Bölüm 19: Vahşi Savaşçılar (2)

avatar
4979 6

Sovereign of Judgment - Bölüm 19: Vahşi Savaşçılar (2)


 

Çeviren: SaintReaper Düzenleme: Asile

 

Baek Seoin sordu.

 

“Fakat patron, Yıkım Ejderi’ni neden avlamayı deniyorsun?"

 

“Çünkü bu oyunu yaratanlardan birinin dikkatini çekmeliyim."

 

“... Dikkat çekmek iyi bir şey mi? Normalde, ortalama kalmak en iyisidir."

 

“Annemin hayatta olup olmadığını bilmiyorum. Kangdong bölgesi sabah 10:30’da kapatıldı. O,işte olmalı. Onun Kwangjing bölgesindeki iş yerine gitmeliyim."

 

“Umarım o iyidir… fakat bunun dikkat çekmekle ne alakası var?”

 

“Onu korumak ya da intikamını almak için, hemen ölü ya da canlı olduğunu onaylamalıyım. Bu yüzden, daha güçlü ve daha rakipsiz olmaya ihtiyacım var."

 

Choi Hyuk sakindi.

 

Ölümü kabul eden bir suçlu gibi. Hayır… kararını duyurmak için çekicini yükseltmiş bir yargıç gibiydi. Kendi yarasız duygularından kurtulmuş ve sadece sonuca bakıyordu.

 

Baek Seoin omurgasında hafifçe ürperti hissetti.

 

Sadece savaşmaktan zevk alan Choi Hyuk’un ardında korkunç, soğuk ve şiddetli öfkesi olan biri olduğunu fark etti.

 

***

 

Gruplar oldukça acılıydı. Herkes birlikte sınırlandırılmış ve diğerleri ile yüz yüze bakarak yaşadığından, her türlü sorun mecburen ortaya çıkmıştı. Orada yalnızca ‘oldukça pis koku’ ya da ‘oldukça gürültü’ gibi basit sorunlar değil; taciz, şiddet, soyutlanma ve diğer saçmalıklar vardı.

 

Bununla birlikte, sadece bundan hoşlanmaman ayrılabileceğin anlamına gelmiyordu. Yalnız kaldığın an ölüm yaklaşacaktı. Tapınağı terk eden bir rahip bir ev ya da tapınak olmadan yaşar ve sonunda canavarın midesine girerdi.

 

Fakat, bu koşullara rağmen hala, başkaları ile yaşayanların arasında diğer insanların duygularına katlanamayacağını düşünen insanlar daima olacaktı. Ve bazıları artık tahammül edemedi.

 

Bugün, Lee Jinhee(she) uyuyakalmamak için kararlıydı. Kucağında 30cm’lik iki bıçak tutuyor ve gecenin çökmesini bekliyordu.

Ç.N: Burada gladii demiş. Bıçağın bir türü galiba.

 

Onun toplanma bölgesi Olimpik Park İstasyonu’nun karşısındaki alışveriş merkeziydi. Bu yeri hedef alan canavarlar, {Gölge Diş}, çok benzersizdi. Onlar ayaktayken bir metreden daha uzundu ve vücutlarının çevresi siyah bir sisle sarılıydı. İnsanların gözlerinin önünden geçerken fark edilemeyecek kadar harika gizlenme yetenekleri vardı.

 

Onlar yalnızca ortaya çıkıp uyuyan birinin boynunu kesip kanını içtiğinde görülebilirlerdi.

 

Her gece, 3 Gölge Diş girer ve her biri bir can alır, ardından yok olurlardı.

 

Bir kerede 3, her birine tek kişi. Bunun özü buydu.

 

‘Canavarları gördükten sonra bile uzaklaşabilirsin çünkü sen kurban değil misin?’

 

Lee Jinhee dişlerini sıktı.

 

İlk gün, hayır ikinci güne kadar, Gölge Dişler’e karşı sertçe savaşıyorlardı. Gölge Diş, insanların boyunların kesmek ve kanını içmek istiyordu. Onları gören çevredeki insanlar çığlık atıp silahlarını kaldırdı. Bir kere yakalanan bir Gölge Diş tekrar saklanamazdı. Ancak, küçük olsalar bile onlar canavarlardı. Eğer bir dövüş patlak verirse, bir Gölge Diş en az beş insanı ölüm yoluna sürükleyebilirdi. Onları fark edecek ilk kişi kesinlikle ölürdü.

 

Hepsi bu değil. Ortaya çıkmışken dövüşürsen Gölge Diş yoldaşlarını çağırmak için yüksek sesle çığlık atacak ve dışarıda bekleyen yoldaşları içeriye girecek, Gölge Diş’i koruyacaktı. Orada, defalarca kez insanlar ölürdü fakat sonun da bir Gölge Diş’i öldürmeye güçleri yetmezdi.

 

Dışarıda ne kadar Gölge Diş’in beklediğini bilmenin yolu yoktu. İlk gece iki kişi öldürdüler ama sonraki gece, ilk gece gibi, üçü alışveriş merkezine girdi.

 

İkinci gece ilkinden daha kaotikti;

 

Orada, o gece de bir karışıklık vardı fakat birincinin aksine sadece iki kavga patlak verdi. Başka insanlar ölünce ve yanında uyuyanlar hiçbir şey duymadığını ifade edince, Lee Jinhee yalnızca bu durumu düşündü.

 

Üçüncü gece durum netleşti. O gece savaş patlak vermedi fakat bu birinin ölmediği anlamına gelmiyordu. Üç ceset bulundu ve hepsinin yanlarında uyuyanlar hiç Gölge Diş görmediklerini söylediler.

 

…bu bir yalandı.

 

Sadece bu söylenti ne zaman yayılmaya başladı? Lee Jinhee nasıl olduğunu bilmiyordu fakat bir şekilde herkes üç gecedir olanları biliyordu… üç Gölge Diş’in gireceği ve her birinin bir kişiyi öldüreceği. Yanındaki kişiler ölse bile insanlar diğer tarafa kaçardı çünkü onun uyarısını aldığı an, Gölge Diş’in çılgınlık içinde bir çığlık atıp onu öldürme ihtimali yüksekti.

 

Ancak, Lee Jinhee bu insanlara dayanamıyordu.

 

"Onları öldüreceğim."

 

Tabii ki o’da ölmekten korkuyordu. Ancak o, her zaman mücadele etmekle birlikte korkusuna meydan okuyan biriydi. Bir korkak olmaktansa ölmenin daha iyi olduğunu düşünüyordu.

 

Karanlık bir AVM’nin içinde, Lee Jinhee’nin bulunduğu oda bir internet kafeydi. Ocaksız bir odada, insanlar soğuk, sert zeminde uyku tulumlarında yatıyordu. Lee Jinhee bıçakları tutarak kapının yanında oturuyordu. Elektronik aletlerin çoğu çalışmıyordu fakat ışık gibi basit olanlar hala çalışıyordu.

 

"Siktir… bu korkutucu."

 

Karanlık koridora, gecenin umutsuzluğuna karşı yeşil bir çıkış(exit) ışığı eklenmişti.

 

Işık bazen titriyor ve her seferinde gölgeler sallanıyordu. Lee Jinhee artan uyuşukluğuna dayandı ve karanlık koridora baktı. Bir Gölge Diş’in gölgesini gördü. Ancak…

 

"Urk…"

 

İnternet kafenin içinden bastırılmış bir çığlık duyuldu.

 

Shiick… Shiick… Kurtar… Shiick

 

Hışırtı, hışırtı.

 

Yardım için boğuk bir çığlık, kurbanın kopmuş boğazından zar zor kaçmayı başardı. Zapt edilmiş vücudu ile çabalayışını Lee Jinhee duymuştu. O fark etmeden bir Gölge Diş onu geçmiş ve  bir kurban yakalayıp onun boğazını kesmişti.

 

Lee Jinhee aniden kalktı ve onu gördü. Kurbanın yanında yatan kişiye elini sallayarak geri çekilmesini söyledi.

 

Dişlerini sıktı.

 

Stomp.

 

Bir kedi gibi hafifçe zıpladı. Elleri ile bir alan yakaladı ve üzerine zıpladı. Diğer alana zıplamadan önce kollarını gerdi. İki zıplamada, Gölge Diş’e yaklaştı. Ellerinde, iki bıçağını tuttu ve çevredeki insanları uyandırmak için yüksek sesle bağırdı.

 

"ÖL!!!"

 

{Kyahhhhh!}

 

Gölge Diş Lee Jinhee’ye baktı ve çığlık attı.

 

"Sen, pislik! Sikik orospu!!"

 

Kurbanın yanında ki adam, ellerini sallamadan önce, şaşkınlık içinde kalktı ve kaçarken küfür etti. Hala yerde yatan insanlar kargaşaya hiç dikkat etmediler.

 

Kakang!

 

Gölge Diş’in pençeleri ve Lee Jinhee’nin bıçakları çarpıştı. Bir çığlık, hala yarı uykulu olan insanlar karmaşa içinde uzağa koştu.

 

Gölge Diş kurnazdı, Lee Jinhee’nin saldırılarına dayanmak zor olduğu için, bir kedi gibi zıpladı ve kaçmayı denerken yolundaki insanların boyunlarını deliyordu.

 

"Hak!"

 

"Urk!"

 

"Hup!"

 

Ancak, Lee Jinhee çok korkunçtu, onun uyanmış karması enerjisine eklenmişti. İki zıplamada, insanların üzerinden atladı ve Gölge Diş’in yolunu kapadı.

 

{KiKik!!}

 

Lee Jinhee vahşice, bıçağını telaşlı Gölge Diş’e batırdı. Gölge Diş blokladı ve o,

 

Slam!

 

Lee Jinhee’nin ayakları Gölge Diş’in üzerine bastı.

 

"Sen yalnızca bir canavarsın piç…"

 

Lee Jinhee Gölge Diş’i bastırdı ve bıçağını boğazına bastırdı.

 

{Grrk… Grrr….}

 

Lee Jinhee keşif bahanesi ile dışarı çıkmış ve üç Sahtekar’a karşı bile kazanmıştı. Onun için zayıf Gölge Dişler rakip değildi.

 

"Hoooo."

 

Lee Jinhee bir nefes verdi ve sırtını gerdi.

 

Hemen ardından, kıza eleştiri yağdı.

 

"Ne cehennem yapıyorsun!!"

 

Kurbanın yanında yatan adam bağırdı.

 

Eğer {Yeniden Doğuş Ringi}'ni tecrübe etmiş bir öğrenci onu görseydi, şaşırırdı. Güçlü durumdaki Lee Jinhee’ydi. Adam değildi, bu yüzden öğrenci etrafa bağıran adamı anlayamazdı.

 

Ancak, burası normal bir toplanma bölgesiydi. Kimsenin öldürmediği bir yerdi. Saldıran canavarlarda bile sınırlama vardı. Orada hala gündelik yaşamın izleri vardı.

 

Lee Jinhee için de aynı şey geçerliydi, hafifçe geri döndü ve yanıtladı.

 

"Ne mi yapıyorum? Bir insanı kurtardım ve bir canavar öldürdüm."

 

"Kurtarmak? Kurtarmaktan kastın ne sikim(wtf)! Senin yüzünden yaralanan insanları görmüyor musun?"

 

Adam, siniri bozulmuş Lee Jinhee’yi görünce içten içe mutlu hissetti.

 

‘Bu fırsatı bir adım öteye götürmek zorundayım!’

 

"Yaralı insanlar hakkında ne yapacaksın?! Huh?!"

 

Orada çok fazla insan yaralanmıştı ve kanamaları vardı. Onlar kin içinde Lee Jinhee’ye baktı...

 

Lee Jinhee kelimeleri kaybetmişti.

 

Onun hareketlerinden dolayı insanların mutsuz olduğunu biliyordu fakat kendine güvenen birinin ona bağıracağını hayal etmemişti.

 

"…O zaman, sen bana birilerinin ölmesine izin ver mi diyorsun?"

 

"Yani onu kurtardın mı? Huh? Sen?!"

 

Adam akciğerlerinin doruğuna kadar bağırdı. Fakat doğruydu, Gölge Diş tarafından boğazı kesilen ilk kurban zaten şoktan ölmüştü.

 

"… Yani… ne diyorsun? Durmadan birini yemek gibi verelim, bu son mu? Sen susup bunun olmasına izin vermemizi mi söylüyorsun?"

 

"Ne? Bu acemi orospu… Kim kendini düşünüyor? Etrafta yürüyüp parkur ya da her neyse yapmamızı söyleyen sen… dün ne dedin? Bir çeşit portal mı yok etmemiz gerekiyor? Sen çılgın orospu, eğer ölmek istiyorsan kendin öl. Süreç içinde diğerleri neden zarar görsün?"

 

Adam birikmiş bütün düşmanlığını ortaya çıkardı. Dışarıda sürekli sesini yükseltip duran genç kadına sinir olmuştu. Onun yararsız adalet duygusundan neredeyse ölecek olmasını affedemezdi.

 

Kadınla uğraşırken, titizlikle kendi bencilliğini onun bencilliği olarak inandırmıştı.

 

Lee Jinhee adamın savurgan tartışmasına karşılık vermekten acizdi.

 

"… ben zaten sana söyledim! Eğer korkaklar gibi burada kalıp ayrılmazsak, öleceğiz!"

 

"Ne? Korkaklar? Bu orospuyu dinlerken… Bu insanların cesareti olmadığı için mi hala burada olduklarını söylüyorsun? Üstün ve güçlü adalet duygun yüzünden ölenleri hala görmüyor musun? Bu adalet değil fakat basitçe sen hiç önemsemiyorsun. Orospu!"

 

"Haa…"

 

Lee Jinhee enerjisi sızıyormuş gibi hissetti. Tam olarak bakarsa o doğruydu, eğer herkes sessiz kalırsa yalnızca bir kişi ölecekti. Savaşırlarsa,çoğunluk ölecekti. Fakat…

 

"Beyefendi, şu an bir kerede bir kişi ölüyor fakat gelecekte durum böyle mi olacak? Dövüşmek için gücümüzü yitirdiğimizde ve sayımız azaldığın da? Bir kere de sadece bir kişi ölecek, sonra? Senin beynin yok mu?"

 

Lee Jinhee karşılık verdi.

 

Ancak adam buna müsamaha etmedi.

 

"Ne? Haa…bu aptal orospu, kelimelerin seni kurtaracağını mı düşünüyorsun?"

 

Eğer herhangi başka bir gün olsaydı, adam Lee Jinhee’nin yakasına yapışırdı. Ancak, bunu ona yapabilecek yetenekten yoksun olduğunu çok iyi biliyordu. Çevredeki insanlara baktı ve onları karşılık vermeye teşvik etti.

 

"Bu doğru değil mi? Bunu sadece ben düşünmüyorum, herkes bunun doğru olduğunu düşünmüyor mu?"

 

Ardından arkasına baktığı gibi, son zamanlarda arkadaş olduğu adamlar konuştu.

 

"Genç kadın, kelimelerin çok anlamsız."

 

İle başladı.

 

"Sadece sessiz kal. Kendi hususlarını eklemeyi kes."

 

"Neden bunu yapıyorsun? Sadece dikkat çekmek mi istiyorsun?"

 

Her çeşit eleştiri kadına yağdı.

 

Adam sözde ‘Adalet’ için ayaklanan insanlar hakkında çok şey biliyordu.Bu tür insanlar kalabalığın karşısında zayıftı. Onlar güçlerini kullanamayan ‘aptallar’dı.

 

Adam otoritenin gücünü deneyimlemişti ve Lee Jinhee hala gençti bu yüzden adam onun dürüst değerlerini kullanmıştı.

 

Kadının bedeni, kanı kaynıyormuş gibi titredi fakat kontrolünü kaybetmedi. Göğsünde bastırılmış öfkesi kaynıyordu. Sadece öfkelendiği için birini öldüremezdi. Onun düşünceleri böyleydi.

 

‘…İyi. O zaman böyle yaşayın. Yanınızdaki kişi öldüğü için güvende olduğunuzu düşünün.’

 

Bir kelime etmeden bıçağını bıraktı. Adam kadının hareketlerini görünce çekildi. Lee Jinhee eşyalarını toplarken bir sırıtış açığa çıkardı.

 

"… Ben sadece vazgeçmeliyim, değil mi?"

 

"Şu kaltağa bak, gitmeden önce yaptıklarını telafi et!"

 

Adam beklenmedik bir şekilde sanki zarar görmüş gibi davrandı, bir talebi zorladı.

 

‘Cehennem gibi, sani telafi edeceğim.’

 

Lee Jinhee adamı görmezden geldi, alışveriş merkezinden ayrılıyor gibiydi.

 

"Sikik orospu!" adamın zafer duygusu ile dolmuş sesi kadını takip etti.

 

Lee Jinhee öfkeden kaynıyordu. Yine de kendini tutabildi.

 

"Hoooo…"

 

Bir nefes verdi.

 

Stomp!

 

İleri atılmaya başladı.

 

Caddeyi geçti ve Olimpik Park İstasyonu’nun onlarca adımlık merdiveninden tek sıçrayışta indi. Hiç ses çıkarmadı. Son anda sarsıntıyı hafifletmek için kedilerin tekniğini kullanıyor ve yeri tekmeleyip ileri sıçramak için atletik kabiliyetini kullanıyordu.

 

Koşmak zorundaydı.

 

Çılgın gibi koşuyordu. Eğer yapmazsa, geri döneceğini ve adamı bıçağı ile alnından bıçaklayacağını hissediyordu.

 

"Uahhhh!"

 

Lee Jinhee metro istasyonundan aşağı atladığı gibi bağırdı.

 

O 20 yaşındaydı.

 

O parkurlarda, orta okuldaki ilk yılından beri deneyimliydi. Bir egzersizde bir binadan diğerine atlar, birkaç metre uzunluğunda duvarlara tırmanır ve palmiye boyutundaki direklerden hafifçe yere atlardı. Bir serbest koşuda önüne çıkan tüm engelleri hemen geçerdi. İnsan limitini aşan ve ‘güvenli’ sınırı geride bırakan vahşi bir hayata dokunuyordu. Şehre yepyeni bir açıdan bakmasını sağlayan bir deneyimdi.

 

O kadar çok özgürlük duygusuna batmıştı ki, liseden mezun olduktan sonra Seul’a gitti. Daha fazla insan ile parkurda pratik yaptı ve basitçe tadını çıkardı.

 

Bir kadın gibi erkek tayfasının patlayıcı hücumunu takip edemediği için içerliyordu.

 

Herkesten daha fazla özgürlüğü arayan biriydi. Halen karmanın gücünü kullanarak sınırlarını aşıyordu. O sürekli canavar öldürürken karmasını arttırmıştı. Koşarken hareketlerinde hiç pürüz yoktu. Tek bir nefeste yer altına geldi ve raylar boyunca koştu. Bir kerede 5-10 rayın üzerinden atlıyordu, sonunda serinleyebilmek için durdu.

 

"Haaa…"

 

Kadın durdu ve derin bir nefes aldı. Kafası sakinleştiği gibi mahcup oldu.

 

"Ah… lanet olsun… Şu an ne yapıyorum ben?"

 

Öfkesini attıktan sonra mutlu olmuştu fakat ayrılırken hiç planı yoktu.

 

"Ah… Neden buraya geldim?"

 

Düz bir tünelde gibiydi, canavarlardan kaçmak zor olurdu. Bunun üzerine, yüksek sesle bağırdı. Yerini belli etmeye çalışıyor gibiydi.

 

Neyse ki, bölgede hiç canavar yoktu fakat ölebileceği bir durumdaydı. Sırtından aşağı doğru bir titreme hissetti.

 

Aklından annesinin kelimeleri defalarca geçti. "Sen, sen! Bu öfken yüzünden büyük suçlar işleyeceksin! Bu kız."

 

Lee Jinhee kafasını gerdi.

 

"Sigh…"

 

Başka seçeneği yoktu fakat yürümeye devam etti.

 

Şimdi geri dönmek için çok geçti bu yüzden başka bir istasyonda toplanma alanı arayabileceğini düşündü.

 

"Orada sessiz kalmalı mıydım… Ah… onların hepsini öldüremem, ne yapmalıydım?"

 

Yürümeye devam ederken gereksiz şeyler düşünüyordu.

 

"Huh?"

 

Aniden bir ses duydu ve canavar kanının pis belirgin kokusunu aldı.

 

Aynı zamanda, karanlıktan kavga ve bağırmaya benzer sesler işitti.

 

"Patron, ben ölüyorum!"

 

"….."

 

"Patron!! Bir şey söyle… Uak! Ah lanet olsun. Sen oradaki patron değilsin! Sen! Orada, arkada ki! Gizlenen! Oradasın değil mi? Bence oradasın. Öyle hissediyorum! Hey! Beni duyuyor musun? Bana biraz yardım edebilir misin?!"

 

Yardım için ciddi bir şekilde ağlıyordu. Lee Jinhee tereddütle ayağa kalktı.

 

‘Ne? Sakın söyleme… beni mi çağırıyor?’

 

O an, sanki düşüncelerini duymuş gibiydi, zayıf sesi tekrar duydu.

 

"Sen! Sen! Doğru sen! Hayır…haklısın, lütfen kurtar… Gak!"

 

Son anda vurulmuş gibiydi, bastırılmış bir feryat bıraktı, patlama ve ezilme sesleri duydu.

 

Neler olup bittiğinden emin olamadı,

 

Lee Jinhee hemen seslere doğru koştu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr