Bölüm 673: Bir Fedakârlık

avatar
1676 39

Release That Witch - Bölüm 673: Bir Fedakârlık




Çevirmen: Lodos

Kilise inananları bir cadıyı kurtarır mıydı?


Yorko önündeki pastırmayı çoktan unuttuğunu ve tamamen Annie'nin hikâyesine daldığını fark dahi etmemişti.


Hero’nun hücreden çıkmasına yardım ettiler. Onların yardımı ile Hero, Kilise’nin aramasından kurtuldu. Savaştan sonra hayatta kalan Yargı askerleri ona orduları Hermes’e geri dönüp de veda edene kadar belli bir dönemliğine yemek ve giyecek de sağlamışlardı. Ayrılmadan önce o hücrede kalan tüm Yargı savaşçıları ona olan minnettarlıklarını dile getirmişlerdi.


Yorko kaşlarını çatmıştı: “Onun ‘Hero’ (kahraman) unvanı ile ilgili belki…”


“O bir kahraman.” diye çıkıştı Annie: “Tedavi ettiği insanların ona nasıl baktığı önemli değil. Ben ve Amy de dâhil olmak üzere Kurt Yüreği Şehri’ndeki binlerce insanı kurtardı o… Böyle bir unvanı hak ediyor.”


Büyükelçi iç çekti. Cadıların düşündüğünden çok daha fazla acı çektiğini bilmiyordu. Eğer kendisi böyle haksız bir muamele görseydi herkesi düşmanı olarak görür ve intikamını için hepsini öldürürdü. Asla da kimseye güvenmezdi.


Kendisinden sürekli şüphe ediliyor olmayı kafasına takmıyordu artık, bu konudaki öfkesi dağılmıştı.  


“Bacakları... Muhtemelen iyileşebilir.”


“Gerçekten mi? Ciddi misin?”


“Ne yapmalıyız?”


Hero da dâhil olmak üzere tüm gözler bir saniyede Yorko'ya dönmüştü. Hero en fazla 18-19 yaşlarında gösteriyordu. Her ne kadar talihsizlikler onun üzerine düşse de o savaş sırasında yaşanan o sıkıntılar ve dertlerden dolayı çökmemişti. Gözlerinde hala umut ışığı yanıp sönüyordu.


“Ee… Emin değilim.” diyen Yorko burnunu ovuşturdu: “Hill bir keresinde Gökhisar’da 300’den fazla cadı olduğunu söylemişti. Onlardaki şeytan gücü… Hayır… Yani yetenekleri hep aynı değildir, çeşit çeşittir değil mi? Belki birisi sakat organları yenileyebilir hatta yeni bir tane organ bile çıkarabilir.”


“300 mü?” diye şaşkınlıkla haykırdı 76 numara: “Gökhisar Kralı o kadar cadıya nasıl erişti?”


“O uzun bir hikâye… Benim eski dostum doğuştan kraldır. Kilise’nin planını uzun zaman önceden görmüştü. Sadece kendi bölgesindeki cadıların normal bir hayat yaşamasını sağlamakla kalmıyor aynı zamanda cadıların masumiyeti konusunda da ısrarcı ve bunu bütün ülkeye tanıtmak istiyor. Zaman içerisinde korunmak isteyen cadılar ona gittiler ve çalışmaya başladılar.” diyen Yorko bu fırsatı bulmuşken Roland’ı övmek için kullanmaya karar vermişti: “Yani gelecekteki hayatınız hakkında en ufak bir endişe duymanıza gere yok. Majesteleri, Neverwinter Şehri’ndeki herkesin, cadılar da dâhil, mutlaka bir iş bulacağını düşünüyor.”


“Ne tür işler?” diye soran Amy'nin gözleri parlamıştı.


“Ben ne bileyim... Neverwinter'a gitmedim ki…” diye düşünse de Yorko, söze girdi: “Ee… Doğal olarak bu yeteneğinize bağlı. Örneğin alevleri kontrol edebiliyorsanız bir demirci olabilirsiniz. Fırtınalar çıkarabiliyorsanız bir yel değirmeninde çalışabilirsiniz. Bu tarz şeyler işte…” diye biraz saçmalamıştı: “Her neyse… Majesteleri, Batı Bölgesi’nde yeni bir Kral Şehri inşa etmeyi planlıyor ve kesinlikle insan ihtiyacı var. Yeteneğiniz hiçbir şeye yardımcı olmasa bile sıradan bir insan olarak çalışabilirsiniz yine de…”


“Kulağa oldukça iyi geliyor.” diyen Annie, hemen bu fırsata atlamak isteyen Amy’ye bir bakış attı: “Ama yalanlar her zaman gerçeklerden daha iyi gelir kulağa… Şu anda ben…”


“Anladım, anladım. Bana henüz tam olarak güvenmiyorsunuz, değil mi?” diyen Yorko ellerini iki yana açtı: “Oraya vardığımızda kendi gözlerinize güvenirsiniz artık…”


“Bu arada Hero ile nereden tanıştınız?” diye konuşmaya dâhil oldu 76 numara.


“Kurt Yüreği Şehri düştüğü sırada Amy'nin evinde yaşıyordum ben. Yargı Ordusu askerlerinin meraklı davranışlarını fark etmiştim. Bu yüzden onları takip ederek Hero’ya eriştim.” diye yanıtladı Annie şenlik ateşi ile uğraşırken: “Birkaç ay sonra da Kırık Kılıç ile tanıştık. Orada üs kurmuş Kilise inananları tarafından yakalanmıştı ve Kutsal Şehre gönderilecekti. Onun yanındaki ekibi pusuya düşürerek onu kurtardım.”


“Yalnız mıydın?”


“Tamamen hazır olduğum sürece bir grup askere saldırmak bir grup hayvana saldırmaktan daha zor değil.” dedi Annie: “Ancak o pusudan sonra Kilise arama operasyonlarını birkaç kat daha yoğunlaştırdı. Ve saklanacak bir yerimiz de yoktu. Bu yüzden mültecilere katılarak Kurt Yüreği’nden ayrıldık. Parıltı Şehri’ndeki bir yetimhaneye yerleşene kadar yol boyunca güneye doğru indik.”


“Ne dramatik bir kaçış…” diyen 76 numara hafifçe iç çekti.


“Ama bu, sondan çok uzak… Her ne kadar Şafak Krallığı’nın yürüttüğü av, Kilise’nin yürüttüğü kadar sinir bozucu ve stresli olmasa da arkalarından gelen ordular kolaylıkla hepsini öldürebilirlerdi.” diye içinden geçirdi Yorko. Hill’in tüm endişelerinin asılsız korkular olmasını umuyordu. Aksi takdirde Appen Moya onları asla serbest bırakmazdı. Şafak Krallığı’nın topraklarında olmaya devam ettikçe güvenli sayılmazlardı ne de olsa…


Bu sinir bozucu düşünceleri geride bırakmak için başını salladı Yorko: “Hadi yemeği bitirelim ve çok geç olmadan uyuyalım. Yarın önümüzde uzun bir yolculuk var.”



Şaşırtıcı bir şekilde önlerindeki birkaç gün boyunca herhangi bir engelle karşılaşmamışlardı. Sihirbaz tarafından planlanan rotaya uymuşlar ve herhangi bir şehre girmeden ilerlemeyi başarmışlardı. Şehirlere girmektense kırsal alanlardan ilerliyorlardı daha çok… Beş gün sonra Şafak Krallığı’nın Soğuk Rüzgâr Sırtı’na ulaşmışlardı. Bir gün daha güneye doğru ilerlemeleri halinde Gökhisar’ın kuzeyine varmış olacaklardı.


Yorko biraz rahatlamıştı.


Her zaman tetikte olma hissini sevmiyordu, geceleri en ufak bir sesten uyanıyordu. Onun aksine 76 numara daha iyi durumdaydı. Hem cadılara hem de Yorko’ya iyi bakıyordu.


Birkaç gün içinde bu cadılarla tamamen kaynaşmıştı 76 numara. Özellikle de kendisini neredeyse dördüncü kız kardeşi olarak gören Amy ile baya yakındı.


Yorko, pencerenin dışındaki sonsuz dolambaçlı dağlara ve sarı tarlalara bakarken yumuşak yastığa yaslandı. İstemeden mırıldanmaya başlamıştı.


Bir büyükelçi olarak görevlerini yerine getirememişti. Ancak bunun yerine eski dostuna dört cadı götürüyordu. Eğer Hill haklı ise Majesteleri ona ne kadar ödül verirdi acaba?


Tam rüyaya dalacaktı ki güvenlikten sorumlu olan Sihirbaz aniden filonun arkasından ona yaklaşmıştı: “Efendim, başımız belada olabilir. Görünüşe göre takip ediliyormuşuz.”


“Ne?” diyen Yorko’nun yüreği ağzına gelmişti. Başını hızla pencereden dışarı uzattı. Ama sıra dışı herhangi bir şey görememişti.


“Bizden yedi ya da sekiz mil uzakta şövalyeler var. Buradan göremezsiniz.” diyen Sihirbaz, araba ile aynı hızda ilerlemek için atını hafif tırısa getirdi: “Onlar da çok hızlı yürümüyorlar ama biz daha yavaşız. Bu şekilde devam ederse er ya da geç bizi yakalayacaklardır.”


“Onların düşmanımız olduğuna emin misin?”


“Hayır, değilim. Uzaktan bir bakış attım ama o riske girilmez. Yaklaşık 20-30 kişiler. Hepsi tamamen zırhlı… Aktarma yapmak için fazladan atları yok. İzlerimizden bizi takip etmiş olmalılar.”


“Ne yapmalıyız o halde?” diye soran Yorko anında paniklemişti.


“Arabadan inmeli ve yürümeliyiz. Atların geçemeyeceği bir orman var. Şövalyelerin yolu bu sayede engellenebilir belki…” diye cevap verdi Sihirbaz düşük bir sesle: “Ama bu sadece onların hızlarını bizim seviyemize kadar yavaşlatacaktır. Bir kere yetiştiler mi mahvolduk demektir. Eğer onlardan başarılı şekilde kurtulmak istiyorsak bir kişinin filoyu başka yöne doğru sürmesi ve onları ana yola çekmesi gerekiyor.”


Bir saniye duraksayan Sihirbaz devam etti: “Diğer bir deyişle… Birisinin bir fedakârlık yapması gerekiyor.”


...

Ulan tam da Gökhisar’a bir günlük mesafe kalmıştı be… Baştan beri takip ediyorlarsa şimdiye kadar niye yetişemediler, bu da bir soru işareti tabii…

Bakalım kim fedakârlık yapacak ve işler nasıl şekillenecek?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 



 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr