Bölüm 743: Çöl Görevi

avatar
1664 37

Release That Witch - Bölüm 743: Çöl Görevi




Çevirmen: Lodos

Demir Balta gözleri kapalıyken bile etrafındaki sarı kumların eşsiz kokusunu alabiliyordu.


Bugün çöle girmesinin dördüncü günü ve ordusunun Neverwinter'dan ayrılmasının üçüncü haftasıydı. Bu haftanın bitiminden sonra kış mevsiminin üçte ikisi geçmiş olacak ve en soğuk dönem olan kış ortası başlayacaktı. Bununla birlikte karlı Batı Bölgesi’nin aksine Şeytan Ayları burada daha az etkiye sahipti ve bölgeye neredeyse hiç dokunmadan geçip gitmişti. Gökyüzü baskın gri tonunu korusa da en azından kuzeyden gelen keskin rüzgâr ve tüm çölü dondurabilecek buzlu kar yoktu.


Gümüş Nehir diğer nehirlerle birleşmediği ve asıl olarak yeraltından aktığı için, ordunun yaya olarak yol almaktan başka seçeneği yoktu. Demir Balta, Palisade Şehri'ne yerleştirilen 500 yeni askerin hazır olmasını beklemek ve ardından onları orduya dâhil ederek birlikte hareket etmek olan orijinal planı takip etmek yerine bu askerleri Brian'a bırakmaya karar vermişti. Tek başına yürürse Demirkum Şehri’ne daha da hızlı ulaşabileceğini düşünüyordu.


Askerler pozisyonlarını koruyarak ateş ederken daha iyi performans gösterebilirlerdi. Ancak sürekli yaya olarak yürüyecekleri bir yolculukta hayatta kalamazlardı. Dahası, 500 kişinin eklenmesiyle bile durum zar zor düzelecekti.


Majesteleri’nin verdiği görevin top saldırısı veya saldırganlıkla başarılamayacağını çok iyi anlıyordu. Birinci Ordu zaferi garantilemek için orada olacaktı evet… Ancak Kum Ulusu’nu fethetmeyi başarmalarını sağlamayacaktı.


Mojinler’in bir dizi geleneksel çözümü vardı.


500 aceminin tüm yapması gereken Gümüş Nehir Vahası'nı ele geçirmek ve ön cephe birliklerinin kuşatılmamasını sağlamaktı.


Aşırıgüney Bölgesi’nde vaha bir cankurtaran gibiydi. İnsanlar ister saldırmak ister kaçmak istesin; bir vaha olmadan yaşayamazlardı.


Kum Ulusu'nun kabile halkı, çakmaklı tüfeklerin gücüne bile şahit olmadan yolda düzenli bir şekilde yürüyen emektar askerlerden gelen müthiş gücü hissedebiliyorlardı. Hiç kimse Gökhisar’dan gelen askerleri öne çıkıp da sorgulamaya cesaret edemiyordu. Yalnızca Birinci Ordu su mataralarını doldurduktan, beslendikten ve tekrar yola çıktıktan sonra onların arkalarından fısıldamakla yetiniyorlardı.


Demir Balta bu hızla Birinci Ordu'nun gün batımından önce Demirkum Şehri'ne ulaşabileceğini tahmin ediyordu.


“Biraz kafam karıştı. Herhangi bir mevsimde ve herhangi bir zamanda sözde kutsal düello başlatılabilir mi?” diyen güzel sarışın bir kadın Yankı’ya doğru yürüdü. Narin teni Osha Klanı prensesi olan Yankı ile keskin bir tezatlık oluşturuyordu: “Soylular bile eğer rahatsızlarsa kendi aralarındaki onur mücadelesini reddedebilir. Böylesine soğuk bir günde herkes dışarı çıkıp kavga etmek yerine bütün gün sıcak bir sobanın yanında kalmak ister, değil mi? Yani eğer… Birisi kutsal düello talebini reddederse ne yapacağız?”


Demir Balta bu hanımefendinin adının Andrea olduğunu hatırladı. Genellikle Prenses Tilly'yi takip eden bir savaş cadısı idi. Majesteleri’nin bir zamanlar söylediği gibi, onlara yardım etmek için sadece bir olağanüstü yeterli olacaktı. Yani bu kişi Ashes olmalıydı. Ama bir şekilde Andrea da sefere katılmıştı.


“Ne kadar isteksiz olursan ol, biri baltayı alıp evine dalarak her şeyi darmadağın etmeye başlarsa savaşmak zorunda kalırsın.” diyen Ashes dudağını kıvırdı: “Bir klanın yaşamını ve ölümünü belirleyen bu düellonun, soyluların ikiyüzlü kurallarını mı izleyeceğini düşünüyorsun?”


“Ona sinsi bir saldırı veya katliam denir, düello değil.” dedi Andrea küçümseyerek: “Mojinler barbar olsa da hala ikisini ayırt edebilirler. Herkesin senin kadar cahil olduğunu mu sanıyorsun?”


“Bunu Yankı’nın önünde söyleyerek gerçekten 'iyi eğitilmiş’ biri olduğunu görebiliyorum.”


“Sözlerimi yanlış yorumlamayı bırak!”


Demir Balta, Sınır Kasabası’ndaki insanların kimlikleriyle yargılanmadığını bildiği için barbar olarak adlandırılmaktan rahatsız olmadı. Bu, Majesteleri’nin ona şahsen söylediği bir şeydi. Mojin olmasının dışında, daha önemli bir kimliği vardı ve bu da Neverwinter'ın bir vatandaşı olmaktı.


Demir Balta, Ashes ve Andrea arasındaki anlaşmazlığa Yankı’nın yardım çağrısı yapan bakışlarını görene kadar karışmamıştı. Ama sonrasında boğazını temizledi ve açıklamaya başladı: “Leydi Andrea'nın endişesi yersiz değil… Elbette kutsal düello reddedilemez ve her iki rakip Üç Tanrı'nın onayını almaya hazır olduğunda yapılmalı… Ancak bu, düellonun herhangi bir zamanda herhangi birinin isteğiyle başlatılabileceği anlamına gelmez. Düello için ilk şart, savaşan kişinin savaşmak için gerekli nitelikleri taşıması…”


“Ne tür nitelikler gerekiyor?”


“Her şeyden önce bütünüyle Mojin soyundan olmalı…” dedi Demir Balta: “Bir kişi bir klanı tek başına temsil edemez. Bu kural bir şef veya bir prenses için bile geçerlidir. Bu kural, bir düzine insanın Demirkum Şehri'nin altıda birini işgal edecekleri bir durumu önlemek için… Ek olarak, bu kural yabancıları da dışlıyor. Demirkum Şehri, yabancıların klanlar için savaşmasına izin veriyor evet… Ancak onları merkezi güç pozisyonlarından da dışlıyor.”


“Bu, bizim uygun olmadığımız anlamına mı geliyor?” diye soran Ashes kaşlarını kaldırmıştı: “Yankı’nın sürgün edilmesinin üzerinden yıllar geçti ve Osha Klanı da uzun zaman önce ortadan kayboldu. Yoksa işe; onun klanının hayatta kalan üyelerini arayarak mı başlamalıyız?”


“Sonsuz Pelerin’de hiç kimse hayatta kalamaz.” dedi Demir Balta başını sallayarak: “Ama başka bir yöntem kullanabiliriz. Örneğin, Leydi Silvermoon'u yeni bir klanın şefi yapmaya izin veriliyor.”


“Bu… Mümkün mü?” diye soran Andrea şaşırmıştı.


“Mojinler, sizin gibi kan bağlarına değer vermez. Kişinin yeteneğine soydan daha fazla değer verirler.” diyen Birinci Ordu başkomutanı sakin bir şekilde açıklıyordu: “İlk kriteri yerine getirdikten sonra Demirkum Şehri çevresindeki küçük vahalardan birinde yerlerinde kalmaya dayanabilen herhangi bir klan düelloya katılmaya hak kazanır. Yeni yükselen klanların her zaman savaştığı toplam dört küçük vaha var. Bu yüzden bu dört vaha aynı zamanda ‘kan lekeli mekân’ olarak da adlandırılıyor.”


“Oralar giriş biletleri gibiler, değil mi?” diye sordu Ashes.


“Böyle denebilir evet… Aslında, bu klanlar genellikle iki kategoriye ayrılır.” diyen Demir Balta bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Meydan okuyucu ve bekçi köpeği…”


“Bekçi köpeği mi?” diye soran sarışın cadının merakı artmıştı.


“Bunlar, Demirkum Şehri'ndeki düzenin çok fazla değişmesini istemeyen üst düzey klanların koyduğu birtakım engeller…” diye cevap veren kişi bu sefer Yankı olmuştu: “Kökleri küçük vahalarda olan karma bir klan oluşturma amacıyla çok sayıda savaşçıyı işe almak için devasa kaynaklarına ve nüfuzlarına güveniyorlar. Bekçi köpekleri sahipleriyle aralarında yapılacak kutsal bir düello arayışına girmezler. Ancak meydan okuyucu pozisyonlarını da işgal ediyorlar.  Demirkum Şehri’ne girmelerine izin verilmemesine rağmen küçük vahaların sağladığı su ve yiyeceğe güvenerek oldukça iyi imkânlarda yaşıyorlar. “


“Kulağa aynen artıkları yemeye istekli köpekler gibi geliyorlar.” diye alay etti Ashes: “Bekçi köpeği ismi çok uygun olmuş.”


“Kutsal düello değişkenlerle dolu olduğundan dolayı büyük klanlar, kan lekeli mekânda bulunan potansiyel rakipleri halletmeye veya onlara rüşvet vermeye çalışırlardı. Babam bekçi köpeği olmak konusunda isteksizdi. Bu yüzden Demir Kırbaç klanıyla kutsal bir düello başlatmaya kararlıydı. Ama yine de sonunda…” diyen Yankı’nın sesi sanki sıkıntılı geçmişini hatırlarcasına bir umutsuzluğa düşmüştü.


“O yılki sinsi davranışlarının bedelini ödeyecekler, Bayan Silvermoon…” diyen Demir Balta onu teselli etti: “Ölüm şimdi onlar için geliyor.”


“Öyleyse altı büyük klana meydan okumadan önce şefinin yerini Yankı’nın alacağı bir rakip mi bulmamız gerekiyor?” diye sordu Andrea.


“İnsanlar yerleşmeye başladıklarında daha ileri gitmek için motivasyonlarını kaybedeceklerdir. Küçük bir vahayı işgal eden ve başkalarına hemen meydan okumayan biri büyük olasılıkla yeni bir bekçi köpeği olup çıkacak sadece… Sonrasında onları konuşarak ya da güç kullanarak alt etmek kolay olmayacaktır.” diyen Demir Balta yavaş şekilde konuşuyordu: “Ama kralın emri altında olduğumuz ve yanımızda gök gürültüsü ve zarafet duygusu taşıdığımız için bunu bu kadar uygunsuz bir şekilde yapmaya gerek yok. Herhangi bir mütevazı klan, Birinci Ordu'nun desteğiyle durdurulamaz hale gelecektir. Yani… Majesteleri’nin önünde durmaya cesaret eden herkesi ezeceğiz.”


...

Bu bekçi köpeği ve meydan okuyucu kavramları biraz havada kalmış gibi… İlerleyen bölümlerde somut örnekler görürsek daha da anlaşılacaktır mesele… Ama Aşırıgüney’e de giriyoruz, asıl önemli olan bu! Bakalım neler olacak… Okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr