Bölüm 34: Mola Zamanı (2)

avatar
3993 3

Sovereign of Judgment - Bölüm 34: Mola Zamanı (2)


 

Çevirmen: SaintReaper Düzenleyen: Asile

 

Dünya çapında da aynıydı. Küresel nüfusun %5’i yaşam ve ölümün oyununu deneyimlemişti ve onların arasında yalnızca bir bölümü hayatta kalmıştı. Bütün polis ve askerler kaybolmuştu.

 

Yaşam ve ölümün oyununu deneyimlemiş ve deneyimlememiş olanların arasında bir fark vardı. Bir taraf geçen ay cehennemi deneyimlemişken diğer taraf yapmamıştı. Onların dünyalarında; sakinlerdi ve okullarında ya da ofislerinde ring ortaya çıkmamıştı. Yalnızca polisler ve askerler kaybolmuştu, karma ya da canavarların varlıkları olmadan olağan bir dünyada yaşamışlardı.

 

Tabii ki, askerlerin ve polislerin yokluğu kocaman bir boşluk oluşturmuştu.

 

Şiddetin ülkelerin temelini oluşturduğunu söyleyenler bile vardı. Belirli bölgelerde güçlü ya da en azından güçlülerden biri olmadan bir ülke kurmanın yolu yoktu. İnsanların ülkelerin kurallarına uymalarının nedeni onların güçlü olması ve kendilerini cezalandırabilecek olmasıydı.

 

Bu nedenle, en önemli temelin, askerlerin ve polislerin yok oluşu büyük bir etki bırakmıştı.

 

Ancak dünya bir anda ‘Mad Max’ ve ‘Kutup Yıldızının Yumruğu*’ndaki gibi kanunsuzluğa düşmemişti. Bazı ülkeler öyleydi ama en azından kore onlardan biri değildi. Kaotik olsa da insanların uygulayabileceği bir düzen vardı.

K.N: https://www.youtube.com/watch?v=dTDy8XVdRSk

 

‘Normal insanlar’ asla karşı koymuyordu. Ancak, bu dünyayı koruyanlar bu insanlardı. Onlar en kısa zamanda her şeyin normale dönmesini diliyordu. Normalde onlar hava gibi görünmezdi ama kapak açılmıştı, bol miktardaydılar. Yıkım isteyen serserilerin onlardan çok fazlasına dayanmasının imkanı yoktu.

 

Kendileri kurulmuş olan ülkelerin düzenlerini sağlama imkanları vardı. Han Hanedanlığı’nın sonunda He Jin, on görevli ve Sarı Turban İsyanı’nda ve Dong Zhuo, Lu Bu, Cao Cao ve Yuan Shao kargaşaya neden olduğunda bile Han Hanedanlığı düşmemişti. Geçmişteki gibi polis ve askerler olmadan geçen ay boyunca da düşmemişti.

 

Yine de, bunu sağlamak için başkan bayağı başağrısı çekmişti.

 

Yaptığı ilk şey itfaiyecileri düzenlemiş sonra da devlet memurlarını yeniden yapılandırmış ve yeni bir askeri güç oluşturmuştu. "Fakat silahlar askerler ile birlikte kayboldu! Kalanları ver ve eğer yetmezse onları sopalar ile donat! Hala yetmiyorsa daha fazlasını yarat! Yarın silah üretmeye başlansın! Zihninizi oluklarından çıkarın!" "Evet!" "Sıkı yönetim ilan edin ve asker alımlarına başlayın!" "Evet!"

 

O bu planları yaparken Kangdong ve Seongbuk bölgesinin kilitlendiği ortaya çıkmıştı. Girmelerinin ya da içine bakmalarının imkansız olduğu mat bir duvarla bölge çevrelenmişti. Bölgede huzursuz vatandaşlar kalmıştı.

 

Şu anda yerine getirmesi gereken sorumlulukları var gibi görünüyordu. Üstün grupların liderlerini görüşme için Mavi Ev’e çağırıyordu. Diğer liderlerin bilmediği gibi o da bölgelerinin içinde ne olduğunu bilmiyordu, seve seve anlaşmışlardı.

//Mavi Ev; Beyaz Saray’ın Kore versiyonu

 

**

 

Choi Hyuk Baek Seoin’e bir mesaj gönderdi. Bu ‘Hükümdar’ olarak uyandığında öğrendiği bir beceriydi. Her nerede olurlarsa olsunlar takipçileri ile bağlantı kurabiliyordu.

 

- Ana ordunun geri çekildiğini söylediğini hatırlıyorsun değil mi?

- Evet.

- Ne olduğunu ortaya çıkarabilir misin?

 

Baek Seoin hafifçe tereddüt etti. Choi Hyuk’un sesi ciddiye benziyordu. Endişelendiğinde oldukça tehditkar oluyor gibiydi. Ancak, sonunda ağzını açtı.

 

Jung Minji’nin emri altındaki güçler ihanet etmişti. Özellikle Song Simin ve Yoon Girim’in ihaneti, zaten açıktı, ortaya çıkarmak zor değildi.

 

- … ne oldu? Mavi Ev’deler mi?

 

Choi Hyuk kapadı. Baek Seoin aceleyle onu geri aradı.

 

- Bekle!

- Ne?

- Sakın bana sadece onları öldürmek için şu an oraya gittiğini söyleme?

 

Choi Hyuk cevaplamadı. Şu anda normal halinde değildi. Basitçe oraya gidiyordu çünkü onlar oradaydı. Oraya ulaşınca ne yapacağını hiç düşünmemişti. Büyük ihtimalle onları ‘sadece öldürürdü’.

 

Sessizdi.

 

- Kaç kişiyi öldüreceksin?

- Jung Minji’nin altındaki krallar ve Yoon Girim.

- Ve birileri seni durdurmayı denerse?

- …

 

Choi Hyuk cevap vermedi. Ancak, onları da öldürmez miydi?

 

- O zaman... ya başkan seni durdurursa?

 

Gıcırtı.

 

Choi Hyuk dişlerini sıktı. İçten içe kaynıyordu. Titreyen sesiyle cevap vermeden önce nefesi düzensizleşti.

 

- Yani ne demeye çalışıyorsun?

- Onları öldürmeyi istemen iyi hoş ama en azından basit kurallara ve prosedürlere uymalıyız.

- Kurallar ve prosedürler? Böyle bir dünyada onlar önemli şeyler mi?

- O zaman onları kendin yapmalısın.

- …

- … Sonuç aynı olsa bile, kralların bizim tarafımızda olmaları ya da olmamaları önemli… lütfen bana bir gün ver. Bir şeyler düşüneceğim.

- Nasıl?

- Lütfen bekle. Ben kendi yolumdayım. Benimle Mavi Ev’e gel.

 

Baek Seoin alkol ile dolu bir çanta çıkardı.

 

Muhafız Bae Jinman, General Cha Taeshik, Şövalye Kaptan Ryu Hyunsung kimliğini tanımlayabilecek olsa da Choi Hyuk Mavi Ev’e girmekten çekinmiyordu.

 

O gece, kendi aralarında içkilerini paylaşırken Choi Hyuk’un dönüşünü kutladılar.

 

Sonra Baek Seoin ile derin bir sohbete daldılar. Durum hakkında anlayış kazanmıştı. O gece ruh hali mükemmeldi.

 

"Eğer krallar diğer taraftaysa bildirmeliyim. Kimler olabilir?"

 

Bu ellerinde alkol şişesiyle ayrılmadan önce sorduğu son soruydu.

 

**

 

Ertesi gün.

 

Bugün de toplantı gerçekleşti.

 

Başkan insanüstü güçleri onayladığında seçim şansı yoktu fakat onların desteğini kazanmayı denedi. Onları general atamayı denedi bu yüzden durumu çözümlerken, ayrıntıları konuşurken ve bir sonraki adımlarında ne yapacaklarını tartışırken toplantı sonsuzluğa sürüklenmişti.

 

"Yani… o opak duvarın tekrar ortaya çıkabileceğini mi söylüyorsun?"

 

"Evet… oyuna katılan bazıları gibi, bunun mümkün olabileceğini düşünüyorum. Oyun bitmedi. Aslında, 3 gün mola olduğu anons edildi. Yarın biter."

 

"… Bir ihtimal, duvar tekrarlanırsa hayatta kalanlara yardım edebilir misin?"

 

"Bu imkansız. Tekrar giriş yapamıyoruz gibi görünüyor."

 

"… Bunun anlamı yeni hayatta kalanlar çıkarsa onları kontrol etmek için birilerine ihtiyaç duyarız."

 

"Evet. Bu doğru."

 

Başkan ile konuşan kral zaten karar vermişti -Kangdong Bölgesi’nden Song Simin, Mapo Bölgesi’nden Min Jaram ve başka üç ya da dört kişi. Onların dışında, diğer krallar yalnızca sessizce dinliyordu.

 

Sebepleri basitti.

 

Onların konuşmaları gerçekten çok uzaktı. Mola sadece 3 gündü. Daha sonra nasıl bir oyun başlayacağını bilmiyorlardı. Kralların çoğunluğu onların düzeni korumak için konuşmalarını dinlerken sersemlemişti.

 

Aslında Ordu Yoldaşları Birliği’nden Cha Taeshik’in ‘tüm vatandaşları çekme planı’ daha gerçekçi görünüyordu. Tabii ki, başkan ilgisizdi.

 

Bu yüzden ortaya çıkınca heyecanlanmıştı. Geçen geceki konuşmalarından onu tanıyabilmişlerdi. Kesinlikle ne olduğunu bilmiyorlardı.

 

Başkan’ın Song Simin’in mevkisini atamak için konuştuğu andı.

 

Song Simin iş birliğine hazırken başkan çaresizdi fakat onu önce atamayı denemişti.

 

"O zaman lider Song Simin büyük şehirde düzeni sağlamak hakkında ne düşünüyorsunuz?"

 

"İtiraz ediyorum."

 

Choi Hyuk ileri çıktı.

 

Choi Hyuk sakince ve saygılıca konuşmaya başladı.

 

"Başkan muhtemelen bundan habersiz fakat bu opak/mat duvarın içerisi cehennem."

 

Çoğu kral bu kelimeler ile başını salladı.

 

"Yalnızca canavarlar sorun değil. İnsanlar da sık sık birbirini öldürüyor."

 

Bu sefer, daha da fazla kral kafasını salladı.

 

"Song Simin onlardan birisi. Birliğine ihanet etti ve kendi başına geri çekilme düzenledi. O zamanlar; saygıdeğer lider, Jung Minji’yi bile öldürdü. Bunların üzerine, pervasız geri çekilişi nedeniyle birçok insan boşuna öldü. Son patronu tutan intihar ekibi ortadan kaldırıldı. Ben bile neredeyse ölüyordum."

 

"Mmmm…"

 

Başkan sessizdi.

 

Choi Hyuk ona sordu.

 

"Bu insanlara sahip olmayı planlamıyor musun, kaçan ve yoldaşlarını geride bırakanları makamlara atamak, bu sen misin?"

 

General Cha Taeshik buna ekledi.

 

"Bu doğru! Bir savaşta bağlılık en önemli şeydir!"

 

Şövalye Kaptan Ryu Hyungsun ve Bae Jinman da katıldı.

 

"Karşı çıkıyoruz."

 

Başkan atmosferi okudu. Direkt olarak karşı çıkacaklarını düşünmüyordu. O hâlâ başkandı…

 

Fakat, bu son değildi.

 

"Ayrıca Song Simin’e olan kinimi çözmem gerek. Toplantıdan sonra çözebilseydik iyi olurdu fakat bu molada burada olacağımıza göre bunu şimdi çözeceğim."

 

"Pardon? Sadece ne dediğini…"

 

Başkan omurgasında bir ürperti hissetti. Durum garip bir şekilde ilerliyordu. Ancak Choi Hyuk daha fazla ona bakmadı.

 

"Song Simin."

 

"Hey, Choi Hyuk! Bu bir yanlış anlaşılma gibi görünüyor…"

 

Bu durumda bile, Song Simin arkadaşça gülümsüyordu.

 

Choi Hyuk ek bir şey söyledi.

 

"Gülümseme, pezevenk."

 

Song Simin’in yüzü beceriksizce sertleşti.

 

"Ve Ma Dongshik, Yoon Girim, Min Kyungchul ve Jung Minji’nin birliği altındaki krallar. Jung Minji’yi kimin öldürdüğünü bilmiyorum. Fakat, siz biliyorsunuz…"

 

Choi Hyuk ayağa kalktığı gibi elini masaya yerleştirdi.

 

"İntihar ekibinin ölümü için sana saygı duyulması gerektiğini düşünmüyorsun, değil mi?"

 

Jung Minji’nin emri altındaki krallar sadece gözlerini kırpabiliyordu, Choi Hyuk devam etti.

 

"Dışarı gel. Hadi sonuna kadar gidelim."

 

Odadaki gerginlik yükseldi. Choi Hyuk’un hareketleri sağduyunun ötesindeydi. Mavi Ev’de ve başkanın önünde bu şekilde davranmıştı.

 

Baek Seoin etrafta dolaşmış ve dün gece onların sempatisini kazanmış olmasaydı birileri onu durdururdu. Ancak, kralların çoğunluğu beklemiş ve davranışlarını izlemişti. ‘Ne yapalım?’ bazıları bunu düşünüyordu. Choi Hyuk’un hareketleri çok şiddetliydi ve anlayamıyorlardı. Ancak, bunun ‘söz konusu kişiler’in çözmesi gerektiği bir konu olduğu sonucuna varmışlardı. Her ne kadar biraz şaşırmış olsalar da.

 

Song Simin gayriresmi konuştu.

 

"Ne çeşit çılgın şeyler söylüyorsun? Ve başkanın önünde! Eğer bir sorunun varsa usulüne göre çöz! Kanunlara uy ve bir ya da birkaç yargıç karar versin!"

 

Ancak, sözleri çok zayıftı, belki de bunları söylemese daha iyi olurdu. Şimdiki kimlik sorunları nedeniyle bu kelimeler parçalanmıştı. ‘Kanun’. Choi Hyuk anında bu yanlışı parçaladı.

 

"Kanun? Puhahaha!"

 

Choi Hyuk yüksek sesle güldü.

 

Sesi yankılandı.

 

Sesi karma ile güçlendirilmiş gibi buluşma odasında yankılandı. Sandalyeler ve masalar titredi. Başkanın yüzü soldu.

 

Bu atmosferi değiştirmişti.

 

Şimdiye kadar krallar karışıklık içindeydi. Cehennemden ilk kaçtıklarında, tamamen zarar görmemiş bir dünya önlerine çıkmıştı. İçeride kral oldukları yerlerden farklı olarak, dışarıda işleyen bir toplum ve hatta bir başkan vardı. Davranışları katliam oyunundan önceki hallerine dönmüştü. Öne çıkmaya utanıyorlardı ve düzene ve güce saygı duymaları gerektiğini hissediyorlardı.

 

Böyle davrandıkları için daha garip ve sinirli hissetmişlerdi.

 

Bu duygular Choi Hyuk’un gülmesi ile çiçeklenmişti.

 

Diğer krallar da kademeli olarak gülmeye başladı. Görüşlerini engelleyen kızıl pus anında temizlendi.

 

O kanun dedi! Onlar kral değil miydi?

 

"Wahahahaha!"

 

Krallar omuzlarını yukarı aşağı sallayarak gülmeye başladı. Başkan durumu çabucak anladı.

 

‘Ben… kaplanlara yolu açtım.’

 

Burada toplanan kişileri insanlar kontrol edemezdi.

 

Yine de başkan konuştu.

 

"Bekle, lütfen bekle. Lider Choi Hyuk. Senin hislerini anlıyorum fakat lütfen bu ülkeye inan. Eğer kinin varsa biz inceleyeceğiz ve sana yardım edeceğiz."

 

Bunun zorlama olduğunu biliyordu fakat başka şansı yoktu. Eğer şimdi bir şey yapmazsa bu hayatta kalanlar besbelli ülkeyi şeylerine takmayacaktı. Bu, ülkenin içinde bir ülke oluşması anlamına geliyordu.

 

Baek Seoin’in hedeflediği şey kesinlikle buydu.

 

Şövalye Kaptan Ryu Hyunsung ileri adım attı. Bu, Baek Seoin’in dün geceki konuşması gibiydi.

K.N: Adam ince ince işlemiş bunları :D

 

"Üzgünüm Bay Başkan. Ancak, bu, ülkenin ulaşamadığı bir yerde gerçekleşen bir şey. Bu bizim sorunumuz ve bunu kendi yolumuzla çözmemiz daha iyi olur."

 

Bunlar ham kelimelerdi. Çocukların kendi aralarında kavga etmesine benziyordu ve ‘Bu bizim sorunumuz!’ demişti. Ancak bu ham kelimeler yine de güçlüydü.

 

‘Kendi sorunlarımızı kendi yöntemlerimizle çözeriz.’

 

Bu kelimeler kalplerine yerleşmiş gibi krallar başlarını salladı. Hava katılaşıyor gibiydi.

 

"…"

 

Başkan bir köşeye itilmişti. Silahlandırılmış gizli korumalar gergince başkana baktılar. Başkan onları geri çekti…  onları zorlamak mı? Bu bir seçenek değildi. Belki de bu durum taleplerini reddettikleri ana kadar beklemeliydi. Onlar mermilerden korkmuyordular. Diğer taraftan, başkan onların fiziksel yeteneklerinden son derece korkuyordu.

 

‘Bu yüzden bu…’

 

Belki de bu sonuç polislerin ve askerlerin kaybolduğu ve on binlerce mağdurun yok olduğu anda zaten kesinleşmişti. Hükümetin kontrol edemediği güçlü bir dünya. Sıra onlardaydı.

 

Choi Hyuk başkanı takmadı ve Song Simin’e baktı.

 

"Gereksiz şeyler söyleme ve dışarı gel."

 

Choi Hyuk bir gülümseme izi olmadan söyledi.

 

"Ya da… burada biraz kan mı dökmeliyiz?"

 

Tehditkar sesi kan ile yankılanıyor gibiydi.

 

"… Siktir… Seçim şansım yok!"

 

Choi Hyuk başını salladı.

 

"Hayır -bu çok basit bir sorun."

 

Kılıcını kınından çıkardı ve Song Simin’e savurdu.

 

"Eğer sen haklıysan beni mağlup et."

 

O an Kangdong Bölgesi’nden olmayan krallar garip hissetti. Song Simin ve Yoon Girim dahil olmak üzere 8 kişiydiler ve Choi Hyuk tek başına mıydı? Neden çok baskı altında hissetmiştiler?

 

Bu gizem yakında açığa çıkacaktı.

 

"… Siktir git!"

 

Song Simin’in çılgınca son çırpınışları ile birlikte diğer krallar kılıçlarını kaldırdı.

 

"Yüce kesiş."

 

Choi Hyuk kılıcını iki kere salladı.

 

Hava dalgalar gibi büküldü. Dalgalar bir yönü takip etti ve kralların boyunlarını kesti. Kırmızı bir fırça çizimi gibi, kırmızı kan fışkırdı ve siyah kılıca emilmeden önce uzun bir yol çizdiler.

 

Splash! Daha sonra ses çıktı. ‘Wowowowowoo’ sesini duydukları gibi kulakları sağır oldu. Choi Hyuk hala aynı noktada duruyordu. Etraflarındaki uzay çalkalandı ve kralların boyunları yere düştü. Bir vücut masanın üzerine doğru eğildi ve kafası sandalyenin arkasına yuvarlandı.

 

Kakakak!

 

Yüksek bir ses ile iki çizgi ölü kralların arkasındaki duvarda ortaya çıktı. Çok temiz bir kesişti, açıkça dışarıyı görebiliyorlardı.

 

Herkesin yüzü sertleşti. Hiçbiri daha önce bu tekniği görmemişti. İki kesiş ile Song Simin’in ve Yoon Girim’in yanında duran krallar katledilmişti.

 

"Uh? Huh…?"

 

Song Simin’in yüzünde boş bir ifade vardı.

 

"Euahh…"

 

Yoon Girim zemine düştü.

 

Adım. Adım.

 

Choi Hyuk toplantı odasındaki masaya doğru adım attı. Sonra onlara doğru yavaşça ilerledi ve önlerinde durdu.

 

"Kim ölmeliydi ve kim yaşamalıydı?"

 

Choi Hyuk kendi kendine mırıldandı. Song Simin kafasını kaldırdı ve Choi Hyuk’a baktı. Gözleri boştu, sanki boşaltılmış gibiydi.

 

"Lü… lütfen…"

 

"En azından, sen onlardan biri değilsin."

 

Schlit!

 

Kılıcını ne zaman savurduğu bilinmiyordu fakat Choi Hyuk’un kılıcı Song Simin’in boynuna gömüldü.

 

"Kyahh!!"

 

Yoon Girim’in çığlık atan ifadesi başı kesilirken kalmıştı. Choi Hyuk anlık olarak ‘Bonus Oyun’u hatırladı, Jung Minji’nin bu kadını koruduğu ve yaşam ya da ölümün üstünden geldiği zamanı. Ağzında bir acılık hissetti.

 

Choi Hyuk kılıcını indirdi ve diğer krallara kafasını eğdi.

 

"Rahatsızlık için üzgünüm."

 

Sonra başkana doğru eğildi.

 

"Lütfen kabalığımı affedin. Fakat dürüst olursak yerini bilmiyorsun."

 

Yüzeyde, var olan güce saygı duyuyor gibiydi. Ancak, hayatta kalanlar için kendi kurallarını uyguluyordu. Bu Choi Hyuk’un ileri sürdüğü tavırdı ve diğer krallar da sessizce buna katılıyordu. Bu anda yeni kurallar oluşmuştu.

 

Başkan hiçbir şey söylememişti. O da sessizce katılmıştı.

 

Her şey o zaman başladı.

 

Bir anlaşmazlık olursa ilgili taraflar arasında bir mücadele ile çözülecekti. Bu onların kültürünün parçası olmuştu.

 

İki kelime bir ülkeyi şekillendirmişti.

 

Dünya hayatta kalanların dönüşü ile kökünden değişmişti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr