Bölüm 713: Daha İyi Bir Performans

avatar
1736 37

Release That Witch - Bölüm 713: Daha İyi Bir Performans




Çevirmen: Lodos

May meydandan ayrıldıktan kısa süre sonrasında arkasında yumuşak ayak sesleri gelmeye başlamıştı.


“Bayan Lannis! Lütfen bekleyin Bayan Lannis!”


Kendisinden bahsedildiğini anlaması epey zaman almıştı May’in… Arkasını döndüğünde kendisine doğru koşan 17-18 yaşında bir kız gördü.


Kızın saçları koçboynuzu gibi bağlanmıştı ve yanakları da dondurucu rüzgâr altında kızarmıştı. Ama pamuk dolgulu kıyafetleri ve deri çizmeleri epey kaliteli ve yeni görünüyordu. İki yıl önce olsaydı May kızın zengin bir aileden olduğunu düşünürdü. Ama şimdi her geçen gün daha fazla sivil yeni kıyafetler alabiliyordu. Artık bir kişinin statüsünü birinin görünüşünden yargılamak o kadar da mantıklı değildi.


Kız May'in yanına koşmuş ve soğuk havayı nefes nefese soluduğu esnada elindeki iki tuzlu balıktan birini ona uzatmıştı.


“Bayan Lannis… Bu minnettarlığımın bir göstergesi… Lütfen kabul edin.”


May şaşkına dönmüştü: “Minnettarlığının simgesi mi?” diye sordu.


“Sizinle her zaman tanışmak istemişimdir. Babam gösterinizi izlemiş olsaydı çok mutlu olurdu!”


“Ama ben seni veya babanı tanımıyorum... Bunun tam olarak ne hakkında olduğunu söyleyebilir misin?”


Batı Bölgesi Yıldızı'nın tüm hikâyeyi anlaması aşağı yukarı yarım saat sürmüştü.


Kızın adı Jasmine idi. May'i arkadan görüp tanıdığında Ucuzluk Pazarı’ndan dönüş yolundaydı. May’e balık vermek minnettarlığını ifade etmek için verdiği acele bir karardı sadece…


Jasmine'in babası, Kilise’ye karşı yapılan savaşta kazara öldürülen ve Jasmine ile annesini geride bırakan Birinci Ordu'nun eski bir askeriydi. Belediye Binası'ndan gelen cömert tazminat ve işe alma önceliği politikası sayesinde hayatlarını geçindirmek konusunda endişelenmekten kurtulmuşlardı. Jasmine uzun bir süre babasının ölümü için yas tutmuştu. Yeni oyun olan ‘Kahramanın Hayatı’ sahnelenene kadar ancak toparlayabilmişti kendisini…


Oyunda; ailelerini ve krallığı korumak için canlarını cesurca feda eden tüm askerler Majesteleri tarafından Kahraman unvanı ile ödüllendirilmişlerdi.


“Annem, babamın eskiden sıradan bir avcı olduğunu söylerdi. Öldükten sonra böyle bir şeref kazanacağını asla beklemiyordu. Eğer sizinle bir şekilde tanışma şansım olursa size teşekkür etmemi söyledi.” diyen Jasmine, May’in önünde eğildi: “Artık insanlar bana bir kahramanın kızı diyorlar. Bu da babamın beni terk etmediğini hissettiriyor. Eğer Birinci Ordu’nun kadınları kabul etmeme kuralı olmasaydı ben de bir çakmaktaşı tüfeği alıp o düşmanlara karşı savaşa girişirdim.”


Bir süre sessiz kalan May sonra hafifçe sordu: “Ama savaş alanında ölebilirsin. Ölümden korkmuyor musun?”


Jasmine başını salladı: “Önceki kışlarda, benim bulunduğum bölgedeki her aile Uzun Şarkı Kalesi’ne göç ederdi. Birçok insan yolda ölürdü ve cesetleri de Kızıl Su Nehri'ne atılırdı. Bir suya düşme sesi duyulduğunda anlaşılırdı ki biri ölmüş… Gecekondulara ulaştığımızda ölüm daha da sıklaşmıştı. Özellikle de yoğun kar yağışından sonra sokaklarda cesetlerden geçilmiyordu. O zamanlar korkudan titrerdim. Gözlerimi kapattığımda bir sonraki ölenin ben olacağımdan korkardım.” diyen kız derin bir nefes alarak: “Bir daha böyle yaşamak istemediğim için öne çıkacak ve yeni bir hayat için savaşacak insanların olması gerekiyor.” dedi kelimesi kelimesine…


Oyundan bir replikti bu…


Birden May, çok dokunaklı hissetmişti kendisini…


Ellerini uzatarak kızın saçına dokundu: “Her şeyi kaybedecek olsan bile mi?”


May belirsiz bir şekilde, tiyatroda bu replik duyulduktan sonra tüm meydanın sessizliğe büründüğünü hatırladı. Seyirciler nefeslerini tutmuştu. Kahramanın taklitçisinin cevap vermesini bekliyorlardı.


O anda Jasmine'in cevabı oyundaki ‘Kahraman’ kadar güçlüydü. “Bunun için savaşmaya değer…” diye cevap vermişti.


“Hediyeni kabul ediyorum.”


“Bayan Lannis, lütfen kendinize iyi bakın!” diyen kız mutlu bir şekilde elini salladı. Arkasını dönerek başka bir sokağa doğru koştu.


May, elindeki tuzlu balığa baktı. Aklına; eski Kral Şehri’ndeki büyük tiyatroda oynadığı esnada drama ustası Kajen Fels'e bir şeyler danıştığı gelmişti: “En iyi performans nedir?”


“Seyircinin dikkatini üstüne sıkıca çekmek ve onları oynadığın karakter olduğuna inandırmak… İzledikleri şeyin bir oyun olmaması gerekiyor. Senin hayat hikâyen olmalı… Bunu başarmak en iyi performanstır işte…”


Bu amaçla May, oyunculuk için çok çalışmıştı. Her karakterinin ruh halini ve üslubunu düşünmüş, büyük bir istekle her bir hikâyenin içine atılmış ve her bir detayı kusursuz şekilde sergilemeye çalışmıştı. 25 yaşındayken sıkı çalışması meyvesini vermiş ve herkesin tanıdığı bir oyuncuya dönüşmüştü. Batı Bölgesi’nden gelen biri olarak Kral Şehri’nde sağlam bir yer edinmiş. En iyi döneminde Kral Şehri’nin büyük tiyatrosundaki ünlü oyuncular bile onu gölgede bırakamamışlardı.


Ancak fikirleri artık değişmişti.


‘Kahramanın Hayatı’ oynandığı sırada sergilediği performans mükemmel miydi? Hiç değildi. Majesteleri’nin yazdığı senaryo öylesine hızlı çıkmıştı ki oyuncuların prova yapmak için sadece iki üç haftaları olmuştu. Bu süre zarfında sırf replikler bile bir hafta almıştı. Sürecin çoğu kendilerini geliştirmeye çalışmakla geçmişti. Örneğin kendisi; kahramanın karısını oynadığı esnada çok kez replikleri unutmuş ya da yanlış yüz ifadeleri vermişti. Ve kendisinin uzmanlık alanı olan bir aşk hikâyesi de olmadığı için birçok şeyi varsayarak hareket etmişti ve mükemmellikten uzak bir oyun sergilemişlerdi.


Ama oyuna verilen tepki iyi olmamış mıydı?


Seyircilerin alkışlarına bakılırsa “Kahraman’ın Hayatı" neredeyse "Bir Prens’in Aşk Arayışı’nın Anıları” kadar popüler olmuştu. Başrol oyuncusu: “Bunun için savaşmaya değer.” repliğini söylediğinde seyircilerin attıkları çığlık dağların tepelerindeki karları sarsacaktı neredeyse…


“Belki de o, en iyi performanstı…” diye düşündü May: “Kral Şehri’nin büyük tiyatrosunda böyle bir sahne asla yaşanmazdı. Soylular bir oyundaki karakterler için gözyaşı dökebilir ya da sevinçten alkışlayabilirlerdi ama onlar oyuna dışarıdan bir insan olarak bakıyor olurlardı. Burada seyirciler oyunu birinci gözden izliyorlar. Kendileri karakterlermiş gibi sanki… İstedikleri geleceği görüyor onlar…”


...


May evine döndüğünde tesadüfen Irene ve Günışığı ile denk gelmişti.


“Ah May… Tam zamanında döndün.” diyen Irene anında sandalyeden kalktı ve May'in omzunu kavradı: “Ben de tam Lord Carter'dan bizim için iyi koltuklar hazırlamasını isteyecektim. Hadi gidip hep birlikte izleyelim.”


“Nereye gidiyoruz?” diye soran May gözlerini devirerek Irene'in elini yavaşça itti ve Kuş Gagası mantarları ile tuzlu balıkları mutfağa koydu.


“Elbette top atışlarına…” diyen Irene onu takip ediyordu: “Bu tatbikatın Birinci Ordu'nun kuruluşundan beri olan en büyük ölçekli tatbikat olacağını duydum. Belediye Binası önünde çoktan uzun bir kuyruk oluştu. Sen ilgilenmiyor musun?”


“Hiç ilgilenmiyorum.” diyen May, omuz silkti: “Elimde o zaman olsa senaryoyu birkaç defa daha okumaya ayırırdım.”


“Peki sadece bana eşlik etmeye ne dersin, olur mu?”


Bu küçük kız gerçekten yapışkandı. Ama May de Irene’i azarlayamazdı. Çünkü Irene diğerlerinden farklı olarak çok samimi bir sevgi ve saygı besliyordu May’e… May bunu ta Uzun Şarkı tiyatrosunda iken fark etmişti.


Her ne kadar daveti reddetmeyi amaçlasa da söylemek üzere olduğu kelimeleri yuttu. Gerçekten de savaşmak ve öldürmekle ilgili şeyleri sevmiyordu. Ama savaşmak ve öldürmek her zaman korkunç ve dayanılmaz şeyler değillerdi. Belki bir bakmak, askerlerin gerçekte nasıl hissettiklerini anlamasına yardımcı olabilir ve bir sonraki oyunda daha iyi oynamasına sebep olabilirdi.


“Tamam.” dedi May bir an tereddüt ettikten sonra: “Madem ısrar ediyorsun…”


“Haha! Gerçekten mi? Harika!”


Neşesi epey yerinde olan Irene'e bakan May çaresizce başını salladı. İçinden: “Pekâlâ… Bunu daha iyi bir performans için yapılması gereken bir fedakârlık olarak düşüneceğim.” diye geçirdi.


...

Bu tiyatro gerçekten çok güzel bir uygulama… ‘Sanat, toplum içindir.’ ilkesini Roland burada uyguluyor ve okuduklarımız üzere de çok başarılı olmuş. Örneğin kendinizi Neverwinter’da bir vatandaşın yerine koyun ve hayatınızda yaşadığınız, sizin üzerinizde büyük etki bırakan herhangi bir durumun tiyatroda gösterildiğini düşünün. Ne hissederdiniz, yorumlara yazın bakalım…

Top atışları nasıl olacak merak ettik doğrusu… Okumaya devam o halde!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr