Bölüm 130: Cömert Jiang Chen

avatar
4165 6

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 130: Cömert Jiang Chen


Herkes bilir ki bir kadın kasıtlı olarak inatçı davranıyorsa 10 öküz gücü bile kadının fikrini değiştiremez.

 

Bu durum Prenses Gouyu gibi demir iradeli birisi için daha da zordu. Kendi düşüncelerini netleştirdikten hemen sonra prenses kimliğinden kendini tamamen arındırmış ve Jiang Chen’e eşlik etmek istemişti.

 

Jiang Chen’in ne söylediğine pek kulak asmıyordu, bu isteğinde katı ve kararlıydı.

 

“Daha fazla söze gerek yok Jiang Chen. Beni kendinden uzaklaştırmaya çalışsan, bana bağırsan ve hatta bana vursan bile bu kararımdan vazgeçmem.” Gouyu gerçekten de bu üstü kapalı tehdidi yapacak kadar inatçıydı.

 

“Tamamdır, senin dediğin olsun.” Jiang Chen Gouyu’yu gayet iyi anlıyordu. Bir keresinde bu kadının çıldırarak adeta dizginlerini dağıtarak koşan bir ata dönüştüğüne şahit olmuştu. Her ne kadar onu kendisinden uzaklaştırmaya çalışsa, ona bağırsa da bunlar fayda etmezdi.

 

Yapılacak tek şey prensesin istediği gibi hareket etmesine izin vermekti.

 

3 gün sonrasında Jiang Chen ile kimlerin beraber seyahat edeceği belli olmuştu. Jiang Chen’in grubunda 8 tane şahsi koruması vardı fakat Dörtlü Sheng Kardeşler müfrezesini yanına almamış, onları Tiandu ordusuna geri göndermişti.

 

Çok fazla tecrübenin ve eğitimin ardından Dörtlü Sheng Kardeşler müfrezesi krallık hanedanının güvendiği bir müfreze olmayı başarmıştı.

 

Jiang Feng’in şahsi korumalarının başkoruması, Jiang Ying ve onun güvendiği birkaç eşlikçi daha.

 

Jiang Ton ve oğlu da beraberlerinde birkaç aile üyesi getiriyorlardı. Grup toplamda 20-30 kişi vardı ve tabii ki bu grubun içinde Gouyu ve Qiao Baishi de vardı.

 

Gouyu’nun Jinag Chen’e katılacağını duyduklarında Jinag Feng ve Jinag Tong çok şaşırmıştı. Akıllarında haklı olarak bir soru oluşmuştu: “Bir prensese varlık, refah, zenginlik içinde yaşamayı bıraktıracak kadar cazibeli olan neydi?”

 

Jinag Chen’in Gouyu’yu başkoruması yapması çok iyiydi. Onu 8 şahsi korumasının eğitiminden sorumlu yapmıştı. Gouyu’nun gerçek qi ustalığı yetenekleri gerçekten takdire şayandı.

 

Ve tabiki Jiang Chen’in her daim destekçisi olan Qiao Baishi de doğal olarak ona eşlik edecekti.

 

Jiang Chen’in bir nevi kâhyası ve ona en yakın yardımcısı olan Jiang Zheng’in, Şifa Salonunda Ying Wuyou’nun yanında olmasını istemişti Jinag Chen. Jiang Zheng’in işlerden yüzde o pay aldığı göz önünde bulundurulursa Şifa Salonundaki günlerinin sakin ve zevkli geçeceği bir gerçekti.

 

Jinag Zheng aslında hayattaki amacına ulaşmıştı. Bir kâhya olarak bütün görevlerini yerinde getirmiş sayılırdı.

 

Elbette Jinag Zheng Jiang Chen’le beraber yola çıkmak istiyordu fakat bir qi uygulayıcısı olmadığını kendisi de biliyordu, eğer Jiang Chen ile bu yola çıkarsa onun sırtına yükten başka bir şey olmayacaktı.

 

Şifa Salonu için Jiang Chen’in bu ayarlaması çok iyiydi aslında.

 

Grup yola çıktığında Doğulu Zhiruo’nun onlarla beraber gitmek istediğini söyleyerek yaygara koparacağı biliniyordu. Bununla birlikte Jiang Chen Doğulu Zhiruo’nun bedeninin çok kırılgan olduğunu ve böylesine uzun ve meşakkatli bir yolculuğa katlanamayacağını da biliyordu.

 

Jiang Chen ayrıca ayrılmadan önce Şifa Salonu’na Doğulu Zhiruo’nun durumu hakkında talimatlar da vermişti. Doğulu Zhiruo’nun kendi hayatına ilişkin kaygılanmasını istemiyordu.

 

Her ne kadar 20-30 kişilik bir grup az görünse de, gittikleri hiçbir yerde bu grubun Jiang Chen’in grubu olduğu öğrenildiğinde hiç kimse bu grubu soymaya-yağmalamaya kalkışamazdı.

 

Herkes biliyordu ki bir milyon Kılıçkuşu Jiang Chen’in emrine amade vaziyette bekliyordu. Eğer ki Jiang Chen bu emri verirse, Kılıçkuşlarının saldırdığı kişiler daha ne olduğunu anlamadan canlarından olurlardı.

 

Jiang Chen Sonsuz Mezarlık’tan geçerken Mang Qi’yi ziyaret edebilmek için özellikle zaman ayırmıştı.

 

Mang Qi’ Jiang Chen’i gördüğünde iç çekti ve: “Usta, tehlikeyle karşı karşıya olduğunu hissedebiliyorum fakat ne yazık ki buradan ayrılıp seninle gelemem, gerçekten çok üzgünüm.”

 

“Bu konuda senin suçun yok.”

 

Mang Qi öksürdü ve başıyla bu sözlerin doğrulunu kabul eden bir hareket yaptı ve ekledi: “Usta sen harika bir kaderle doğdun ve hiç kolay ölemezsin. Birazcık endişeli olmama rağmen biliyorum ki sen felaketleri nimete dönüştürürsün. Bendeki bu düşünce olsa olsa tehlikesiz bir korkudur.”

 

“Vay! Demek bana güvenin bu kadar fazla ha?”

 

Mang Qi bu duruma katılarak güldü ve ekledi: “Elbette sana olan inancım çok fazla, elbette Kılıçkuşu ordusunu beraberinde götürmelisin. Biliyorsun ki bu ordu iyi kullanılırsa sana ihtiyacın olduğu her durumda yardım edebilir.”

 

“Yanıma büyük bir ordu almak istemiyorum. Altın Kanatlı Kılışkuşları yeterli olacaktır.”

 

800 Altın Kanatlı Kılıçkuşu yeterince güçlü bir birlikti. Zaten ordunun geri kalanını da yanına alırsa bu ordu çok ezici bir güç olurdu. Ülkenin her neresinden geçerse geçsin halkın bu orduyu gördüğünde panik yapacağı kesindi.

 

Bu tarz panik olaylarından mümkün olduğunca kaçınmak en iyisiydi.

 

“Altın Kanatlı Kılıçkuşlarının savaş kabiliyetleri elbette tartışılmaz fakat Yeşil Kanatlı Kılıçkuşlarının gücü sadece sayılarının fazla olmasına dayanıyor. Eğer gerçekten Altın Kanatlılara ihtiyacın olursa bana hemen haber gönderebilirsin” dedi Jiang Chen, Mang Qi Jiang Chen’in bu cümlesini de başıyla onayladı.

 

Mang Qi: “Elbette haber gönderirim. Peki, nereye doğru yola çıkacaksın? Gökağacı Krallığı’na mı? Sınırsız Mezarlık’ın yeraltı bölgeleri 16 krallıktaki her bölgeye uzanıyor, eğer çok uzaklarda iken yardıma ihtiyacın olursa Sınırsız Mezarlık’a bir giriş yolu bulup benim adımı vererek belki de Mezarlık’ın varoş bölgelerinden yardım alabilirsin.”

 

Mang Qi’nin Sınırsız Mezarlık’taki etkisi sadece varoşlarda görülüyordu.

 

...

 

Gökağacı Krallığı 16 krallığın tam da ortasında yer alıyordu. Aslında birazcık merkezin güneyinde kalıyordu, bu krallığın sınırları çok büyük ve imkânları çok fazlaydı.

 

Yüzölçümü olarak Gökağacı Krallığı doğudan neredeyse üç krallığın yüzölçümüne eşitti.

 

Kaynakları ve imkânları göz önüne alındığında ise Doğu Krallığı gibi üçüncü derece bir krallığın sadece hayal edebileceği imkanlara sahiplerdi.

 

Gökağacı Krallığı 16 krallık içerisinde en geniş eğitim imkânlarına sahipti. Her şeyden ziyade bu krallığın arkasında olan ve onun destekçisi olan Kıymetli Ağaç Topluluğu vardı.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğu 16 krallıktaki en güçlü dört topluluktan biriydi ve neredeyse Mor Güneş Topluluğu ile yarışabilecek seviyedeydi.

 

Altın Kanatlı Kılıçkuşlarının üzerinde seyahat etmek yolculuğu oldukça rahat hale getirmişti. Jiang Chen ve grubu birkaç krallıktan geçerek zorlu geçen on günün ardından Gökağacı Krallığı’na ulaşmışlardı.

 

Kılıçkuşu ordusu bir Ateş Ejderhası Süvarisi tarafından durdurulduğunda tam da Gökağacı Krallığı’na ulaşmışlardı.

 

“Kimsiniz siz? Nasıl Gökağacı Krallığı’nın topraklarında izinsiz dolaşırsınız?”

 

Ateş Ejderhası Süvarilerini Gökağacı Krallığı’nda görmek yaygın bir durumdu. Aslında Ye Rong da bir süre önce bu ejderhalardan birini sürmüştü fakat bu çok daha soylu bir ejderhaydı.

 

Jiang Chen Ejderha Süvarisinin onları durdurmasından rahatsız olmamıştı, Ye Rong’un kendisine verdiği madalyonu göstererek: “Prens Ye’nin bir arkadaşıyım.” dedi.

 

“Hmm, madalyon gerçek, madem Prensimizin arkadaşısınız, Gökağacı Krallığı’nda dolaşmaya hakkınız var demektir fakat yine de lütfen belirtilen uçuş rotalarından sapmayın, gelişigüzel şekilde dolaşmayın, krallıkta otoriteler tarafından yasaklı bölge ilan edilmiş bölgeler var. Eğer yanlışlıkla yasaklı bölgelerde uçarsanız başınıza dert alırsınız.”

 

Ejder Süvarisi Jinag Chen’in grubuna bu anahtar ipuçlarını vererek sorumluluğunu yerine getirirken gayet samimi görünüyordu.

 

Jinag Chen başını sallayarak onayladı ve çantasından bir şişe ilaç çıkarıp ekledi: “Teşekkürler kardeşim, bu şişede biraz Büyük Okyanus İlacı var, bu ilaç qi gücünü canlandırır. Bu ilacı aldığında gerçek qi gücünün yarısını anında geri kazanırsın. Bunu bize verdiğin ipuçları için bir teşekkür hediyesi olarak düşün.”

 

Süvari kendisine uzatılan şişeyi aldı ve anında burnuna götürüp kokladı, o anda yüzündeki ifade aniden değişmişti.

 

Süvari Jiang Chen’in şaka yaptığını ve ona sıradan bir ilaç uzattığını sanmıştı.

 

Fakat kim bilebilirdi ki bu ilacın gerçekten de qi gücünü arttıran bir özelliği olduğunu, bu ilaç Gökağacı Krallığı’nın pazarlarında kıymetli mallar arasında yer almalıydı.

 

Ateş Ejderi Süvarisi çok mutlu olmuştu: “Sizler Prensimizin arkadaşları ve konuklarısınız, benim gibi değersiz biri bu hediyeye layık olamaz.”

 

Her ne kadar bu hediyeye kendini layık görmüyor olsa da şişeyi kavrayan eli sımsıkı kapanmıştı, sanki rüzgârdan bile sakınıyordu şişeyi. Sanki çok değerli bir hazine bulmuş gibi görünüyordu hareketleri.

 

Sakinliğini böyle kaybetmesi şaşılacak bir şey değildi. Karadan bakıldığında sınırda devriye görevi yapan bir Ateş Ejderi Süvarisi ne kadar prestijli ve havalı gözükse de aslında çok da yüksek bir pozizsyonda değildi.

 

Bu işten elde ettiği gelir acınası idi. Her ne kadar askeri gücünü kullanarak bazen değerli eşyalara el koyuyor olsa da bu eşyaların değeri Savaş Dao’luğu eğitimi için yetersizdi.

 

Bu kadar kıymetli bir qi gücü yenileyici ilaç onun için çok lükstü. Bırak satın almayı bu ana kadar hayalini bile kuramıyordu.

 

“Ben çok fazla seyahat ettim ve birçok krallık gezdim, senin gibi sıcakkanlı bir sınır devriyesi bulmak çok zor.” dedi Jiang Chen gülümseyerek ve ekledi: “Bu hediye üzerinde konuşalacak birşey bile değil.”

 

Süvari güldü ve kafasını kaşıdı, biraz utanmıştı: “Doğru, eğer aceleniz yoksa size birkaç ipucu daha verebilirim.”

 

“Eğer bu bölgeden giriş yapıp saat 12 yönünden sapmadan ilerlerseniz güvende olursunuz. Eğer mavi şeritlere sahip beyaz bir cüppe giymiş birisini görürseniz çok dikkat edin. Çünkü öyle birisi sinirlendirmek isteyeceğiniz biri değil.”

 

“Hadi ya? Bu kişinin gücü nedir ki?”

 

“Bahsettiğim bu kişi Kuzey Gökkubbe Sarayı’ndan birisi. Kuzey Gökkubbe Sarayı yüzyıllardır Kıymetli Ağaç Topluluğu ve Gökağacı Krallığı’nın törenlerine ev sahipliği yapar. Bu bahsettiğim bölge Gökağacı Krallığı’nın kuzeybatısında yer alır ve çok güçlü bir bölgedir.”

 

“Kuzey Gökyüzü Cenneti Sarayı.” Jiang Chen sessizce tekrarlayıp hafızasına oturttu.

 

“Ve daha sonra, terk edilmiş ve üzeri yoğun sislerle kaplı bir bölge var. O bölgede ne pahasında olursa olsun oyalanmayın. O bölgedeki insanlar Kuzey Gökkubbe Sarayı’ndakiler kadar etkili olmasa da o bölgede de başınız kolaylıkla belaya girebilir. Eğer dikkatli olmazsanız onlar sizi ele geçirebilirler. Sanmayın ki sizi öldürürler ya da işkence ederler. Sizi 10-20 yıl boyunca tıpkı bir köle gibi ölesiye çalıştırırlar. Bu bahsettiğim bölgenin adı ise Qingyang Vadisi.”

 

“Qingyang Vadisi.” Jiang Chen bu ismi de hafızasına kazımıştı.

 

“Qingyang Vadisi’ni de geçtikten sonra bazı tehlikeler var fakat hayatınızı tehdit edecek kadar güçlü değiller. Herhangi bir problem yaşasanız bile 4. Prensin adını verdiğinizde problem ortadan kalkacaktır. Sonuç olarak mademki başkente yolculuk ediyorsunuz. Kuzey Gökkubbe Sarayı’ndan ve Qingyang Vadisi’nden geçerken fazlasıyla dikkatli olun.”

 

“Başkente vardığınızda şu bilinen bir gerçek ki orada karşılaşacağınız herkesin bir şekilde hanedanla kan bağı var. Bu sebeple oradayken kimseyle aranızı bozmamaya çalışın. Prensin arkadaşı olabilirsiniz fakat başkentte bu avantaj çoğu zaman kullanışsızdır. Prensin otoritesinin zayıflığından değil ama hassaslığından. Başkentte ondan fazla prens var ve hepsi de birbirlerine göz kulak olurlar fakat bazen vatandaşlar onların ismini kullanarak suiistimal edebiliyorlar. Ayrıca başkente vardığınızda kesinlikle uçarak giriş yapmayın, yürüyerek girmelisiniz aksi takdirde büyük bir kanunu çiğnemiş olursunuz.”

 

Belli oluyordu ki Ateş Ejderi Süvarisi dürüst birisiydi. Jinag Chen’in işine yarayacak bir sürü ipucu vermişti.

 

“Haha! Kardeşim bize bu bilgileri verdiğin için teşekkürler. Şimdi daha da güvende hissediyoruz.”

 

Ateş Ejderi Süvarisi de gülerek: “Hiç sorun değil, hiç sorun değil, ah doğru ya kendimi tanıtmayı unuttum, benim adım Tang Long, benim oturduğum yer de başkentte. Madem başkente yolculuk ediyorsunuz benim için birkaç eşya taşıyabilir misiniz?”

 

“Tabiki! Bu bizim için basit bir iş.”

 

Tang Long bir anlık tereddüt etti: “Size... Size güvenmediğimden değil ama sadece tekrar etmek istiyorum. Bahsettiğim bölgelerde lütfen beladan uzak durmaya gayret gösterin. Ek olarak, sizden taşımanızı istediğim eşyaların yedi gün içerisinde ulaşması lazım. Eğer gecikirse benim için büyük sıkıntı olur.”

 

“O halde bize adresi ver. Kesinlikle eşyaları vaktinden önce ve kazasız belasız bir şekilde ulaştırırız.”

 

Tang Long gülümseyerek adresi Jiang Chen’e uzattı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr