Bölüm 18: Vahşi Savaşçılar (1)

avatar
5462 8

Sovereign of Judgment - Bölüm 18: Vahşi Savaşçılar (1)


 

 

Çeviri:Mert İlbay Düzenleme: Asile



Baek Seoin gerçekleştiğinde gaziler hastanesindeydi. Ani toplanma duyurusu yüzünden insanlar topluluk halinde hastanenin otoparkında toplanıyordu. Baek Seoin´in aldığı toplanma mesajı hastaneyi belirtse de orada olma sebebi farklıydı.

 

Babasına refakat ediyordu. Babası yatıp acı çekerken konuşamıyordu bile. Doktorlar daha fazla dayanamayacağını söyledi. Babasının aklı yerinde değildi. İlk kez, Baek Seoin kanser diye bilinen hastalığın ne kadar acı verici olduğunu anladı.

 

“Uh… ueh….”

 

Babası lösemiydi. Çocuklarını besleyebilmek ve ülkelerinin canlanması için genç yaşta çalışmaya başlayan ebeveynlerinin neslini vuran yaygın hastalık, kanser.

 

Baek Seoin hiçbir zaman babasını sevmemişti. Babasının babacan ve dünyevi, Baek Seoin´in ise daha özgür ruhlu değerleri yüzünden evde her zaman kavga ederlerdi.

 

O anda, Baek Seoin´e, babası bir düşman gibi gözükebilirdi.

 

Genç ahmaklıklarının karşısında hiçbir zaman sökmeyeceği bir düşman. Sonsuz sürecek güçlü bir varlık.

 

Fakat babası şu anda o kadar inceydi ki zar zor konuşuyordu.

 

Her zaman tartışma nedenleri olan geçmiş başkana hakaretler ve miting katılımları... Bu gibi şeyler olsa bile, babası tek bir kelime bile edemiyordu.

 

Bunun bu kadar acı verici olacağını bilmiyordu.

 

‘Babamın da bir insan olduğunu unutup.. Karşısında hep kendini beğenmiş davrandım…’

 

Babası hastaneye yatırıldıktan bir yıl sonra. Baek Seoin derin bir depresyondaydı.

 

Annesi yerini almak için geldi.

 

“Oh. Seoin. Eve git ve dinlen.”

 

“Hayır. Biraz daha kalmak istiyorum.”

 

“Yorgun olmalısın, dinlenmen gerek.”

 

“Hayır, ben iyiyim.”

 

“Peki… ama sen de garip şeyler gördün mü?”

 

“Evet. Hah… her kimseler, uzaylılar veya tanrılar, o kadar güçleri varsa babama yardım etselerdi ya?”

 

“Evet… Biraz korkutucu görünüyordu. Sürpriz bir saldırı ve bir toplanma bölgesi… 6/25 olayı değil ya bu[1].”

 

“Bizim toplanma bölgemiz burası zaten, bir sorun yok.”

 

“Evet… Yine de, git biraz dinlen.”

 

“Tamam. O zaman bir şeyler içip geleceğim. Baba. Hemen döneceğim.”

 

Baek Seoin böylece elinde bir içecek tutarak odadan ayrıldı.

 

Gece geç saatte. Otoparkta önceden daha fazla bekleyen insan vardı. Güvenlik görevlilerini atlatarak hastaneye girmek isteyenler bile vardı. Saçma sapan konuşanlar, canavarlar gördüklerini iddia edenler bile vardı. Belki de Baek Seoin hastanenin içindeki silahları görse üzerinde daha ciddi düşünebilirdi. Ancak doktorlar düzensizliği önlemek için aralarında sakladıklarından Baek Seoin bu konu üzerinde fazla düşünmedi. Bunun yerine babası için endişelenmekle meşguldü.

 

Tam içeceğinden bir yudum aldığında, Baek Seoin uğursuz bir hisse kapıldı. Sırtından soğuk terler aktı ve kalbi gümlemeye başladı.

 

‘Kaç!’

 

Sanki içinden gelen bir çığlık duymuş gibiydi. Boğulacak gibi hissetti.

 

[Özel yetenek ‘Sezgi’yi uyandırdınız!]

 

Bir mesaj aniden belirdi fakat kalbi sıkıştırılıyormuş gibi hissettiğinden aldırış bile etmedi. Baek Seoin hastaneden bir telaşla çıkarken panik içerisindeydi. Kalbi gümlüyor ve görüşü azalıyordu. Yakınlardaki bir binaya saklandı. Derhal, sanki hepsi bir yalanmışçasına, kalbi rahatladı.

 

“Bu neydi..?”

 

O anda. Büyük bir patlama sesi duydu. Şehrin çeşitli yerlerinden alevler püskürdü ve çaresiz ağlayışlar duymaya başladı.

 

Craash!

 

Apartman büyüklüğünde, gözlerinden ve ağzından alevler püsküren bir canavar sanki gökten düşmüş gibi bir anda belirdi. Tyrannosaurus benzeri canavar Baek Seoin´in saklandığı apartmanın bir yanındakini tekmeledi.

 

D.N: Tyrannosaurus; sanırım ‘Bizim T-Rex olarak bildiğimiz dinazor türü.’ dersem neye benzediğini anlarsınız.

 

Crash!

 

Baek Seoin’in vücudu ayağa kalktı.

 

Daha sonraki olaylar yavaş çekim gibi geçti. Canavar hastaneye doğru tepindi ve insanlar bir arı sürüsü gibi dağıldı. Canavar alevler üfledi ve o alevler bir halka şeklinde dağılarak yolundaki insanları tamamen kül etti. İlerleyen canavar kuyruğunu salladı, kafasını hastaneye vurdu ve özenle yıkıntıların altındaki insanları yaktı. Arkasında kaçanları avlayıp öldüren bir canavar sürüsü vardı. İnsanlar domates gibi patlıyor ve alevler içinde kaynıyordu.

 

“Nnn… nnn!”

 

Baek Seoin ağladı.

 

Bir şey yapmaktan aciz feryatlarını bastırdı ve yalnızca gözlerinden yaşlar düşmesine izin verdi. Hastaneyi yıkan canavar aniden yok oldu. O anda Baek Seoin başka bir mesaj aldı.

 

[Yıkım Ejderi ile karşılaşmandan kıl payı hayatta kaldın. Ek Kural Ortaya Çıktı.]

 

——————–

 

[Ek Kural Ortaya Çıktı]

 

Yıkım Ejderi final gününde yeniden ortaya çıkacak. Yıkım Ejderi kaçış kodunu koruyacak.

 

——————–

 

Bu Baek Seoin’in hikayesiydi.

 

“Sezgim… Yalnızca benim güvenliğime önem verdi… Ebeveynlerim yaşasa da ölse de fark etmedi, ben canım için koştum.”

 

Baek Seoin’in gözleri kan damlayacakmışçasına kanlandı.

 

Ancak sakince devam etmeden önce duygularını derin nefeslerle dizginledi.

 

“Şu anda çoğu insan canavarlarının sayısının yavaşça artacağını ve Yıkım Ejderi´nin final gününde ortaya çıkacağını bilmiyor. Bu gidişle herkes ölecek. Yıkım Ejderi zaten durdurulamaz, bir de milyonlarca müriti saldırırsa, kimse kaçamayacak. Önceden canavar canlandırma portallarını yok edecek ve Yıkım Ejderi´ni öldürecek bir intihar timi kurmamız gerek. Ve bunu yapmak için yardımına ihtiyacım var.”

 

O anda Choi Hyuk derin düşüncelere dalmıştı.

 

‘Yıkım Ejderi.. Onu nasıl öldürebilirim?’

 

Apartman boyundaki bir canavarı bir kılıçla öldürmek mümkün müydü? Belki de öldürülmesi gerekilen bir canavar değildi. Belki de yalnızca uzağa yemleyip kaçmaları gerekiyordu.

 

Ancak dövüş içgüdülerinin limiti yoktu ve dövüşmesi için bir sebebi vardı.

 

‘Eğer o şeyi öldürürsem kesinlikle dikkatlerini çekerim.’

 

Choi Hyuk canavarı öldüreceğine karar kıldı. Şimdiden bunun yolunu arasa iyi olacaktı.

 

“Öncelikle, tamam… O zaman bana portalın yolunu göster. ‘Sezgi´n gerçek mi değil mi bir bakalım.”

 

Diye önerdi Choi Hyuk. Baek Seoin hafif umutsuz bir ifade takındı.

 

“Hemen şimdi mi?”

 

“Evet.”

 

“… Sezgim oradaki canavarların buradakilerden daha güçlü olduğunu söylüyor. Gitmeden daha fazla kişi aramamız daha iyi olmaz mı?”

 

“Sorun yok.”

 

“… Peki sana sen hissetmesen de benim orada öleceğim hissine kapıldığımı söylesem?”

 

Ancak Choi Hyuk yalnızca omuz silkti.

 

“Bunu bir test olarak düşünelim. Benimle kalmak istiyorsan, o seviyedeki canavarlarla karşılaşırken ölüyorsan biraz sıkıntı var.”

 

Bu Baek Seoin için bir şah mattı.

 

**

 

Bir dağın ayağı.

 

İkiye bölünmüş bir sunağa dayanmış, Choi Hyuk ve Baek Seoin yan yana iksir içiyordu. Neredeyse ölümcül olan yaraları temizlenip yok olmuştu.

 

Etraflarında, 20 Sahtekar ve Sahtekar´a binen ve çekiç kullanan bir [Dağ Ork]unun cesedi yere serilmişti.

 

Baek Seoin inledi.

 

“Az kalsın ölüyordum…”

 

Ancak, dövüşten aldığı hoş hislere dalmış olan Choi Hyuk hiçbir şey söylemedi. Kaybedeceğini düşündüğü bir dövüş olmasa da Kılıçlı Hayalet ile olan dövüşünden daha heyecan vericiydi.

 

Sahtekarlar´la uğraşmak Kılıçlı Açlıktan Ölen Hayaletler´den iki kat daha zordu. Bunun üzerine, daha fazlası vardı ve Baek Seoin yaralı olduğu için yardımcı olamıyordu. Yaptığı tek şey ölmemeye çalışmaktı.

 

Ve Sahtekarlar’ın liderini süren orta-seviye canavar Dağ Ork’u korkutucu bir derecede hızlı ve güçlüydü.

 

‘Eğer İntikam Puanlarımı geliştirmemiş olsaydım, hepsini öldürmeyi başaramadan kaçmam gerekebilirdi…’

 

Durum öyle olsaydı, Choi Hyuk olmasa da Baek Seoin ölebilirdi.

 

Şansına İntikam Puanlarını geliştirmesi etkisi yalnızca 0.1 yerine bütün karma puanlarını dağıtmasını sağlamakla bitmiyordu. Choi Hyuk dövüşe başladığı andan itibaren hissetmişti. Daha saf bir idrak yeteneği ve daha hızlı refleksler. Geliştirilmiş İntikam Puanları sinir sistemini bir insanın sınırlarından kaldırıp süper kahramanınkine taşımıştı. Belki de direk türü yükselmişti?

 

Bundan önce bile, Choi Hyuk zaten bir dahiydi. Birde üzerine daha hızlı refleksler ve İntikam Puanlarından kaynaklı saf idrak yeteneği eklenince suda balık gibi olmuştu. 20 Sahtekar ve bir Dağ Ork’unu tek başına öldürebilmişti.

 

Sahtekar Deri Zırhı ve Korunma Tılsımı da işlerini iyi yapmışlardı. Saldırı durduran tılsım ve etki azaltan zırh sayesinde daha agresifçe dövüşebilmişti. Onlar olmasaydı, Choi Hyuk ölmese de Baek Seoin kesinlikle ölürdü.

 

Choi Hyuk, Dağ Ork’unu  bıçaklamak için kolunu uzattı. Yırtıcı Kılıç Dağ Ork’unun kanını emdi. Bunu izleyen Baek Seoin geveledi.

 

“Bir dahaki dövüşten önce levazım toplayalım. Şu israfa bak.”

DN: Levazım; gerekli olan şeyler, gereçler.

 

Baek Seoin israf edilmiş Sahtekarlar’ın cesetlerine pişmanlık ile baktı. Choi Hyuk güldü. Baek Seoin´i zaten bir bakıma onaylamış gibiydi. Güçlü olmasa da güçsüz de değildi. Choi Hyuk ona hiç yardım etmese de sonunda her şey onun yeteneğinde bitmişti. Ve ‘Sezgi’ adında işe yarar bir yeteneği de yok muydu?

 

Bu yüzden birkaç şeyi doğrulamaya karar verdi.

 

“Sezgi´nin yalnızca senin iyiliğine hassas olduğunu söylemiştin.”

 

“Evet.”

 

“O zaman portalların yerini nereden biliyorsun?”

 

Düşündüğünde garipti. Yalnızca tehlikede olduğunda çalışan ‘Sezgi’ neden onu tehlikeye yönlendirirdi ki? İlk tanıştıklarında da durum aynıydı. Choi Hyuk olmasaydı Kılıçlı Açlıktan Ölen Hayaletler´le dövüşürken ölecekti.

 

Baek Seoin açıklama yapmadan önce bir süre aklında cümlelerini düzenledi.

 

“Yıkım Ejderi´ni öldürmekte karar kıldığım için. O andan itibaren, ‘Sezgi´m ile dövüşmeye başladım. Güvenli bir grup bulmak ve güvenlik isteyen kalbimi tamamiyle görmezden geldim. ‘Sezgi´me aldırmayıp bilgi aradığım bir günden sonra ‘Sezgi´m yeni bir şekil aldı. Büyük ihtimalle Yıkım Ejderi ile dövüştükten sonra bile hayatta kalmamı sağlayacak yolu söylüyor. Bir portal bulup dövüşmemi ve eğer yaparsam birinin geleceğini hissettim. Ve gerçekten biri geldi. O anda farkına vardım. Yıkım Ejderi´ni öldürüp hayatta kalmanın tek yolunun sen olduğunu.”

 

Baek Seoin’in cevabını dinlerken, Choi Hyuk takipçiler hakkında düşündü. Hükümdar olmak için iki vasıf edindiğinde aldığı bir yetenek.

 

Choi Hyuk, Baek Seoin´i sevmişti. Özellikle Yıkım Ejderi´ni öldürmesini gerektiren ‘çılgın’ düşünceyi sevmişti.

 

Bu yüzden başka bir soru daha sordu.

 

“Neden?”

 

Bu ‘neden?’ neden Yıkım Ejderi´ni öldürmeye çalıştığını soruyordu. Baek Seoin ne hakkında konuştuğunu içerik bile olmadan biliyordu.

 

Suratı farklı bir şekle büründü. Sakin yüzü yeniden yoğun duygularla dolmuştu.

 

“.. Her zaman saygısız bir oğuldum. Bu yüzden son bir kez daha saygısız olmayı planlıyorum. Ölsem bile. O kertenkele piçi… kesinlikle öldüreceğim.”

 

Baek Seoin dişlerini sıktı.

 

Choi Hyuk onu herkesten daha iyi anlayabiliyordu.

 

İntikam için olan açlığını sevmişti.

 

Choi Hyuk karar verdiği an,

 

Baek Seoin´in önünde bir mesaj belirdi.

 

[Halksız Kral, Choi Hyuk, seni müridi olarak kabul etmek istiyor. Kabul ettiğinde, bütün karma puanların %20 artacak. Kabul ediyor musun?]

 

Baek Seoin, Choi Hyuk´a şaşkın gözlerle baktı.

 

Choi Hyuk´un yüzünü inceledi, dudaklarını ısırdı ve kafasını salladı.

 

Heyecan.

 

Baek Seoin’in kafasının üzerinde, dalgalanan bir bayrak belirdi.

 

“Ah…”

 

Baek Seoin kafasının üzerine baktı. Sıkıca dudağını ısırıyordu.

 

Choi Hyuk´a bakıp saygıyla kopnuşurken gözlerinden alev fışkırıyordu.

 

“Eğer gerçekten ejderi avlarsak.. sana tam anlamıyla kralım olarak hizmet edeceğim.”



Ancak Choi Hyuk için bu formaliteler değil, hedefleri önemliydi.

 

“Bir intihar timine ihtiyacımız olduğunu söylemiştin?”

 

“Evet. Canavarların sayısı artacak yarın bile portalları yalnızca ikimizin temizlemesi için fazla zor olacak.”

 

“İyi.. O zaman gidip dövüşelim.”

 

Choi Hyuk neredeyse iyileşmiş vücudunu kaldırdı. Yarın daha zor olacağı belli olduğundan bugün ne kadar öldürseler o kadar iyiydi.

 

Ancak neredeyse ölen Baek Seoin, az önce yaşadığı olayın ciddiyetini unutamayıp sızlandı.

 

“… Hemen mi?”

 

“Apartman büyüklüğünde bir canavar avlayalım dedin.”

 

Ancak o zaman Baek Seoin ayağa kalktı.

 

Choi Hyuk önden yürürken sırıttı. Baek Seoin telaşlıca bağırdı.

 

“Ben… Ne kadar acelemiz olsa da ilk bir levazım toplayalım! Ve yiyelim!”

 

“Tamam.”

 

Choi Hyuk yürümeye devam etti. Baek Seoin telaşlıca arkasından takip etti. Ona yetiştiğinde Choi Hyuk’un adımları garip bir şekilde hafifti. Gergin olmak yerine sanki daha fazla dövüşebildiği için mutluydu.

 

Baek Seoin, Choi Hyuk´un dövüş boyunca ki vahşi sırıtışını hatırladı.

 

‘Savaş için deli bir vahşi savaşçı…’

 

Bir şekilde doğal olarak öyle düşündü. Korkutucu bir insan. Ancak... bu ona daha fazla güvenmesine sebepti.

 

‘Ayak bağı olamam.’

 

Korkusunu yatıştırmak için, Baek Seoin dövüş aurasını ve öfkesini arttırdı.

 

Geceye daha çok vardı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr