Bölüm 179: Baş Usta’nın Şaşkınlığı ve Değerli Hediye

avatar
3538 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 179: Baş Usta’nın Şaşkınlığı ve Değerli Hediye


Ye Dai de dâhil olmak üzere herkesin aklında benzer düşünceler vardı. Jiang Chen’i sorgulamak için başka hiçbir şey akıllarına gelmiyordu.

 

Bundan dolayı herkes stresli hissediyordu. Neden böyle şanslı olaylar onların başına değil de Jiang Chen’in başına geliyordu?

 

Neden Doğu Krallığı gibi küçük bir krallığın dükünün oğlu böyle talihli olaylar yaşıyordu?

 

“Eğer böyle talihli bir olay benim başıma gelseydi kesinlikle tüm gücümle bundan faydalanırdım. Gök Ağacı Krallığı’ndaki statümü ve kimliğimi kullanarak çok daha fazla gelişir ve yüksek mevkilere ulaşırdım.” Herkesin aklındaki düşünce buydu.

 

Böyle büyük bir talihin önemsiz bir karakter olan Jiang Chen’in başına gelmesi acınası bir durumdu.

 

Eğitmen Ye’nin yüzünde endişeli bir bakış vardı: “Yani bu durumda, benim Anka-Ejderim erkek olduğu için kullanışsız mı demek?”

 

“Hiç de değil. Onu kısırlaştırın, tek seferde bu problemi kökten çözmüş olursunuz. İşin aslında, büyük şahıslar tarafından yetiştirilen çoğu Anka-Ejder erkek cinsiyetindedir. Dişi Anka-Ejderler çok daha nadir bulunur. Dişi bir Anka-Ejdere sahip olmak şanslı olmanın en üst seviyesidir. Eğer bir erkek Anka-Ejder bir dişiyle beraber yaşarsa üreme işlemi gerçekleşir ve bu olay erkeğin ölümüyle sonuçlanır fakat eğer elinizdeki erkek kısırlaştırılırsa daha uzun yaşar ve daha ileri derecede eğitilebilir. Bu söylediklerim, sayısız büyük kişilerin binlerce yıldır yaptığı sayısız deneylerin sonuçları.”

 

Ye Chonglou iç çekerek: “Yaşça ilerlemek birinin isteklerini anlayabilmek için önemlidir. Senin sözlerin yüzyıllarca kitap okumaktan elde edilecek bilgilerle eşdeğerde. Jiang Chen, ben senin sözlerinden kesinlikle bilmediğim şeyler öğrendim.”

 

Sahnenin alt kısmındaki herkes bu sözleri duyunca şaşkınlıktan küçük dillerini yutacaklardı. Bu sözleri gerçekten de yaşlı onurlu usta mı söylemişti? Yaşlı usta adeta bir öğrenci gibi, Jiang Chen’e kendisine verdiği bilgiler için teşekkür ediyordu.

 

Bu… Bu daha önce duyulmamış bir şeydi!

 

“Jiang Chen, ben kimseye iyilik borcum olmasından hoşlanmam. Fakat önceden söz verdiğim gibi, sana bir iyilik borcum var. Dan Fei, git ve daha önceden hazırladığım hediyeyi getir. Hediyeyi benim minnettarlığımın bir göstergesi olarak Jiang Chen’e ver. Jiang Chen, aynı zamanda benden bir iyilik isteme hakkın var, sana bunu borçluyum. Ne istediğin fark etmez, Gök Ağacı Krallığı’nın sınırlarında yapılacak bir şey olduktan sonra var gücümle bu isteğini yerine getirmeye çalışacağım.”

 

Dan Fei parlayan gözlerle gülümsüyordu. Jiang Chen’e kısa bir bakış attıktan sonra arkasını dönüp içeriye doğru ilerledi.

 

Sahnenin altındakiler o anki şaşkınlıklarıyla dışarıdan duyulabilecek şekilde yutkunuyorlardı.

 

Jiang Chen denen adam böyle basit sözlerle onurlu ustayı ikna mı etmişti? Onurlu usta bu adamın sözlerinin doğruluğunu tartmadan öylece kabul mü etmişti?

 

Jiang Chen de gülümsüyordu: “Onurlu ustam, benim sözlerimin doğrulanmasını beklemeyecek misiniz? Ya sizi kandırıyorsam?”

 

“Haha! Eğer senin gibi genç birisi böylesine mantıklı ve tutarlı yalanları ardı ardına uydurabiliyorsa, sen gerçekten yetenekli birisin demektir. Eğer sen beni kandırdıysan, ben enayilik ettiğimi kabul ederim. Birisi ne kadar uzun süre yaşarsa, yalanlara inanma şansı da o kadar düşük olur. Jiang Chen, sen yalan ya da doğru söylüyor olabilirsin, fakat iki şekilde de benim gözümde başarılı birisi sayılırsın.”

 

Jiang Chen istemsizce güldü. Bu yaşlı usta küçümsenecek birisi değildi. Ustanın sözleri daha önce duyulmamış cinsten ve ilginçti, fakat Jiang Chen ustanın sözlerine anlam verebiliyordu.

 

Onurlu usta büyük bir karakterdi ve onu kandırmak hiç de kolay olmazdı. Zaten Jiang Chen’in sözlerinin doğruluğunu anlamak için yapması gereken sadece hayvanın bazı biyolojik tepkilerini ölçmekti.

 

Birinci prens Ye Dai’nin kalbinde öldürme arzusu gittikçe güçleniyordu: “Bu Jiang Chen denen çocuk bir iki güzel laf söyledi diye Eğitmen Ye’yi kendisine hemen inandırdı. Özenerek planladığım her şey boşa gitti! Jiang Chen, benim planlarımı her seferinde batırıyorsun! Sen gerçekten de Gök Ağacı Krallığı’nda barınmamalısın!”

 

Lu Wuji’nin içindeki öfke onun hem kıskanmasına hem de sinirlenmesine sebep olmuştu: “Bu Jiang Chen denen çocuk onurlu ustayı bile kendine inandırdı. Baş Usta yaşı ilerleyince saflaştı mı yoksa? Böylesine saçmalıklara nasıl inanabilir? Bu çok kötü, belli ki Jiang Chen Eğitmen Ye’nin kendisini mürit olarak yanına almasını istiyor. Bu durum benim için çok talihsiz olur. İleride onu baskı altına almak oldukça zorlaşır.”

 

Ortamdaki herkes bu olayı düşünüyordu. Bazıları Jiang Chen’i kıskanırken bazıları ise ona hayranlık besliyordu. Bazıları Jiang Chen’in bilgilerinin sadece şanstan doğduğunu düşünürken bazıları ise onun bilge birisi olduğunu düşünüyordu.

 

Ye Rong bile yarı heyecanlı yarı kıskanç hissediyordu.

 

Heyecanlı hissetmesinin sebebi yanında misafir olarak getirdiği takipçisinin birinci prensi ve onun yanındaki grubu alt etmesiydi. Yapılan iki etkinlikte de birinci prensi baskı altına almıştı.

 

Kıskanmasının sebebi ise Jiang Chen’in Eğitmen Ye’den bir iyilik borcu kazanmış olmasıydı. Eğer bu iyilik borcu Ye Rong’un eline geçseydi veliaht prens olma yolunda eline oldukça güçlü bir fırsat geçmiş olurdu.

 

Böyle düşünmesine rağmen, kesinlikle bu iyilik borcunu Jiang Chen’in elinden almayı düşünmemişti.

 

Biliyordu ki Jiang Chen ile düşmanca değil, dostça bir ilişki kurması daha çok işine yarardı. Eğer Jiang Chen ile araları bozulursa biliyordu ki ileride bu durum daha büyük sıkıntılar doğurabilirdi.

 

Bir süre sonra avluya doğru yaklaşan Dan Fei’nin cazibeli vücudu yine göründü.

 

“Baş Usta, işte hediye burada.”

 

Baş Usta elini sallayarak: “Onu Jiang Chen’e ver.”

 

Dan Fei kafasını salladı ve elindeki yeşim taşından yapılma tepsinin içindeki hediyeyi Jiang Chen’e uzattı: “Jiang Chen, bu Gök Ağacı Krallığı’nın madalyonudur. Her on yılda sadece bir tane üretilir.”

 

Sahnenin altındaki herkesten şaşkınlık gözlemleniyordu, herkesin aklında aynı cümle vardı: “Gök Ağacı Krallığı madalyonu mu?”

 

Prenslerin bile yüzlerindeki ifade fark edilir biçimde değişmişti.

 

Onurlu ustanın böylesine değerli bir hediye vereceğini hiçbiri düşünmemişti.

 

Herkes biliyordu ki Gök Ağacı Krallığı’nın kralı bile bu madalyonu öylece bir başkasına verecek otoriteye sahip değildi. Bu madalyonun yapımında iki tarafın otoritesi geçerliydi, Kıymetli Ağaç Topluluğu ve Eğitmen Ye. Sadece bu iki taraftan onay geldiği zaman kral bu madalyonun üretimi için emir verirdi. Kralın, Kıymetli Ağaç Topluluğunun ve Eğitmen Ye’nin kendilerine özgü sembolleri bu madalyona işlendikten sonra bu madalyon efektif olurdu.

 

Aslında bu madalyonun on yılda bir üretildiğini söylemek iyimser davranmaktı. Bazen bir kişiye bu madalyonun verilmesi otuz yılı geçebiliyordu.

 

Bu madalyonu alan kişi Gök Ağacı Krallığı’nda neredeyse her istediğini yapabilirdi. Kralı gördüğünde boyun eğmek zorunda değildi ve istediği her vakit Eğitmen Ye’yi ziyaret edebilirdi. En önemlisi ise, Kıymetli Ağaç Topluluğu’na girmeyi garanti etmese de, kişinin topluluğa girme şansını kat kat arttırıyordu.

 

Gök Ağacı Krallığı’nda sayısız soylu kişi vardı fakat neredeyse otuz yıldır hiç kimse madalyona sahip olmamıştı.

 

Ve böyle bir günde, böyle bir etkinlikte, madalyonlardan biri ortaya çıkmış ve daha Gök Ağacı Krallığı’na iki ay önce gelmiş bir yabancıya erilmişti.

 

Bu durum herkesin kalbinde bir bomba etkisi yaratmıştı.

 

Ejder Dişi muhafızlarının ruh âleminin birinci seviyesindeki generali Xin Wudao bile kıskanç bakışları ile Jiang Chen’i delip geçmeye çalışıyor gibiydi.

 

Xin Wudao biliyordu ki eğer Jiang Chen’i hemen öldürmezse ileride onu baskı altında tutmak çok zor olacaktı: “Jiang Chen’i müsabaka için kışkırtmalıyım ve hemen öldürmeliyim.”

 

“Jiang Chen! Sen Gök Ağacı Krallığı’nın madalyonunu için gerekli erdeme ve hakka sahip değilsin!” Birinci prens Ye Dai’nin sesi oldukça öfkeli çıkmıştı.

 

Lu Wuji kıskançlıkla hain planlar kuruyordu: “Bu aptal Jiang Chen gerçekten de şanslı birisi. Bu iş böyle olmaz, ne yapıp edip bu adamı öldürmeliyiz. Eğer Jiang Chen ölmezse ileride başkentte barınmamız sıkıntı olacak.”

 

Bırakın Jiang Chen’in rakiplerini, kendi arkadaşları Tian Shao ve Lin Qianli de onun oldukça şanslı birisi olduğunu düşünüyordu.

 

Fakat yine de, Jiang Chen’i kıskanmak yerine ona hayranlık duyuyorlardı. Sonuçta, Jiang Chen’in sayesinde bugün başarı elde etmişlerdi. Eğer onun yardımı olmasa Baş Usta’ya nasıl danışabilirlerdi?

 

Ortamdaki en heyecanlı kişi Jiang Chen değil, Ye Rong’du.

 

Yanında getirdiği misafiri Gök Ağacı Krallığı’nın madalyonunu kazanmıştı. Bu akla hayale sığmayacak cinsten bir onurdu. Sonuçta insanların gözünde Jiang Chen, Ye Rong’un adamlarından biriydi.

 

Bu olayın yaşanması, bir prens olarak Ye Rong’un statüsünü daha da üst seviyelere taşıyacaktı.

 

“Jiang Chen, bu madalyon otuz yıldır ortaya çıkmamıştı, onurlu ustaya teşekkür etmelisin.”

 

Ye Rong Jiang Chen’in çok da heyecanlanmadığını görünce onu uyarmıştı.

 

Jiang Chen kibirli davranıp bu hediyeyi reddedecek birisi değildi. Çevresindeki kişilerin tepkilerine bakarak bu madalyonun değerli bir şey olduğunu anlamıştı.

 

Yeşim taşı tepsinin içindeki madalyonu aldı ve: “Baş Usta, ben bu hediyeyi alıyorum ama vicdanım rahat etmiyor.”

 

Yaşlı Eğitmen mutlu bir şekilde: “Hayır hayır, vicdanın rahat olmalı. Oh tabii, kurallara göre Jiang Chen, sen benden bir de iyilik istemelisin. Lütfen gönlünden geçeni söyle bana.”

 

Görülüyordu ki yaşlı usta bu iyilik yapma konusunda istekliydi.

 

Sanki iyilik borçlanmıyor da, isteyerek Jiang Chen’e iyilik yapmaya çalışıyor gibiydi. Yaşlı ustanın oldukça mutlu olduğu buradan da belli oluyordu.

 

Jiang Chen ile konuşurkenki ses tonu onu cesaretlendirmeye çalışıyor gibiydi, sanki onun kendisinden alacağı iyiliği Jiang Chen’den daha çok istiyor gibiydi.

 

Ye Rong o esnada Jiang Chen’in bakışlarını yakaladı ve onu cesaretlendirmek için elleriyle bir hareket yaparak iyilik istemesini anlattı.

 

Jiang Chen Ye Rong’un bu hareketini görmemişti, yaşlı ustaya dönerek: “Herhangi bir şey isteyebilir miyim, ne olursa yani?”

 

“Hiçbir şey imkânsız değildir, yeter ki benim gücümün yeteceği bir şey olsun.”

 

Jiang Chen kafasını salladı: “Pekâlâ, o hâlde onurlu ustanın güç sınırları içerisinde düşüneceğim, bir Ejder Dişi muhafızına emir vermek sizin için problem olmamalı öyle değil mi?”

 

“Ejder Dişi muhafızı mı?” Yaşlı usta şaşırmıştı ve biraz da hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

 

Dan Fei de o sırada çekici gözleriyle Jiang Chen’i izliyordu, ne isteyeceğini merak ediyordu, Jiang Chen’in söylediklerini duyunca dudakları titremiş ve şaşırmıştı.

 

Dan Fei de aynı zamanda hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

 

Ne yani, Jiang Chen Ye Chonglou’nun kendisini müridi olarak yanına alması için iyilik istemeyecek miydi?

 

Herkes biliyordu ki Eğitmen Ye’nin müridi olabilmek için ağlayarak yalvaran sayısız insan vardı.

 

Ortamdaki herkes Jiang Chen’in, onurlu ustayı kendi ustası saymak için bir iyilik dileyeceğini düşünmüştü.

 

Fakat Jiang Chen bu konuyu hiç açmamış ve Ejder Dişi muhafızlarından bahsetmişti. O sırada Xin Wudao’nun aklına bir şey geldi ve yüzü kederli bir ifade adlı.

 

“Baş Usta, benim adamlarımdan ikisi başkente henüz geldiler ve kuralları tam olarak bilmiyorlardı. Onlar Ejder Dişi muhafızları tarafından tutuklandı. Aslında büyük bir suçları olduğuna inanmıyorum fakat General Xin Wudao onların kesinlikle idam edileceklerini söyledi. Ben bu krallığın kanunlarına az da olsa aşinayım, fakat başkentte evcil hayvanlar üzerinde seyahat etmenin ölümle cezalandırıldığını da bilmiyordum.”

 

Tian Shao Jiang Chen’in bu sözlerini duyunca hemen kendisi de bir şeyler söyledi: “Kayıtlı olmayan bir hayvan başkentte ulaşım aracı olarak kullanılamaz. Fakat yine de, bu hiç de ciddi ve ağır bir suç değil. Eğer tutuklandılarsa, en ağır ceza para cezası ve üç günlük hapis suçu olmalı. Eğer suç tekrarlanırsa, suçlu kişi bir yıl hapis cezası alır.”

 

Baş Usta durumu anlamıştı ve kaşları çatık bir şekilde Ye Dai’ye dönerek: “Ye Dai, bu işe sen bak! Jiang Chen’in adamlarını hemen bana getir.”

 

Ye Dai oldukça kederlenmişti fakat karşısında konuşan kişi Baş Usta’ydı. Nasıl ona karşı çıkabilirdi ki?

 

Eğer bunu kabul etmezse, bu durumda ustasına itaat etmiyor demekti. Eğer Ejder Dişi muhafızlarının işine karışamayacağını söylese, bu sefer de güçsüz bir kişi olarak görülürdü. Eğer Ejder Dişi muhafızlarına bile sözünü geçiremiyorsa, herkes onun gücünden şüphe ederdi.

 

“Wudao! Onları buraya getir hemen!” Ye Dai sert bir emir vermişti.

 

Xin Wudao o kadar sinirlenmişti ki neredeyse kan kusacaktı. Nihayetinde Jiang Chen’i baskı altında tutacak bir iş başarıp Qiao Shan ve Qiao Chuan’ı tutuklamıştı. Bu olayı, Jiang Chen’i kontrol edebilmek için kullanmayı istiyordu.

 

Kim düşünürdü Jiang Chen’in tek bir hamleyle Xin Wudao’nun bu planlarını devirebileceğini?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr