Bölüm 166: Koruyucu Ruh Kralının Doğum Günü Ziyafeti

avatar
3506 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 166: Koruyucu Ruh Kralının Doğum Günü Ziyafeti


Ye Chonglou ismi Gök Ağacı Krallığı’nda çok iyi bilinen bir isimdi. En yaşlı kişilerden, konuşmayı yeni öğrenen çocuklara kadar herkes bu ismi biliyordu.

 

Aslında sadece dünyevi işlerle pek alakası olmayan yaşlı bir adamdı. Kendisini çiçeklerin solup tekrar açmasını izlemekle meşgul eden işsiz ve başıboş bir adamdı. Kendini şehirden gizlemiş birisi.

 

Fakat yine de, bu adamın isminden bahsedildiği zaman şehirdeki herkes saygılı şekilde olduğu yerde doğruluyor ve ciddi şekilde sohbete devam ediyordu.

 

Çünkü bu isim Gök Ağacı Krallığı’nda bir abide sayılırdı, bir tür totem gibiydi.

 

Gök Ağacı Krallığı’nın bütün prensleri onu ‘Eğitmen’ ya da ‘Öğretmen’ olarak biliyordu.

 

Şu anki kral bile, daha önceden prens olduğu zamanların verdiği alışkanlıkla ona ‘Öğretmenim’ diye sesleniyordu.

 

ÇN: *Tutor (Eng) = Eğitmen (Tr)

 

Söylemek gerekirdi ki Eğitmen Ye, kendi bilgilerini hanedan ailesinden prenslere nesiller boyunca aktarmıştı. Kaç nesil boyunca eğitim verdiğini ve Eğitmen Ye Chonglou’nun kaç yaşında olduğunu kimse bilmiyordu.

 

Yıllar boyunca süregelen bilgi mirası ve birikimi Ye Chonglou’nun bugünkü hâline gelmesine yardımcı olmuştu. Kendini her ne kadar dünyevi işlerden soyutlamış olsa da, dünya üzerinde hâlâ onunla yarışabilecek kimse yoktu.

 

Ye Chonglou’nun belirli bir hobisi yoktu. Sadece minik bir alışkanlığı vardı, yılda bit defa doğum gününü kutluyordu.

 

Sırf bu alışkanlık için Gök Ağacı Krallığı’nın hanedanı Eğitmen Malikânesini inşa ettirmişti.

 

Bu malikâne yılda bir defa kullanılıyordu ve o da sadece doğum gününü kutlamak içindi.

 

Jiang Chen Gök Ağacı Krallığı’nda doğmadığı için Eğitmen Ye hakkında direkt bilgilere sahip değildi. Bu nedenle, dördüncü prens ve diğerlerinin bu doğum günü davetine özenli şekilde hazırlandıklarını görünce şaşırmıştı.

 

“Genç kardeşim Jiang Chen, demek buradasın. Gel hadi, seni tanıştırayım.” Ye Rong Jiang Chen’i görünce sevinçle karşılamıştı: “Sen zaten Tian Shao ile eski arkadaşsın. Tian Shao da Eğitmen Ye’ye doğum günü hediyelerimizi sunarken bize eşlik edecek.”

 

Ye Rong başka bir genç adamı göstererek: “Lin Qianli, Güney Gök Kubbe Sarayı’nın ham öğrencisi. İkinizin yaşları birbirinize çok yakın, daha iyi anlaşacağınızı düşünüyorum.”

 

Lin Qianli’nin ifadesi soğuktu, dışarıdan bakıldığında yapılacak ilk gözlem, onun bir heykel olduğu yönündeydi.

 

Jiang Chen bu adamı görünce anladı ki kibirli birisiydi. Kibarca gülümseyerek: “Ben de sizinle tanışmak için bekliyordum.”

 

Başka birisi olsa bu kibar sözlere yine kibar şekilde cevap verirdi. Fakat Lin Qianli soğuk bir ifadeyle: “Sen Doğu Krallığı’ndan henüz bir ay önce geldin ve bu bizim ilk karşılaşmamız. Neden benimle tanışmak için bekliyordun ki?”

 

Jiang Chen istemsizce güldü. Belli oluyordu ki bu Lin Qianli isimli kişi gizemli ve insanlardan uzak durmayı seven birisiydi. Fakat insanlardan uzak durması yetmiyor gibi, biraz da düşmanca ve gücendirici şekilde konuşuyordu.

 

“Güney Sarayı’nın muhteşem şöhreti herkes tarafından çok iyi biliniyor ve tabii ki ben de bu şöhrete hayran kaldım.” Jiang Chen kestirip atmıştı cümlesini, madem bu eleman böyle isteksiz birisiydi onunla konuşarak daha fazla zaman israf etmek istemiyordu.

 

Ye Rong Lin Qianli’nin böyle davranacağını düşünmemişti, ona dönerek: “Qianli, sen de Jiang Chen’i tam olarak tanımıyorsun. İleride onunla daha fazla zaman geçirdiğinde göreceksin ki, onunla arkadaşlık kurmak değerli bir şey.” Daha sonra Jiang Chen’e dönerek: “Jiang Chen, Qianli dışarıdan soğuk birisi gibi gözükebilir ama onu tanıyınca içeriden aslında sıcak bir kişiliği olduğunu göreceksin.”

 

Ye Rong ortamı yumuşatmak için hamlesini yapmıştı.

 

Aynı zamanda Tian Shao da ortamdaki buzları eritmek için: “Evet, evet. Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır. Qianli, Jiang Chen, ben ikinizden de biraz büyüğüm ve insanları gözlemlemekte biraz daha iyi sayılırım. Size söz veriyorum birbirinizle biraz daha vakit geçirdikten sonra, birbirinizi tanıdıktan sonra çok iyi iki arkadaş olacaksınız.”

 

Lin Qianli kayıtsızca gülümseyip yorum yapmaktan kaçındı.

 

Jiang Chen de hafifçe omzunu silkerek, yorum yapmamayı tercih etti. Arkadaşa ihtiyacı olan birisi değildi, özellikle de kendisine sıcakkanlı yaklaşıldığı hâlde soğuk tavırla karşılık veren bir arkadaşa.

 

“Pekâlâ, vakit neredeyse geldi. Hadi gidelim.”

 

Ye Rong’u tanımayan birisi bile ona baktığında bu doğum günü daveti için biraz fazla itinalı hazırlandığı yorumunu yapabilirdi. Giydiği kıyafet çok havalı bir şey değildi fakat aynı zamanda krallığın hanedan ailesinden olduğunu da gizlemiyordu. Davet için gerekli seviyenin biraz üzerinde bir kıyafet tercih etmişti.

 

Ye Rong’un ruh hâli Jiang Chen ile sohbete dalınca çok daha iyi duruma geldi.

 

“Küçük kardeşim Jiang Chen, Gök Ağacı Krallığı’nda bir sürü festival olur. Dilek Kulesi, Kıymetli Ağaç seçmeleri bunlardan bazıları ve tabii ki Eğitmen Ye’nin doğum günü de bunlardan birisi.”

 

Tian Shao Jiang Chen ile oldukça iyi geçiniyordu. Nihayetinde beraber bir belaya bulaşmışlardı ve yine bu beladan beraberce çıkmışlardı. Zaten sonuç olarak Yardımcı General rütbesine erişmesinde Jiang Chen’in etkisi vardı.

 

Bu nedenle Tian Shao, yol boyunca Jiang Chen’e tur rehberliği yapmakta oldukça hevesli görünüyordu.

 

“Eğitmen Ye, şöhrete ve mal varlığına önem vermeyen birisi. Her yıl doğum gününü kutlar ve bu sayede Gök Ağacı Krallığı’nın genç nesillerini gözlemler. Bundan dolayı doğum gününe davet alan kişiler genellikle otuz yaşın altındaki genç isimlerdir. Fakat tabii ki davet alan kişilerin yanlarında getirecekleri misafirler için böyle bir yaş sınırlaması yok.”

 

“Bu fırsat çok nadir ele geçen fırsatlardan birisi. Gök Ağacı Krallığı’nda Eğitmen Ye’nin doğum günü davetiyesini alanlar onurlandırılmış sayılır.”

 

“Genç kardeşim Jiang Chen, bu davete gittiğimiz için kendini kötü hissetme. Eğitmen Ye aslında halkın ne düşündüğünü çok önemsemeyen birisi. Onun insanları ve olayları gözlemleme yeteneği oldukça gelişmiştir. Ölüm, doğum ve statü gibi kavramlar onun için çok şey ifade etmez. Onun zihniyetine göre, bir prensle sıradan bir kişi arasında fark yoktur.”

 

Bir krallığın en üst noktalarından birinde olan birisinin böylesine kendine özgü düşünce yapısı olması Jiang Chen’in garibine gitmemişti.

 

“Tahminime göre birinci prensin yanında getireceği misafirler senden çok hoşlanmayacaklardır Jiang Chen, mental olarak kendini hazırlamalısın.”

 

Jiang Chen’in Ejder Dişi ile olan meselesi oldukça büyük bir sansasyon yaratmıştı. Lu Wuji neredeyse canından olacaktı. Bundan dolayı Lu Wuji’nin arkasındaki güç olan birinci prens mutlaka gücenmiş olmalıydı.

 

“Jiang Chen, endişelenmene gerek yok. Eğer birinci prensin aklında bir hamle yapmak varsa bile, Eğitmen Ye’nin yanındayken bu hamleyi kesinlikle yapamaz.” Ye Rong Jiang Chen’in konuşmadığını görünce onu rahatlatmak için kendisi konuşmuştu.

 

Jiang Chen hafifçe gülümseyerek: “Madem buraya kadar geldik, davete girip eğlenelim. Endişelenecek bir durum yok.”

 

 

Eğitmen malikânesinin geniş bahçesi, başkentin içinde tecrit edilmiş ve iyi korunan bir yer.

 

Dört kişilik grup eğitmen malikânesinin girişine yaklaştı.

 

O sırada malikânenin girişinde bir telaş, kargaşa ve gürültü vardı. Davet almış olan her genç kişi kendine çekidüzen verip iyi kıyafetlerini giyerek gelmişlerdi.

 

Kapının önünde küçük yapılı, zarif ve narin vücutlu bir kadın duruyordu. Çok az bir makyaj yapmıştı ve gelen insanları karşılarken takındığı gülümseme ile hevesli misafirperverliğini gösteriyordu.

 

“Jiang Chen, oradaki kadının ismi Dan Fei. Eğitmen Ye onu daha gençken evlat edindi. Aslında kendisi Eğitmen Ye’nin öğrencisi fakat Eğitmen Ye ona tıpkı torunu gibi davranıyor. Ona oldukça düşkündür.”

 

Tian Shao Dan Fei’yi tanıtırken sesini olabildiğince kısık çıkarmaya çalışmıştı, belli ki bu kadından korkuyordu.

 

Jiang Chen Tian Shao’nun bu şekilde konuştuğunu duyunca kafasını kaldırıp Dan Fei’ye bir bakış attı.

 

Beyaz, neredeyse saydam bir cilde sahip olan bu kadının kaşlarında ince bir makyaj vardı. Kadının hareketlerinden bir süper kadın havası seziliyordu. Jiang Chen’e bu kadınla uğraşmanın akılsızlık olacağı hissini vermişti.

 

“Küçük kardeşiniz Ye Rong, büyük kardeşi Dan Fei’yi selamlar!” Dördüncü prens Ye Rong’un sesi oldukça cana yakın çıkmıştı. Sanki eski bir arkadaşı selamlıyor gibiydi.

 

“Ye Rong! Seni küçük maymuncuk! Aylardır seni görmüyorum ve biraz boyun uzamış gibi!” Dan Fei isimli bu kadın neredeyse Gouyu ile aynı yaşlardaydı ve bu nedenle Ye Rong’dan yaşça büyük olmalıydı.

 

“Büyük kız kardeşim Dan Fei, beni hâlâ eskiden çağırdığın gibi çağırıyorsun, fakat kardeşinin artık büyüdüğünü unutuyorsun.” Ye Rong biraz alınmış gibiydi fakat hareketleriyle aslında içten içe mutlu olduğunu gösteriyordu.

 

Dan Fei başını öne eğerek bir kahkaha attı, ensesindeki kar beyazı cildi ortaya çıkmıştı ve oldukça cezbediciydi.

 

Parmağını kaldırıp dostane şekilde Ye Rong’un burnuna dokundu: “Hadi acele edin de içeri girin, büyük kardeşlerin çoktan geldiler bile.”

 

Ye Rong gülerek: “Büyük kardeş Dan Fei, Eğitmenimizin sağlığı nasıl?”

 

“Evet, sağlığı gayet yerinde. Fakat son zamanlarda bazı meseleler üzerine çok düşünüyor. Ama doğru ya, sen bu meselelerin ne olduğunu biliyorsundur zaten!”

 

Dan Fei Ye Rong’un yanında getirdiği misafirlere bir göz attı. Badem şeklindeki cazibeli gözleri Jiang Chen’e rastladığında biraz şaşırmış gibiydi.

 

“Ne oldu ki?” Ye Rong önemli bir şey kaçırdığını sanarak heyecanla sordu.

 

Dan Fei ellerini iki yana açarak: “Pekâlâ, öncelikle içeri geçin, daha sonra fırsatını bulduğumuzda konuşuruz. Gelen diğer misafirlerimizi de karşılamam gerekiyor.”

 

Ye Rong endişeli bir ifadeyle: “Pekâlâ büyük kız kardeşim Dan Fei, fakat daha sonra bana anlatmalısın, eğitmenimiz bana karşı zamanında çok iyi davrandı, ben de şimdi onun sırtındaki yüklerin birazını paylaşmalıyım.”

 

Dan Fei hafifçe iç çekti ama hiçbir şey söylemedi.

 

Ye Rong Dan Fei’nin karakterini biliyordu, hiçbir şey söylemeden Jiang Chen ve diğerlerini içeriye yönlendirdi.

 

Kapıdan geçtikten sonra, geniş ve ferah bir bahçe ile karşılaştılar. Oldukça geniş bir yerdi ve bir bahçe düzeni şeklinde tasarlanmıştı. Güzel bir çocuk parkına benziyordu.

 

Yapay şekilde inşa edilmiş dağlar, köşkler, akarsular ve köprüler vardı.

 

Krallığın her tarafından davete gelmiş olan elit öğrenciler ikili üçlü gruplar hâlinde kümelenmişlerdi, birbirleri arasında konuşuyor, gülüşüyorlardı. Ortamdaki herkes dinç ve güçlü ruh hâlindeydi.

 

Gök Ağacı Krallığı on altı krallık arasında en güçlülerden birisiydi. Ortamdaki gençlerin hepsi de güçlü krallığın gençleri olmanın verdiği kendilerine güven hissiyle kaplanmıştı.

 

Bu açıdan bakınca Doğu Krallığı’ndaki soylu genç öğrencilerden daha iyi konumdalardı.

 

Önceki Doğu Krallığı soyluları arasında, böyle bir davete katılmaya hak kazanabilecek kişiler sadece Long ailesinin erkek ve kız kardeşleri olabilirdi.

 

“Gök Ağacı Krallığı’nın böyle güçlü olması boşa değil.”

 

Ye Rong’un misafiri olarak bu davete geldiği için, Jiang Chen kimseyi gücendirmek istemiyordu ve düşük bir profil sergiliyordu.

 

Ye Rong’un neşeli kişili onu krallığın soylu öğrencileriyle bir araya getirmişti, araları çok iyiydi.

 

Bundan dolayı çoğu kişi onları güler yüzle, sevecen şekilde karşıladı.

 

“Dört numara! Hatırladığım kadarıyla sen etliye sütlüye karışmayan, düşük profilli birisiydin. Neden son zamanlarda bu huyundan vazgeçtiğin hissine kapılıyorum ha?”

 

Ye Rong ortamdaki kişilerle hoşça sohbet edip vakit geçirirken bahçenin kenar tarafından birisi alaycı bir ses tonuyla çıkmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr