Bölüm 1 - Yıllar

avatar
329 0

Şafağın Doğuşu - Bölüm 1 - Yıllar


Bölüm 1 – Yıllar...

   İki avcı ormanda ilerliyordu. İkisi de sanki birbirinin kopyasıydı. Görünüşleri, kıyafetleri... aralarında fark edilebilecek sadece iki fark yaşları ve boylarıydı. Birisi otuzlu yaşlarında iken diğeri daha ergenliğe yeni girmiş gibi duruyordu. Büyük olan kişi yürürken birden durup yere eğildi ve yanındaki çocuğa da eğilmesin işaret etti.

“Görüyor musun evlat?”

 Çocuk kafasını sallayarak onayladı.

“Evet baba görüyorum.”

“Yakalamamıza az kaldı, heyecanlı mısın?”

“Hmm, biraz.”

 Adam sıcak bir gülümseme gösterdi.

“Merak etme Ragna heyecanlanacak bir şey yok.”

“Peki.”

 Adam çocuğun tedirgin haline sadece iç çekebildi ve yerdeki kan izine geri baktıktan sonra etrafına baktı. Birkaç dakika sonunda istediği işareti bulabildi.

 “Ragna bunu görüyor musun?”

 Çocuk kafasını salladı.

 “Görüyorum baba. Kırık bir dal ve birkaç ezilmiş ot. Muhtemelen oradan gitti ama baba merak ediyorum hayvan neden hiç ayak izi bırakmadı?”

“Evlat, olduğumuz ormanın toprağı yanında bir deniz olmasına rağmen yumuşak değil. Bir sürü geçmediği sürece ayak izi toprakta kalmaz hem ayak izi kalsa bunu bizim aradığımız hayvanın ayak izi olduğunun garantisini verebilir misin?”

“Şey normalde ayırt edilemiyor muydu?”

 Adam çocuğunun saflığı karşısında güldü.

“Hayır Ragna, normalde ayak izleri öyle ayırt edilebilen bir şey değil. Biliyorum masallarda öyle duydun ama gerçekte durum öyle değil. Genelde ormanda her hayvan türünün kendine ait alanları olur ve bunun için izler bırakırlar. Tabi bu izleri biz insanlar pek ayırt edemiyoruz ama yıllar geçtikçe hangi hayvanın ormanın neresinde olduğunu mevsim mevsim ayırt edebiliyoruz. Ormanın o bölgelerinde dikkatlice dolaşıp tek bir hayvan görürsek avlıyoruz, anladın mı?”

“Evet, anladım.”

“Güzel, o zaman beni takip et.”

 Adam oğluna yol göstererek ilerlemeye başladı. Bir yarım saat boyunca küçük kan izlerini ve diğer işaretleri takip ederek sonunda avlarını bulmuşlardı. Otuz metre ötelerinde bir ceylan yere yatmış yaralarını yalıyordu. Adam sakince oğluna fısıldadı.

“Hadi evlat bu sefer atabilirsin, sana inanıyorum.”

 Ragna sadece kafasını salladı ve yayına bir ok ekleyip ceylana nişan aldı. Derin bir nefes aldıktan sonra okla beraber titreyen elleriyle nefesini bıraktı. Ok havada hızlıca süzülüp yaralarını yalayan ceylanın kafasına girdi. Ceylanın kafası küçük bir kasılmadan sonra yere düştü. Hayvan tepki bile verememişti. Adam, çocuğunun kafasını okşadı. Suratında gururlu bir ifade vardı.

“Aferin evlat.”

 Ragna içinde bir sıcaklık hissetti. Kendini mutlu hissediyordu.

“Sağol baba.”

“Ne demek. İlk avında bir ceylan yakalamak ha.”

 Adam çocuğunun karnını gıdıklayıp havaya kaldırdı. Ragna mutluca gülmeye başlamıştı. Adam birkaç dakikanın sonunda Ragna’yı yere bıraktıve ava yöneldi.

“Hadi bakalım, et telef olmadan ve vahşi hayvanlar gelmeden gitsek iyi olacak.”

“Tamamdır, baba.”

 Ragna sonunda öldürdüğü ava bakma fırsatını yakalamıştı. Bu ilk defa bir hayvanı ölü görüşü değildi. Babasının hayvanların derisini yüzüşünü belki de defalarca görmüştü. Yine de pek iyi hissetmemişti. Adam oğlunun halini görünce sakince konuştu.

“Kendini iyi hissetmiyor musun?”

“Şey aslında biraz karışık. İçimde tuhaf bir mutluluk var ama üzüntü de var. Neyse, sonuçta bir şeyler yememiz gerekli değil mi?”

“Evet evlat öyle ve merak etme kötü hissetmende iyi hissetmende normal.”

“öyle mi?”

“Evet, öyle. Mutluluğunun sebebi onlarca saat boyunca bir şeye çalışıp başarman, kötü hissetmenin sebebi ise ilk defa bir şeyi öldürmen ama merak etme sen kötü birisi değilsin. Öyle veya böyle yemen için bir şeyler öldürmen gerekli.”

 Ragna bir süre sustu ve sonunda konuştu.

“Ya bitkiler? Onlar canlı değil.”

 Ceylanı taşımakla meşgul olan adam birden durdu ve gülmeye başladı.

“Ragna, Ragna... Bitkilerde canlıdır.”

“Ne? Ama onlar hareket etmiyor veya bir şey yemiyorlar.”

“Canlı olman için hareket etmen gerekmez Ragna ve hayır bitkilerde beslenir. Sadece senin yediklerini yemez.”

“Öyle mi? Peki bir şeyin canlı olması için ne gerekli.”

“Bu zor bir soru ama bir cevap istiyorsan...”

 Adam bir süre düşündükten sonra cevap verdi.

 “Yeni bir canlıyı dünyaya getirebilecek olmak.”

 “Hmm anlıyorum yani öldürebiliyorsa hayata da getirebilmeli değil mi?”

 “Evet Ragna öyle olmalı.”

 “Sağol baba.”

 “Önemli değil evlat. Şimdi gidelim hadi annen bizi bekliyor.”

 “Tamamdır baba.”

 İkili sonunda hayvanın tüm kanını döktükten sonra ilerlemeye başladı. Bir buçuk saatlik yürüyüşün sonunda şehir kapısına ulaşmışlardı. Güneş ise batmaya başlamıştı. Şehrin kapısına geldiklerinde gardiyan her zamanki gibi onları selamladı.

“Hey sonunda döndünüz Feyn ve küçük şahin. Normalde daha erken dönerdin Feyn ama yine de bir şeyler yakalamışsın. Her zamanki gibi.”

 Adam kendi dediğine gülmüştü. Feyn ise sakince konuştu.

“İltifat için sağ ol Larry ama bunu ben değil şuradaki küçük yakaladı.”

 Feyn, Ragna’nın başını okşamıştı.

“İlk avımdı bu benim.”

Ragna Larry’e gururlu bir şekilde söyledi.

“Cidden mi? Aferin küçük şahin sanırım babana bir tek görünüş olarak benzemiyorsun.”

 Ragna onaylar şekilde kafasını salladıktan sonra konuştu.

“Anneme de benziyorum.”

 Bunu duyduktan sonra iki adamda gülmeye başladı.

“Ona ne şüphe! Her neyse Larry bizim gitmemiz gerekiyor.”

“Tabi ki buyrun.”

 Gardiyan onlara geçmesi için işaret etti. İkili şehre giriş yaptıktan sonra evlerine gitmeleri uzun sürmedi. Evleri diğer avcıların olduğu gibi dış sura yakındı. Evlerine geldiklerinde onları kahverengi saçlı, yeşil gözlü bir kadın karşıladı. Çocuk koşarak kadının yanına geldi ve ona sarıldı. Kadın çocuğu öpüp sarılmayı bırakınca Ragna hızlıca konuşmaya başladı.

“Anne bak ben ilk avımda ceylan avlamayı başardım. İlk atışımla avlayamadım ama onun izini şurup bulduk sonra da avladık. Hem bak istediğin bitkileri de topladım.”

 Ragna omzunda çapraz olarak aşılı duran çantasından çiçekleri çıkarıp annesine gösterdi. Kadın oğlunun heyecanlı halini görünce dayanamayıp gülmeye başladı ve oğlunu bir daha öptü.

“Aferin sana, yapabileceğini biliyordum. Hadi çiçekleri geri çantana köy ve üstünü değiştirip içeriye geç.”

“Tamamdır anne.”

 Ragna çiçekleri çantasına geri koyup içeriye girdi. Annesi çocuğunun bu saf ve heyecanlı halini görünce kendine sormadan edemedi.

“Bu çocukla ben ne yapacağım?”

 Feyn sahte bir şekilde öksürdükten sonra konuştu.

 “Biz demek istedin sanırım aşkım ve merak etme Ragna hala bir çocuk. Zamanla saflığı sen istemesende gidecek zaten. Bırak bu zamanların tadını çıkarsın.”

“Ama Feyn, Ragna biraz fazla saf.”

“Aynı zamanda fazla akıllı hem de biraz değil Elarin.”

 Elarin derin bir iç çekti.

“Sanırım haklısın Feyn.”

“Elbette öyleyim.”

 Feyn’in suratında küstah bir gülümseme vardı. Elarin buna sadece gözlerini devirip arkasını döndü. Feyn ise belindeki ceylanı yere bırakıp karısına arkadan sarıldı.

“Merak etme Elarin, endişe edecek bir şey yok. Olsa bile her zaman sizin yanınızdayım.”

 Elarin içten içe kocasını biraz daha sinir etmek istiyordu ama yine sarılmanın sıcaklığına dayanamamıştı. Kocasının yanağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra konuştu.

“Hadi içeri geç ve temizlen. Baba-oğul ikinizde kokuyorsunuz. Ceylanla ben ilgilenirim.”

 Feyn Elarin’i dudağından öptükten sonra konuştu.

“Nasıl istersen hayatım.”

 Feyn hayvanı evlerinin yanındaki kulübeye çektikten sonra evin içine girdi. Birkaç saat sonunda herkes evin arka bahçesindeki masada toplanmıştı.

 Bu aslında Ragna için özel bir geceydi. Karus kıtasında eve bir gelir getirebilir hale geldiğinizde yetişkin sayılıyordunuz. Tabi bu eski bir gelenekti. Kimse Ragna gibi 11 yaşında bir çocuğu yetişkin saymazdı. Yasal olarak birinin yetişkin olması için en az 15 yaşında olması gerekliydi. Gelenek ise genelde kutlama yapmak için mazeret olarak kullanılıyordu.

 Yine de Ragna için bunun bir önemi yoktu. Sonunda ailesine yardım edebilir hale geldiği için mutlu ve gururluydu. Son birkaç senedir babası ile beraber ava katılıyordu. Tabi kendisi sadece babasını izliyordu ve annesinin istediği zararsız bitkileri topluyordu. Av mevsimi bittiğinde ise küçük bir çocukken karşılaştığı Redoran’ın yanına çırak olarak gidiyordu. Tabi Redoran onun aletlere dokunmasına izin vermiyordu. Kısa hayatı şu ana kadar böyleydi ama sonunda değişmeye başlıyordu. Babası ile av mevsiminin son günü olsa bile gerçekten ava çıkmıştı, annesi ona zararlı bitkileri nasıl toplayacağını öğretmeye başlamıştı ve Redoran sonunda ona iksir yapmayı öğretecekti. Ragna yavaş yavaş büyüdüğünü hissediyordu sonunda.

 Ragna tüm bunları düşünürken annesine masayı kurmasında yardım etmişti. Masa normalden daha doluydu. Soğuk şerbetler, çorbalar, sebzeler, ceylan eti ve diğer soslar. Ragna ağzının sulandığını hissedebiliyordu.

“Eline sağlık anne.”

 Annesi oğluna gülmüştü.

“Daha yemeye başlamadın bile.”

 Ragna gülümsedikten sonra yemeğini yemeye başladı. Feyn Ragna’nın yeme şeklini görünce konuşmadan edemedi.

“Merak etme aşkım sanırım pek uzun sürmeyecek.”

 İkili kahkaha atmaya başlamıştı. Ragna istemese de utanmıştı lakin bu onun yeme hızını biraz olsun azaltmamıştı. Feyn ve Elarin kendi etlerinin en lezzetli kısımlarını da kesip Ragna’ya verdiler. Tek çocuklarının sağlıklı ve mutlu bir şekilde büyüdüğünü görmek onları yeteri kadar doyurmuştu. İçten içe bunun sonsuza dek sürmeyeceğini biliyorlardı ama bunu düşünmemeye çalışıyorlardı. En iyisini şu anın tadını çıkarmak olduğunu biliyorlardı.

 Birkaç saatin sonunda yemek bitmiş ve masa toplanmıştı lakin üçlü hala masada oturuyorlardı. Feyn ile Elarin Ragna’ya anılarını anlatıyorlardı.

“Cidden tüm kıtayı dolaştınız mi?”

“Evet Ragna uzun bir yolculuktu ama yaptık.”

“Neden tüm kıtayı dolaşmak istediniz? Yani iyi bir şey ama neden?”

 Feyn ve Elarin bir süre sessiz kaldılar. En sonunda Feyn konuştu.

“Peki, nedenini söyleyeyim. Annenle ben daha yeni yetişkin olmuşken karşılaştık. İkimizde birbirimize benziyorduk. Çok genç, biraz hayalperest ve aşırı şekilde aptaldık.”

“Neden, kıtayı dolaşmak aptalca bir fikir mi?”

“Hayır, değil ama gençken hayal ettiğin şekli biraz aptalca. Kıtanın hepsini dolaşmaya çalışmak çok zor ve tehlikeli evlat. İster istemez onlarca olayla karşılaşıyorsun.”

 Üçlü sessizliğe dönmüştü ve bu sessizliği Elarin bozdu.

“Ragna senin hayalin ne?”

“Hmm bilmem ki. Şu anlık simya okuluna gitmek istiyorum. Redoran 12 yaşıma geldiğimde gidebileceğimi söyledi.”

 İkili gülümsemişti. Simya okulu prestijli bir yerdi. Oraya giden çoğu kişi hayatlarını refah içinde yaşıyordu. Ayrıca bunu Redoran’la konuşmuşlardı. Kendisi bir tavsiye mektubu yazdığı sürece okula para ödemek zorunda değillerdi. Sorun para ödemek değildi aslında sorun paranın onların ödeyemeyeceği kadar pahalı olmasıydı.

“Ama anne, baba cidden merak ediyorum. Hiç büyücü yok mu? İllaki hikayelerdeki gibi olmasına gerek de yok.”

 Ragna, Redoran ilk defa yarasına iksiri döktüğünden belli büyüye inanıyordu. Belki de son 5 senedir sürekli büyünün olup olmadığını Redoran’a sormuştu Ragna ve kesin bir red veya kabul alamamıştı. En sonunda Feyn konuştu.

“Büyü ve büyücüler cidden var Ragna.”

“Cidden mi? Neredeler?”

“Bilmiyoruz Ragna ve ne yazık ki büyücü olabileceğini pek zannetmiyorum.”

 Feyn derin bir iç çekti.

“Yolculuğumuz sırasında bir büyücü ile konuşabilmiştik Ragna ve ona büyü öğrenip ögrenemeyeceğimi sorduğumda hayır dedi. Dediğine göre erkekler büyücülük konusunda yeteneksiz. Ayrıca yetenekli olsan bile her şey şansına bağlı. Büyücüler halk arasına pek fazla karışmaz.”

 Feyn büyünün olduğunu reddetmeye pek mantıklı bulamamıştı. Öyle veya böyle Ragna bunu. Gerçek olduğunu öğrenecekti. En iyisi erkenden her şeyi söyleyip kabullenmesini sağlamaktı.

“Ben, anlıyorum baba.”

 Feyn oğlunun kabullenir halini görünce üzülse bile içten içe rahatlamıştı.

“Yani şanslıysam ve yeteri kadar şanslıysam büyücü olabilirim değil mi?”

 Feyn bunu duyunca şaşırdı ve pes eder şekilde nefesini verdi.

“Evet Ragna olabilirsin. Hadi, geç oldu ve uykulusun. Yatağa dön.”

“Peki, baba.”

 Ragna mutlu bir şekilde masadan kalkıp odasına gitti o sırada Elarin Feyn ile konuştu.

“Merak etme Feyn zamanla anlayacaktır.”

“Umarım öyle olur ve fazla hayal kırıklığına uğramaz.”

 İkili de bir süre konuştuktan sonra odalarına döndü. Artık gece vaktiydi ve herkes rahat uykusuna dalmıştı. Tüm şehirde ellerinde fenerler ile dolaşan gardiyanlar dışında kimse yoktu. Yüksek bir binanın tepesinden Redoran’ın simya dükkanına bakan birisi dışında...







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44373 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr