketinde, gülüşünde, iç çekişinde ve konuşmasında etrafındaki kişilerin ilgili bakışlarını üzerinde topluyordu. Jiang Chen buruk bir gülümsemeyle kafasını salladı. Bu kadını sadece uzaktan ve arkası dönük şekilde görmek bile bir sürü hayal kurmak için yeterliydi. Etraftaki gençlerin böyle hayranlıkla bu kadınla ilgilenmelerine şaşırmamak lazımdı.

 

Ön avludan çıkıp bazı dolambaçlı yollardan geçtikten sonra Eğitmen Malikânesinin arka avlusuna ulaştılar.

 

Arka avlunun dekorasyonu daha zarifti, öndeki avlu kadar gösterişli değildi. Öndeki avluya göre daha az lüks, fakat daha fazla manevi izler taşıyordu.

 

“Haha! Jiang Chen, gel, gel hadi otur.” Ye Chonglou Koruyucu Ruh Kralı olmanın verdiği duruşu bırakmış, daha çok yan komşunun sevecen büyük babası halini takınmıştı.

 

Jiang Chen selamlaşma faslını es geçti. Bambudan yapılma bir sandalye çekip oturdu.

 

“Kadim Ye, Anka-Ejderi ne kadar erken kısırlaştırırsanız o kadar iyi olur. Aksi takdirde, Yang qi’si belli bir seviyeye ulaşıp meridyenlerine zarar vermeye başlayınca yetişim yapma potansiyeli de düşer.”

 

Jiang Chen kendisine bir usta edinmekte hevesli değildi fakat yine de Eğitmen Ye’nin kişiliğine ve pozisyonuna saygı duyuyordu. Eğitmenle sanki arkadaşıymış gibi konuşuyordu.

 

“Jiang Chen, şimdilik Anka-Ejder konusundan bahsetmeyelim. Seni neden buraya çağırdığımı biliyor musun?”

 

Jiang Chen hafifçe gülümsedi ve eğitmene baktı, nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.

 

Yaşlı eğitmen Jiang Chen’in bu halini görünce iç çekti. Sözleriyle ve bakışlarıyla Jiang Chen’e kendisini usta olarak görebileceğine dair ipuçları vermeye çalışıyordu.

 

Sonuçta bulunduğu pozisyon gereği, müridi olmasını istediğini Jiang Chen’e kendisi söyleyemezdi. Eğer Jiang Chen reddederse, Koruyucu Ruh Kralı olarak, bu olay Eğitmen Ye için utanç verici olurdu.

 

Zaten Jiang Chen’e bu şekilde ipuçları vermek de zordu. Jiang Chen’in anlamlı şekilde gülümsediğini görünce Eğitmen Ye anlamıştı ki aslında Jiang Chen kendisine verilen ipuçlarını anlamadığından değil, Eğitmen Ye’yi ustası olarak almak istemediğinden böyle yapıyordu.

 

Jiang Chen eğitmenin gözlerindeki hayal kırıklığını görünce, onu yüz üstü bırakmak istemediği için bir açıklama yapmak istedi: “Küçüğünüz Jiang Chen aslında sizin neyi ima ettiğinizi biliyor fakat bahsettiğim gizemli ustama başka hiç kimseyi kendime usta olarak görmeyeceğime dair söz verdim.”

 

Ye Chonglou bu sözleri duyunca rahatlamış hissederek gülümsedi: “Ah, demek durum bu. Merak etme, senin ustan gibi bilge ve tecrübeli birisi elbette senin başka birini usta olarak görmeni istemez. Senin bu şekilde cevap vermiş olman aslında iyi niyetli ve nazik birisi olduğunu gösteriyor. Asıl aceleci ve düşüncesiz davranan kişi benim. Haha! Şimdi bu meseleyi konuştuğumuza göre, rahatlamış hissediyorum. Jiang Chen, sen bana bir ders daha verdin. Ben çok uzun süre yaşadım ama senin kadar açık görüşlü olamamışım, sen bana bunu gösterdin.”

 

“Onurlu ustanın bana böyle iltifatlarda bulunması mucize değerinde, küçüğünüz heyecanından dolayı oturduğu yerde bile durmakta zorlanıyor.”

 

Eğitmen Ye oldukça mutlu görünüyordu, başka bir soru sordu: “Bu bahsettiğin gizemli usta da bu Dokuz Muhteşem Çiy Şarabından imal ediyor mu?”

 

“Bana tarifi verdi ve ben bu şarabı bir süre önce ürettim. Bu şarabın bir sürü seviyesi var, size verdiğim şarap ruh seviyesinde. Aziz dereceli bir Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı ise oldukça enderdir.”

 

Eğitmen Ye’nin gözlerinde bir şeyler düşündüğünü belli eden derin bir ifade oluştu: “Aziz dereceli mi? Jiang Chen, sen aziz dereceli şarabı üretmeyi de biliyor musun?”

 

“En önemli nokta içerik malzemelerini ve alevleri bilmek, dolayısıyla ruh derecesinden çok daha zor olmamalı. Tabii ki, henüz ruh âlemine yeni girmiş birisi için aziz seviyede şarap üretmek zor olmalı.”

 

Ye Chonglou’nun gözlerinde yine derin düşünceli bir ifade vardı. Bir süre böyle düşündükten sonra aniden konuştu: “Jiang Chen, eğer ileride fırsat olursa, senden samimi bir şekilde benim için aziz seviyeli, bir şişe Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı üretmeni isteyebilir miyim? Bu çok zahmetli bir istek mi olur?”

 

Jiang Chen’in kendisini reddetmesinden korkuyor gibi görünüyordu: “Sen de karşılığında istediğin şeyi benden dileyebilirsin.”

 

Jiang Chen gülümsedi: “Aziz seviyeli bir Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını üretmek için gerekli içerik malzemelerini toparlamak oldukça zor. Bu iş için şansın yardımı da lazım. Sadece araştırarak bu işi yapmak zor. Fakat eğer ileride bunu yapmak için bir fırsat doğarsa, Onurlu Baş Usta için bir şişe aziz seviyeli Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı üretmek benim için zor olmaz. Ayrıca karşılığında bir şey de istemem.”

 

“Harika! Karşımda oturup kendi çıkarlarını zerre kadar düşünmeyen bir gencin böyle konuşması harika! Jiang Chen, sen kesinlikle diğerlerinden farklısın.” Yaşlı eğitmen kahkahalarla güldü: “Duyduğuma göre sen Gök Ağacı Krallığı’na geleli iki aydan fazla olmamış, öyle mi?”

 

“Evet.”

 

“Böylesine küçük bir zaman diliminde böylesine büyük kargaşa yarattın ha?” Eğitmen Ye bıyık altından hafifçe gülümseyerek konuşmuştu.

 

“Küçüğünüz inatçı bir karaktere sahip ve büyüğünün uyarısını dikkate alacak.” Jiang Chen yaptığı işleri saklayacak değildi.

 

“Hmm, gençlerin biraz vahşi ruh halinde olmaları normal. Henüz gençken çekingen ve korkak davranırsan ileride nasıl bir başarı yakalamayı bekleyebilirsin ki? Jiang Chen, ne olursa olsun senden bir tek isteğim var.”

 

“Nedir?” Jiang Chen şaşkınlık içinde iç çekti.

 

“Gönlünden ne geçiyorsa onu yap! Kalbinde neyin sesi varsa onu dinle! Hiç kimse tarafından baskı altında tutulmayı kabul etme. Ne gibi zorluklarla karşılaşacağını umursamadan hareket et. Benim fark ettiğime göre senin içinde büyük bir güç potansiyeli saklı. Bu öyle bir güç ki ben bile bu gücü delmekte başarısız oldum. Eğer çevreden gelecek baskılara boyun eğersen bu senin gelişimini engellemekle kalmaz, aynı zamanda dezavantajlı durumlar yaratır. Eğer çevrene boyun eğersen beni hayal kırıklığına uğratırsın.” Yaşlı eğitmen kederli konuşuyordu: “Bunun sebebi özellikle sana Gök Ağacı Krallığı’nın madalyonunu vermemdir.”

 

Jiang Chen’in gözlerinde derin düşünceli bir ifade vardı. Eğitmenin kendisine yardım etmek için çaba sarf ettiğini fark etmişti.

 

Söylemek gerekirdi ki, Eğitmen Ye Jiang Chen’in içindeki cevheri görmüş ve üzerine vazife olmadığı halde ona bildiklerinden ve tecrübelerinden bir şeyler katmak istemişti.

 

“Pekâlâ, küçük Dan, misafirimizi yolcu et.” Eğitmen elini salladı ve arkasını dönüp uzaklaştı.

 

Jiang Chen Dan Fei’yi çıkışa doğru takip ederken eğitmenin sözlerini düşünüyordu.

 

“Jiang Chen, sen gerçekte neyin kıymetli olduğunu anlamıyorsun. Birçok insan Baş Usta’yı ustası olarak görmek için can atıyor ve sen gerçekten de bunu kabul etmedin.” Dan Fei’nin sesinde belli belirsiz bir kınama ve eleştirme vardı.

 

Jiang Chen’in elinden kederlice gülümsemekten başka bir şey gelmedi. Biliyordu ki yaptığı hamleler dışarıdan bakan insanlara oldukça gururlu ve kibirli gözükebiliyordu. Bu kadın, eğitmeni kutsal kişi olarak görüyordu, doğal olarak Jiang Chen onurlu ustayı reddettiğinde Jiang Chen’e karşı iyi bir tavır sergilemiyordu.

 

“Siz şu anki halinizle iyi olduğunuzu sanıyorsunuz ama Baş Usta’nın yardımı ve koruması olmadan, başkentte adım atmanız bile zor. Yakında Ye Dai ve ekibinin sizi ortadan kaldıracağına şüphe yok.”

 

Dan Fei hala Jiang Chen’in hatalı olduğunu vurgulamaya çalışıyordu.

 

O esnada ana kapıya ulaşmışlardı.

 

“Kız kardeş Dan Fei, burada ayrılalım, daha fazla zahmet etmeyin.” Jiang Chen artık Dan Fei’nin kendisinin kusurlarını anlatır şekilde konuşmasına dayanamayacaktı.

 

Dan Fei homurdanır şekilde konuştu: “Zaten sana dışarıda da eşlik edecek değilim, bunu söylemene gerek yoktu.”

 

Jiang Chen güldü, biliyordu ki bu kadın bilerek kusur bulmaya çalışıyordu.

 

Jiang Chen’in aklına bir şey geldi ve elini cebine atarak bir şey çıkardı: “Kız kardeş Dan Fei, bugün anladık ki ben kendim için neyin yararlı olduğunu bilemeyen birisiyim. Sen asil ve yüce gönüllü birisin, lütfen böyle basit bir mesele için sinirlenme. Benim yanımda üstün seviyeli bir ilaç var, bu ilaç genç görünüşü sabit tutmaya yarar. İlacın adı Dört Mevsimli Sonsuz Bahar İlacı. Kötü bir yan etkisi de yok. Bu kız kardeş Dan Fei için. Umarım sonsuza dek genç kalırsın ve bu görünüşün gökler kadar uzun sürer.”

 

Jiang Chen elindeki ilaç şişesini Dan Fei’nin narin eline bıraktı ve arkasını dönüp uzaklaştı.

 

Dan Fei Jiang Chen sokağın diğer tarafına geçip gözden kaybolmadan önce tepki vermek için gerekli süreyi bulamadı. Elindeki ilaç şişesine bakarken irrite olmuş gibiydi: “Bu genç nasıl hamle yapacağını biliyor. Ne demek genç görünme ilacı? Ben yaşlı mı görünüyorum yani? İlaç kullanacak kadar yaşlı mı?”

 

Kapıyı kapatıp arkasını döndü, yürürken öfkeli bir şekilde yan tarafta duran çöplüğe ilaç şişesini fırlattı.

 

Jiang Chen’e karşı garezi yoktu ama içinde biraz öfke vardı. Bu öfkenin sebebi Jiang Chen’in ustanın teklifini reddetmesi miydi yoksa başka bir şey miydi kimse bilemezdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44743 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr