Bölüm 35: Mola Zamanı (3)

avatar
3974 4

Sovereign of Judgment - Bölüm 35: Mola Zamanı (3)


 

Çevirmen: SaintReaper Düzenleyen: Kharsmi

 

Başkan, krallara Vip muamelesi yapıyordu ve kalacak bir yer bile sağlamıştı. Eğer hayatta kalanları kontrol edemezse bile en azından onlarla iş birliği yapmayı düşünüyordu. Bunun nedeni birçok hayatta kalanın yaşam yollarını kaybetmiş olması ve kendini koruyacak güce sahip olmasıydı.

 

Tabii ki, durum kaotik olduğu için ileride ne olacağı tahmin edilemezdi.

 

Her şeyden sonra, bütün insanlık hayatta kalma oyununu oynarsa bu her şeyi tamamen değiştirirdi. Neden yaşam tarzlarının kağıt gibi parçalanabileceğinden endişelensinler? Doğru zamanda ne yapacağına odaklanan başkan gerçekçiydi. Hayatta kalanları elinden geldiğince desteklemiş ve hatta krallara özel muamele göstermişti.

 

Choi Hyuk uzun sürenin ardından ilk defa duş aldı.

 

Ilık su bütün vücudunu kaplamıştı, rahat hissettiriyordu.

 

Temiz suyun kokusu, fildişi fayanslar, buhar dolu oda, hafif bir güzel koku, aydınlatma ve hatta yumuşak bir havlu. Tatlı ve hatta alışılmadık hissediyordu bu duyguları uzun süredir hissetmemişti. Bunlar onu daha hassas yapmıştı.

 

Bir bornoz giydikten sonra banyodan çıktı ve buzdolabından bir soğuk içecek içti. Pencereden dışarı baktı. Barışçıldı.

 

Fazla rahatladığı gibi ölümü hatırladı.

 

Hafif ve süslü ışıkların arasında gölgeler dans ediyordu.

 

Çığlıklar, yalvarma sesleri. Et dilimleme hissi. Kanın sıcaklığı. Ve ölenlerin ifadesi.

 

Choi Hyuk annesinin ve Jung Minji’nin ölümlerini tekrar hatırladı.

 

Kişisel olarak ölümlerine tanıklık etmemişti. Belki de bunun nedeni annesinin ve Jung Minji’nin yüzlerinin üstünü ölenlerin yüzlerinin kaplamasıydı.

 

Kalbi soğudu. Haksızlığa uğradığı bile hissetmişti.

 

Jung Minji’yi düşününce, havai fişekleri hayal etti. Tehlikeliydi fakat ateş ışıl ışıl yanıyordu. Herkesten daha sertti. Asla bir dürtü ile karar vermemişti. Sıkıntı, acı çekse bile karar verdikten sonra asla vazgeçmezdi. İyi ya da kötü olması önemli değildi, göz kamaştırıcı bir şekilde yaşıyordu.

 

Annesi de aynıydı. Choi Hyuk annesinin eve getirdiği yığınla tasarım taslaklarını hatırladı.Bazen birinde takılınca ona açıklarken her birini lanetlerdi. Sonra, aklına iyi bir fikir gelirse saçlarını bağlar ve gece boyunca çizerdi. Choi Hyuk ‘’Tasarım nedir?’’ diye sorunca annesi duraksamadan cevaplardı. "Tasarım dünyaya daha  fazla şefkat getiren bir şey.’’ Daha sonra annesinin işini izlerken uyuyakalırdı. Huzurluydu. Adrenalinden gelenle aynı mutluluğu vermese de rahatlatıcı ve huzurluydu. Her zaman annesi ondan tek bir şey istemişti. Kızgın değil sakin ve sabırsız ziyade kaygısız olması. ’’Yine de bekle ve nefes al. Yavaşça. Nefes al. Ve yavaşça geri ver… Bu iyi. Dikkatli dinle. Ne duydun?’’ Bu annesinin sık sık söylediği bir şeydi.

 

‘’Hoooo….’’

 

Geçmişteki gibi Choi Hyuk büyük bir nefes aldı ve yavaşça geri verdi. Sessizce dinledi.

 

Dünya düşündüğünden daha gürültülüydü. Banyodan gelen su sesi. Buzdolabının titreşimi... Bilmediği bir makineden gelen sesler. Canlı ve hareketli dünyanın seslerini dinlerken kalbi sakinleşti.

 

Bu annesinin dünyasıydı. Ancak annesi öldüğüne göre bu dünya annesinin ölümü ile ölmüştü.

 

Haksızlığa uğramış hissediyordu.

 

Her yaşamın kendi nadir kişilikleri vardı. Jung Minji’nin dünyası, annesinin dünyası, Choi Hyuk’un dünyası ve Baek Seoin’in dünyası. Hiçbiri birbirine benzemiyordu. Yaşarken onların hepsi çok farklıydı… çok farklıydı fakat… ölünce, eğer ölürsen, hepsi aynı olurdu. Bir et yumağı.

 

Jung Minji bir et yumağı mı olmuştu? Buna inanmak zordu.

 

Ve annesinin buna nasıl benzeyeceğini düşününce…

 

Gıcırtı.

 

Dizginlenemez öfke dışarı taştı.

 

Toplantıda 8 kişi öldürmüşü ama o sadece bir anlıktı, öfkesi aslında azıcık bile azalmamıştı. Kızgındı. Damarları şişmişti.

 

Sakin gece aniden onu lanetleyen bir hayalete dönmüştü. Kanı yanıyordu. Annesinin öldüğü dünyadaydı. Böyle bir dünyada yaşamak, aldığı her nefes zehirdi sanki. Annesinin öğretilerini düşündüğü her seferinde zehir sadece daha da artıyordu.

 

Yani…durdurulamayan öfkenin sonu açıktı.

 

Choi Hyuk ana suçluları yakalamamıştı.

 

Oyunu yaratanlardan birini. Onların isimlerini bırak gölgelerini bile görmemişti.

 

Yalnızca bir yumruk attı.

 

Thump!

 

Dantianında dövülen karma şekil aldı. Vücudundaki karma tekrar gerilmeden önce dantianına aktı. Her bir hücresi karmayla yanıyor ve canlanıyordu. Bu yeni bilim dalıydı.

 

‘Yanan Kanat Kabilesinin Karma Kalp Bilimi’

 

Bunu Yıkım Ejderini öldürdükten sonra kazanmıştı. O zaman söylediği {Yıkım ejderinin cesedi için bir ödül, Yanan Kanat Kabilesinin Karma Kalp Bilimi aktarıldı.] idi. Devasa ceset için bir ödüldü. Bu bilimden başka eşya almamıştı.

 

Choi Hyuk bilimden daha çok ‘Yanan Kanat Kabilesi’ne odaklanmıştı. Bu kabile…en azından insan değildi. Oyunun yaratıcıları ile Yanan Kanat Kabilesinin bağlantısı neydi? Söz konusu olanlar onlar mıydı?

 

Bu düşünce onu çılgına çevirmek için yeterliydi.

 

Öfkesi alev almıştı fakat bilgisinin miktarı tavuk gözyaşı boyutundaydı. Güçsüzdü. Susuzluğunu doyurmanın yolu yoktu. Choi Hyuk sabaha doğru uyuyakalmadan önce bütün gece ayakta kaldı.

 

**

 

Ertesi gün. Molanın son gününde, Choi Hyuk ‘onlar’la bağlantılı biri ile tanıştı.

 

Bİİİİİ-

 

Kulaklarının yanında bir vızıltı başladı. Daha sonra bir mesaj ortaya çıktı.

 

{Aktarmaya 10 dakika kaldı.Kendini hazırla.}

 

Choi Hyuk tek kelime etmeden hazırlandı.

 

Mavi ev ona gündelik kıyafetler sağlamıştı ama onların yerine Kangdong bölgesinde elde ettiği kıyafetleri giyiyordu. Kahverengi pantolon ve ince bir fil dişi gömlek. Bu kıyafetler canavar kanına karşı yüksek dirençliydi. Kıyafetler canavar kanı ile düzenli olarak temas ettiği için onları uzun süre boyunca giyemiyordu.

 

‘Savaşçı Çizmeleri’ni giyince deri ve çeliğin birbirine sürtünmesinden doğan sesi duymuş ve ‘Dağ Orkunun Deri Zırhı’nı giyince derisinin geçilemez olduğunu hissetmişti. Belinde taşıdığı üç kılıç paramparça olmuştu şimdi yalnızca avcının bıçağı kalmıştı. Çok fazla uyumamasına rağmen kondisyonu keskin ve hevesli duygular nedeniyle kötü değildi.

 

Hazırlığını bitirdi. Kalbi sakinleşmiş gibi görünüyordu.

 

Aklına bir soru geldi. Ne olacaktı? Mola sona ermeden önce ne olacaktı?

 

‘Her neyse…’

 

Choi Hyuk hafifçe bıçağını sıktı.

 

Zaman geldi.

 

{Aktarma başladı}

 

Mesajı gördüğü an içi dışına çıkıyormuş gibi hissetti.

 

Dünyaya bir şey olmamıştı, kendi vücudunun içi dışına çıkıyormuş gibi hissetmişti. Bu his içi ağzından dışarı çıkarken, derisi içine çöküyormuş gibiydi.

 

Aşırı baş dönmesi ve mide bulantısı onun üstesinden gelmişti. Hiçbir şey göremiyordu. Bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordu fakat onları algılayabilmekten uzaktı.

 

Vücudundaki karma tükeniyordu. Eritilmiş plastik birbirine yapışmış ve kaynayan yağ gibi dağılmıştı.

 

‘’Keuu…’’

 

Choi Hyuk yere yığıldı ve kusmaya çalıştı. Yalnızca daha sonra etrafını görebilmişti.

 

Çelik. Çelik ve pul her yerdeydi. Beki de çelik bile değildi. Ancak çelik gibi güçlü ve soğuk bir metaldi. Bir insan boyutunda siyah ve beyaz pullar etrafını çevrelemişti ve hayattaymış gibi kıvrılıyorlardı.

 

Bu yer pullarla kaplı bir mağaraya benziyordu. Mağaraya bakınca bir kere daha kusmaya çalışmaya başladı.

 

‘’Euu…’’

 

Sadece Choi Hyuk değildi. Kendisi de dahil 39 insan, sersemlemiş ve kusmaya çalışıyordu. Gerçekten kusanlar bile vardı.

 

İçi dışına çıkıyormuş gibi hissettikten sonra yabancı bir yerdeydi. Işınlanama? Hayır…Dünyada böyle bir yer olabilir miydi? Öyle ya da böyle, karmayla desteklenen vücudu bile böyle bir yere zar zor dayanabiliyordu.

 

Yine de, kademeli olarak vücudunu düzeltti. Çevresindeki sesleri duyabiliyordu.

 

Thud! Thud!

 

‘’Kyahhhh!’’

 

Uzaktan sanki bir dağ parçalanıyormuş gibi bir ses ve zavallı bir çığlık duyabiliyordu.

 

‘Bir savaş alanı.’

 

Choi Hyuk içgüdüsel olarak tahmin etmişti.

 

Clank.

 

Cling! Clang!

 

Mağarayı kaplayan metal pullar ayrıldı. Pulların biri bir diğerine sürtünüyor ve sanki iki kılıç çarpışmış gibi sesler çıkıyordu. Aniden dışarıdan yüksek sesli bir uluma duydu.

 

Crash!

 

Tavandaki açıklıktan muazzam, 4 metreden uzun bir canlı düştü.

 

‘’Urk! Bu bir canavar!’’

 

Birisi kükredi. O konuştuğu gibi, muazzam bir vücut, ağzından çıkıntı yapan dişleri ile kırışık, bir orkun yüzüne benzeyen bir yüzü olan canavar ortaya çıktı. Choi Hyuk refleks olarak avcının bıçağını kınından çıkardı. Yalnız değildi ayrıca mağaradaki diğerleri de hızlıca kendine gelmiş ve silahlarını çıkarmıştı. Hızlı hareketlerinden olağanüstü oldukları belli oluyordu.

 

Ancak.

 

‘’Onları yere koyun.’’

 

Grrrr.

 

Yaratığın boğazının nasıl işlediği bilinmese de karışık bir ses canavarın ağzından çıktı. Muazzam ork’un kelimeleri mağarada yankılandı.

 

Yabancı bir dilde konuşmasına rağmen Choi Hyuk onu anlamakta sorun yaşamamıştı.

 

Işıltı!

 

Aynı zamanda, bir çift yanan kanat omzunda filizlenmişti ve kanatların ortaya çıkışı ile formsuz bir güç onları baskıladı.

 

İnsanlar havaya kaldırdıkları silahları zorla geri indirmişti. Direnmeyi deneseler bile bir şey yapamazlardı. Sadece bir kişi silahını indirmedi. Choi Hyuk.

 

Choi Hyuk bıçağı aşırı ağır olsa da direnmişti. Dantiandaki küçük karma kalbi karma pompalıyor ve bu güçle zar zor silahını kaldırabiliyordu. Ancak, çaresizdi zorlanmaktan bıçağın ucu titriyordu.

 

Ork ilgileniyormuş gibi Choi Hyuk’a baktı.

 

Ama sırtını döndü ve herkese seslendi.

 

‘’Tanıştığımıza memnun oldum. Ben Karik, çelik savaş gemisinin büyük savaşçısı. Görkemli dev ork ırkındanım."

 

Grr.

 

Basitçe konuşmuş olsa bile gürleyen ses nedeniyle diğerlerinin kulakları zarar görmüştü. Dev ork Karik, herkesin ruhunu boğan konuşmasına devam etti.

 

‘’Zamanımız olmadığı için sadece açıklayacağım. İlk olarak, yeni acemi eğitimini geçtiğiniz için tebrik ederim. Sonuçta 39’unuz da hükümdar olarak uyandınız ve insan ırkının temsilcileri olarak burada toplandınız.’’

 

Bunlar basit kelimeler değildi.

 

Karik’in açıklamalarından ‘Kral’ın sadece bir statü olduğunu ve asıl önemli olanın ‘Hükümdarlar’ olduğunu anlamışlardı.

 

Dünya çapında hükümdar olarak uyanmış 39 kişi burada toplanmıştı.

 

‘’Şimdi, şu anda yeterliliğe sahip olmayan konukları davet edeceğim.’’

 

Thud.

 

Karik bir ayağını yere vurunca yüzlerce hayalet benzeri figür hükümdarların önünde ortaya çıktı. Onlar her ülkenin liderleriydi, Kore’nin lideri bile aralarındaydı. Sanki rüya görüyorlarmış gibi şaşkın ifadeleri vardı. Karik onlara söyledi.

 

‘’Siz boyutsal aktarmayı gerçekleştirmek için gerekli özelliklerden yoksunsunuz… Ancak, dünyanızın liderleri olarak atandınız. ’Geçici hükümdarlar’ olarak buradasınız. Eğer görevlerinizi tamamlarsanız bir hükümdar olarak uyanabilirsiniz.’’

 

Karik’in sesi yankılandığı an, liderlerin üzerinde bir etki yaratmış gibiydi. Karik’e bakarken gözlerini bile kırpamıyorlardı. Karik devam etti.

 

‘’Siz insanlar ‘Geçici’ hükümdar olarak atandınız. Çok zayıfsınız ancak bazı durumlar yüzünden geçici hükümdarlar olarak atandınız. Aranızda halksız kral’ın hükümdar olduğunu duydum… çok ilginç.’’

 

Hükümdarlar normalde birçok insanı yönetirdi. Diğer dünyalarda,bir halksız kralın hükümdar olması neredeyse imkansızdı. Choi Hyuk’un var oluşunun özel bir nedeni vardı. İnsan ırkı diğer ırklardan zayıf olduğu için fazladan puan verilmişti.

 

Karik’in bakışları anlık olarak Choi Hyuk’a düştü. Choi Hyuk terlese bile kılıcını indirmemişti. Vücutları titreyen ve başlarını eğen diğer hükümdarlardan farklıydı.

 

‘’Onun dışında başka ilginç durumlar da var.’’

 

Karik’in bakışları birkaç diğer hükümdara döndü.

 

Gri saçlı, yakışıklı bir orta yaşlı adam kollarını çaprazlamış, gözleri kapalı Karik’i dinliyordu.

 

Genç bir latin kadın ince uzun kılıcı ile kalçasını kaşırken Karik’e baktı.

 

Bir diğer yandan, yaşlı bir siyah giyen adam kafasını itaatkarca eğerken kıkır kıkır gülüyordu.

 

Karik tekrar devam etmeden önce onlara bir bakış attı.

 

‘’Yine de çok zayıfsınız. Size 5 yıl zaman verildi. Bu süre boyunca tatmin edici bir sonuç çıkarmazsanız, kaçınılmaz olarak tüketim maddesi olacaksınız.’’

 

‘Tüketim maddesi’ bunun en anlama geldiğini bilmiyorlardı ancak bilinmeyen dilin telaffuzunu anlamak zordu. Kelimenin kendisi onlara çok korkutucu ve uğursuz bir duygu vermişti.

 

‘’Tam olarak iki göreviniz var. Güçlenin. Ve sömürün. İlk olarak, görevlerde gücünüzü sonuna kadar kullanın. Ve size sömürge kurmak için arazi veren yüce kanatlara teşekkür edin. Bu sizin son şansınız. En ufak bir ihmalkarlık yapmayın.’’

 

Karik 39 hükümdara söyledi.

 

‘’Öncelikle bölgenizi kurmak için Yanan Kanat Kabilesinin gereç mağarasını kullanabilirsiniz. Bu sizin için bir ayrıcalık, insan ırkını temsil eden hükümdarlar.’’

 

Sonra yerdeki yüzlerce insan liderlerine baktı.

 

‘’Sizin için de aynı. Öncelikle bölgenizi hükümdarların yardımı olmadan kurun ve gereç mağazasını kullanabilmek için hemen hükümdar olun.’’

 

Bilinmeyen kelimeler bir sel gibi taşıyordu. Ancak, tekrar edebilecek kimse yoktu.

 

Karik’in ezici varlığı insan ırkının sözde liderlerini dondurmuştu.

K.N: Bizimki de oradadır şimdi. El sallayın millet :D

 

Ama Karik meşgul olduğunu belirtmişti, kısa ama görkemli konuşmasını bitirirken kafa karışıklıklarına hiç dikkat etmemişti.

 

‘’Son olarak bir sorunuzu cevaplayacağım.’’

 

Karik sonuna kadar silahını tutan Choi Hyuk’u ve kollarını çaprazlamış adamı işaret etti.

 

‘’Keuk!’’

 

Hemen Choi Hyuk’un üzerindeki basınç kalktı. Choi Hyuk vücudu sallanırken hızlı hızlı soludu fakat hızlı bir şekilde nefesini düzenlemişti.

 

Yavaşça silahını kaldırdı ve Karik’e baktı.

 

‘Bir soru mu soracaktı…?’

 

Şaşırmıştı. Aniden tuhaf bir yere ışınlanmış ardından aniden bir canavar ortaya çıkmış ve soru soracağını söylemeden önce onlarla konuşmuştu.

 

Böyle bir durumda ne soracaktı?

 

Ancak, karmaşık zihninin aksine, dudakları kolayca bir soru buldu.

 

Choi Hyuk içgüdüsel olarak ağzından çıkmak üzere olan soruyu yuttu. Bu uygundu. İlgisinin tam yansımasıydı. Kalbi pençelerini ortaya çıkarıyordu.

 

Fakat o pençeleri sakladı ve kibarca sordu.

 

‘’Yüce Kanatlar ile görüşmek için ne yapmalıyız?’’

 

Karik’in bahsettiği varlıklar, Yüce Kanatlar.

 

Choi Hyuk onların ana suçlu olduğunu düşünüyordu. Birisi oyunu yaratmış ve başlatmıştı. O kişiyi kesinlikle öldürmeliydi.

 

Choi Hyuk’un sorusu Karik’i eğlendirmiş gibiydi. Cevapladı.

 

‘’Onlarla en az bir kez karşılaşmış olanlar en azından orta derece savaşçı ırkından. Ancak senin ırkın dereceye bile sahip değil. Bu saçma. Böyle bir ırktan böyle yüce varlıklarla karşılaşmak isteyen bir savaşçı. Tüketim malzemesi olma kaderini tamamen berteraf ettikten sonra tekrar sor. Keahaha!’’

 

Bu sondu.

 

Karik döndü, sanki bir şeyi unutmuş gibiydi.

 

‘’Ayrıca, bir dahaki sefere herhangi bir dil bana canavar diyecek olursa… onu koparacağım. Bu kadar. Şimdi gidiyorum.’’

 

Karik’in kelimeleri ile bir kere daha vücudunun içi dışına çıkıyormuş gibi hissetti.

 

Ancak bu sefer Choi Hyuk ayakta durdu ve baş dönmesine katlandı. Boğazından yükselen asidi bile yuttu. Kanlı gözleri ile çevresine baktı. O zamandan beri ne kadar zaman geçmişti?

 

Gördüğü sonraki şey başkanın kendisine sağladığı konuttu.

 

Sabahın erken saatleriydi. Dünyada kademeli olarak mavi sis görülmeye başlıyordu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr