Bölüm 140: Zorlu Başkente Yerleşme Problemi

avatar
3732 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 140: Zorlu Başkente Yerleşme Problemi


Bam! Ye Rong şarap bardağını vahşice masaya vurdu. “Kuzey Gökkubbe Sarayı mı? Uzunca bir zamandır onların canavarca davrandığını duyuyordum zaten. Varsayıyorum ki saray öğrencileri insanları öldürme ve yağmalama gibi suçlar işliyor. Bu dedikoduların abartıldığını düşünüyordum fakat görüyorum ki abartı değil gerçekmiş. Küçük kardeşim merak etme, bunların suçları artık çok oldu, zaten bunlarla hesaplaşmayı planlıyordum. Bir gün gelecek bu yaptıklarının cezasını çekecekler.”

 

Jiang Chen gülümsedi: “Bunlar bir grup haysiyetsiz palyaço. Kardeş Ye, sen kafana takma. Böyle önemsiz bir meseleyi ben halledebilirim.”

 

“Haha! Doğru söylüyorsun küçük kardeşim, sendeki bu potansiyelle eğer Kıymetli Ağaç Topluluğu’na girebilirsen, ilerde istediğin zaman bu suçlulara cezalarını verebilirsin.”

 

Jiang Chen belli belirsiz bir şekilde başını eğdi, bardağını kaldırdı: “Hadi kardeş Ye, içelim!”

 

Yiyip içerek karınlarını doldurduktan sonra Ye Rong: “Kardeşim, başkente yeni geldiğinden dolayı bazı konularda seni bilgilendirmeliyim.”

 

“Evet, devam et.”

 

“Öncelikle sen benim misafirim ve yoldaşımsın. Bundan dolayı malikânede yaşamazsın. Malikânede yaşayabilmen için ev sahibi ya da çalışan olman lazım. Sonuç olarak misafirler ev sahibi sayılmaz ve çalışan da değillerdir, bu yüzden konaklamak için başka bir yer seçmeniz lazım.”

 

Jiang Chen zaten malikânede kalmayı düşünmemişti. Grubu bu kadar kalabalıkken misafir kalacağı yere çok zahmet verirdi, ayrıca bir başkasının evinde sığıntı gibi yaşamak uygun olmazdı.

 

“Bu kolay iş. Sessiz bir yerde bir ev ve bahçe ayarlarım.” Jiang Chen’in maddi durumu çok iyiydi. Gökağacı Krallığı gibi yabancı bir yerde olsa bile bir ev almak ona pek zor gelmiyordu.

 

Ye Rong burnunu kaşıdı ve kafasını kederli şekilde salladı: “Maalesef bu iş kolay değil. Sırf istedin diye bir ev satın alamazsın.”

 

“Oh? Bir karış toprak bir servete mi mal oluyor yoksa? Toprak çok değerli olduğundan mı evler yüksek fiyata satılıyor?”

 

“Evlerin pahalı olduğundan değil. Senin maddi durumunla alakalı değil. Gökağacı Krallığı’nda öyle istediğin her zaman ev alamazsın. Ev alabilmek için belli bir statü lazım. Senin Doğu Krallığı’nda statün çok yüksek fakat burada, Gökağacı Krallığı’nda statün hiç yüksek değil ve hatta çok düşük seviyede.”

 

Jiang Chen Ye Rong’un açıklamasından sonra nihayet anlamıştı.

 

Gökağacı Krallığı’nda keskin bir statü hiyerarşisi vardı. Uyumlu bir statüye sahip değilsen lüks bir alışveriş yapamazdın.

 

Bu şekilde düşününce Jiang Chen olayı anlamıştı.

 

Aslında bu durum biraz Doğu Krallığı’ndaki duruma da benziyordu. Sıradan insanlar lüks mekânlarda ev satın alamazlardı. İşletme sahipleri veya tüccarlar bile eğer büyük başarılara sahip değillerse veya yüksek statüye sahip değillerse asil ailelerin olduğu bölgelerde yaşayamazlardı.

 

Bu kurallar yazılı kanunlar değildi fakat Doğu Krallığı’nın geleneklerindendi.

 

Gökağacı Krallığı sadece bu gelenekleri yazılı hale getirmişti, Doğu Krallığı’ndan tek farkı buydu.

 

Statü, kişinin yaşayacağı yeri belirleyen bir etkendi ve kimse bu kuralı aşamıyordu. Birinin dünya kadar parası olsa bile bu kurallar gereğince ev alamazdı.

 

Bu durum düşünülünce Gökağacı Krallığı diğer sıradan, yaygın krallıklardan farklıydı. Jiang Chen’in namına uygun olarak Karaay Krallığı ona birinci derece düklük önermişti.

 

Gökağacı Krallığında ise bir prens bile onun ev satın almasına yardımcı olamıyordu.

 

Gökağacı Krallığı’nın sistemi Doğu Krallığı ve Karaay Krallığı’nın sisteminden daha sertti. Buradaki kurallar ve kanunlar daha katıydı.

 

“Kardeşim Ye, statü kazanabilmek için burada ne yapmam lazım?”

 

“Birkaç yol var, sivil ya da askeri bir yüksek makam bunlardan biri. Bu iki yol en hızlı yollardan ikisi. Fakat burada rekabet seviyesi oldukça vahşi. Sivil ya da askeri makamdan başka, en hızlı yollardan biri de topluluklarla alakalı organizasyonlardır. Mesela ilaç sektörü veya silah üretim sektörü. Soylu ailelere kar sağlayacak konular yani. Kıymetli Ağaç Topluluğunun Gökağacı Krallığı’nda dört büyük bölgesi var ve bu bölgeler soylulara büyük kar sağlıyor.”

 

“Dört büyük bölge mi?”

 

“Evet, sen çoktan Kuzey Gökkubbe Sarayı ile tanışmışsın zaten. Saray bu dörtlüden biri. Ayrıca Güney Gökkubbe Sarayı, Qingyang sarayı ve Devasa Hazine Sarayı var.”

 

“Bir Kuzey bir de Güney Gökkubbe Sarayı mı var?”

 

“Evet, Kuzey Gökkubbe Sarayı kuzeyi ve batıyı kontrol eder. Güney Gökkubbe Sarayı ise güneyi kontrol eder. Qingyang Vadisi krallığın merkezini kontrol etmeye çalışır ve son olarak Devasa Hazine Sarayı ise başkentte ticaret yapar.”

 

Ye Rong sabırlı şekilde açıklıyordu: “Şuna ne dersin? Güney Gökkubbe Sarayı’nda bir bağlantım var ve senin için bir soylunun yerini alabiliriz. Fakat senin için sekiz dereceden en fazla birini ayarlayabiliriz. Bundan fazlasını ayarlamak oldukça zor olacaktır.”

 

Gökağacı Krallığı’nın soyluları dokuz dereceye ayrılıyordu.

 

Dokuzuncu derece en düşük ve birinci derece en yüksek dereceydi.

 

Ye Rong gibi bir prens doğal olarak birinci derece soyluydu. Eğer veliaht olursa hiyerarşi derecesinden çıkar ve asil derecesine yükselirdi.

 

“Güney Gökkubbe Sarayı?” Jiang Chen Kuzey ve Güney Gökkubbe Saraylarının farklı güçler olduğunu biliyor olsa da bu ismi duyduğunda biraz sinirlenmişti.

 

“Bağlantını kullanmayı boş verelim. Yarın başkentte biraz dolaşırım ve durumu anlamaya çalışırım. Bu süre içinde kendimi bu yeni ve yabancı yere alıştırmaya çalışırım ve bir pansiyonda konaklama için yer bakarım.”

 

Ye Rong biraz utanmış gibiydi. Prens olmasına prensti fakat Gökağacı Krallığı’nda prenslerin kafalarına göre kanunları değiştirme yetkileri yoktu.

 

Kral, bu kanunları bütün çocukları için geçerli kılmıştı ve Ye Rong şahsi insiyatifi ile hareket ederse kralın gözüne batabilirdi.

 

Jiang Chen bu konuda anlayışlıydı.

 

Her ne kadar buradayken, kendisine Doğu Krallığı’ndakinden ve Karaay Krallığı’ndakinden daha kötü davranılıyor olsa da bu durum hoşuna gitmişti.

 

Bu türden zorlayıcı ve yeni engeller ona motivasyon veriyordu. Ayrıca, Gökağacı Krallığı’ndaki bir soylunun statüsüne erişemeyecek olmayı düşünmemişti.

 

Ye Rong’un ayarlamaları sonunda grup o akşam güzel bir otele yerleşti. Geçirdikleri uzun yolculuğun yorgunluğuyla beraber o gece sakin ve sessiz geçti.

 

Ertesi sabah Jiang Chen sekiz şahsi korumasını çağırdı ve onlara görevler verdi. Hangi soylu statüsüne erişmek için hangi şartların gerekli olduğunu ve topluluk organizasyonları hakkında bilgiler öğrenmelerini emretti.

 

Doğal olarak böyle ayak işlerini kendisi yapmak istememişti.

 

Emrindekileri görevlendirmesindeki amaç bir yandan da onların yeterliliklerini ve eğitim seviyelerini sınamak içindi.

 

Gouyu ve Qiao Baishi’yi yanına alarak Tang Long’un verdiği adrese gidip onun ailesini ziyaret etmek istiyordu.

 

Tang Long’un verdiği eşyaların ne olduğunu bilmese de, ses tonundan bu eşyaların oldukça önemli olduğunu anlamıştı.

 

Tang Long’un evi şehrin kuzeybatısında ve kenar mahallelerindeydi. Jiang Chen birçok mahalle gezdikten sonra sonunda burayı bulabilmişti.

 

Bu kenar mahalle Gouyu gibi asil bir ailede doğmuş bir prensesi biraz rahatsız etmişti.

 

Yine de, Jiang Chen’in yüzündeki kararlı ifadeyi görünce bu hissettiği rahatsızlık azalmıştı.

 

Tang Long’un evi tek katlı ve oldukça kötü haldeydi, fakat yine de hem içerisi hem de dışarısı oldukça güzel temizlenmişti.

 

Jiang Chen’in üç kişilik grubu kapıyı çaldığında on yedi ya da on sekiz yaşlarında bir kız açtı kapıyı. Genç kızın zarif yüzü karşısında yabancıları görünce bir anda kızardı.

 

Şaşkınlıkla kekeleyerek: “Kime… Kime… Kime baktınız?”

 

“Burası Tang Long’un evi mi?” Jiang Chen gülümseyerek sordu.

 

“Ev… Evet, siz kimsiniz?” Genç kızın sesi endişeli çıkıyordu.

 

Evin içinden bir ses yankılandı: “Hey kız kardeşim! Kapıdaki erkek kardeşim mi? O eşyayı mı getirmiş?”

 

Sesin sahibi çok yaşlı birisi değildi, Jiang Chen ile yaklaşık aynı yaşta olmalıydı.

 

“Tang Long bize bu eşyayı size getirmemizi söyledi, lütfen alın.” Jiang Chen eşyayı genç kıza uzattı.

 

Genç kız ellerini üzerindeki kıyafetlere silip eşyayı aldı ve eve girdi.

 

Bir süre sonra evin içinden heyecanlı bir ses daha yükseldi: “Haha! Bu Kara Ruh Odunu! Kardeşim baksana gerçekten de Kara Ruh Odunu! Bu demek oluyor ki Güney Gökkubbe Sarayı’nın birkaç gün sonraki ücretsiz muayenesine gidebilirim! Kız kardeşim, artık bu demek oluyor ki artık iki ayağımla birden yürüyebilirim. Kardeşim! Sen benim büyük kardeşimsin!”

 

Evin içindeki genç yattığı yatağın etrafında elleriyle vurarak değişik bir ritim tutmuştu ve oldukça heyecanlı gözüküyordu. Uzunca bir süredir bu anı bekliyor gibiydi ve sonunda isteğine ulaşmış gibi heyecan içindeydi.

 

Genç kız tekrardan kapıya yöneldi ve çekingen bir sesle: “Sizler sanırım Tang Long’un arkadaşlarısınız. Eğer susadıysanız lütfen içeri gelip bir şeyler için.”

 

Jiang Chen evin içine bakıp gözlemledi, görünüşe göre bu aile oldukça sıradan ve fakirdi, kolay bir hayat değildi.

 

Jiang Chen onlara yük olmak istemedi. Tang Long’un eşyalarını verdiğine göre artık onun isteğini yerine getirmişti.

 

“İçecek kalsın lütfen, eşyayı teslim ettiğimize göre artık gitmeliyiz.”

 

Genç kız onların içeri gelmeyeceğini öğrenince rahatlamış bir ifadeyle iç çekti. Belli ki karşısındaki kişilerin kıyafetlerinden soylu olduklarını anlamıştı ve böylesine misafirlere nasıl hizmet edileceğini pek bilmiyordu.

 

Genç kız cesaretini toplayarak: “Hmm, peki Tang Long nasıl?”

 

“Hehe! O gayet iyi durumda, fakat son zamanlarda biraz meşgul. Görünüşe göre eve gelmesine henüz biraz daha zaman var. Sen onun karısısın değil mi? Tang Long’un bir karısının olacağı aklıma gelmemişti, haha!” Jiang Chen güldü ve elini selam vermek için sallayıp ayrıldı.

 

Tang Long’un evinden ayrıldıktan sonra Jiang Chen’in otele dönmek için pek acelesi yoktu. Başkentte biraz gezmek istedi, başken oldukça büyük bir şehirdi. Eğer tamamını gezmek istiyorsa on ya da on beş gün harcamalıydı.

 

Gezerek ve etraflarına bakınarak yürürlerken iki kişinin apar topar önlerindeki sokağa girdiğini gördüler.

 

“Haha! Acele edin, görünüşe göre dilek kulesi açıldı. On bir katmanı da açılmış ve sadece birkaç katmanı damgalanmış!”

 

“Oyalanmayı kes de gidelim hadi!”

 

“Lanet olsun! Bu sefer elimden gelen her şeyle uğraşacağım! Onuncu katmandan bir dilek tutturmam lazım. Duydum ki eğer üst katmanlardan bir dilek tutturursan altıncı dereceden soylu olabilirmişsin.”

 

“Heh! Hayal kurmayı kes! Daha önce kim bu seviyeden bir dilek tutturabilmiş ki sen yapabilesin! Bu tamamen hayalden ibaret.”

 

“Olay öyle basit değil! İki yıl önce ne olduğunu unuttun mu yoksa? Dünya görüşünü genişletmek, ufkunu açmak isteyen gezgin bir uygulayıcı tam da dilek kulesinin açıldığı gün şehre gelmişti. Dilek kulesinin nasıl bir sisteme sahip olduğunu bilmeden dahi on birinci katmandan bir dilek tutturmuştu. Biraz şansın da etkisiyle tutturduğu bu dileğin yardımıyla geleceği değişti. Sanırım kendisi şu anda beşinci dereceden bir soylu olsa gerek. Bu resmen bir gecede kaderin değişmesi demek!”

 

“Böyle şeyler sadece yüz yılda bir gerçekleşir. Ben daha gerçekçi dileklerde bulunacağım ve sadece maddi durumumu biraz iyileştirecek kadar para dileyeceğim.”

 

Jiang Chen ve grubu konuşan bu şehirlilerin diyalogunu duymuştu. Oldukça heyecanlı bir konuşma geçmişti aralarında.

 

“Dilek Kulesi ha? Gökağacı Krallığı gerçekten şaşırtıcı bakış açılarına sahip. Ne dersiniz biz de gidip biraz eğlenelim ha?”

 

Sonuçta yapmaları gereken bir iş yoktu. Jiang Chen bu dilek kulesine bir göz atmayı ve olayın neyden ibaret olduğunu görmek istemişti, bu olay ona ilginç gelmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr