Bölüm 685: Ezici Felaket

avatar
2087 39

Release That Witch - Bölüm 685: Ezici Felaket




Çevirmen: Lodos

Yeraltı’ndaki Gizli Tapınak, Kutsal Hermes Şehri…


Tayfun, üst üste iki ayı aşkın süredir iyi uyuyamıyordu.


Gözlerini her kapattığında Ayr başpiskoposunun çığlıkları kulaklarında yankılanıyordu. Düşmanın silahıyla karnından vurulmuş ve Yargı Ordusu tarafından sürüklenerek geriye çekilmişti. Bütün iç organları birbirine karışmış ve Kutsal Şehir’deki hiçbir bitkisel tedavi, yarasını iyileştirememişti. İki günlük mücadelenin ardından büyük bir acı içinde ölmüştü. 


Soli Daal önderliğindeki Kilise’nin öncü kuvveti keskin bir yenilgiye uğradığında Tayfun, Gökhisar’ın gerçek gücünden şüphe etmeye başlamıştı. Mayne Hazretleri’ne harekete geçmeden önce iki kez düşünmesini ve daha fazla araştırma yapmasını defalarca önermişti. Ancak Papa kıpırdamadan durmuş ve kilisenin ana kuvvetine Gökhisar’ın Soğuk Rüzgâr Sırtı’nın eteklerindeki savunma hattına saldırması emrini vermişti.


Kilise’nin bu aceleci kararın bedelini ödeyeceğini beklemişti Tayfun. Ama bu kadar korkunç bir bedel olacağı aklının ucundan bile geçmemişti. 


Daha da beklenmedik olan ise Kilise’nin seçkin birliği olan, yenilmez Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu’nun bile yenilmiş olmasıydı.


Bu inanılmaz haberi duyduğu an kan kusmuş ve Babil Kulesi'nin en üst katında bayılmıştı. 


Sonrasında öğrendikleri şeyler ise daha da akla mantığa sığmaz şeylerdi.


Safkan cadıların hiçbiri geri dönmemişti ve Kutsal Mayne Hazretleri de savaştan sonra hiçbir yerde bulunamamıştı. Cesur bir karar alıp da Gizli Bölge’ye girene ve oradaki muhafızlardan bir şeyler duyana kadar gerçeği bilmiyordu.


Muhafızlar ona Mayne'in, O'Brien Hazretleri’nin gerçek halefi olmadığını ve önceki Papa'dan asayı ve tacı alan kişinin safkan cadı Zero olduğunu söylemişlerdi. 


Yani Kutsal Şehir o anda Papa'yı bile kaybetmişti. 


Bu koşullar altında Tayfun'un yapabileceği tek şey bu sırrı sonsuza dek gizli tutmaktı. Kendisiyle birlikte gelen tüm insanları Gizli Tapınak’a almış kendisi de geçici olarak Papalık görevini üstlenmişti. 


Sonraki ayda Tayfun, tüm vaktini Kutsal Şehir'in düzenini yeniden tesis etmeye ve kütüphanede saklı olan gizli tarihi okumaya harcamıştı.


Bu okuma sürecinde; cadıları avlamak ve öldürmek için gereken gizli nedenler, Tanrı'nın Cezalandırma savaşçılarının yaratılması, Kilise’nin kökeni ve cadı imparatorluğunun çöküşü de dâhil olmak üzere tüm gerçeği öğrenmişti. 


Bu okudukları onun dünya görüşünü alaşağı etmişti. 


En çılgın hayallerinde bile Kilise’nin cadılar tarafından inşa edildiğini düşünmezdi. 


Tüm Vahşi Araziler’i yönetecek kadar güçlü olan o cadı imparatorluğu da şeytanları ortadan kaldırama konusunda başarısız olmuştu. Peki ya Kilise? Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu ve değer verdikleri o büyülü taş mühürleri sürgün edilmiş eski cadıların miraslarından başka bir şey değildi.


Bu rahatsız edici düşüncelerle ruhu işkence görmüş, bir anda uyuşukluğa düşmüştü. Ona iki yıl gibi gelen iki aydan sonra yüzü yaşlı piskopos gibi derin çizgilerle dolmuş ve  hareketleri de ölmekte olan bir adam gibi yavaşlamıştı. 


Ancak şimdi pes ederse Kilise’nin çökeceğini bildiğinden dolayı direnmiş ve çalışmaya devam etmişti. 


Çok hızlı davranarak yedek kuvvetlerden pek çok askeri, Yargı savaşçıları olarak terfi ettirmiş ve orta rütbeli inananlardan da yeni başpiskoposlar seçmişti. Halkını, Kutsal Şehri son adama kadar savunmaya çağırmış, şehri çok zor bir zamanda bile istikrara kavuşturmayı başarmıştı. 


Ancak, sağlam cephenin arkasındaki tüm sıkıntıları kendisi de açıkça biliyordu. Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu'nun kaybını hiçbir güç hızla telafi edemezdi. Yedek kuvvetlerdeki genç askerler, savaş yeteneği açısından deneyimli savaşçıların yanından bile geçemezlerdi. Barış zamanında olsaydı kaybını telafi etme şansı olurdu. Ama şimdi Şeytan Ayları yaklaşıyordu. Şeytani canavarları durduramazsa bu onların sonu olacaktı. Kilise’nin bir geleceği olmayacaktı. 


Önümüzdeki Şeytan Ayları’nda hayatta kalabilmek adına Kutsal Şehri savunmak için Kurt Yüreği ve Ebedi Kış’taki tüm soylu birliklerini bir araya getirmeyi planlamıştı. Bu sayede önceden dört krallığın Hermes savunmasına katıldığı zamanki bir savunma yapmayı amaçlıyordu.


Bunun kolay bir şey olmayacağının farkındaydı. Hâlâ hâkimiyetlerini ve şövalyelerini ellerinde tutan soylular, Kilise’nin yenilgisiyle ilgili haberleri aldıklarında muhtemelen Kilise’ye karşı tekrar savaş açma planları yapacaklardı. Gökhisar ordusunun çoğu Kuzey Bölgesi’ni terk ettikten sonra; hala Kutsal Şehir'de duran ve 100'den fazla askere sahip olan Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’nu soyluların emirlerine uymaları için elçi heyetleriyle birlikte krallıklara gönderecekti.


Tanrı'nın Cezalandırma savaşçıları Kutsal Şehir’den ayrıldıktan sonra da Kutsal Şehir tarihi boyunca en savunmasız olduğu konuma düşecekti. Ama Tayfun’un yapabileceği hiçbir şey yoktu. Elçi heyetlerinin; orduları, şeytani canavarların saldırıları başlamadan getirmeleri konusunda dua etmekten başka…


Ağrıyan gözlerini ovuşturdu ve Tanrı'nın Cezalandırma savaşçılarının canlanma töreniyle ilgili eski kitabı kapattı. Baş ağrısını hafifletmek için kendine öksürük otu çayı yapmak üzereyken bir kavga sesi duydu.


Şok içinde titreyerek elindeki çay fincanını düşürdü ve yere yığıldı. 


“İşgalciler buraya nasıl gelebilir?” diye düşündü.


Aklında bu soruyla beraber pencereye yürüdü ve aşağı baktı. Büyülü taş prizmalarının loş ışığında bir kalabalığın Gizli Tapınak’a doğru ilerlediğini gördü.


İnanılmaz derecede hızlıydılar ve onları durdurmak için gelen her muhafızı tek bir vuruşta öldürüyorlardı. Muhafızların zırhları, işgalcilerin kılıç darbeleri karşısında en ufak bir etki bile gösteremiyordu. Çok geçmeden grimsi beyaz basamaklar kanla kaplanmış ve işgalciler göz açıp kapayıncaya kadar tapınağın kapısına ulaşmıştı.


O anda kapıda yüksek bir gürültü duydu. Bir Praetorian muhafızı içeri girdi ve: “Ekselansları! Gizli Tapınak saldırı altında! Lütfen hemen şimdi kaçın!” dedi. Bu muhafız, Papa'nın korumasıydı. Arkasında da bir düzine Tanrı’nın Cezalandırma savaşçısı vardı. 


Tayfun boğuk bir sesle haykırdı: “Buraya nasıl girdiler?”


Gördüklerine inanamıyordu: “Yeraltı bölgesine gelmek için kafese girmeleri veya eski Kutsal Şehrin gizli kalesinden geçmeleri gerekiyor. Hiç kimse, hatta Gökhisar askerleri bile kanatları yoksa iki şehri de ele geçiremez!” diye düşündü.


Praetorian muhafızı solgun görünüyordu: “Düşmanlar mağaranın derinliklerinden geliyor. Lütfen Ekselansları! Hemen benimle gelin. Aksi takdirde her şey için çok geç olacak.”


“Mağaranın derinlikleri mi?” diye düşünen Tayfun, orada dairesel delikler dışında hiçbir şey olmadığını bildiği için bu söylenenlere inanamıyordu.


Şaşkınlık içinde Praetorian muhafızı duvar boyunca gizli bir tünele kadar takip etti ve hızla tapınağın alt katına ulaştı. 


Praetorian muhafızı bir köşede taştan bir kapı açarak ona baktı: “Ekselansları! Hiç kimse kafesi korumuyor. Yani artık güvenli bir geçit olmayabilir. Ben size Eski Kutsal Şehre giden tünele kadar eşlik edeceğim. Lütfen Gizli Tapınak’ı korumak için getirebildiğiniz kadar insan getirin buraya…”


Tayfun tünelden çıktığında kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. 


Bir düzine işgalci kılıçlarıyla orada bekliyordu. Sanki oradan çıkacaklarını biliyorlar gibiydiler.


Bir adam öne çıktı ve: “Kutsal Şehre bir daha ayak basma şansım olmayacağını düşünüyordum. Starfall Şehri Kraliçesi'nin varisleri bundan fazla bir şey değilmiş demek ki…” dedi. Metal levha yığınına benzeyen tuhaf görünümlü zırhlar giymişti ve siyah-mavi kanla lekelenmiş bir kılıç taşıyordu. 


Tayfun gözlerini adamın yüzüne diktiğinde bir saniye içinde bütün kanı donmuştu.


Bu adamı daha önce görmüştü. 


“Ellington, Altıncı Lejyon’un ileri kuvvetinin Yargı Şefi… Bu cesur adam üç sene önce Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’na katılmaya gönüllü olmuştu. Hatta törene gitmeden önce gelip bana veda bile etmişti.” diye hatırladı Tayfun.


Omurgasından yayılan ürperti kafasına girmiş ve ele geçirmişti. Yaşadığı dehşet nedeniyle dilini bile hareket ettiremiyordu.


“N-Nasıl… C-Canavarlarsınız… S-Siz?” dedi.


...

Kilise’yi de bastılar ha! Vay be… Yalnız bu Ellington da kim ki? Tam heyecanlı yerinde kaldı, okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43839 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr